28 Temmuz 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 98: Karanlık Sabahlar || Erhan Turan






                   Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı geçtiğimiz aylarda okuduklarımdan. Yaz gelince normalin üstünde tembelleşiyorum. Şu aralar evde misafirler de olunca, hem okuma hızım hem paylaşım isteğim yerlerde sürünüyor. 

             Erhan Turan'ın sanırım  ikinci kitabı. İlk kitabını da göndermişti bana. O kitap benim için bir ilk olarak tarihe geçti. Annem ameliyat olduğu zaman yanımda hastaneye götürmüştüm ve kayboldu. Hem üzüldüm hem dikkatsizliğimden dolayı utandım. Neyse ki imzalı değildi. Yenisini alırım dedim ama araya zaman girince unuttum. Yeni kitabı da göndermek isteyince Erhan Bey'e itiraf edip özür diledim. İçime dert olmuştu. Bu arada kitabı hâlâ almadım. :) Alacağım ama. Dünyanın bütün kitapları benim olsun istediğim için sıra gelmiyor, ne yapayım? :) 




          Kitabın adı gibi karanlık bir hikaye okudum. Ailesini bir yangında kaybeden Umut'un hüzünlü hikayesi... Karanlık da olsa sabahlar adı gibi 'Umut' da tükenmiyor ama. Hep bir yerlerden düşürülmeye çalışılsa da o inatla yeniden kalkıyor.

           Çocukluk aşkı Cansu ve kaybolan kız kardeşinin özlemi de arka fonda hep var. Hayat herkese adil davranmıyor ya, işte Umut'a daha da zalim davranıyor. Halinize şükredin dercesine, edelim elbette. :) Aralara ufak şiirler de serpiştirmiş yazarımız, güzeldi onlar da. Gerçeklerden esinlenerek kaleme alınmış kitap, bence birçok kurgu da öyle zaten.





''Bu hayatta hep kötü insanlar olacak değil ya illa ki iyiler de vardı. Zaten insanlığın ayakta kalmasının tek sebebi bu birkaç avuç iyi insan sayesinde değil miydi?''



''Aşk; her şeyin başı, her şeyin sonu, ya insanı küllerinden doğurup, karanlıktan aydınlığa çıkarır ya da aydınlıktan karanlığa, hem de karanlığın en dibine gömer, hiç çıkmamacasına...''




İKİNCİ ADAM YAYINLARI

1.Baskı 2017
304 Sayfa

23 Temmuz 2018 Pazartesi

Okudum Bitti- 97: Kurban Mı Cellat Mı? || James Tucker





                       Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Polisiye'nin son çıkan kitabı Kurban Mı Cellat Mı? Dedektif Buddy Lock serisinin ilk kitabı. 
Yine çok severek okuduğumu söylemek istiyorum. Başından sonuna kadar hep katilin kim olabileceğini düşünüp durdum ve bütün karakterlerden şüphelendiğim halde bir tek katilden şüphelenmedim. Benim mi tahmin gücüm kötü, yoksa yazarın mı yeteneği okuyup siz karar verin. :) 

         Yeni yıl kutlaması için birada olan Brook ailesinin gecesi kabusa döner. Eli baltalı katil aileyi hunharca katleder. Sadece 10 yaşındaki Ben kurtulur. Dedektifimiz Buddy küçük Ben'i yakın korumaya alıp sevgilisiyle yaşadığı eve götürür. Katil bu kadarla kalacak mı, amacı ne, çok zengin bir aile oldukları için mi peşlerinde, aile içi bir hesaplaşmamı ve benzeri soruları kafanızda kurarken bir sonraki sayfada yeni gelişmelerle karşılaşıp soluksuz okuyacağınız bir okuma bekliyor sizi. 







           Yazarın ilk kitabıymış. Ve gerçekten çok severek, merakla heyecanla okudum. Dedektif Buddy 'nin yeni maceralarını heyecanla bekliyorum. Ben de küçük yaşına rağmen çok akıllı, çok cesur, tatlı bir çocuktu. Kısaca okuyun bence, siz de seversiniz. Kitabın kapağı da korkunç ama güzel. ;)







''Buddy gözlerini kapatıp bu korkunç manzaranın nasıl oluştuğunu hayal etti. Panik ve korku dolu bir aile, baltalı bir katil ve seri darbeler... ''



''Acısı kulakları sağır edecek denli gürültülü olsa da gözyaşları sessizdi.''




''Kendini haklı gören birinin de neler yapacağı belli olmazdı.''



''Ancak gerekçeyi makul bulmak ipleri elinde tutan kişinin korkunç bir canavar olduğu  gerçeğini değiştirmiyordu. İyi dans ediyor olması karşındaki kişinin şeytan olduğunu unutturamazdı.''



''Bütün bunlar sıradan bir adamdan ziyade gazap saçan ve ayrıntılarda gizlenen bir şeytanın işiydi.''





ARKADYA YAYINLARI


1. Baskı Temmuz 2018

Çeviren: Esra Yüksel
462 Sayfa


20 Temmuz 2018 Cuma

Okudum Bitti- 96: Evlilik Meselesi || Jeffrey Eugenides





                 Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı uzun zamandır kalemiyle tanışmak istediğim Jeffrey Eugenides'in Evlilik Melesesi isimli kitabı. Önce Middlesex, sonra Bakir İntiharlar listeme girmişti. Henüz ikisini de okumadım. Umarım bu sene en az birini daha okurum.


            Kitabın ismine bakıp, öyle sıradan bir şeyler bekliyorsanız ne güzel. Çünkü sizi şaşırtacağı garanti. Birçok farklı konuya değinen, doyurucu bir kitap. Kapağa bakınca da sanki mutlu evliliğe dört nala koşmak için tüyolar veren bir kitap havası verse de... :) 


          Madeleine bitirme tezi için Victoria dönemindeki evlilikler ilgili incelemeler yapıyor. Konunun yıldızları da Jane Austen ve George Eliot. Victoria dönemi aşklarıyla meşgulken kendisi de ilginç günler geçiriyor. Oldukça zeki ve dikkat çeken biyoloji öğrencisi Leonard'a aşık oluyor. Benim çok sevdiğim teoloji öğrencisi  Mitchell de Madeleine aşık. 

         Bu kısmen aşk üçgeni sayılabilecek zeminde, karakterlerin ilgi alanları sayesinde edebiyat, kültür, din, hatta mayaların çoğalması gibi farklı konularda keyifli konuşmalar, fikirler okuyabiliyorsunuz. Mitchell ile epey bir gezip farklı deneyimler edinirken; Leonard'ın manik depresyonu yüzünden Madeleine yerine sizin ruhunuz daralacak arada. Üstelik 1980'lerdeyiz, daha ne olsun? 1950'lere kadar 7 Up'ın ana bileşenlerinden biri de lityum tuzlarıymış. Orijinal adı da Bib- Label Lithiated Lemon- Lime Soda imiş. Çok gerekli bilgi olunca sizinle de paylaşayım. :) Evlilik mi? O zaten başlı başına sorun. :) Okuyun bence seveceksiniz. Sonunu da çok sevdim. Bir tek sanırım artık yaşlandım küçük puntolu kitapları çok hızlı bitiremiyorum, o yüzden araya başka kitaplar alarak okudum. 





''Sahilde ateş yakıp midye kızartmaya hazırlanan arkadaşları çağırsa bile Madeleine yatağın kenarına oturup bir süreliğine de olsa o eski kitapları mutlu etmek için okurdu...''


''İşte Madeleine bu dönemde âşık söyleminin aşırı yalnız bir şey olduğunu tamamen anlamıştı. Aşırı bir yalnızlıktı çünkü fiziksel değildi. Aşırıydı çünkü sevdiğiniz kişinin yanındayken bile hissedebiliyordunuz. Aşırıydı çünkü zihinseldi, kafanızın içindeydi ve orası dünyanın en ıssız, en ücra yeriydi.''


''Rüzgar duyulmak istediği yerde eserdi.''


''Bir evde sevilmeden büyürseniz başka bir seçenek olup olmadığını da bilemiyordunuz. Evliliklerinde mutsuz olan ve bu mutsuzluğu çocuklarına da taşıyan, duygusal açıdan kurak bir anne ve babanın yanında yetişenler, onların kendilerine bu kötülüğü yaptıklarının bile farkında olmuyordu. Hayatı bu sanıyorlardı.''


''... Düzgün bir eğitimden yoksun bırakılan, ellerine kalem verilmeyen Anne Finch, Jane Austen, George Eliot, Bronte'ler ve Emily Dickinson gibi kadınlar yine de o kalemi almış ve sadece büyük edebiyat dünyasına katılmakla kalmayıp Gilbert ve Gubar'ın da dediği gibi, aynı zamanda erkek oyununu da altüst ederek yepyeni bir edebiyat yaratmışlardı.''




DOMİNGO YAYINLARI

Çeviren: Solmaz Kamuran
1. Baskı 2018
438 Sayfa




19 Temmuz 2018 Perşembe

Okudum Bitti- 95: Daha || Hakan Günday





              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Hakan Günday'ın Daha isimli kitabı. Yine çok etkileyici bir kitap okudum. Öndeki üçlü kaldı okunmayan.

Okuduklarım:

Az hakkındaki yazım burada,

Kinyas ve Kayra hakkındaki yazım burada

Zargana hakkındaki yazım burada,

Piç hakkındaki yazım ise burada.




                 Arthur Rimbaud 'un şu sözüyle başlıyor kitap: ''Dayanılmaz olan tek şey, hiçbir şeyin dayanılmaz olmamasıdır.'' Kitap boyunca alıntı hep beynimde yankılandı. Afganistan'dan Avrupa'ya insan kaçırma işinde olan Gazâ ve babası Ahad'ın hikayesi Daha. Sinemaya da uyarlandı ama okumadan izlemedim elbette. Kitabın ilk cümlesini okuyunca zaten sizi karanlık bir şeylerin beklediğini çok net anlıyorsunuz: ''Babam bir katil olmasaydı, ben doğmayacaktım...''

                Kitabın isminin bile çıkış noktası sarsıcı. Bu kaçakların çoğu Türkçe bilmiyor, çoğunun tek bildiği kelime 'Daha'. Daha çok su, daha çok yemek istemek için... Sanki girişteki alıntı ve 'Daha' sözcüğü üzerine  bir roman yazmış gibi Günday. Vurucu, sarsıcı, kötü kötü düşündüren bir kitaptı benim için. Sürü psikolojisine, gücü elinde tutanın neler yapabileceğine dair tespitlerle, siyasi göndermelerle bezeli akıcı ama hazmı zor, etkisi uzun süren bir okuma oldu benim için. Okuduklarımın hepsini ayrı ayrı çok sevmekle beraber sanırım şimdilik favorim bu kitap oldu. Gazâ, Ahad, Dordor, Harmin ve Cuma hepsi uzun süre zihnimde yer edecek.




''Belki de kötülüğü ağır basan bir vicsan topalıydı babam, hepsi bu. ''


''Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o doğal felaketten nefret ediyordum!''


''Peki, bir korkaktan canavar olur muydu? Tabii ki! Hatta galiba sadece korkaklar canavar oluyordu.''


''Her şey bir inat meselesi. Özellikle de yaşamak. İşte bu yüzden de hayat, maçın kendisini şeref golü sayan, inatçı bir asalaklar takımını izlemek kadar sıkıcı. Dolayısıyla bir umut ya da bir amaca gerek yok, hayatta kalmak için. Öleceğini bilmek yeter. Hayattasın çünkü tehlikedesin. Hayattasın çünkü her saniye ölüyorsun. O kadar. Hayatın anlamı işte bu: Ölüm korkusu! ''


''Toplumla lider ilişkisi, aynı kafeste kapalı kalmış bir insanla bir hayvanın durumundan pek farklı değildi. Diktatörlükte kafesin kapısı birden açılır ve içeri aç bir aslan atılırdı. Ama demokrasi, insanın ne tür bir hayvanla kafese kapatılacağını seçme özgürlüğüydü.''



''Bir insanın aklı bile ona ihanet etmenin peşindeyse, bu dünyada güvenilecek ne kalmıştı?''



''İtaat, iradesinden vazgeçen için, dünyanın bütün hatalarını yapabilme özgürlüğüydü! İtaat, kişinin, kendi başına işlemeye cesaret edemeyeceği suçları gerçekleştirebilmesinin müthiş bir yoluydu! İtaat, her gün farklı biri olarak uyanılan bir rüyaydı! Öyle bir rüyaydı ki insan kendini sürekli bir şeyler yaparken görüyor ama gerçekte onları kendisinin yapmadığını biliyordu. İtaat bir mucizeydi! Sıradan bir insanı alıp ona atom bombası attırabilir, sonra da bütün dünyayı o insanın masum olduğuna inandırabilirdi. İtaat, suçluluk duygusu ve vicdan azabının panzehiriydi!''


''Ormanın en çirkin hayvanıyla en güzel hayvanının çiftleşmesini sağlayan şey, paradan başka ne olabilirdi? Zenginlik, birçok şeyin yanında, nesilleri güzelleştirmeye de yarıyordu. Dolayısıyla, okuldakilerin çoğunun annesi, bir defalığına da olsa, kendini satmıştı.''



''İnsanın, kendi gardiyanı olduğu bir hapishaneden kaçması çok zordu!''



''Asla bir kral bir dilenciyle aynı biçimde yargılanmamıştı, yargılanmıyordu ve yargılanmayacaktı.''




DOĞAN KİTAP

1. Baskı Ekim 2013
418 Sayfa

17 Temmuz 2018 Salı

Okudum Bitti- 94: Gelincik ile Serçe || Kristy Cambron





                Kitap seven herkese merhaba. Günün ikinci güzeli de Arkadya Yayınları'ndan. Yazarın daha önce Kelebek ile Keman kitabı da çevrildi ama ben henüz onu okuyamadım. İnstagram'da okuma etkinliği yapıp beraber okuyacağız, dediler. Dayanamadım başladım. 

             Birbiriyle bağlantılı kitaplar olsa da ben ilk kitabı daha sonra okuyacağım. Sırayla okusaydım daha güzel olurdu ama böyle de havada kalmadı yani.




         Sera ve William'ın düğünleri, damadının tutuklanmasıyla berbat olur. Kocasına sonuna kadar güvenen Sera kolları sıvar. Onun masum olduğunu ispatlamak için bir yolculuğa çıkar. Hem gerçek bir yolculuk hem de geçmişe yolculuk olur bu. 




        Günümüzde bunlar olurken geçmişe 1939 yılının Prag'ına gidiyoruz. Kaja ve ailesi yarı Yahudi oldukları için Nazi zulmünden kaçmaya çalışırlar. Bu kaçışın sonunda yolu İngiltere'ye varan Kaja, orada bir gazetede çalışmaya başlar. Yaşananları öğrenince ailesini kurtarmak için geri döner. 




      İki güçlü ve fedakar kadının hayatlarına bir şekilde dokunan ise Sophie olur. Günümüzde geçen kısımlar da güzeldi ama geçmişi okumak çok daha dokunaklıydı. Terezin'deki toplama kampına düştüğü var sayılan 15000 çocuğun 100 tanesi bile kurtulamamış. Savaşlar, soykırımlar olmasa keşke. İnsanlar, çocuklar ölmese... Kurgu okurken bile insanı dağıtıyor, bir de gerçeğe dayanıyor olması, bunların ve benzerlerinin yaşanmış olması ne acı.

         Yürek burkan, güzel bir kitaptı.






''Savaş gelmiyordu; o zaten buradaydı. Tam karşılarında duruyor, yüzlerine bakıyordu. Üstünden oluk oluk kötülük akıyor, Prag'ın kalbine hastalık taşıyan virüsler gibi sokaklarda dolanıyordu.''


''Artık uçaklardan ya da bombalardan korkmuyordu. O korku her Londralı gibi onun için de artık sıradandı.''


''Burada yalnızca şeytan var ve gamalı haç taşıyor.''


'' 'Onlara...' diye mırıldandı Kaja, titreyen dudaklarıyla kelimeleri çıkarmayı deneyerek. 'Onlara ne öğreteceğim?'
'Umut etmeyi öğret.' ''


''Onlara umut vereceksin, senin kalbinde hiç umut kalmamış olsa bile...''


''Kitaplar başka bir dünyaya kaçmaya olanak tanır, çocukların buna çok ihtiyacı var.''



ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Oğuz Barış
1. Baskı Mayıs 2018
432 Sayfa



Okudum Bitti- 93: Hayır! || Marta Altes





            Kitap seven herkese merhaba. Günün ilk kitabı tatlı mı tatlı bir çocuk kitabı Marta Altes'in hem yazıp hem resimlediği Hayır!.



          Benim ihtiyar delikanlım Apaçi'nin çocukluğu gibi çok yaramaz, çılgın bir köpek olan 'Susam'ın hikâyesi. Bütün gün çeşitli muzurluklar yaptığı için sürekli, 'Hayır!' diye uyarıldığı için adını hayır zanneden  tatlış bir köpek. 



             Bizim canavarın da adını 'Ayyyy!' zannettiği dönemler olmuştur. Az rujumu çalmadı, az kitaplarımın ucunu yemedi... O zaman telefonlar şimdiki gibi kocaman değildi, minik bir Samsung telefonum vardı, ağzına komple sığardı, yutacak diye korkudan, 'Ayyy, ayyy!' çığlıkları eşliğinde az peşinden koşmadım. Ama hiçbir şeye değişmem, kıymetlim o benim. Yaşlandı diye sık sık gözlerim doluyor, boğazım düğümleniyor. Bütün hayvanlar mutlu ve sağlıklı olabilseler keşke...


                Çok tatlı bir kitap. Resimler de şahane. Çocuk kitaplarını hep seviyordum ama paylaşmıyordum. Artık okudukça sık sık paylaşacağım. Susam ile tanışmak isterseniz okuyun, okutun. Çocuklara çok güzel hediye olur.


        





FİNAL KÜLTÜR SANAT YAYINLARI

Çeviren: Karin Karakaşlı
1. Baskı Nisan 2018



14 Temmuz 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 92: İyi Geceler Bay Tom || Michelle Magorian





                Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı kalbe dokunan çocuk kitaplarından biri. Yine ilk defa okuduğum yazarlardan biri ve dilimize çevrilmiş tek kitabı sanırım bu.

           İyi Geceler Bay Tom, Guardian Ödülü ve Uluslararası Okuma Derneği Ödülü'ne layık görülmüş. Müzikal ve tiyatro oyunu olarak sahnelenmiş. 1998 yapımı filmi de var. Yazarın diğer kitapları da çevrilse ne güzel olur.



          İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla güvenli yerlere gönderilen çocuklardan biri Willie. Daha önce okuduğum 'Öksüzler Treni' kitabını anımsattı bana. Willie savaşın etkilerine maruz kalan tüm çocuklar gibi çok şanssız ama onun en büyük şanssızlığı annesi sanırım. Çok sinir oldum annesine. Tüm kötülüklere rağmen neyse ki yolu 'Bay Tom' ile kesişiyor. O da Heidi'nin büyükbabası gibi. Dışardan sert ve biraz  yabani görünse de aslında tam bir pamuk dede. Bir de tatlı köpeği Sammy var. 



            Çok tatlı, çok naif bir öyküsü vardı. Gözleriniz dolarken, sevineceğiniz bitirince özleyeceğiniz kitaplardan. Filmi de çok tatlı, tavsiyemdir.




''Üzgün ve sıradan olmaktansa mutlu ve acayip olmayı tercih ederim.''


''Bir an için keşke Yaylaköy'e hiç gitmemiş olsaydım dedi kendi kendine. O zaman annesinin sevgi dolu ve şefkatli olduğunu zannedecekti. Farkı bilmeyecekti...''


''Will, uğruna yaşanacak bu kadar çok şey varken insan nasıl olur da yaşamak istemez, diye düşündü. Yağmurlu geceler vardı, rüzgâr, denizin dalgaları ve ay vardı. Okunacak kitaplar, yapılacak resimler ve müzik vardı.''


''Olmamış gibi yapmaktansa kabullenmek daha iyidir...''




BEYAZ BALİNA YAYINLARI

Çeviren: Seda Çıngay
1. Baskı 2018
404 Sayfa


13 Temmuz 2018 Cuma

Okudum Bitti- 91: Sobe Öldün || J. C. Lane




         
                  Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum bir yazara ait. Konusunu okuyunca beğenirim, şu sıcaklarda rahat rahat okurum, demiştim. Öyle de oldu. 

            Konu güzel, kurgu iyi, puntolar göz dostu olunca keyifle okudum bitirdim.

       

         

         Ebenin avını seçtiği, karşı tarafın oyuna katılıp katılmama konusunda tercih şansının olmadığı ve eğer Ebe elit paket aldıysa kurbanın öleceği bir sobelemece oyununun içindeyiz.





     Üç ebe, üç av ve oyunun arkasındaki gizemli hakemden oluşuyor esas kadro. Oyunun oynandığı alan ise kocaman bir şehir. Oyuna katılanların kollarına taktıkları ve çıkartılmayan akıllı saatler sayesinde her yarım saatte bir avın konumu ebeye iletiliyor. Ceplerinde beş yüz dolar ve sadece bir defalık hakeme telefon etme hakları olan avların işi çok zor. Tamamen aynı olmasa da benzer temalı filmler izlemiştim. Kitabı da merakla okudum. Acaba ne olacak, kim yakalanacak derken elimden bırakamadım.




''Hakem tekrar güldü. 'Adil değil mi? Sen yedi yaşında mısın? Şimdiye kadar hayatın adil olmadığını öğrenmiş olman gerek.' ''




BİLGİ YAYINEVİ

Çeviren: Duygu Özcan
Mayıs 2018
446 Sayfa



10 Temmuz 2018 Salı

Okudum Bitti- 90: Vuslat İncileri || Demet Baykal





                 Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Demet Baykal'ın ikinci kitabı Vuslat İncileri. İlk kitap Bakış Açısı'nı da okuyup paylaşmıştım. Hakkındaki yazım burada.

         


   Bakış Açısı'nı okumadan da bu kitabı okuyabilirsiniz, havada kalmaz ama sırayla okursanız elbette daha güzel olur. Vuslat İncileri de bir kişisel gelişim kitabı ama türündeki diğer kitaplar gibi şunu yapmalısınız, bunu yapmamalısınız gibi değil anlatımı. Yine kurgunun içine yedirilmiş, arka planda ufak ufak öğütler veriyor. Psikiyatr olan Devran'ın ve hastalarının yaşadıklarını içeriyor kitap. Üstelik şaşırtıcı gelişmeler de var. Bölüm başlarında da Osho, Tagore, Bernard Shaw, Kafka, Bazac gibi isimlerden çok güzel alıntılar da bulunuyor.





''Bazı acılar dışarıdan belli ederdi  kendisini. Tıpkı içi dolu bir bez çantanın, yükünün şeklini alarak boş olan çantadan farklı durması gibi...''



''İnsanlar, kendi acısıyla vurur ötekini. Söz konusu olan mutsuzluk olunca, 'Ben yaşadım, o yaşamasın.' demez. En çok mutluluk kıskanılır bu dünyada ...''



''Atatürk der ki: 'Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin!' ''




UYANIŞ YAYINEVİ


1. Baskı Mayıs 2018

150 Sayfa



9 Temmuz 2018 Pazartesi

Okudum Bitti- 89: Mevsim Apartmanı || Sumru Uzun



                 
              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine bir tanışma kitabı. Aynı zamanda Sumru Uzun'un da ilk kitabı.

           Mevsim Apartmanı'nda yaşayanların hayatlarına konuk olmamızı sağlayan on iki öyküden oluşuyor kitap. Her biri sırayla ay adlarına göre devam ediyor. Bir öyküde bir kediye, diğerinde vanilyalı çöreğe kulak veriyoruz.  Sevgisiz bir çocuk, postacı yolları bekleyen bir kadın, pul koleksiyonu yapan titiz bir adam, çocuk hasreti çeken bir kadın, gümüş bir çaydanlık, bir daktilo ve diğerleri. Hepsi sade bir anlatımla huzurlarımıza çıkıyor. 



         Ufak dokunuşlarla birbirine bağlanan hayatlara konuk olmak istiyorsanız Mevsim Apartmanı'na uğrayın siz de. Nuri'yi sevmeyi unutmayın. Kolay okunan, sıkmayan öykülerdi.




''Hayatta yapılan çoğu şeyi geri döndürmek mümkündü. Mümkündü elbette, geçip giden zamanla kaybettikleriniz hariç...''


''Eski yeniyi, kötü iyiyi, ölüm doğumu beraberinde getiriyordu. Hayat böyleydi işte...''


BİLGİ YAYINEVİ

1. Baskı Nisan 2017
166 Sayfa


                           

8 Temmuz 2018 Pazar

Okudum Bitti- 88: İslenmiş Aşka Mektuplar || Ferhat Uludere




               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı daha önce 'Son 11' kitabını okuduğum Ferhat Uludere'nin öykü kitabı 'İslenmiş Aşka Mektuplar' . Son 11'i çok sevince, yazarın diğer kitaplarını da okumaya karar verdim. 

Son 11 hakkındaki yazım burada

        Kitap hakkındaki yazımı İnstagram'da paylaşınca, çok sevdiğim yazarlarımızdan biri olan Orhan Bahtiyar, diğer kitaplarını da mutlaka okumamı söyleyince tamam dedim, ertelemeyeyim birini daha alayım. Meğer bu kitabı Son 11'i okumadan epey önce almışız. Annem iyi bak evde var dedi. Uzun arayışlar sonucu buldum. Hazine bulmuş gibi sevindim, hemen başladım.  

       Kitapta birbirinden etkileyici on öykü ve iki deneme var. Aşk, ölüm, yalnızlık, gariplikler neler neler yok ki... Biraz kasvetli ya da karanlık demeliyim sanırım ama çok güzel, oldukça farklı öyküler. Ve bu güzel öykülere, Serkan Yüksel'in ilginç çizimleri ve zaman zaman Nick Cave eşlik ediyor. Mutlaka diğer kitaplarını da okuyacağım. Geç kalınmış bir tanışma oldu ama mutluyum. 




''Bir bahar sabahı, yeni dairelerine taşınırken, küçük oğlan baba oldu, ama oğlunun ne sallanabileceği bir salıncağı, ne de dallarında elma koparacağı bir ağacı vardı.''
*Sadık Bey'in Elma Ağacı


''İlişkiler yaşadıkça anlıyor insan; yaşadığı ilişkinin olmayacağını. Aşk dediğine inanıyor ilk önce, sonra bunun üzerinden yalanlar atmaya başlıyor kendine. Karşısındaki de kendine atıyor aynı yalanları ve bir araya geliyorlar. Aslında aşklarından değil yalanlarından bir araya gelip, söylediklerinin gerçek olmasını diliyorlar.''
*İslenmiş Aşka Mektuplar


''Aslında aşkı aşk yapan da yaşanan huzurdu. Huzursuzluklarımızın aşkları da olmuyordu. Tutku başkaydı buna karşın; tutkulu olunca insan huzursuz bir yaşamda bile mutluluk bulabiliyor.''
*Ağlama Şarkısı


''Sessizliğe çok alışkındım. Susmak ürkütemezdi beni. Sinsice bir her şeyi reddedişti benimki...''
*İslenmiş Bir Aşka Mektup




ÇİTLEMBİK YAYINLARI

114 Sayfa
2005
           

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 87: Ölümsüz Aile || Natalie Babbitt





           Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yıllar önce okuduklarımdan biri. 100 Temel Eser'den biri olan Ölümsüz Aile. Tatlı bir çocuk klasiği. Çocuk kitaplarını da çok seviyorum. Bol bol okumaya çalışıyorum. O yüzden kitaplığımda olmasını istedim ve yeniden aldım, okudum.


          Küçücük bir kitap ama etkisi kocaman. Hayatı, ölümü sorgulamanıza sebep olacak bir okuma bekliyor sizi. ''Ölümsüzlük'' hakkında çoğumuz hayatımızın bir kısmında düşünmüş, hayaller kurmuşuzdur belki de. İçene ölümsüzlük veren bir pınar bulsanız ne yapardınız? İçtiğiniz yaştaki görümünüzde kalıp ölümsüz olacaksınız... Tüm sevdiklerimle birlikte olsa belki...


          İşte küçük kahramanımız Winnie de, tesadüf eseri tanıştığı ve ölümsüz olduklarını öğrendiği Tak ailesine katılıp onlar gibi mi olacak yoksa biz faniler gibi yaşamaya devam mı edecek? Okumayan kaldıysa bence araya sıkıştırın. :) 




''Komodinin üzerinde duvara dayalı duran bir aynası olmasına rağmen, Mae Tak'ın aynaya ihtiyacı yoktu. Aynaya bakınca ne göreceğini çok iyi biliyordu ve aksini görmekten çok uzun zaman önce sıkılmıştı. Çünkü Mae Tak, kocası, oğulları Miles ve Jesse seksen yedi yıldır hep aynı görünüyorlardı.''


''Uzun mu kısa mı olduğuna olduğuna bakmadan hayatı sevmeli insan...''


''Aslında biraz düşünürseniz, bir toprak parçasının sahibinin olması tuhaf bir şeydir. Kaç metre derine kadar sahip olabilirsiniz ki? Eğer bir toprak parçasının sahibiyseniz aşağıya doğru daralıp dünyanın merkezine ulaşıncaya kadar inen kısım sizin mi olur? Yoksa bir toprak parçasına izinsiz girmenin ne demek olduğundan habersiz solucanların yaşadığı kısmın üzerindeki incecik tabakaya mı sahip olabilirsiniz?''



TÜRKİYE İŞ BANKASI
KÜLTÜR YAYINLARI

Çeviren: Bülent O. Doğan
33. Basım Haziran 2017
108 Sayfa