#subscribebox{background:#576269;padding:20px;font-family:'PT Sans',sans-serif;} .widget_follow_subscribe .widget-detail{padding:36px 30px 40px} #subscribebox p{color:#fff;font-size:15px;text-align:center;font-weight:700} .follow-subscribe-social{margin:0 0 15px;padding:0 0 14px;border-bottom:#858585 solid 1px} .follow-subscribe-social ul{list-style:none;margin:0;padding:0;text-align:center} .follow-subscribe-social ul li{display:inline;margin:0 15px 0 0;border-bottom:none} .follow-subscribe-social ul li:last-child{margin:0} .follow-subscribe-social ul li a{font-size:17px;color:#cacaca;-webkit-transition:color .2s ease-in-out;-moz-transition:color .2s ease-in-out;-ms-transition:color .2s ease-in-out;-o-transition:color .2s ease-in-out;transition:color .2s ease-in-out} .follow-subscribe-social ul li a:hover{color:#fff} form.subscribe{margin-top:-7px} form.subscribe input{display:block;width:100%} .subscribe-email{height:45px;border:none;margin:0 0 10px;font-size:.928571em;background-color:rgba(255,255,255,0.2);text-align:center;color:#fff} .subscribe-email:focus{outline:0} form.subscribe .placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input:-ms-input-placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input::-webkit-input-placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input:-moz-placeholder{color:#fafafa} form.subscribe input::-moz-placeholder{color:#fafafa} .subscribe-button{height:45px;font-weight:700;font-size:16px;color:#fff;text-transform:uppercase;border:none;background-color:#e06666;-webkit-transition:background-color .2s ease-in-out;-moz-transition:background-color .2s ease-in-out;-ms-transition:background-color .2s ease-in-out;-o-transition:background-color .2s ease-in-out;transition:background-color .2s ease-in-out} .subscribe-button:hover{background-color:#29aae1} .subscribe-button:focus{outline:0} .creadit a{color: #A7A6A6; float: right; font-size: 8px;} Kitaplarım ve Ben : Kitap Blogu : Okudum Bitti - 94: Şeyler || Georges Perec

16 Aralık 2015 Çarşamba

Okudum Bitti - 94: Şeyler || Georges Perec





                                   Bir eskilerden bir yenilerden devam ediyorum. Şeyler kitabına dün gece kısa kitaplar festivali için başladım. Bu akşam da bitti. Oldukça ilginç, güzel bir kitaptı. Farklı bir okuma oldu benim için.



                  1960 'lı yılların Paris 'ine gidiyoruz. Jerome ve Slyvie ile.  İkisi de yirmi yaşlarında olan kendilerince mutlu bir çifttir. Özgürlüklerinden, benliklerinden taviz vermeden, istedikleri  şeylere ve iyi bir hayat standartına ulaşmak için uğraşırlar. Bunu da  az emekle, taviz vermeden yapmak isterler. Yazar kitabın genelinde iki karakteri ayrı ayrı değil de ortak bir payda altında birleştirip değerlendirmiş. 


                   Kısaca basit maddiyat, zenginlik temalarına değinerek aslında hepimiz için geçerli olan toplumsal bir yergi diyebiliriz kitap için.  Yani aslında sayfa sayısı bakımından ince ama oldukça ''kalın'' bir kitap. Eşyalarla mutlu olan, daha doğrusu olduğunu zanneden herkes okusun bu kitabı. Sonra da  moda diye, herkes alıyor diye saçma sapan şeylere para harcadığımız için, tüketim toplumuna dönüştüğümüz için bir kez daha pişman olalım. 


Kitap çok güzel bir alıntıyla bitiyor :

... '' Sonuç kadar araç da gerçeğin bir parçasını oluşturur. Gerçek arayışının kendisinin de gerçek olması gerekir;  gerçek araştırma, açık kolları sonuçta birleşen, ortaya serilmiş gerçektir.
                *KARL MARX




Sıradaki Perec kitabım, alabilirsem şayet ; yazarın hiç -e harfi kullanmadan yazdığı Kayboluş kitabı olacak. 






... Mahallenin  eşsizliği, Mouffetard Sokağı'nın ve Jardin des Plantes 'ın yakınlığı, sokağın sakinliği, alçak tavanların özgünlüğü, ağaçların ve bahçenin mevsimler boyunca süren göz kamaştırıcı güzellikleri karşısında sevinç duyarak, kendilerini elden geldiğince avutmaya çalıştılar; ama içerde, eşyalar, mobilyalar, kitaplar, tabaklar, kağıtlar, boş şişeler yığıldıkça her taraf çökmeye başlamıştı. Hiçbir zaman yengiyle çıkamayacakları bir yıpranma savaşı başlıyordu.





...  Gerçekcilik, statüko, mutlak efendiler olarak hüküm sürüyordu.




... Onların dünyasında, elde edilebileceğinden daha çoğunu istemek neredeyse kuraldı. Bu kuralı onlar ilan etmemişlerdi; bu bir uygarlık yasasıydı, en uygun ifadesini genelde reklamlarda, dergilerde, vitrinlerde, sokaklarda, hatta bir ölçüde, herkesçe kültür ürünleri adı verilen şeylerde bulan apaçık bir veriydi.





...Jerome ile Slyvie bazen ''Ne yazık ki,'' diyorlardı, ''çalışmayanın yiyecek ekmek bulamayacağı kesin ama çalışan da hayatını yaşayamıyor.''





... Jerome ile Slyvie birbirlerine '' sabırsızlık yirminci yüzyılın özelliği'' diyorlardı. Yirmi yaşında, yaşamın ne olabileceğini, içerdiği mutlulukları, sağladığı sonsuz kazanımları vb. gördükleri ya da gördüklerini sandıkları zaman, beklemeye güçleri olmadığını anladılar. Tıpkı başkaları gibi bir yere gelebilirlerdi; ama onlar o noktaya gelmiş olmaktan başka bir istek duymuyorlardı. Entelektüel olarak adlandırılmaları kuşkusuz bu bakımdan yerinde olurdu.




... Sayıklamalar içinde uzun zaman yaşanamazdı. Çok şey vadeden ve hiçbir şey vermeyen bu dünyada gerilim çok fazlaydı. Sabırlarının sonuna gelmişlerdi. Bir gün, onlara bir sığınak gerektiğini anladıklarını sandılar.







METİS KİTAP

Çeviren: Sevgi Tamgüç
Nisan 2012
105 Sayfa



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder