23 Nisan 2018 Pazartesi

Okudum Bitti- 53: New York'un İnsanları: Öyküler || Brandon Stanton




            Kitap seven herkese merhaba. Günün ikinci güzeli de Pegasus Yayınları'ndan. Kuşe kağıda basılı, ciltli, kocaman bir kitap. Çok güzel fotoğraflar ve altlarında kısa kısa metinler var. Baskı kalitesi çok güzel ama çok ağır. Resmen kol yoruyor. Tuğla ağırlığında. :) 


''Matematik ödevimi yapmama yardım ediyor. Sayarken parmaklarım yetersiz kaldığında onun parmaklarını kullanmama izin veriyor.''





''Kalabalık bir insan gurubuna tavsiye verebilseniz, ne söylerdiniz?''
''Evlenmeyin.''




''Hayvanlarda, insanlarda görmediğim bir şey görüyorum. İnsanlarda olmayan bir enerjiye ve odağa sahipler. Sadece yaşamak istiyorlar. Kimseyi etkilemeye çalışmıyorlar. Kimseye sebepsiz yere zarar vermekle uğraşmıyorlar. Metroda gördüğünüz bir sıçan bile... Tek isteği hayatta kalabilmek için ihtiyacı olan yemeği bulabilmek. Hayvanlar sadece yaşamak istiyor. Sadece insanlar ihtiyaçları olandan fazlasını talep ediyor.''





                Beş yıl boyunca Branson Stanton'ın sokakta yaptığı röportajlardan oluşuyor kitap. Stanton bu fotoğrafları Humans of New York isimli blogunda paylaşıp epey popüler olmuş. Önce fotoğrafları inceleyip sonra yazıları okudukça bazen tebessüm ettim bazen hüzünlendim. Güzeldi. Fiyatı öyle olmasa da. :)



PEGASUS YAYINLARI

Çeviren: Çiçek Eriş
1. Baskı Aralık 2017
428 Sayfa




Okudum Bitti- 52: Bin Damla Gözyaşı || Aya Kito




              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı gözlerimi dolduran, kalbime dokunan kitaplardan biri olan Bin Damla Gözyaşı.

               Spino-serebellar ataksi hastalığıyla mücadele eden on dört yaşındaki Aya'nın yaşadıklarını okumak beni gerçekten zorladı. Sık sık mola verip boğazımdaki düğümlerle mücadele ettim. 
       Aya'nın iyi zamanlarında yazdığı günlüklerini annesi kendisinin ve doktorunun yaptığı ilavelerle kitap haline getirmiş. Bu sayfalarda mücadele, azim, umut olduğu kadar çaresizlik, zorluklar ve umutsuzluk da var. Çünkü çok zor. Özellikle annesi için, sevenleri için çok ağır. Çarelerin tükendiği zaman, sevdiğiniz birilerinin ellerinizden kayıp gittiğini bile bile güçlü kalabilmek ne kadar zor. 

        Birilerinin kötü durumuna bakıp halime şükretmek bana zalimce gelse de şükredecek ne çok şeyimiz var demekten kendimi alamadım. Rabbim hiçbirimizi sevdiklerimizin sağlığıyla, sağlığımızla sınamasın. 




''Mutluluk denen şey kim bilir nerede... Mutluluk denen şey acaba ne?''


''Artık daha fazla ne kadar para yiyici ve insanlara zahmet veren bir çocuk olacağım, bilmiyorum. Hepinizden özür dilerim.''


''Engelli insanlar da diğerleriyle aynı kalbe sahip... Kulakların duyamaması mutsuzluk değil, sadece bir elverişsizliktir.''


''Okumak istediğim kitabın başlığını not edip birilerine, 'Bunu alıp gelebilir misin?' diye rica etmeden, 'bu kitap, şu kitap' diye kendi kendime kitapçıdan satın alabilmek rüya gibi...''


''Küçük çocuklar, laflarının insanları incitebileceğini düşünmeden, direkt ağızlarına geleni söyledikleri için korkutuyordu beni.''


''Higashi Lisesi'ndeki bir öğretmenim şunları söylemişti:

'Modern Japoncadaki soruları çözerken önemli olan şey, sorunun neyi sorduğundan emin olmak ve açık fikirlilikle peşinden gitmektir. Açık fikirli olmak için ön yargılı olmamak lazım. Bunun için de çok kitap okumalı. Ne kadar çok kitap okursan o kadar çok ön yargılardan kurtulursun.' ''



PORTAKAL KİTAP

Çeviren: Ümmühan Çiftçi
1. Baskı Kasım 2016
260 Sayfa




Okudum Bitti- 51: Ateş De Yanar || Gonca Çiftçioğulları





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Yüzleşme Serisi'nin üçüncü kitabı Ateş De Yanar.


Güneşin Kızı hakkındaki yazım burada

Ateşle Dans  hakkındaki yazım şurada


        
           Seriye son noktayı koyan kitabı da okuyup bitirdiğim için memnunum. Kalabalık ve güzel bir grupla beraber okuduk. Benim bitirip paylaşmam biraz gecikti. Bahar ve migren ikilisine eşlik eden hız kesmeyen alerji ve depresyonum yüzünden. :) Her şeyin netlik kazandığı, gönül işlerinin yoluna girdiği bir final kitabıydı. 




DORLİON YAYINLARI

400 Sayfa

22 Nisan 2018 Pazar

Okudum Bitti- 50: Ölümcül Şifre || Tom Martin





               Kitap seven herkese merhaba. Arkadya Polisiye'nin tazecik kitabı Ölümcül Şifre ile geldim. 

            Oxford'da görevli Profesör Kent 'in ani ölümü resmi kayıtlara intihar olarak geçer. Ama meslektaşı ve yakın arkadaşı Catherine böyle olmadığını biliyordur. Üstelik elinde Profesör tarafından gönderilen oldukça ilginç bir not vardır. Profesör Kent'in neyin peşinde olduğunu, nelere ulaştığını çözmesi gerekmektedir ve bu zorlu macerada yol arkadaşı klasik edebiyat uzmanı Dr. Lames Rutherford olur. Tesadüfen karşılaşan ikili ortak tanıdıkları olan Profesör Kent'in açtığı yolda cesur adımlarla ilerler.

           Vardıkları noktadan çok beni yolculuğun seyri etkiledi. Benim için bol araştırmalı, bol bilgili bir okuma oldu. Piri Reis'in haritasından, piramitlerin gizemlerine kadar farklı detaylarla doluydu. Detaylı, bilgi içeriyordu dedim ama beni sıkmadı. Tam tersine kendimi Viracocha'yı, Hapgood'un levha tektoniği kayması teorisini, araştırırken;  gematrianın ebced hesabıyla aynı şey olup olmadığını düşünürken buldum. 





''Hâlâ kesin olan tek bir şey vardı. Altı gün içinde, pazartesi öğleden sonra dünya sonsuza dek değişecekti.''


''Eğer insanlar harfi harfine kaydetmek yerine efsanelerle dinlerin gizlenmiş anlamlarını bulsalardı tüm dünya tarihi çok farklı olurdu.''


''Akılsızların elindeki bilgi öldürücü olur, dünyanın her yanında görebildiğimiz gibi...''




ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Murat Kızılkaya
1. Baskı Nisan 2018
432 Sayfa



20 Nisan 2018 Cuma

Okudum Bitti- 49: Solgun Karanfil || Sinan Akyüz






                Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum bir yazara ait. Sinan Akyüz'ün İncir Kuşları kitabını çok merak ediyordum. Hatta aldım da epey bir zaman önce. Ama okumadım, araya başka kitaplar, başka şeyler girdi. Kitabı ödünç verdiğim arkadaşım da üstüne yatınca tekrar almayı unuttum. Kısmet son kitabınaymış.

             1940'larda Yugoslavya'da savaşın, kıyımın acı yüzünü okuyoruz Solgun Karanfil'de. Birbirlerine sevdalı iki gencin hikayesi aynı zamanda. Aferdita öğretmen olmak için yanıp tutuşan bir genç kız. Fikret de tıbbiyeli. Savaş çirkin yüzünü gösterip Fikret'in devam edeceği bir okulu kalmayınca vatan mücadelesi için ardında sevdiklerini bırakıp Bajgora Dağlarına çıkar. 

        Aşk, umut olsa da en çok acı, soykırım, ölüm var. Nazi kamplarında yaşananlara birçok yabancı kitap ve filmde şahit olmuştum. Sanırım bu anlamda okuduğum ilk Türk eser olabilir. Anlatım çok sade, akıcıydı. Keşke savaşlar hiç olmasa... Yaşanmışlıkları okurken bile ağır geliyor insana. Etkileyici, üzücü bir okuma oldu. Bir süre sonra yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum. 





''İnsanın faşistlerden nefret etmesi için mutlaka komünist olması gerekmiyor...''


'' 'Bu sabah saat beşi çeyrek geçe' dedi, 'Alman bombardıman uçakları Belgrad'ı yerle bir etmiş. Uçakların attığı bombalar büyük bir yangına sebep olmuş. İlk belirlemelere göre, yaklaşık on yedi bin insan ölmüş, kent ise harabeye dönmüş...' ''


'' 'Vatana gözünü dikmişse hain,' dedi, 'savaşmak gerekir. Çünkü vatan olmazsa can da olmaz, din de...' ''



''Küçük bir şehirde, Balkan Dağlarının arasında, bir sınıf dolusu öğrenci ölüm dersini öğrendi bugün...''



''Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazmış. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.''




ALFA YAYINLARI

1. Basım Nisan 2018
406 Sayfa


19 Nisan 2018 Perşembe

Okudum Bitti- 48: Harry Potter ve Melez Prens





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı seriyi bunca yıl okumamış nadir insanlardan biri olduğum Harry  Potter serisinin altıncı kitabı Harry Potter ve Melez Prens.




Harry Potter ve Felsefe Taşı hakkındaki yazım burada.    

Harry Potter ve Sırlar Odası şurada .

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı  burada .

Harry Potter ve Ateş Kadehi burada

Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı burada.   





            Altıncı sene biraz daha durgun, görece daha sakin başlıyor. Herkes Harry 'nin 'seçilmiş kişi' olduğunu düşünüyor. 'Melez Prens' e ait iksir kitabının eline geçmesiyle, kitabın içine sahibinin aldığı notlar sayesinde Harry dersin yıldız öğrencisi oluyor. Kitapta Melez Prens'a ait olan büyüler bile var. Bir yandan kitaptan faydalanırken diğer yandan gizemli Melez Prens 'in kim olduğunu merak ediyorlar. Ben de ettim doğal olarak. :)



        Harry Dumbledore ile epey vakit geçirmesiyle  Voldemort'un geçmisini de öğrenme şansımız oluyor. Şüpheli davranışlar sergileyen, Çapulcu Harita'sında bile görünmeyen Malfoy 'un neyin peşinde olduğunu da merak ettim en az Harry kadar. :) 

        Bir de işin aşk boyutu var bu kitapta. Serinin güzellerindendi. Aslında hepsi güzeldi. Hem şaşırdığım hem gözlerimi dolduran, yok yok resmen beni ağlatan bir kitaptı. Son kitabı da okudum. Pek yakında buralarda olur. 



''Dumbledore diyor ki insanlar haklı değil de haksız olanları çok daha kolay bağışlarmış...''


''Voldemort kendi en büyük düşmanını kendi yarattı, tıpkı her yerdeki despotların yaptığı gibi! Despotların ezdikleri insanlardan nasıl korktukları hakkında hiçbir fikrin var mı? Hepsi de çok sayıdaki kurbanları arasından bir gün mutlaka birinin çıkıp ayaklanacağının, onlara karşılık vereceğinin farkındadır!''



YAPI KREDİ YAYINLARI

Çeviren: Sevin Okyay&
Kutlukhan Kutlu
5. Baskı Haziran 2011
594 Sayfa



15 Nisan 2018 Pazar

Okudum Bitti- 47: Kırık Şeyler Ansiklopedisi || Akın Çokuğurluel






               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum bir yazara ait: Akın Çokuğurluel'in yazdığı Kırık Şeyler Ansiklopedisi. Mutlaka yazdığı başka bir şeyleri de okumam lazım. Çok sevdim kalemini.

           Kırık Şeyler Ansiklopedisi hem kırık şeylerin hem de bir kadının, bir annenin ardından yaralı kalan hayatların hikayesi. Çok vurucu bir giriş yapıyor. Annesini kaybeden bir oğulun hissettikleriyle, yaşadıklarıyla başlıyor. Gencin hikayesi numaralandırılmış bölümler halinde ilerliyor. Sayfa kenarlarında yazara ait olan çok tatlı çizimler var. Bu çizimlerin de altlarında aynı tatlılıkta açıklamalar var. Mesela Orhan Gencebay çiziminin altında şöyle yazıyor: Ünlü Türk düşünürü ve filozof. Orhan Baba. Bknz. Batsın Bu Dünya. Gündüz kuşağının, beyin yakan programlarına da ufak dokunuşlar yapmış sevgili yazar. Çok sevdim.


    ''Bir Eylemcinin Aşık Olmadan Önceki Son Sekiz Günü'' diye başlayan bölümler ise geri sayım olarak ilerliyor. Başlıktan da belli olduğu üzere bir eylemcinin hayatına misafir ediyor, 80'lerin siyasi karmaşaşının göbeğine atıyor bizi. İki ayrı hikayede de bir sonraki sayfalarda ne olacak diye merak ederek okudum. Okumaya başladığım zaman aynı karakterin geçmişi, bugünü diye düşündüm ama çok geçmeden aydınlanma yaşadım. :) 

         Kısaca çok keyif alarak okuduğum kitaplardan biri oldu. Hem hüzünlendim, hem güldüm. Yalnız çok Galatasaraylı olduğunu düşünmeden edemedim ama o kadarı da artık olsun . Mesela 'Bunlar Gerçekten Oldu' kısmında Beşiktaş'ın 1982 yılında 15 yıl sonra şampiyon olduğu bilgisi vardı. 1992 yılında da namağlup şampiyon oldu bilgisi olabilirdi. :) 





''Annem öldü benim. Ölümü çok ani oldu. Her ölüm biraz anidir belki ama onunkisi, var ile yok gibi, dün ile bugün gibi, şimdi ile sonra gibiydi. Fark edilebilir, acı ve sarsıcı. Gittiği an, geçmişim ve geleceğim gözlerimin önünde dağılıverdi.''


''Fakirlik her şeyi çabucak kabullenmeyi kolaylaştırıyor.''



''Benim kızdığım iki şey vardı: Birincisi; çevrelerindeki hiçbir şeyle ilgilenmeyen ve hiçbir şey düşünmeden kendilerini güvenli tarafta tutmaya çabalayan tepkisiz ve kaymak kesim; ikincisi ise yaşanan tüm kötü şeylere karşı gözlerini kapatıp, uyuşmuş beyinleri ile hiçbir şeyin farkına varmayan, fikir yürütmeyen akılsız kesim. Aslında, daha çok haksız bir hayatı dayatan otoriteye kızgındım ben, onlara değil. Yolun büyük kısmında sessizdim bu sebepten.''




''İmtiyaz, insanı hemen içine çekebilen, kolaylıkla alışılan tehlikeli bir şeydir. Zaten sonradan, bunun da toplumdaki sınıf ayrımından ve fırsat eşitsizliğinden farklı olmadığını anladım.''




''Çocuklar en acımasız yetişkinden daha acımasız olabiliyorlar...''




''Meydanda  güvercinler yemleniyordu. Biraz onları izledim. Küçük çocukların önce yem atıp sonra kovalamaları üzücüydü. Belki de gaddar insanlar olmayı çocukken öğreniyorduk; zayıf zorlamayı, yenmeyi, verip sonra almayı, gülüp sonra ağlatmayı, yaklaşıp bir anda kaçmayı...'' 





EVEREST YAYINLARI


1. Basım Haziran 2017

222 Sayfa



12 Nisan 2018 Perşembe

Okudum Bitti- 46: Paradime || Alan Glynn







                 Kitap seven herkese yeniden merhaba. Günün son kitabı sıcağı sıcağına bitenlerden. Instagram üzerinde tatlı bir grupla beraber okumaya başladığımız Paradime. Yazarın 'Limit Yok' kitabını görmüştüm ama okumadım henüz. 

         Afganistan'da bir askeri kampın mutfağında çalışan Danny yaşanan kötü bir olay yüzünden ülkesine döner. Sevgilisiyle beraber kötü sayılabilecek bir dairede yaşayan, işsiz Danny bir gün son maaş çekini de alamayacağını belirten, üstü kapalı da tehdit içeren bir mektup alır. Sonra şaşırtıcı bir şekilde çok lüks bir lokantada işe başlar. Her şey düzeldi diye düşünürken bir gün ikizi kadar kendisine benzeyen bir adam görür. 



         Buraya kadar durağan bir tempoda, ama sıkmayan bir şekilde ilerleyen kitabı aslında hemen bitirirdim çünkü nasıl bir sona bağlanacağını merak ediyordum.  Bazı kişisel aksaklıklarla umduğumdan uzun sürdü ama okuyamadığım zaman da aklım kitaptaydı. Dün gece merakla okuyup bitirdim ve çok sevdim. Güzel bir film olurdu. George Clooney de kendisini oynardı konuk oyuncu olarak. :) 



''Yaşananlara engel olamazdım; böyleyken hissettiğim suçluluk duygusu belki de yersizdi, belki de yalnızca hayatta kaldığım için suçluluk duyuyordum ama bu his kesinlikle gerçekti ve döndüğümden beri bundan başka hiçbir şey düşünemiyordum. ''



'' 'Pandora'nın kutusunu açmayalım, onu diyorum.' ''


''Nasıl girdiğimi ve nasıl çıkacağımı bilemediğim bir tavşan deliğinin içindeydim.''


''Sahiden bir kuklaydım. Bundan daha acınası bir şey olabilir miydi?
 Kendini özgür sanan bir kukla?
 Ruhu olan bir kukla?''



PORTAKAL KİTAP

Çeviren: Müge Atalay Bayyurt
1. Baskı Ağustos 2017
266 Sayfa



Okudum Bitti- 45: Puuung'un Aşkı || Puuung






                    Puuung'un Aşkı Alfa Kitap'tan çıkan çok harika illüstrasyonlardan oluşan kısacık cümlelerle süslenmiş bir çizgi roman.

           Çizeri Puuung günlük hayattaki şeyleri yansıttığını düşünüyormuş. Haklı. Aşkın gümlük hayata dokunuşu ya da günlük hayatta aşksal dokunuşlar var. Belki uzun cümlelerle hikayesini güçlendirebilirdi. Ama bazen tek bir kelime bile neler neler anlatır, neler neler hatırlatır. Mesela şimdi 'marul' kelimesinden hareketle kişisel nostalji yolculuğuma çıkabilirim. Ya da 'diken' derseniz onu yaz elmasıyla, odun ateşinde pişmiş ekmekle, çinko çatıya serilmiş eriklerle, kareli defter sayfasına yazılmış acemi aşk mektuplarıyla bağdaştırabilirim. Çok zorlarsam kokuları bile canlandırabilirim zihnimde. :) 


         Demem o ki: Benim gibi duygusalsanız çok şey göreceğiniz tatlı bir kitap olmuş. Kıskanılası bir çift var yalnız. Beraber okuyan, yemek yapan, sevgi dolu, romantik... Kıskanılası gerçekten...



''Bazen ne bir şey yapmak istiyorum, ne de kimseyle konuşmak. Sadece tek başıma uzanmak istiyorum.''







''Öpücük

Daha iyi bir terapi yok! '' 




ALFA ÇİZGİ ROMAN


Çeviren: Nazlıcan Saltan

1. Basım Ocak 2018
224 Sayfa


Okudum Bitti- 44: Hachiko || Leslia Newman





                   Kitap seven herkese merhaba. Günün ilk kitabı geçen ay okuduklarımdan. Filmi izlemiştim  ve çooook çok ağlamıştım. Kitabı alıp almama arasındaydım. Sonra A101'de dört liraya görünce alayım bir kere daha ağlarım diye aldım. 




      Hachiko da bütün diğer köpekler gibi sevgi dolu, sadık bir dost. Akita cinsi Hachi isimli, Japonya'da heykeli olan, adına anma törenleri düzenlenen sembolleşmiş bir köpek. 


       On yıl boyunca umutla sahibini bekleyen Hachiko'yu Japon halkı her 8 Nisan'da anmaya devam ediyormuş. Ne güzel. 


      Anatole France'ın dediği gibi: ''İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz.'' Hayvanları sevin, koruyun, besleyin bence. Gözlerindeki o sevgi pırıltısını görmek dünyalara bedel.




YAKAMOZ KİTAP

Çeviren: Merve Cavkaytar
128 Sayfa


3 Nisan 2018 Salı

Okudum Bitti- 43: Al Da At Dercesine || Futbol Öyküleri





               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çok severek okuduklarımdan biri: Al Da At Dercesine. Kitabı alma sebebim içinde Ercan Kesal'ın da bir öyküsünün olmasıydı. Adından ve Ercan Kesal'ın da olduğundan başka hiçbir şey araştırmadan aldım kitabı. Hem futbol hem öykü hem de Ercan Kesal sever olduğum için kesin beğenirim diye düşündüm. Ve Yanılmadım.

        Ayrıca kitabı elime alınca çok sevindim çünkü Ercan Kesal'ın yanı sıra yine çok severek okuduğum Mustafa Çiftci, Mahir Ünal Eriş ve Yekta Kopan'ın da olduğunu gördüm. 

       Bu çok sevdiğim kalemlerin yanı sıra kitapta : Alper Atalan, İlyas Barut, Murat Başekim, Emre Bayın, Can Belge, Bülent Çallı, Necdet Dümelli, Serhat Ergin, Ayla Duru Karadağ, Giray Kemer, Işıl Kocaoğlan, Kıvanç Koçak, Hakan Kulaçoğlu ve Akif Kurtuluş'un birer öyküleri var.

         Keyifle okudum. Mahalle maçlarından, halı sahalara, sevdiği futbolcu futbolu bıraktı diye dünyası başına yıkılan o bana çok tanıdık gelen çocuktan, 2879 dakika gol yemeyen kaleciye, efsane başkandan işinin ehli menajerlere kadar birbirinden ilginç kişilere ve mekanlara konuk oldum. 

        Futbol tutkusu olan öykü severlere tavsiyemdir. Çok seveceksiniz. Sanırım en sevdiğim Mahir Ünal Eriş'in Roğa isimli öyküsü oldu. Aklıma Tümer'i getirdi. Az mı bela okuduk adama... :)





''Gerçeğin bize nasıl duygular yaşatacağını, onunla yüzleşene kadar bilemiyoruz.''



''Belki gerçekten de bazı şeyler hızla sonuna ilerlemeden, yarım bırakıldığında güzeldir.''
**Yekta Kopan 



''İnsanlar hayatta kalabilme refleksi olarak her şeye rağmen mutlu olur.''

*Ayla Duru Karadağ


''Maç öncesi tokalaşması: Törensel ikiyüzlülük... İçimizden rakibimize başarısızlık temenni ederken, dışımızdan başarı diliyoruz...''

*Murat Başekim




İLETİŞİM YAYINLARI


1. Baskı 2016

162 Sayfa



2 Nisan 2018 Pazartesi

Okudum Bitti- 42: Damızlık Kızın Öyküsü || Margaret Atwood





                    Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı epeydir okumak istediklerimden biri. Margaret Atwood'un daha önce Halka Oyunu isimli şiir kitabını okumuştum. Hakkındaki yazım burada.




           Damızlık Kızın Öyküsü,  filmi ve sonra da dizisiyle adından çok söz ettiren distopik romanlardan. Feminist göndermelerle dolu rahatsız edici bir distopya. Rahatsız edici olmasının sebebi bazı detaylarının gerçeklere yakın olması ya da daha doğrusu benzer şeylerin yaşanabilir olması ve yaşanıyor olması. (Şimdi nasıl anlatayım derken çok şey anlatmış olduğumu fark ettim. Ve kitabı okumadıysanız kırmızı ile yazdığım yerleri es geçiniz bence. :) )

       Kitapta hava kirliliği, küresel ısınma ve benzeri yıkıcı etkilerle doğurganlığın ve doğal olarak nüfusun da giderek azaldığı 'olası' bir Amerika 'dayız. Ülke parçalanmış durumda. Bir grup kendilerince devrim yapıp yasaları değiştirir. Gilead rejiminde, erkek egemen toplumda kadınların hiçbir değeri yoktur artık. Zaten bu toplumda insani olan hiçbir şey kalmamış. Kadınların oy kullanma hakkı şurada dursun para biriktirmeleri, para sahibi olmaları bile yasak. Var olan düzenlemeler gereğince kadınlar yaş ve doğurganlık durumlarına göre sınıflandırılmışlar. Damızlık Kızlar kırmızı üniformalar, ayakkabılar ve yüzlerini kapatan tuhaf başlıklar takmak zorundalar ve gönderildikleri evlerde çocuk doğurmak için geçici görevdeler. Üstelik çocuk yapabilmek için gerekli olan eylemi bile oldukça sinir bozucu bir ayin havasında gerçekleştirmek durumundalar.

         İşler planlandığı gibi giderse, bebeklerini sağlıklı bir şekilde doğurup yeni görev yerlerine gönderiliyorlar ve Koloni 'ye gönderilmedikleri için şükrediyorlar. Kadınlar ya 'Damızlık Kız' olup evin beyinin adıyla anılıyorlar (kahramanımız Fredinki gibi ) ya hizmetçi olup 'Martha' olarak anılıyorlar ya da fahişelik yapıyorlar, en kötüsü de 'Koloni'ye gönderiliyorlar. 




         Tüm özgürlüklerinizin elinizden alındığı, sadece birilerine çocuk doğurmak gibi hizmet verip ve bu hizmeti vermeye mecbur bırakıldığınız halde bir de aşağılandığınız bir dünyada olduğunuzu düşünmek bile ne kadar rahatsız edici değil mi? Kadınları böyle gören insanların olduğunu bilmek de ayrıca üzücü. Kısaca düşündüren, üzen, kalbe dokunan bir distopyaydı. Ya da bazıları içinse distopya görünüşüne bürünmüş acı gerçekler. 

         Benim gibi okumak da geç kalanlar varsa daha da ertelemeyin derim.






''Yeni bir evin eşiği yalnızlık doludur.''



''Hiç kimsenin yüreği mükemmel değildir.''


''Aldırmamak cehaletle aynı şey değildir, üstünde çalışman gerekir.
    Hiçbir şey bir anda değişmez: Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz...''


''Gölgesiz ışığın olamayacağına inandığım gibi inanıyorum direnişe; ya da daha doğrusu, ışık olmazsa gölge olmayacağına inandığım gibi. Bir direniş olmalı, yoksa bütün o suçlular nereden geliyorlar, televizyonda gösterilen?''


''Bir kez geçti mi kim acıyı anımsayabilir ki? Acıdan geriye kalan bir gölgeden ibaret, zihinde bile değil, sadece bedende. Acı insanda iz bırakır, ama görülmeyecek kadar derinde. Gözden ırak olan, gönülden de ıraktır.''


''Üreme amaçları için varız biz: Odalık, geyşa ya da fahişe değiliz. Tam tersine. Bizi bu kategoriden çıkarmak için mümkün olan her şey yapılmış. Bize dair eğlendirici hiçbir şey olmamalı, gizli tutkuların serpilmesine hiç yer bırakılmamalı. Ne onlar ne de biz özel ilişkiler için yaltaklanamayız, aşk için hiçbir dayanak bulunmamalı. Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu: kutsal tekneler, gezgin kadehler.''


''Ancak kendinde olması gerektiğini düşündüğü bir şeye sahip olan birini kıskanabilir insan...''


''İhanet anı en kötüsüdür, şüphe götürmeksizin ihanete uğradığını anladığın an: Bir başka insanın senin için bunca kötülük istediğini.
  En tepeden kablosu kesilen bir asansörde bulunmak gibiydi. Düşmek, düşmek ve ne zaman çarpacağını bilmemek.''


''Daha iyi asla herkes için daha iyi demek değildir, diyor. Kimileri için daha kötü demektir, her zaman.''


''Sorgulayan zihni meşgul etmek için her zaman bir şeyler bulunur...''


''Zaman öylece durmamış. Zaman yıkamış beni, sürükleyip götürmüş, sanki kumdan bir kadınmışım da dikkatsiz bir çocuk tarafından suya çok yakın bir yere bırakılmışım gibi.''


''İnsanlar her şeye alışır, derdi annem. Telafi niyetine birkaç şey bulunduğu sürece, insanların nelere alışabildikleri gerçekten şaşırtıcı.''




DOĞAN KİTAP

Çeviren: Sevinç Altınçekiç
& Özcan Kabakçıoğlu
4. Baskı Temmuz 2017
384 Sayfa