31 Aralık 2015 Perşembe

Okudum Bitti -111 : Kediler Güzel Uyanır || Yekta Kopan






                         Kediler Güzel Uyanır , Yekta Kopan 'ın okuduğum ilk kitabı. Şu an elimde Aile Çay Bahçesi var bir de. Annem ikisini de benden önce okudu ve çok beğendiğini söyledi. En kısa zamanda Aile Çay Bahçesi 'ni de okuyacağım. Öykü okumayı çok seviyorum , Yekta Kopan 'ı da geç kalmış olsam da çok sevdim.




                     Bulutlar Konuşurken , Düşmüş Bir Harf ve Yarın Sabah Öp Beni olmak üzere üç bölüme ayrılmış. 124 sayfa olan kitapta kırk bir tane öykü bulunuyor. Yani kısa, hatta arka kapakta da dediği gibi : 


Öyküler. Kısa Öyküler. Çok Kısa Öyküler.



Bazen tek bir paragraflık, bazen tek sayfalık, bazen birkaç sayfalık... Bazılarını çok sevdim, kendimce eh işte dediğim de oldu. Bu kadar kısa öykü yazıp da güzel yazabilmek de ayrı bir başarı bence. En çok ikinci bölümü sevdim. Matruşka ve Tarçın Kokusu en sevdiklerimden oldu.





... '' Hayat da öyledir, geçer gider, iyi dinlemezsen, ne dediğini duyamazsın.''
*Piknik Havası



... Üzgün uyandım o sabah. Çürümüş bir hurmanın, istemeden dışarı taşmış çekirdeği gibi sarkıyordu kalbim göğüs kafesimden. Atıyordu yine de. Kanıma doldurduğum harfleri pompalıyordu, bedenimin en ücra köşesine.


... Okuduğum bütün o kitapların harflerini altüst edip kesip parçalayıp olmadık yerlerinden birbirlerine ekleyip bulmuştum bu cümleyi. Belki de tanımadığım biri söylemiştir, artık ne önemi var?
''Kediler güzel uyanır!''
* Tarçın Kokusu




... Sevgilim...
Meğer her ayrılık, sevdiğin bir şairin intiharı gibiymiş.
*Diyet




... seni
sevdiğimi
söylerken bile,
yalnızlığı
yaşıyordum
işte 
kendimi
bu yüzden
sevmiyorum.

*Matruşka/3




... Rüyalardan başka dostum yok, beni benden kurtaracak.
*Solucan




...İnsan en kolay kendinden utanıyor. O yüzden sevmem aynaları.
*Muasır Medeniyetler Mertebesi







CAN YAYINLARI
5. Baskı Haziran 2013
124 Sayfa












                         

Okudum Bitti - 110: Benim Yolum | Aamir Khan'ın İnanılmaz Yolculuğu || Christina Daniels






                                    Aamir Khan 'ı tanımayan yoktur sanırım. Hint sinemasına çok hakim olmadığım halde ben bile çok seviyorum. Kitabımız da belli olduğu sürece ondan bahsediyor, epey detaylı bir şekilde hem de. Adı geçen birçok isim bana yabancı olduğu için sık sık google yolculuğuna çıkmama sebep oldu, Hint sineması tutkunları için daha tatmin edici bir kitap olduğu kesin. Kitabın sonunda da çok güzel görseller var. Fotoğraflar, afişler...



                              Sinemanın içinden bir aileden gelen ve küçük yaşta sinema dünyasının içine giren Aamir Khan 'ın yaşadıkları, yaptığı filmler, evliliği, özel hayattı Christina Daniels tarafından ince elenip sık dokunmuş.









... Hayvanlara beslediği sevgi o kadar büyüktü ki bu, köpek ve kedilerden yılanlara kadar uzandı!



... Çocukken köpek sahibi olmasına izin verilmediği için, yetişkinlik döneminde çok sayıda evcil hayvan edindi.




... Her ne kadar sinemaya gitmek, ender yapılan bir şey olsa da, kitaplar genç Aamir 'in her zaman arkadaşı olmuştu. İlk Enid Blyton'ını daha altı yaşındayken okudu. Bunu kısa bir süre sonra Alfred Hitchcock, Hardy Boys ve Nacy Dreww takip etti, hepsi de büyüme yıllarının bir parçası haline geldi. Cep harçlığı, ki bu ayda 20 rupiydi, almaya başladığında, hepsi kitap almaya harcandı. Aamir 'in ilerleyen yıllarda, çalışmaları konusunda bilgili bir şekilde konuşacağı yazarlar arasında P.G Wodehouse, Charles Dickens ve Lev Tolstoy gibi birbirinden çok farklı isimler yer alıyordu.




 ... İyi iş yapsın ya da yapmasın, filmlerimin her birinden birçok şey öğrendim. Bu şekilde, her filmim; bana beni bir sonraki oyunculuk çabama taşıyacak bir şey öğretti.
              * Aamir,  The Hindu röportajı, 2001




... Aamir, Hindistan'a Oscar'ı hayal etmeyi öğretti.
            * Asian Age, 2002.





... Kendimi marka olarak görmüyorum. Ben hikayelerle çalışan bir aktörüm.
          * Aamir Khan, Hindustani Times, 2010




... Onun için, bugünün zirvesi, yarının günbatımı. Aamir Khan edebi gündoğumunu takip ediyor.







Bu da arka kapak destanı :



Hayranları yeteneğini oynadığı filmlerden önce gözündeki ışıktan seziyor çünkü oyunculuğu da kendisi gibi samimi. "Gözleriyle oynayan adam" lakabını almasının bir sebebi var. Ona sadece sevgi değil saygı da duyuyorlar çünkü ülkesinde yolsuzluk, eğitim sistemi, cinsiyetçilik, çocuk istismarıyla mücadele, insan hakları gibi meselelerde örnek bir aktivist. O, bir zamanların Hintli çocuk yıldızı, sinemanın içinde doğmuş bir aileye mensup, oyunculuktan yönetmeliğe uzanan zirvenin sahibi. Gençlerin kalbinin gümbür gümbür atmasına sebep olan 'çikolata oğlan'dan, Hint sinemasının dönüm noktası sayılan filmlere uzanan yolculuğuyla parlamış bir yıldız.

Çağdaş Hint sineması ona çok şey borçlu. Filmografisindeki yirmi bir filmle kalıplaşmış algısına yenilikler kattığı Bollywood'un gözbebeği, Time'ın seçtiği en etkili 100 isimden biri. Amir Khan'ın zirveye yaptığı tutkulu ve olgun yolculuğun, hayata ve sinemaya duyduğu aşkın, Tanrı'ya ulaşma çabasının inanılmaz hikâyesi…




"Eğer bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, hepimizin içine dürüst bir şekilde bakması, yanlış bulduğu şeyleri düzeltmek için çalışması gerek. O zaman toplum genelinde büyük bir değişim yaşanır." 
- Aamir Kahn-



"Mezuniyete inanmıyorum. Bir işte gerçekten iyi olmak istiyorsanız, onu öğrenmelisiniz. Ben de bunu yaptım. Büyük bir karardı."
-Aamir Kahn-




Aamir Khan Hint sinemasının en sağlam yıldızlarından biri.
-The Guardian-



Aamir Khan Bollywood'un en saygın genç aktörüdür. Jenerasyonunun ilk starı olup rollerini seçtiğinde sektörün de standardını belirlemiştir.
-Time-


Sinematik becerinin kesin kavranmasından bahseden seçkin bir film. Görselliği ve zorlu şiirselliği çağrıştırmasıyla, Raakh çarpıcı bir yapım.
-The Sunday Observer-



Orijinal ve canlı... Küller Hint melodramının klişelerinin ötesine geçmek için uğraşıyor ve bunu başarıyor.
-The Guardian-



Olumsuz bir rolde çarpıcı bir performans. 
Filmfare, Aamir'in Raakh'daki rolüne dair.








MARTI YAYINLARI

Çeviren: Özlem Gültekin
Ağustos 2015






Okudum Bitti -109 : Yanık Saraylar || Sevim Burak


            




                   Yanık Saraylar 'ı çok sevdiğim Eylem 'in blogunda görünce alıp okumalıyım demiştim. Yazısını okumak isterseniz ve hala blogunu bilmiyorsanız mutlaka uğrayın, en sevdiğim bloglardan biri de onunki. Yazısına buradan ulaşabilirsiniz.  O yazıdan sonra listeme eklemiştim, o listeler bitmek şöyle dursun ; hiç azalmadığı için henüz almak nasip olmamıştı ve sevgili arkadaşım bana beni hem mutlu hem mahçup edecek harika bir paket göndermişti. İçinde harika hediyeler vardı biri de bu şahane kitaptı. Yeri gelmişken bir kere daha teşekkür ederim. 



                            Öykü seven bünyeme ilaç gibi geldi. Farklı, düşündüren, şaşırtan , harika öyküler var. Yıllar öncesinden günümüzün kadınına, öteki olmaya bile mercek tutmuş. Aralarda da çok net olmayan görseller serpiştirilmiş. Kısacık bir kitap ama yoğunluğu, derinliği epey fazla olduğundan sindire sindire okunacak cinsten.





                         Toplam altı öykü içeriyor ;


                            Sedef Kakmalı Ev
                    
                             Pencere

                             Yanık Saraylar

                              Büyülü Kuş

                              Ay Yarab Yehova

                              Ölüm Saati






... Günlerdir aklımı kurcalayan yüzlerce ölüm arasından en güzellerini anımsıyordum onun için.

Kalabalıklarda,
çan kulelerine,
sokaklara
bakıp
duygulanıyordum...

Onun hesabına akşamlara dek pencerenin önünde yalnızlığımı büyütüyordum...

HİÇBİR ŞEYDEN UMUDUM YOKTU
DENEMİŞTİM HER ŞEYİ KENDİ HESABIMA






... '' ANILAR , İNSANLARI SEVER
ONLARI SAYARLAR
ÇOCUKLAR DA ANILARDAN KORKMAZLAR
ÇOCUK ANILARI BUNLAR''






... AİLE KUTSAL BİR SIRDIR
SİZE BUNLARDAN BAHSEDECEK DEĞİLİM
BAZI SIRLAR AİLENİN KUTSALLIĞINI ARTTIRIR.






... '' SEVGİLİ OYUNCAKLARIM
PAMUK HALA'M
ÜÇ PORTAKALIM
YAYACIĞIM
KUTULARIM
BEBEKLİK PATİĞİM
KRALİÇE BİÇİMİNDE ŞAPKAM
ANAHTARLARIM
PENCERELERİM
ODAM ELVEDA BEN GELİNCEYE KADAR USLU OTURUN
SAKIN YARAMAZLIK YAPMAYIN
SAHİBİNİZİN UFAK BİR İŞİ VAR DEDİM  ÖLÜM.''







    YAPI KREDİ YAYINLARI

     8. Baskı Mart 2014
     90  Sayfa





     

Okudum Bitti -108: Nagazaki || Eric Faye






                         Fransız yazar okuma tercihimi Eric Faye 'den yana kullanmıştım. Yine okuyalı epey oldu ama , sene bitmeden blogda da olsun dedim. Severek okuduğum, farklı bir kitaptı.



                         Nagazaki, yirmiden fazla dile çevrilmiş ve 2010 yılında I'Academie Française Grand Prix Ödülü'nü ( Fransız akademisi Büyük Roman Ödülü) almış. Kapak tasarımı Gülay Tunç 'a aitmiş. Kimin tablosu acaba ,çok güzel. Hani çok sağlıklı olmasa da bazen sırf kapağına kapılıp kitap alınır ya , işte bu kitapta ilk bakışta aşk yaşatanlardan bence. 



                      Nagazaki 'de yalnız yaşayan Shimurasan 'ın normal seyrinde devam eden hayatı, evinde bazı tuhaflıklar hissetmesiyle değişir. Eşyaların yerleri değişir; ufak tefek yiyecekler kaybolur. Shimurasan sanrılar gördüğünü, hatta doğaüstü olaylar yaşadığını düşünür. İşin aslı bambaşkadır. Hem de düşündüren, yürek burkan cinsten. Yalnızlık ne acı diye düşünmeden edemedim. 



Gerçek bir olaydan kurgulanmış. Habere bakmak isterseniz tık tık .






... Hafızasının tereddütlerini insanın yorgunluğa yorması ne kadar da çekicidir... Yorgunluk neyin kusurunu örtmemiştir ki?






... Kulağa bir kutsal kitap sözü gibi gelen bir düşünce aklından geçiyor: belleğini yitirenlere ne mutlu, çünkü mazi ıstırap vericidir.





... Yeryüzündeki tüm anayasalara, değiştirilemez bir madde olarak, herkese geçmişinin kutsal yerlerine, canının istediğinde geri gelme hakkını koymak gerektiğini düşünüyorum. Çocukluğunun geçtiği tüm daire, ev ve bahçelere girmeyi sağlayan anahtar takımını kişiye teslim edip onun, insan belleğinin bu kış saraylarında, saatlerce kalmasına izin vermek isterdim.







                SEL YAYINCILIK 

             Çeviren: Nilda Taşköprü
              Haziran 2014
              88 Sayfa








28 Aralık 2015 Pazartesi

Okudum Bitti- 107: Kağıttan Kalpler || Courtney Walsh





                              Herkese merhaba. Arkadya Yayınları 'nın son şekeri Kağıttan Kalpler 'i duydunuz mu? İnstagram üzerinden #kalbinigöster diyerek siz de güzel fotoğraflarınızı paylaşabilir, birbirinden güzel fotoğraflara bakabilirsiniz. 



 ' Belki de yok olan hayaliniz sizi mutluluğa götürecektir... ' diyor kitabımız. Biraz biraz okuyayım diye elime aldığım da farkına bile varmadan epey büyük bir kısmını okuduğum, tatlı bir hikaye.  Bir kere bir kitapevinde geçiyor büyük bir kısmı ve okurken keşke ben de orada oturup, bir kahve içebilseydim demeden edemedim. Aşık değilseniz , aşık olma isteği uyandıracak bir kitap.








    Abigail'in hayatın zorluklarına ve yaşadığı kayıplara karşın tutunduğu tek dalı kitabevidir.  Bilinmezliklerle dolu genç doktor Jacob 'un kasabaya gelmesiyle işler biraz karışır. Abigail 'in tek düze ve kısmen sıkıntısız hayatı , stres bombardımanına tutulur. Birbirlerine rakip olan ikili , adeta bir savaşın içine girerler. Üstelik tüm kasabayı ikiye bölecek bir savaş.


Büyük aşklar nefretle başlar derler ya, işte bu savaş da aşka dönüşecek mi ? Kağıttan kalplerin sırrı ne ? 


Bu soruların cevabını öğrenmek ve içinizi umutla dolduracak keyifli zamanlar geçirmek için bu kitabı okuyun derim.









... Sessizlik eski yaraları nasıl da iyileştiriyordu.




... Jacob 'ın tezgahın öteki köşesine ilerleyişini seyreden Abigail 'in gözleri kısıldı. Zengin işgalci acaba ne sipariş etmişti? Her ne sipariş ettiyse siparişi için ondan para almayacaktı, belki çekip gider de binayı ona bırakırdı.




... Kitaplarda okuduğu türden aşk var olmayan bir şeydi. Bundan şüphe etmeyecek kadar uzun yaşamış, yeterince kalp kırıklığı tecrübe etmişti. Öyle ki Abigail artık aşka inanmanın mantıklı olup olmadığını merak eder olmuştu.





... Betsy ve Justin uykuya daldıktan sonra Abigail annesinin yanına dönmüş ve ilk kez kırık bir kalbin insanın ruhunu nasıl söküp aldığına tanık olmuştu. Sanki yüzünden çekip çıkarılmış gibiydi. Sanki biri Teensy 'nin yüreğine elini sokmuş ve ruhunu ondan söküp almıştı.




... Onu belli bir mesafeden gören herkes, adamın iyi biri olduğunu düşünebilirdi. Kimse onu hayal katledicisi olarak düşünmezdi.






... Birinin gerçekten seni sevmesine izin vermek zor olmalı, diye düşündü. Sevilmek istediğini kabul etmek de öyle. Özellikle de kalbin kırıldıktan sonra.






... En iyi aşk hikayeleri bile kusurludur, affedişler içerir ve zordur; ama er ya da geç mutluluğa ulaşırlar. Bir hikayeyi aşk hikayesi yapan bunlardır. 









ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Buse Barış
Aralık 2015
454 Sayfa











26 Aralık 2015 Cumartesi

Okudum Bitti - 106: Goriot Baba || Balzac





                           Goriot Baba ; Balzac 'ın İnsanlık Komedyası serisinin ilk eseri. Buldukça okunma sorasına göre okumayı planlıyorum. İyi ama üzücü bir okuma oldu benim için.



                       Kitapta eskiden ekmek,makarna fabrikası olan ve tüm servetini kızları için harcayan, fedakar baba Goriot 'un hikayesini okuyoruz. Dünyadaki en büyük arzusu kızlarının mutluluğu olan Goriot Baba, damatları tarafından istenmez, dışlanır. Madam Vaquer 'in pansiyonunda yaşamaya başlar.  


                       Aynı pansiyonda kalan Rastignac hukuk okumak için Paris 'e gelmiştir ve eğitimin haricinde sosyal hayatta var olabilmek için, asillerin arasına karışmak ister. Bulduğu bir fırsat sayesinde katıldığı toplantılardan Goriot Baba 'ya haberler taşır. 


                     Goriot Baba pansiyona ilk taşındığında daha iyi bir odada kalır , daha çok para harcar , sevimsiz Madam Vaquer para kokusu aldığı için epey ilgilenir onunla ama zamanla kızların masrafları, borçları yüzünden parası tükenmeye başlayan Goriot Baba daha az para harcamaya başlayınca gözden düşer. Pansiyonda kalan diğer sevimsizlerden bazıları da nahoş davranırlar. Baştan sonra Goriot Baba 'ya üzülerek okudum. Baba sevgisi , iyi baba kavramları da bana epey yabancı olduğundan, o gıcık kızlarını kıskandım neredeyse. 







... '' Ahlak ve kanunlar zenginler karşısında acizdi. Para her şeye hakimdi.'' 
İşte apaçık dünyanın anlamı buydu.





... Evlenmek ister misiniz? Bu boynunuza bir taş asmaktır. Hem eğer para için evlenirseniz şeref hisleriniz, asaletiniz ne olur?






MORPA KÜLTÜR YAYINLARI

Çeviren: M. Emre Karaörs
1992
268 Sayfa







Okudum Bitti -105 : Nasipse Adayız || Ercan Kesal







                           Ercan Kesal 'ı ve kitaplarını çok sevdiğimi her fırsatta söylüyorum. Umarım bol bol yazar ve yine keyifle okuruz. 


Okuduğum ve hayran kaldığım ilk kitabı Peri Gazozu yazısı burada ,

İkinci olarak okuduğum Evvel Zaman ise şurada


     Bu sene Ercan Kesal yılı oldu benim için ne mutlu bana. Farklı farklı türlerde yüz küsür kitap okudum. En sevdiğim ilk üçe kesinlikle Peri Gazozu girer. Belki de birinci olur.  Evvel Zaman da keyifli bir sinema günlüğü gibiydi. Nasipse Adayız 'ı da severek okudum. Hepsi birbirinden genel olarak farklı ama aynı sıcak anlatımlı kitaplardı. Kitabı okumadan önce bir ropörtajında ; bu kitabın otobiyografik olup olmadığı sorulunca ,bütün kitapların yazarların deneyimlerini taşır dediğini okumuştum. Bir bölümde de sanki baba evi ziyaretinde aynı tadı aldım zaten.




                        Kahramanımız Kemal Güner de yazarımız gibi doktor. Bir hastanede yönetici. Hasbelkader siyasete adım atar gibi oluyor. Aday adaylığı sürecinde yaşadıkları, aslında hiç niyeti olmadığı bu yolda, gelişine kaptırıp siyasetçi kimliğine bürünmesi, çıkar ilişkileri, yağlamalar, kollamalar, daha neler neler.  


Güzel başlayıp , güzel biten ; keşke biraz daha derinlikli olsaydı, daha uzun olsaydı dediğim kitaplardan oldu. 


Ercan Kesal okumadınız mı ? Bence  okuyun, emeği olan filmleri izleyin.  Zaten sonra çok seveceksiniz.







... '' İyi ayakkabı pahalıdır. Sen köylü olduğun için bilemezsin.''

''Doğru, sen Isparta kralı Selami 'nin kızısın tabii ki! Annen de Antep düşesiydi değil mi?''






... '' Ölünce kirlerimizden temizlenir, Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz...''

Orhan Veli haklı galiba...






... 12 Eylül 1965. Evet, 12 Eylül! Kimse kendisi seçemiyor doğum gününü...





... Topraktan betona gelenleri, bakırdan plastiğe gelenleri, acıdan acıya gelenleri... Hiçbir şeyin değişmeyeceğini çok iyi bildikleri halde, her şeyin değişebileceği yalanına inananları. Yırtık çoraplarının başparmak tarafını içeriye kıvırarak, dizlerinin üzerinde birlik ve hiçliğe yürümeye çalışanları. Fason atölye işçilerini. İşsizleri. Genç kızları. Erken yaşlanmış delikanlıları...Seyrettim.

Kırılıp döküldükleri yerleri kırık dökük düşleriyle tamamlayarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

Ne kadar da benziyorduk yahu birbirimize!







İLETİŞİM YAYINLARI

2. Baskı 2015
194 Sayfa








Okudum Bitti - 104: Lady Chatterley 'in Aşığı || D. H. Lawrence






            Martı Yayınları 'nın World Romance Classics serisine bayılıyorum. Hepsi benim olsa keşke. :) 


          Lady Chatterley 'in Aşığı 'nı da bu seneki şenliklerden biri için, yasaklı kitap kategorisi için aldım. Güzel punto, çağdaş çeviri sayesinde kolay bir okuma oldu.




             Lady Constance Chatterley ; zengin bir hayatı olan evli bir kadındır. Kocası Clifford, felç ve iktidarsız olunca , malikanelerinin bekçisi Oliver Mellors ile yakınlaşır. Önceleri ilgisi tam karşılık bulamasa da zamanla tutkulu bir ilişkiye dönüşür. Bu arada zaten kocası da eğer isterse kendisine yakışacak biriyle çocuk yapabileceğini ; onu kendi çocuğu gibi kabul edebileceğini söyler. Varis sahibi olmak için böyle bir teklifte bulunan; hem yetersiz hem ilgisiz bir koca...



Bir kadının ilgisizlikten , kendini sorgulaması ve cinsel isteklerini anlatan, dönemi de düşünüldüğünde iddialı ; Sanayi Devrimi 'ne ve etkilerine de göz kırpan bir kitap.


            Cesur ifadesiyle, sosyal statü farkını hiçe sayan, engel tanımayan bir aşk onlarınki. Belki bugün yazılmış olsaydı o kadar tepki çekmezdi ama ilk defa 1928 yılında yayınlandığını düşününce olay yaratması normal.






... İnsan ne kadar duygusallaştırırsa duygusallaştırsın, bu seks meselesi aslında çıkarcı ilişkilerin ve bağımlılıkların en eskisidir. Onu öven şairlerin çoğu da zaten erkektir. Kadınlarsa daha iyi, daha yüce bir şeylerin var olduğunun her zaman bilincinde olmuştur. Artık bundan hiç olmadıkları kadar da emindirler. Bir kadın için o harika özgürlük, cinsel ilişkiden çok daha muhteşemdir. Bu durumdaki tek talihsizlik ise erkeklerin bu konuda kadınların çok gerisinde kalmış olmalarıdır. Köpekler gibi sürekli seksi dayatıp dururlar.





...  İşte, erkekler böyledir!  Nankör ve tatminsiz! Onlarla olmazsanız, olmadığınız için sizden nefret eden adamlar, beraber olduğunuzda da mutlaka nefret edecek başka nedenler bulurlar. Hatta nedensiz yere de nefret ederler, doyumsuz çocuklar gibi, ne elde ederlerse etsinler, kadınlar onlar için ne yaparsa yapsın, tatmin olmazlar.





... İnsan ruhunun en büyük kurallarından birini, belli belirsiz de olsa anlamıştı artık Connie. Bedeni öldürmeyen bir yara alınca, hassas ruhlar bir iyileşme gösterir, beden gibi. Ne var ki, görünürde kalan ve gerçekte yeniden edinilmiş alışkanlığın bir mekanizmasıdır yalnızca işlemekte olan. Ruhun  yarası ise zamanla, korkunç, gitgide daha da kötüleşen içler acısı bir çürük gibi kendini yavaş yavaş belli eder. Büyür, büyür, sonunda bütün ruhu kaplar. İnsan iyileşip unuttuğunu sandığı bir anda ise, ortaya çıkan geç sonuçlarının altından kalkmak hiç de kolay değildir. 






... Yıpranmıştı her şey! Sanki insanlık ucuz bir malzemeden yapılmış, yok olmaya yüz tutmuş, çürüyüp giden bir şeydi.







... Körpe yaşam! Öylesine korkusuzdu ki! Oysa büyükler, korkuyla sınırlıyordu kendilerini!








MARTI YAYINLARI

Çeviren: Meriç Selvi
Kasım 2013
463 Sayfa