30 Kasım 2017 Perşembe

Okudum Bitti- 160: Bitirgen || Figen Şakacı




              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı epeydir merak ettiklerimden. Bitirgen'i uzun süredir almak istiyordum ama hep erteledim. Serinin diğer iki kitabıyla beraber aldım. Peş peşe okuyacaktım ama vazgeçtim. Her ay bir tane okuyacağım. Aralık ayında Pala Hayriye ile devam edeceğim.

              Küçük bir kızın kâh eğlenceli kâh hüzünlü hikayesini onun yazdığı günlük sayesinde öğreniyoruz. Babası kızına 'Bitirgenim' diyor. Tatlı bir kayısı cinsiymiş. İlk defa duydum. Tatlı kızımız da günlüğüne çoğumuzun yaptığı gibi 'Sevgili Günlük' diye hitap etmiyor. O da günlüğüne 'Bitirgen' diyor. Yaşadıklarını tüm samimiyetiyle günlüğüne yazıyor Bitirgen. Evde, okulda başına gelenler, tatil anıları, komşuluk ilişkileri, darbenin gölgesinde yaşananlar... Aşkla, ölümle tanışması, başına gelen kötü bir olay; hepsi gerçekten küçük bir kızın günlüğüymüş gibi samimi, hoş bir dille anlatılmış. Bolca da anne özlü sözü içeriyor. Ama biraz müstehcence. :)




''Babama Bitirgen ne demek diye sordum; meğer küçük ve şeker gibi tatlı kayısıymış. Ben de küçük ve şeker olduğum için onun Bitirgeniymişim. Ne güzel değil mi? Çok sevdim. Bence sana da çok yakıştı bu isim.''



''Bence hiçbir zaman evlenmemeli Müjde abla, hiçbir erkeğin kölesi olmamalı. Ben de olmayacağım, dün pazara giderken anneme de bu kararımı söyledim; büyük konuşma, tatmayanın tadası, tadanın da kusası gelir dedi. Neyi diye sordum ama evlenince anlarmışım. Doğru dürüst anlatsana bir kerecik olsun deyince de, her bok anlatılmaz yolun ortasında diye kolumu sündürdü.''



''Kabuslar olmasa da hep rüya aleminde yaşasam ne güzel olur değil mi?''



''Zaman, eti kemik geçmiyordu artık, rüyalara yüz vermiyordu nicedir, büyümek hem büyülü hem buhranlı bir şeymiş meğer. Bulutu gördün mü yağmura hazırlanmak demekmiş, kaçışlara açılan bir saçak altı, yolculamalara hazır bir durakmış.''





İLETİŞİM YAYINLARI

2. Baskı 2016
100 Sayfa



28 Kasım 2017 Salı

Okudum Bitti-159: Kâbus || Jeff Gunhus





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Polisiye'nin son güzeli. Tanıtım videosunu, ürkütücü kapağını gördüğümden beri merakla bekliyordum. Elimdeki yarımlardan biri bitince bir gece ansızın başladım. Gerçek üstü bir dünyada buldum kendimi. İki gece de okurken elektrik kesildi ki sormayın gitsin. :) 

            John ailesiyle birlikte geçmişinden kaçıp huzur bulmak için sakin bir kasabaya yerleşir. Yeni başlangıçlar her zaman mutluluk getirmez, değil mi ama? Tremont ailesi için de kelimenin tam manasıyla 'kabus' başlar. Küçük kızları ortadan kaybolur. Üstelik oklar John'u göstermektedir. Sarah'ın başına neler geldiğini öğrenmek için okuyun. Konuya daha fazla değinemeyeceğim. Zaten başlar başlamaz büyüsüne kapılacaksınız.  

         Birçok detay, bir sürü karakter var. Ama öyle güzel, öyle akıcı anlatılmış ki kaptırıp gidiyorsunuz. Neler neler yok ki: Kızılderili efsaneleri, gizemli mağaralar, doğaüstü olaylar, cinayetler, bitmeyen merak unsuru... Serinin ikinci kitabı da çevirideymiş. Heyecanla bekliyorum. Ama öyle yarım kalmışlık hissi ile değil. Hani bazı filmlerde de olur ya, tam bitti derken şeytani bir göz kırpma yakalanır, hıh işte tam da öyle. Yazar biz okurlar için tatlı bir teşekkür yazısı yazmış.





''Duyyo musun beni Jack? İblisi tek başına durduramazsın. O yüzden hiç kalkışma.''


''Ölümün kendine has bir programı vardı ve ayrım gözetmiyordu...''


''İnsanlar görmek istediklerini görüyor. İnanmak istediklerine inanıyor. Eğer imkânsız bir duruma tanık olurlarsa da beyinleri devreye girip gerekli ayarlamaları yapıyor.''




ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Kader Ay
1. Baskı Kasım 2017
568 Sayfa



26 Kasım 2017 Pazar

Okudum Bitti- 158: Kadınların Hınzır Bilgeliği || Michelle Lovric




                  Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı ara ara aç oku kitaplarından. Bu ay içerisinde okuduğum kitaplara eşlik etti. Çeşitli kulvarlardan tanınmış kadınların, farklı konulardaki sözlerini içeriyor. Severek okudum.






''İçimde engel olamadığım tatlı bir terbiyesiz var.''
MARY RUSSELL MITFORD


''Hayat hiç adil değil. Orgazm da.''
SUSAN SARANDON


''İnsanlar ne zaman 'duygusal olmamalıyız' dese, anlayın ki zalimce bir şey yapmak üzereler. Bir de üstüne 'gerçekçi olalım' derlerse, bilin ki yaptıkları şeyden para kazanacaklardır.''
BRIGID BROPHY


''Tecrübe: saçınız döküldükten sonra hayatın size verdiği tarak.''
JUDITH STERN


''Âşık, sarhoş ya da seçim yarışında olan birini söylediklerinden sorumlu tutmak anlamsız.''
SHIRLEY MACLAINE


''Olmasalardı daha iyi olurdu dediğim dört şey: aşk, merak, çiller ve şüphe.''
DOROTHY PARKER


''Gençliğin en büyük mutluluklarından biri kötülükten bihaber olmaktır.''
LADY MARY WORTLEY MONTAGU



''Aşk uçar, can sıkıntısı kalır.''
COCO CHANEL


''Şiddetli aşk çoğu zaman şiddetli ıstırapla akrabadır.''
FRANCES ELLEN WATKINS HARPER


''Alışveriş yapmak seksten iyidir. En azından memnun kalmadığınızda aldığınız ürünü beğendiğiniz başka bir şeyle değiştirebiliyorsunuz.''
ADRIENNE E. GUSOFF



''Gerçekten abayı yakmanın (bir kadına, erkeğe ya da şehre) işareti şudur: Önce âşık olursunuz, sonra nedenlerini ararsınız.''
SHANA ALEXANDER


''Evlilikte mutluluk tamamen şans işidir.''
JANE AUSTEN


''Olur da bir yerde evlendiğimi duyarsanız, tokadı basın bana.''
ELIZABETH TAYLOR


''Kırık bir kalp yüzünden ölmezsiniz, sadece ölmüş olmayı istersiniz.''
MARILYN PETERSON


''Silaha karşı değilim. Bence herkese verilmeli. Özellikle de ördeklere. Sadece bir tarafın kazanma şansı olan av nasıl oluyor da spordan sayılabiliyor?''
ELAYNE BOOSLER



''İnsanın yanı başında bir kitabı, köpeği ya da kendine ait bir fincan olduğunda hastalık korkusu yarı yarıya geçer.''
VIRGINIA WOOLF


''Bir hayvanı sahiplenip bağ kurduktan sonra diğer tüm hayvanların refahını dert edinirsiniz.''
CATHY GUISEWITE


''Kendi halinde bir hayvan sevdalısından tam bir hayvan delisine dönüşüm çok kısa sürede gerçekleşebilir.''
MARY GOLD


''Erkeklere baktıkça köpekleri daha çok seviyorum.''
MARIE-JEANNE ROLAND


''Müşkülat yalnız, zenginlik kalabalık geçer.''
MARGUERITE DE VALOIS


''İyi yazılmış bir kitap, bizi başka türlü giremeyeceğimiz dünyalara taşıyan sihirli bir halıdır.''
CAROLINE GORDON


''Zengin koca avcısı bir kadınla seks işçisi arasındaki en büyük fark, birisinin para karşılığı seks sattığını kabul etmesidir.''
TRACEY COX


''Televizyonu seviyoruz, çünkü bize televizyonun olmadığı bir dünyayı gösteriyor.''
BARBARA EHRENREICH


''Şef dediğin nedir? Protein pezevengi.''
RUBY WAX 



''Soğansız bir medeniyet düşünmek zor.''
JULIA CHILD


''Zeka fikirler konusunda zevk sahibi olmaktır.''

SUSAN SONTAG




AGANTA KİTAP


1. Baskı Ocak 2016
286 Sayfa




24 Kasım 2017 Cuma

Okudum Bitti- 157: Lûgat-ı Aşk || Atakan Kelleci & Eylül Sönmez





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Lûgat-ı Aşk. 'Aşkın En Kısa Hali'. 

            A'dan Z'ye seçilen kelimelerle, aşkın işlendiği kısa hikayelerden oluşan tatlı bir kitap olmuş. Her elime aldığımda yanımda kim varsa, ''Bir harf söyle,''  dedim. Seçilen harften de kelime seçtirdim. Sonra da okudum elbette. Baştan sona okumadan önce, kendi kendime de rastgele sayfalar açıp bir nevi fal baktım. :) M Harfine ''Mehtap'' başlıklı bir hikaye yakışırdı ama neyse. 




'' ATKI

   Sarılmıştık. Kocaman bir kucaklaşmaydı. Etrafımızdaki insanlar bizden uzaklaşmışlardı. Bir süre birbirimizin kollarında kaldık... Gözlerimizi birbirimizden alamıyorduk. Çaylarımızı yudumlarken, ayrı kaldığımız süre boyunca birbirimize söylemek istediğimiz şeyler döküldü masaya. O masa mutluluğumuzla ısındı, birer çay daha söyledik. 'Sonunda bitirdim.' dedin. Kahverengi bir atkı çıkardın bavulundan, boynuma doladın yumuşak ellerinle. Kokun, ellerin, sevgin, tarihin dolandı boynuma.''



''BAVUL

   Hikayemizin kahramanı bavuldu, çünkü içine saklamıştın tüm güzel günlerimizi. Yalınayak çimenlere basarken seni seyredişimi, bir kaldırımdan inerken düşmemen için kolundan tuttuğumda, gözlerinin içime işleyişini. Uzun kahvaltılarımızı bitirip, sessizce birbirimizi izlerken melekler görürdü bizi, mutluluğumuz çoğalırdı. İşte sen bunların hepsini bir bavula sığdırdın, bir de en sevdiğim kırmızı elbiseni. Seni seviyorum'larımı bile aldın, ben kaldım geride, dünyanın tüm denizlerinin dolduramayacağı bir boşluk gibi.''



''HABER

   Saatlerce elinde telefonla beklersin ama gelmez bir haber. Gelmez martıların çığlıkları sahillere, gelmez yağmur bulutuna. Yalancı baharlar gelir, arsız istekler gelir, sevdiğinden ses gelmez. Birini sevmek biraz da böyledir, keder oturtur yüreğine insanın. İhanet gelir, ölüm gelir, bir 'merhaba' gelmez.''



''KOKU

   Bir daha o kokuyu içinize çekemeyeceğiniz gerçeğiyle yüzleştiniz mi? Ben yüzleştim. Deprem gibi bir şey oldu bu. Geceleri uykumdan uyanıp saçlarını koklardım. Her koklayış, başka bir yerini gezdirir bana evrenin. Sonra ayırdı şehirler bizi, ayırdı insanlar, zaman çıktı sanki çizgisinden, bir yangına kaydı. Siz nedensiz bir ayrılıkla yüzleştiniz mi? Ben yüzleştim. Ölüm gibi bir şey oldu bu.''



''ÖLÜM

   Olası tarafını bulsam, canımdan can çıkaracağım. Yokluğun büyüdü taştı, sığmıyor evlere. Seneler burada, kelimeler burada, yaşlar burada, bir sen yoksun. Sevgililerin, nazlı ayrılıklarına nasıl özeniyorum şimdi. Nasıl isterdim kıskançlıktan çıkmış ufacık bir kavga. Olsaydın da, kapıları çarpsaydık yüzümüze. Sevgilinin ölümü, ilk ciğere oturuyor. Onu alıyor, bölüyor ortadan ikiye. Al bakalım nefes, alabilirsen. Yollarda aranmıyor, yastıklarda aranmıyor artık. Umudunu elinden alıyor. Ölümün beni, her mevsime kara bir leke gibi kazıdı.''




LİBRUM KİTAP

Birinci Baskı Şubat 2017
208 Sayfa



23 Kasım 2017 Perşembe

Okudum Bitti- 156: Adem'in Kekliği ve Chopin || Mustafa Çiftci




                Kitap seven herkese merhaba. Mustafa Çiftci okumayı bir süredir istiyordum. Son kitabından başlamayayım, ilk hikayeleriyle tanışayım diye erteledim. Üç kitabını birden aldım. Ve çok bekletmeden hepsini okuyacağım. Dilini, anlatımını çok sevdim.

           İncecik bir kitapta on altı güzel hikaye var. Hepsi duygu dolu. Karakterler günlük hayatta rastlanabilecek türden, anlatım da sıcak olunca, bayıldım. Yöresel ağızla yazılan diyaloglar da ayrı bir keyif veriyor. Çoğunu okurken sanki hikâye okumuyorum da birileri kendi başına gelenleri anlatıyor da çeşitli tepkiler vererek dinliyormuş hissine kapıldım.


Kitapta bulunan hikayeler:

Adem'in Kekliği ve Chopin
Çati'ye Kıyamam
Anamın Adı Bahriye
Gülizar
Bildiğin Karı Koca Hikâyesi
Kasap Kokusu
Eniştemin İlaçları
Kıpkırmızı
Kaplumbağa Kabuğundan Doksan Dokuzluk Tesbih
Müjgân
Komik Oluyorsun İlyas
Neşeli Gelin
Portakal
Şırıl Şırıl
Turkuaz Ajans
Diyeşet






''Halime'nin bir kerecik 'Sana kıyamam ben,' demesine Çati'nin içinde kocaman bir sel kabardı. Diyecek laf bulamadı...
   Çati otuz küsür yıl ömür sürdükten sonra Halime'yi bulmuştu.
    Çati otuz yılda ne anadan ne babadan ne öğretmenden ne esnaftan böyle bir tek laf duymamıştı.
    Çati'ye it demişler, kopuk demişler, deyyus demişlerdi.
  Çati yerde sürünen bir ayakkabı eskisiydi.
   Ama sen şu işe bak; Halimw 'kıyamam' demiş, almış kaldırmıştı yerde sürünen Çati'nin adını.
  Çati 'kıyamam' sözü için o gün Halime'ye baktı. Hiçbir şey demedi, diyemedi. Sevindi çok. Mutluluk da insanı tıkarmış anladı. Gözünden akanı durduramadı...''
*Çati'ye Kıyamam



''Bu sabunu teyzem Almanya'dan getirdi, kokulu sabun bunlar, ne güzel yeşil ve beyaz çizgileri var, koklayınca Almanya'ya gidiyorsun, ben çok yaptım ama gözlerini kapatman gerekiyor, elini burnuna götüreceksin, gözlerini kapatıp derin bir nefes alacaksın, hoop Almanya'dasın, ben böyle böyle her yerini gezdim Almanya'nın...''
*Kıpkırmızı




''Bir gün yemekte bir şey verdiler. Yuvarlak. Rengi kırmızı gibi... 
Portakal!
  Ben portakalı ilkin orada gördüm. Orta birinci sınıfın ikinci ayında. Günlerden salıydı. Portakalı verdiler ya ben nasıl yenir bilmiyom ki. Önce baktım millet nasıl yiyo. Soydular kabuklarını, ben de soydum. Attılar ağızlarına, ben de attım ama önce az az aldım ağzıma. Tadını sevmezsem diye.
   Sevmemek ne kelime, ben portakalı nasıl sevdim...''
*Portakal




İLETİŞİM YAYINLARI

1. Baskı  2015
140 Sayfa





Okudum Bitti- 155: Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası || Arkadaş Z. Özger





                 Şiir seven herkese merhaba. Her ay en az bir şiir kitabı okuma hedefimin bu ayki konuğu Arkadaş Z. Özger 'den. Sürpriz bir okuma oldu. Çukur dizisini izlerken orada Pencere şiiri okundu. O da bu kitaptaki en sevdiğim şiirdi. Bu vesileyle tekrar okuyayım dedim. 

              
              Erken yaşta ölen şairin, bir nevi vasiyeti üzerine kitaba bu isim verilmiş. Hayattayken yapamadığını, ondan sonra gerçekleştirmişler. Şairin kendi el yazısıyla yazılmış bir şiir de eklenmiş. Çok hoş. Her şiire dair notlar da var. 

          Sevdiğim birkaç tanesini paylaşayım. 





ACI

yaşamak
bizim en eski çağlardan kalma yanık türkümüz
öylesine kısık ki sesimiz
ne duyurmasını ne söylemesini biliriz


BEYAZ ÖLÜM KUŞLARI


sonra bir gün anneler de ölür
böcekler ve kertenkeleler ölür
boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
sivrisinekler ve kağıttan kayıklar ölür

sonra o gün çocuklar da ölür

biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk
sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk

balçıktan bir külçe olan dölleri
en iri elleriyle kepçeliyen
ve biçimliyen
ve hep önce kendidiyle biçimliyen
o dehşetli yontucuyu
doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini
sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işliyen
anneyi o usta nakkaşı
unutmadık

önce anne doğurdu çocuğu acıya
sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı
sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu

geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar
içti ağulu sütünü hayat denen annenin
sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini
hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu
acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri

böyle vardı bir ırmak kıyısına
anne bir tedirginliktir nerede olsa
bağırgan bir karmaşadır onun sesi
takılır gibi eski bir gıramafona titrek bir iğne
- bu ayıp bu günah
bu çok ayıp günay
-el ne der sonra
ayak ne der
bırakmaz çoçuğu çocukça yaşamıya
ama bir gün anneyle de hesaplaşılır

çocuk yalnız annesine yaşar çocukken
anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken
bölüşür anneliği babanın kasığında
çocuğun bakışında çelişkidir büyüyen
ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında
-ah baba
niye baba

ve bir gün babalar ölür

tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde
her tanrı biraz baba gibidir
yiğit ve erkektir çocukları koruyan
umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı
çünki tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır
vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu
acının padişahı elbette zalim olur
ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı
bir soru önce acıya sonra acıya uzanır
-hey tanrı
hani tanrı

böylece o gün tanrı da ölür

şimdi annenin yüreğinde ışıyandır
sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak
bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır
akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse
hani ki bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva
yapar
çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva
işte artık ne anne ne tapınak
yıkılır gözyaşlarının sığınağı da

sonra bir gün anneler de ölür

gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin
öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk
çocuk büyür
sesi nemli yine elleri yine soğuk
hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk
nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen
çocuk çocuk sana bir dost gerek

işte yeniden giyiniyor kendini çocuk
bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymıyan
yanlarını
kendini üstlemişsin var olmak için susmalar köprü
çocuk çocuk sana bir aşk gerek

sen iyilikler ve güzellikler uzmanı
suskunun gizemli sabrı
bir teraziyi en iyi kullanan
iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu
ey hayat canbazı
ey ip şaşkını
ezberle o incecik tel üzerinde
hayatı dengeliyen asayı:
aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk
ikisini de doğuran şey aynıdır

bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan,
bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan,
uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran,
anneyi üreten babayı çoşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan,
bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten,
umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren
güneşsiz bir gök gördükçe öldüren öldüren öldüren.

sevgi: tragedyanın kaynağı yaşamın kökeni insanı
var kılan umut
ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
can canı sever ötesi yok bunun çocuk
ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
bir dostla bir sevgili arasındaki ayrımı
hayır’lara evet’lerle direten
çirkini öptüren kötüyü sevdiren
aşkı sevgiliyle değil kendinle yorumla
kim ki kendini açığa komaktan korkmaz
o saygın bir insandır
herkes kendi yorumunun cellatıdır biraz da
böylece lady chatterley de sevilir giovanni de
böylece lady chatterley ve giovanninin sevgilisi de
elbette her aşk yalnızca kendine sorumludur
ama elbette her aşk kendine sorumlu
olunca

bir gün aşk da ölür

ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin
yapışkan bir sevişmenin sancısı doldurur
boşlukları
ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı
dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı
ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa
aşkın ve dostluğun varlığını
bir gün ansızın yiter dostalar ve sevgililer
etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar

işte o gün her şey ölür

şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri
ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara

ama şimdi kim kandırabilir sizi
bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için.

           

PENCERE

pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı
pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü
Pencereyi aç
Soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
Kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç
Sesin sarsın dünyayı
Duyulur elbet ta ötelerden
Yürek kendini tanır   


VE YAYINEVİ
5. Basım Nisan 2017
144 Sayfa


21 Kasım 2017 Salı

Okudum Bitti- 154: Kün || Sezgin Kaymaz





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Sezgin Kaymaz'dan. Elimde okunmamış bir tanecik kitabı kaldı. Çok üzgünüm. En kısa zamanda diğer kitaplarını da almak istiyorum. Çünkü Sezgin Kaymaz'ı çok seviyorum. 

 Okuduğum güzel kitapları :


Bugün Bize Kim Geldi yazısı burada,

Bakele yazısı burada

Ateş Canına Yapışsın yazısı burada


 Lucky yazısı burada ,


Farfara yazısı burada. 


           Ben geç kaldım ama sevdiğim herkes Sezgin Kaymaz okusun istiyorum. Hepsi birbirinden güzeldi ama Kün bambaşkaydı. 

          İyilerle kötülerin savaşı gibiydi. Soluksuz okudum. Elimden bırakınca aklım hep kitapta kaldı. İnce bir kitap olmamasına rağmen hemencecik bitti. İnanların karşısında inançsızların, masumlar kadar çıkarları için mezarları bile talan edenlerin olduğu hüzünlü öyküsüne rağmen yer yer gülümseten çok güzel bir kitaptı. 

       Okurken tüm karakterler kanlandı canlandı gözümün önünde neredeyse. Ankara- Konya arasında yaşananları okurken keşke oralarda yaşamış olsam o zaman on kat daha keyifli olurdu, diye düşünmedim dersem yalan olur. Sırf Konya ağzıyla konuşan köpek Çeto için bile okunur. Arafta kalmış ölüler, Çeto, onunla konuşan esas kahramanımız Ömer, Hüdai Ağa, Muzaffer Hoca hepsini uzun süre unutmayacağım. 

          İyiler kadar kötüler de unutulmayacak cinstendi. İşini bilen Aşut, Şerefsiz ve Hacı Naci Kalaycı... Kitabın başlangıcı da şahaneydi.



           
            Hacı Naci Kalaycı demişken, Erkan Can ne güzel canlandırmış. Keşke film olsaydı. Okumadıysanız okuyun. Pişman olmayacaksınız. 





''Varlık, kadındır. Dişidir yaratım süreci, erkek değil. Tarlayı kaldır at, sabanı nerene sokacaksın bakalım...''



'' Ölüm, insanlara acı veriyordu, emindim, ama vermemesi gerekiyordu, bundan da emindim.''



''Ölünceye kadar kör ve sağır sayılırdık. Rüya görmekte olduğunu bilmeyen, bu nedenle gördüğü her şeyi gerçek sanıp gücünün yettiği herkesi o gerçeklikte yaşamaya zorlayan bir insanın derin uyku hâli gibiydi yaşamak.''



'' 'Aşk, aklın hesaplarına takılmaz.' diyerek devam etmişti babası. 'Pervâsızdır, geniş ufukludur, sınırsızdır... Aşığın da öyle olması icap eder... Aşık adam yılmaz, canını sakınmaz, üzülme, utanma nedir bilmez. Değirmen taşının altına girmiş gibi ezilip unufak olur da 'bunaldım' demez. Aşık, aklını çöpe atıp 'Aşk bana yeter' diyen adamdır. Tahammül kelimesi yoktur onun lûgatinde; tepeden tırnağa rızadır, kabuldür...''



''İnsanlık uzun zamandır Çin ordusuna benziyordu; hepsi birbirinin aynı, hepsi aynı bokun soyu.''



'' Başkalarının baktığı yerden baktığında başka bir hayat göreceğini bilirdin; eyvallah. Misâl, dindarsan, hayatı sevap ve günahtan ibaret görürdün, obursan makarnadan, mantıdan, etliekmekten. Ölsen başka bir şey görmezdin. İnsan olarak; hayatın boyunca sana 'DOĞRU' diye kaktırılan şeylerden ibarettin...''



''Allah'ın işine akıl erdiremeyebilirdin, bu normaldi. Hatta normal olan buydu... Asıl aklın  eriyorduysa şüphe edecektin kendinden. İman da aşk gibi bir şeydi çünkü. Akılla fikirle erişilecek, ilimle irfanla kavuşulacak bir şey değildi. Nasıl ki aşık olduğun zaman 'Saçı uzun da ondan.' demez, sebeplerden el çeker, kendini salardın gitsin, iman ettiğin zaman da 'Şu şu şu sebeplerle.' demez, salıverirdin kendini işte... İman gönül işiydi; zihin, beyin işi değil. Tıpkı aşk gibi. Ve insan, aşık olması gerektiğini akıl ettiği için aşık olmazdı. Aşık olabildiği için aşık olurdu. Aşık olmayı becerebilecek bir ruha, aşkın külfetlerini nimet bilecek bir yüreğe sahip olduğu için aşık olurdu... ''



''Olacak olan oluyordu... Kader, Zül Celâl'in; 'Böyle yazdım, böyle yapacaksın.' dediği şey değildi. 'Senin ne yapacağını biliyorum. Aha da şuraya yazdım.' dediği şeydi...''





İLETİŞİM YAYINLARI

2. Baskı 2016
480 Sayfa