28 Ağustos 2018 Salı

Okudum Bitti- 106: Beden ve Bedel || Sevde Nur Unat





                   Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı bayram boyunca okuduğum, daha doğrusu okuyamadığım Beden ve Bedel. İki kitaplık bir serinin ilk kitabıymış. Yazarının da ilk kitabı. Çok tarzım olan bir kitap değil ama arada değişiklik de lazım. 



               Mutsuz bir hayatı olan Dora'nın daha da mutsuzluğa sürüklenmesinin hikayesi. Hayatına giren erkeklerin hepsinden, babası da dahil zarar gören, bu yüzden de ağır travmalar yaşayan Dora'nın Türk dizilerini aratmayan maceralarını okumak isterseniz bakın derim. Aşk, macera, şiddet, her şey vardı. Wattpad üzerinden de yayınlanmış ama ben oradan hiç kitap okumadım. 


   


     '' 'Bu dünyada verilebilecek en güzel şey ne?' diye sordu.
Yanağımı ıslatan yaşı elimle silerek, 'Güven.' dedim. ''


''Yüzlerce hayattan geçmiştim. Yüzlerce acı solumuştum ve hepsinde de kaybolmuştum.''


''Bir şeye karşı kaybetme korkusu yaşadığın an, o şeye alıştığın andır, canım.''


'' O benim için 'Her şey güzel olacak,' cümlesinin bir tanımıydı. Çünkü her şeyin onunla güzel olmasını istiyordum.''


''Hayat size istemediğiniz şeyleri yaptırabilir.''




UĞUR TUNA YAYINLARI

1. Baskı Temmuz 2018
332 Sayfa



24 Ağustos 2018 Cuma

Okudum Bitti- 105: Bahara Kadar Bekle, Bandini || John Fante





                     Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı kitaplığımın en en en özellerinden biri. Toza Sor 'u okuduktan sonra (ki aslında en özelinin o olması gerekiyor, karar veremiyorum Bandino'nun olduğu bütün kitaplar artık kıymetlim) filmini de izledik. Sonra bakınırken aslında Fante'nin Bandino'yu yazdığı ilk kitabın aslında Bahara Kadar Bekle, Bandini olduğunu öğrendik. 


Toza Sor hakkındaki yazım burada.

    İkinci kitap Los Angeles Yolu da bu gece bitecek ne yazık ki. (♥) Sonra dördüncü ve son kitap olduğunu düşündüğümüz Bunker Tepesi Düşleri 'ni okuyacağız.


            Bahara Kadar Bekle, Bandini 'de, Arturo'nun ailesini tanıma fırsatı buluyoruz. Ergen Arturo ile tanışmak da güzeldi. Kar kış yüzünden işsiz kalan baba, duvarcı ustası Svevo Bandini (Bandini denilince aklıma Arturo geldiği için, babaya Bay Bandini demek Arturo'ya haksızlık gibi geliyor), yaman bir anneanne, dindar ve fedakar bir anne, birbirinden çok farklı iki küçük erkek kardeş... İşte Arturo'yu Arturo yapan en önemli kişiler. 


             Yine Arturo'ya özgü sevme biçimi gülümsetti beni. Rosa'ya duyduğu aşkı, sonrasında yaşadığı hüzün. Çok sevdik biz Arturo'yu. O kadar çok sevdim ki her çatal gördüğümde de gülümsüyordum, bu kitapta gülümseten objeler listeme yenileri de eklendi. Hem ona hak vermiyor da değilim... :)


            Svevo'nun karısı Maria'ya yaşatıkları, kadının adım adım çöküşü, yine de umutla beklemesi sinirimi bozmadı değil. Svevo sayesinde İtalyanca bir kelime de öğrenmiş oldum.


            Özetle John Fante artık kıymetlimdir. Hem sade hem etkileyici bir anlatımı var. Aynı anda hem sevip hem sinir olacağınız karakterle dolu bir kitaptı. Hani bazen çok sevdiğiniz birinin sevdiği şeyleri, ailesini, sevdiklerini de merak eder, seversiniz ya işte bu kitap benim için öyleydi. Toza Sor'da tanıdığım, sevdiğim Arturo'nun ailesini de onun yüzünden sevdim. Çocukluk anılarını dinlemiş, evini ailesini görmüş gibi oldum. Kitabı sevmemin en önemli nedeni de yalnız okumamış olmam. ;) Çeviri de çok tatlı.






''İnsanın ruhunda çektiği acıdan daha büyük acı var mıydı dünyada?''



''Onun yerine oturdu ve titredi heyecandan. Ellerini tahtanın üzerinde gezdirdi, Rosa'nın kitaplarını koyduğu küçük rafın içinde gezdirdi. Bir kurşun kalem buldu parmakları. Dikkatle inceledi: Rosa'nın dişlerinin izi vardı üzerinde, çok silik. Öptü. Rafta bulduğu kitapları öptü; hepsi özenle kaplanmış, mis kokulu.''



''Arturo Noel'den nefret ediyordu, çünkü ona hatırlatılmadıkça yoksul olduğunu unutabiliyordu. Her Noel aynıydı; mutsuz, aklının köşesinden bile geçmeyen şeyler arzulayıp sahip olamamak. Arkadaşlara hiçbir zaman sahip olamayacağı armağanlar alacağına dair yalanlar söylemek. Zengin çocukları için harikuladeydi Noel. Diledikleri gibi atabilirlerdi, inanmak zorundaydın.''



''Mukaddes ve tavizsiz olabilirdin, ama herkesin acı çekmesi pahasına değil.''



''Ona sokulup kendini kollarının sıcak şefkatinde kaybettiğinde parmak uçları bile ağlıyordu sanki.''





PARANTEZ YAYINLARI


Çeviren: Avi Pardo

3. Baskı Mart 2016
176 Sayfa


18 Ağustos 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 104: Sıra Dışı İşaret || Larry D. Sweazy




                 
              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı bir polisiye. Malum sıcaklardan dolayı beynim buharlaştığı için, aynı Şirin gibi pek mutlu geziniyorum evin içinde. Mutluluğumu taçlandırmak için kolay, keyifle okunan bir şeyler seçeyim dedim. Kitap güzeldi ama sıcak hava hiç öyle değil. En çok kışı özlemekle geçiyor ömrüm. :)

                1964 yılında işlenen bir cinayetle başlıyor kitap. Yataklarında boğazları kesilmiş olarak bulunan Lida ve Erik'in cinayeti araştırılırken, katilin Erik'in avucuna bıraktığı gizemli bir tılsım yüzünden Şerif, öldürülen çiftin de komşusu olan Marjorie'ye danışır. İndeksleme işiyle uğraşan, sıkı bir araştırmacı olan ve yatağa bağımlı kocasına bakmak zorunda olan Marjorie tılsımın İskandinav mitolojisine ait olduğunu keşfeder. 
             O kısımlara epey yabancı kalsam da neyse ki çok sıkmadı. :) Marjorie'nin araştırmaları devam ederken katil de öldürmeye devam eder. Kim, neden diye düşünürken zaten çok da kalın olmayan kitap bitti. Bana da moral oldu. :)



               

''Hank'in başına gelen kazadan sonra hayatın komik dönemeçlerinin olduğunu anladım.''


''Kitaplar normal hayata yolculuk ettiğim büyülü halımdı ve aynı zamanda benim akıl sağlığım...''


''Az bilgi çok tehlikeliydi.''



OLİMPOS YAYINLARI

Çeviren: Azime Kennedy
1. Baskı Mayıs 2018
300 Sayfa

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Okudum Bitti-103: Eğlenilecek Erkek || Tunç İlkman





                  Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı tazecik bir Yayınevi olan Flora Kitap'ın ilk kitabı Eğlenilecek Erkek. Tunç İlkman'ın daha önce Parla kitabını da okumuştum. Hakkındaki yazım burada

         Bu defa çok farklı bir kitap yazmış Tunç İlkman. Oldukça eğlenceli, komik bir kitap. Duyunca da şaşırmıştım.  Okurken de şaşırdım. Kötü anlamda demiyorum ama. Şikago'nun ağzından onun yalnızlığını okuyup eğleniyoruz. Yalnızlık eğlendirici olmayabilir de onun ki öyle... Alttan alta da hüzünlenmedim değil haline. Fazla yalnızlık da iyi olmuyor demek ki. :) Kızsızlık üzerine eğlenceli bir okuma oldu diyebilirim. Aslında çok sık rastlanan bir karakter olsa da, işte her zaman bir sapın iç dünyasına misafir olamıyoruz. 

      Her gördüğü kızı avlamaya çalışmaktan kaçınmayan, yürümenin kitabını yazan ve azminin ekmeğini yiyemeyen Şikago ile tanışmak güzeldi. Ama uzaktan. :) Sanırım hepsi Pınar yüzünden.




''Bu benim özgürlük savaşım, bu benim kimliğimi geri kazanmak için vereceğim en büyük mücadele , bu benim ona karşı iştahla tadına bakacağım son intikam yemeğim. Bazıları buna kız peşinde koşmak da diyor ama öyle söyleyince utanıyorum ben ya...''



''Bir kadında ilk baktığım yer her zaman gözleridir. Çünkü asıl bakmak istediğim yerlere bakabilmek için öncelikle beni katiyen görmediğinden emin olmam gerekir.''



''İnsan nereye giderse gitsin, yalnızlığını da beraberinde götürüyormuş. Her yere tek kişilik bilet aldığım hâlde, kaçak yolcu olarak yalnızlığım da otobüs, uçak, tren dinlemiyor ve benimle beraber geliyormuş.''




FLORA KİTAP

1. Baskı Temmuz 2018
128 Sayfa



13 Ağustos 2018 Pazartesi

Okudum Bitti- 102: Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı || Ferit Edgü





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Ferit Edgü'den. Hakkari'de Bir Mevsim'i okuduktan sonra, yazarı okumaya devam etmek istediğim için rastgele bir kitabını seçtim. Diğer kitaplarını da alıp okuyacağım inşallah. :)

Hâkkari'de Bir Mevsim hakkındaki yazım burada . 


            Çok güzel ve farklı bir okuma oldu benim için. Üç bölümden oluşan minik bir kitap Eylül'ün Gölgesinde Bir Yazdı. Çakır'ın Öyküsü, Ara ve Su Testileri isimli bölümler. Çakır'ın Öyküsü'nde fotoğraflar olmadan fotoğrafları inceleyip, 'Çakır'ın Fotobiyografik Öyküsü'nü okuyoruz. Öncesinde anlatıcı Çakır'ın Öyküsü'nü yazma sürecinden bahsediyor. Fakir, kambur, kimsesiz Çakır'ın en büyük sevgisi atlara karşı ama benim aksime insanları da çok seviyor. Anlatıcımızın çocukluğunun bu farklı kahramanının hiç fotoğraf çektirmemiş olması onu bu fotoğrafsız fotoromanı oluşturmaya teşvik eder. Böylece onun tabiriyle bu masalsı hayata hayali bir dokunuş yapma şansı buluyoruz. 


           'Ara' isimli bölüm de ise Çakır'ın Öyküsü'nün gerçek çıkış noktasını öğreniyoruz. Şaşırmak serbest. :)  Vapurdaki yaşlı adamın anlatacak başka öyküleri de var üstelik. Bu kısa aradan sonra 'Su Testileri' isimli bölümde de Esat ve Kıni'nin dostluklarına tanık oluyoruz. Bütün karakterlerin söz hakkı olduğu bu bölümü daha da severek okudum. Bazı eksik cümleler de bizim hayal gücümüze bırakılmış. 

          Farklı, çok güzel bir kitaptı. Sanırım bundan sonra okuduğum bütün Ferit Edgü kitapları hakkında aynı şeyi söyleyeceğim.

 



''Tanrı herkesi kör, topal, kambur yapmadığı gibi, şair ve yazar da yapmıyordu.''



''Çakır ellerini ensesinin altında kenetlemiş, saman döşeğinin üzerine uzanmış; tepesinde, tavandan sarkan bir gemici feneri. Gözleri tavanda bir noktaya dikili. Kuşkusuz, bir düş kuruyor. Bilmiyorum, geçmiş günlerin mi, yoksa gelecek günlerin düşü mü bu? Yoksa ne geçmişin, ne geleceğin düşü mü bu? Kim bilir, belki bir düş de değil. Yalnızca tavanda bir noktaya dikilmiş bir bakış:
'Hayat dedikleri demek buymuş.' ''



''Nerden geldiklerini, niçin geldiklerini bilmeyenler, nereye gittiklerini de bilmezler.''



SEL YAYINCILIK

3. Baskı Eylül 2015
110 Sayfa



                     

10 Ağustos 2018 Cuma

Okudum Bitti- 101: Antabus || Seray Şahiner






                Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine bir tanışma kitabı. Seray Şahiner hakkında o kadar çok olumlu yazı, yorum okudum ki uzun zamandır okumak istiyordum. 

                 Severek okudum, diğer kitaplarını da zamanla mutlaka okuyacağım.


               

          Antabus bir kadının, Leyla'nın hikâyesi. Önce babası, sonra kocası tarafından ezilen, hor görülen bir sürü kadından biri. Erkek şiddeti kurbanı olan, sıkça 3. sayfa haberlerinde gördüğümüz, belki de çevremizde bile var olan sessiz kurbanlardan... 

      Konu böyle sert olunca okurken hep bir hüzün hakim olsa da anlatım o kadar güzel ki birçok farklı duyguyu yaşıyorsunuz. Böyle bir hikaye mutlu sonla bitmez zaten diye okurken, bir değil iki son ile karşılaştım. Hangisi daha sarsıcı artık okuyup siz karar verin. Üstelik mizahi bir anlatımı var, düşündürüyor, üzüyor. Çok güzeldi.




''İnsan kimse yokmuş gibi yaşamayı öğreniyor. Madem ki duyup duymazdan geliyorlar, yok sayıyorum ben de onları...''


''Filmlerde öpüşenleri görürdüm de, burunları birbirine çarptırmadan ağızları nasıl denk getiriyorlar diye şaşırırdım. Ömer'le sevgili olunca, beni bir derttir aldı, şimdi bu Ömer beni öpmeye kalkarsa hiç öpüşmemişim, nasıl yapılır bilmem, rezil olacağım... Bizim mahalledeki parkta bir heykel var. Bir sabah erkenden uyandım, parka gittim. İn cin top oynuyor. Heykele yaklaştım, burun buruna geldik, dudaklarımı hafifçe aralayıp başımı biraz eğdim. Heykelle öpüşüp prova yapacağım, burunları çarptırmadan öpüşmeyi  öğreneceğim, tam dudağım heykelin dudağına değdi ki bir düdük sesi... Bekçi! Nasıl kaçtım bilmiyorum... Sizin anlayacağınız, ben ilk defa bir heykelle öpüştüm. Hakkını yemiyim, taş gibi adamdı.''


''Zaten ben bu işten hiçbir şey anlamadım, tecavüze uğradım diye beni zorla bu adamla evlendirdiler, şimdi aynısı her gün başıma geliyor. Artık üzülmüyorum bile. Tiksinmenin bir yerden sonrası gamsızlık.''


''Başkasının derdi her derde devadır: bakar bakar, 'Benden kötüleri de var,' deyip haline şükreder, kendi derdini unutursun. 'Vah vah, tüh tüh,' deyip kafi merhameti gösterdiğin an görevin biter. 'Ah,' dersin 'vallahi çok üzüldüm, ben çıkayım biraz kafamı dağıtayım...' El derdi insanın kendi derdini unutmak için edindiği zevktir. Çoğu kadın, çocuğu bile kendi dertlerini unutmak için doğuruyor. Ne ki göbek bağı doğurmakla kopmuyor. Derdine dert eklediğinle kalıyorsun.''




CAN YAYINLARI

3. Baskı Şubat 2016
108 Sayfa


7 Ağustos 2018 Salı

Okudum Bitti- 100: İtiraflarım || Tolstoy





                   Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı geçen ay okuduklarımdan. Tolstoy ile sohbet edelim dedim ama yer yer benden depresif çıktı. :)

         Tolstoy'un ellili yaşların başında kendi iç dünyasına dönüşüyle yaşadığı kişisel çatışmasını anlatan, depresif de olsa okuması keyifli bir kitaptı. Koskoca Tolstoy bile bıkmış hayattan. :) Anlam arayışını, dini ve felsefi konulara yaklaşımını öğrenmek, fikirlerimizi kıyaslamak da fena olmadı hani. :) 



     
''Bütün kalbimle iyi olmayı istedim ama gençtim, tutkularım vardı ve iyi olanın peşine düştüğümde kelimenin tam anlamıyla yalnız kaldım. Ne zaman manevi anlamda iyi olma yönünde en içten dileklerimi ifade etmeye çalışsam karşımda aşağılama ve istihza buldum. Kötü tutkulara boyun eğdiğim anda ise takdir gördüm ve cesaretlendirildim. Hırs, güç, kişisel menfaat, zamparalık, kibir, öfke, intikam... Tüm bunlar bir hayli saygı görüyordu.''


''Her deli gibi, benim dışımdaki herkes delidir diye düşünüyordum.''


''Artık hakikati ortaya çıkarmayı bile istemiyordum, zira hakikatin ne olduğuna dair bir tahminim vardı zaten. Hakikat, hayatın hiçbir anlam ifade etmemesiydi.''


''İnsanın ulaşabildiği tek mutlak bilgi, hayatın anlamsız olmasıdır.''


''İnancın esas özellikleri her yerdedir ve daima aynıdır.''


''Kıyı Tanrı'ydı, akıntı gelenekti ve kürekler, Tanrı ile buluşacağım yer olan kıyıya ulaşmam için bana verilen özgür iradeydi...''




ZEPLİN KİTAP

Çeviren: Burçin Karabolat
1. Basım 2018
104 Sayfa


4 Ağustos 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 99: Toza Sor || John Fante






                       Kitap seven herkese merhaba. Yine tembel ve yoğunum. :) Günün kitabı birkaç gün önce bitirdiğim(iz) Toza Sor. John Fante ile tanışma kitabım oldu ama biraz orta yerden bir tanışma olmuş. Aslında bence tek başına da gayet güzel okunabiliyor ama Fante ilk defa Bahara Kadar Bekle, Bandini kitabı ile bahsetmiş tatlı kahramanımızdan. Yazıldığı sıra ile okumak mümkün olmadı. 

           Kitabı uzun süredir okumak istiyordum, hakkında bir şey bilmeden nasıl istiyordun diyebilirsiniz, demeyin. Koskoca Bukowski adamım, 'Fante benim Tanrım'dı,' demiş. Nasıl merak edilmez? Kitabı okumayı sürekli erteleyince aldığımı bile unutup ikinci defa almışım. Çok güzel olmuş. Değerli bir arkadaşımla beraber okuduk. Hatta bitmesin diye okumadık. Kısaca benim kitabı çok sevmemde o ve Bukowski'nin etkisi de en az Fante ve yarattığı pek kahraman denilmeyecek Bandini 'nin kendisi kadar etkili oldu. 





              Yazar olma sevdalısı genç ve birçok konuda deneyimsiz, portakal kokulu, süt hırsızı (ayran da olabilir o) Arturo Bandini'nin; Meksikalı, cahilliği sık vurgulanan (beni de okurken çıldırtan) güzel, garson kız Camilla Lopez ile olan tuhaf aşk hikayesi olarak tek cümlede özetleyebilirim.  :) 

           Elbette romantik, gözlerinizden kalpler çıkartacak bir aşk hikayesi değil. Kendisi de İtalyan asıllı bir göçmen olan Bandini'nin Meksikalı diye Camilla'yı aşağılaması da 'Yaşasın Amerikan Rüyası, ben daha Amerikalıyım hem,' demesi gibi bir şeydi. Her şey iyi güzel de kedileri sevmemek hiç olmadı Sevgili Bandini. :) Kendini beğenmiş tavırlarına rağmen, umudunu hiç kaybetmemesi, öyküsü yayınlandı diye o dergileri imzalaması çok şekerdi. Bana birçok farklı duygu yaşatan bir kitap oldu. Güldüm, hüzünlendim, üzüldüm, kızdım. Okuma şeklimden dolayı da özeldi. Daha ne isteyebilirim ki? :)  

            Film uyarlamasını çevirenler de benim gibi düşündükleri için 'Aşka Sor' yapmışlar adını. Tozu dumana katan bir aşk falan. :) Hazır yeri gelmişken söyleyeyim film kitaptan bağımsız olarak değerlendirilirse güzel ama Bandini filmdeki gibi bir adam değil bence. Önce okuyun, sonra izlemek isterseniz bir bakın bence. Ben filmi de sevdim ama filmden kaynaklanmıyor sevgim. :) 


''Dünya tozdan geliyordu ve sonunda yine toz olacaktı...''

(Bu yüzden de 'Toza Sor' olabilir.)






 ''Dünya garip insanlarla doluydu.''



''O denli yaraladılar ki beni, kitaplara sığındım, içime kapandım, kasabamdan kaçtım...''



''Ruhunu yitirmiş biri dünyaya sahip olsa ne fayda?''




''Yavrucuğum, ben insanla hayvan arasında fark gözetmem. Kötülüğün zerresini bulamazsın içimde. Kaldı ki hem kötü hem de büyük yazar olunamaz.''



''Yaşamak yeterince zor, ölmekse büyük işti.''




PARANTEZ YAYINLARI


Çeviren: Avi Pardo

10. Baskı Ocak 2018
160 Sayfa