Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı mıknatıslı kapaklarıyla farkını ortaya koyan GO! Kitap güzellerinden. Uyanış serinin ilk kitabı. Çok güzel olduğuna dair birkaç yorum okuyup merak etmiştim. Hazır ikinci kitap da çıkmışken üçüncüyü beklemeden başladım seriye. En kısa zamanda devamını da okuyacağım.
Kitabın sonunda yazarın çok tatlı bir notu var, özetle şöyle diyor : ''Başkalarına, olay örgüsüne dair, sürprizi kaçıracak bir ipucu vermeyin... Bir okurun şaşırmak için tek bir şansı vardır.''
O zaman yazarı dinliyorum. Zaten normalde de önemli bilgiler vermem.
On ikinci doğum gününde olduğundan başka bir şey hatırlamadan uyanan kahramanımız kendini bir tabuta kapatılmış olarak bulur. Yardım çığlıkları da karşılık bulmayınca yaşından beklenmeyen bir güçle, adeta Beatrix Kiddo gibi tabuttan çıkar. Etrafında başka tabutlar olduğunu görür ve onların da içinde birilerinin olduğunu fark eder. Hepsi bir araya geldiğinde ortak noktalarını fark ederler: Hepsi de on ikinci doğum gününde olduğunu düşünmektedir ve üstlerinde aynı kıyafetler vardır.
Bir an önce kapalı oldukları ürkütücü yerden çıkmaya karar verirler ve macera başlar. Sonuna kadar merakla, zevkle okudum. Doğal olarak çok da heyecanlı bir yerde bitti. Devam kitabını okumak için sabırsızlanıyorum. Bir ya da iki kitap sonra okuyacağım. Sonra da daha büyük bir merakla üçüncü kitabı bekleyeceğim sanırım. :)
''Kimse adını bilmiyordu. Neden burada olduklarını bilmiyorlardı. Bizim kim olduğumuzu bilmiyorlardı. Kesinkes bildikleri tek şey vardı: Bugün onların doğum günüydü.''
'' Benim toz denizi sandığım şey, ölüm okyanusuymuş meğer.''
GO! KİTAP
Çeviren: Selen Ak
480 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba günün kitabı bu ay içerisinde okuduklarımdan. Misis Kitap'ın son güzeli Güç.
Kapak görseli de, cildi de çok güzel. Kıpkırmızı çok şahane, değil mi? Merakla başladım, heyecanla okudum.
Çok ilginç bir kitaptı. İlginç başladı, çok daha ilginç ilerledi ve bitti. Aslında arka kapaktaki şu yazısı görünce:
''Alderman yeni bir 'Damızlık Kızın Öyküsü' yazmış ve Margaret Atwood'un bu klasik romanı gibi, 'Güç' de okuyanı korkuturken aydınlatan, öfkelendirirken yüreklendiren distopik romanlardan biri olmuş. Ursula Le Guin geleneğine de selam veren bu olağanüstü kitabın enerjisini hissedecek okurlar çok şanslı!*The Washington Post''
Margaret Atwood 'un Damızlık Kızın Öyküsü kitabını okuyup sonra bu kitabı okumayı planlıyordum. ama dayanamadım. Bir bakayım diye başladım gitti.
Erkek egemen toplumdan kadınların 'Güç'ü eline almalarına ilişkin distopik bir roman. Ergenlik çağına gelen kızların kendilerindeki gücü fark etmeleriyle başlıyor her şey. Ufak elektrik akımı gibi olan bu güç zamanla çok daha büyük etkiler yapıyor. Gücün fark edilmesinden sonra kızlar, yetişkin kadınlara da dokunarak onlarında vücutlarındaki gücü uyandırabiliyorlar.
Allie, Roxy, Margot ve kızı esas karakterlerimizden ve önemli tek erkek karakter de olayların peşindeki genç gazeteci Tunde.
Hep kendi aramızda, 'Dünyayı kadınlar yönetse çok daha iyi olurdu,' deriz ya -genelleme oldu ama var öyle bir klişe- işte fiziksel gücü, yönetimi baskın şekilde kadınlar ele geçirse nasıl olurduya farklı bir bakış açısı olmuş. Yeni düzen benim hayalimdeki gibi olmasa da... Demek ki neymiş eşitlik en güzeli, dedirtiyor sıkça. Kadınların bu devriminin öncesini, sonrasını merak ettiyseniz okuyun. Saçma olacak ama kitabı her elime aldığımda, 'Gölgelerin gücü adına, güç bende artık!!!' diye bağırmak istiyordum. :)))
''Dünyanın her yerinde insanlar olan bitenler karşısında korkudan deliye dönüyordu. Ama her zaman bir yerlerde, 'Bunu kendi çıkarım için nasıl kullanabilirim?' diye düşünen birileri olurdu.''
''Siyasi gücün bir elden diğerine aktarılması nadiren sorunsuz gerçekleşir...''
MİSİS KİTAP
Çeviren: Özden Umut Akbaş
İkinci Baskı Aralık 2017
406 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çok sevdiğim Sezgin Kaymaz'ın harika kitaplarından biri olan Uzun Harmanlar'da Bir Davetsiz Misafir.
Okuduğum diğer Sezgin Kaymaz kitapları :
Bugün Bize Kim Geldi yazısı burada,
Bakele yazısı burada,
Ateş Canına Yapışsın yazısı burada ,
Lucky yazısı burada ,
Farfara yazısı burada ,
Kün yazısı burada .
Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir'e hakkında hiçbir şey okumadan başladım. Arka kapak yazısını bile okumadım. Nasılsa yine çok güzel bir kitap okuyacağıma emin olarak başladım. Elimde okunmamış son bir tanecik Sezgin Kaymaz kitabı kaldı. Onu da okumak istiyorum ama bir kitabını daha almadan olmaz.
Uzunharmanlar, Ruşen Sokak 14 Numara'ya taşınan Musa ile tanışmış olmaktan dolayı son derece mutluyum. 1997 yılında çıkan ilk kitabıymış canım yazarın. O zaman okuma şansım olsaydı ne kadar özel hissederdim kendimi anlatamam. Musa'ya dönelim bir kere kitap sever; eve taşıdığı koca koca kolileri kitaplarla dolu. Sonra tam bir çay tutkunu. Kitabı okurken canım sık sık çay çekti. 14 Numara da sokaktaki diğer evler gibi eski ahşap evlerden, öyle ki konu komşunun her tür sesi evin içinde. Hele bir de yağmur yağmaya görsün. Daha da önemlisi evi temizleyen, yemekler yapan, alışveriş yapan gizemli bir ziyaretçisi var. Aspendos diyor ev sahibi bey ona.
Konu komşu da çok ilginç. Horozu Rıza ile yaşayan Erzurumlu Teyze, karanlık ev sahibi Beyabi, sık sık midemi bulandıran Kemal, bakkal, kaportacı Kirkor ve diğer meraklılar... Hepsi gerçekten hem ilginç tipler hem de garip bir gizemleri var. Musa'yı bir şeylere ikna etme çabasındalar, örgüt gibi çalışıyorlar. Evdeki tuhaflıklar da kesilmiyor.
Aspendos kim, ev perili mi, bu insanlar neyin peşinde gibi soruların cevaplarını bulacağınız; ilginç argo kelimeler bile öğrenebileceğiniz çok güzel bir kitap. Elimden bırakamadan okudum. Çok güzeldi.
''İnanılmaz bir ritmle, yılmadan, yorulmadan çalışıyor bu orkestra. Her gün, hep aynı tuşlara bastığı, hep aynı sesi verdiği, hep aynı şarkıyı çaldığı halde, yaptığı işten bir an olsun bıkmıyor. Hayat ne kadar boş, demiyor, ne kadar sıkıcı, demiyor, niye hep aynı şeyi yapmak zorundayım, demiyor... Ama, o orkestranın sözde maestrosu olan bizler ne yapıyoruz? Bize zevk vermeyen birkaç kötü günü üstüste yaşasak, 'Bıktım bu hayattan,' deyip teslim bayrağını çekiveriyoruz... Kimisi, sahiden canına kıyacak kadar beziyor, yılıyor yaşamaktan...''
''Şimdi, yasaklamadan yasaklıyosun ya... onu anlatıyorum... bi adama okumayı öğretmezsen, ona mektup yazmayı yasaklamış olmaz mısın?... Altyazılı film seyretmeyi, yazı yazmayı, dilekçe yazmayı... üstelik, rahat rahat karşısına geçip; 'Ben sana yazmayı yasaklamadım ki yavrum,' bile diyebilirsin... gördün mü?... Yasaklamadan yasaklamış oldun işte...''
''Bilip de yapmamak, yapamamakla aynı şeydir... yapıncaya kadar...''
İLETİŞİM YAYINLARI
11. Baskı 2016
274 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yazarını ve yazım aşamasını takip ettiğim, Wattpad güzellerinden. Tabusal Teoriler serisinin ilk kitabı. Wattpad üzerinden kitap okumayı sevmiyorum. Çok az şeye göz attım Paralel Odalar Teorisi de onlardan biriydi. Basılı olarak okumak mutlu etti beni. Kapağı da iç tasarımı da çok tatlı.
Eğlenceli, keyifle okunan tatlı bir kitap olmuş. Bilindik olaylar, sıradan gibi görünen karakterlerle çok hoş bir hikaye çıkarmış ortaya sevgili Ayşenur Nazlı.
Ev arkadaşlarıyla sorunlar yaşayan ve acilen kalacak bir yere ihtiyacı olan Nihan ve maddi sebeplerden dolayı ev arkadaşı arayan Teoman'ın yolları Nihan'ın tuttuğunu koparan tavrı sayesinde kesişir. Koydukları katı kurallarla ev arkadaşı olmaya karar verirler. Böylece adım adım güzel bir bağ kurulur aralarında. Bu arada ikisi de Kayseri'de üniversite öğrencisi.
Nihan'ı elbette daha çok sevdim kitap kurdu, sağlam karakterli, kahve tutkunu... Çok güzel dövmeleri de var. Hem dağınıklığın da bir düzeni olduğunu savunan, bilen herkesi zaten özellikle severim. Teoman'ı ise başlarda pek bir sevemedim ama sevilecek tarafları da yok değil. Bu arada Nihan yüzünden ders çalışır gibi MBTI, INTJ, ESTJ nedir diye bakındım. :) Okurken de anlaşılıyor da yine de merak işte.
''Saatler, zamanı temsil eden sahtekarlardır. Ama yine de saatleri severim. İçindeki o uyumla dönen çarkları ve tik-tak seslerini.''
'' 'Niye beni aramıyorsun köpek?!'
'Hayvanın ne suçu var anne ya?' Suçu tek başıma üstlenirdim, sorun değildi; ama insanlara hakaret edilirken masum hayvanların kullanılmasını istemezdim.''
'' 'Sırada ne var?' diye sordum.
'Başlangıç,' dedi. 'Ya da kaos.'
Zaten her şeyin başlangıcında da kaos yok muydu?' ''
EPHESUS YAYINLARI
474 Sayfa
2017
Kitap seven herkese merhaba. Bu ay içerisinde okuduğum kitaplardan biri Kedilerin Dili. Yazarı ilk defa okudum. Daha önce Dost'tan çıkmış. Hatta isminden dolayı heveslenip alayım demiştim ama baskısı olmayınca internetteki sahaflarda da yüz liraya falan satmaya çalışıyorlardı. Öylece unutmuştum. İnstagram'da çok sevdiğim iki ayrı kişinin paylaşımlarında görünce Dedalus Kitap'a teşekkürlerimi sunarak hemen attım sepete.
Zebraların Hikâyecisi adı altında çıkan ilk kitap. Devamını da (Büyücünün Kızı) okuyacağım. İlginç bir okuma oldu benim için. Çünkü öyküler de ilginçti. Bazen gotik masallar gibi, bazen ne oldu şimdi ya dedirten, ay başlamadan bitti bu da dedirten öykülerdi. Çok güzel cümleleri var Holst'un.
En çok sevdiklerimden biri de ''Sumatralı Dev Sıçanın Macerası'' oldu.
''Bundan binlerce yıl öncesinde, kediler muazzam bir medeniyete sahipmiş; kusursuzca çalışan bir dünya idareleri varmış; uzay gemileri de varmış ve kâinati araştırırlarmış, sonra nükleer enerji kullanmayan büyük enerji santralleri varmış; radyo ya da televizyona ihtiyaçları yokmuş çünkü bir nevi zihinsel telepati kullanıyorlarmış ve daha türlü türlü harikalar...''
''İnsanların çoğunlukla çıplak ayakla dolaştığı bir ülkede ayakkabıcı olmak bir sanattır.''
DEDALUS KİTAP
1. Baskı Şubat 2017
118 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. Rotasız Seyyah yani Mehmet Genç 'in Yol Hikayeleri 'nin ilkini geçtiğimiz ay okudum. İkinci kitabı da bu ay okudum.
Öncelikle kitabın baskı kalitesi harika. Pırıl pırıl kuşe kağıda basılmış, ciltli. Arşivlik olmuş tam. Çok ama çok güzel. Kitap ilk çıktığında sanırım kuşe kağıt değilmiş ben ikinci kitap çıkınca beraber alınca, yeni baskıyı okumuş oldum. Yani ilk kitap da ikinci gibi kuşe kağıt. Bol bol harika fotoğraflar da var. Bölüm sonlarında QR kodları var. Onlar sayesinde daha fazla görsele, videoya erişip okuma keyfini katlayabilirsiniz. Baklava üstü dondurma gibi.
Oturduğum yerden dünyaları gezmiş kadar oldum. Eğlendim, şaşırdım, hüzünlendim. İmrendim, gönülden tebrik ettim, hayran kaldım gezginimize.
Nereleri gezmemiş ki Rotasız Seyyah: Kamboçya, Filipinler, El Salvador, Moldova, Hong Kong, Guatemala, Kosta Rika, Rusya, Ukrayna, Tayvan, Brezilya, Portekiz, Singapur, Monaco, Honduras, Vatikan, Uruguay, Ekvador, Fransa, Sırbistan, Peru, Laos, Tayland, İtalya, Arjantin, Paraguay, İspanya, Malezya, Meksika, Katar, Macau, Şili, Bosna Hersek, Hırvatistan, Macaristan, Belize, Kolombiya, ABD, Panama, Bolivya, Nikaragua, Venezuela.
En çok 'Kadın Olmak' başlıklı bölümü sevdim.
EPHESUS YAYINLARI
344 Sayfa
2017
Şiir seven herkese merhaba. Margaret Atwood uzun süredir okumak istediğim kalemlerdendi. Aklımda şiir kitabı yoktu ama annem çok övünce hadi öyle başlayayım dedim.
Şiirler oldukça farklı, derin cümlelerle dolu. Keşke şiirleri orijinal dillerinde okuma şansım olabilseydi. Belki annemin beklentimi yükseltmesinden kaynaklı olabilir ama kitap hakkında çok net duygum olamadı. Arada yine okurum. Birkaç örnek verip kitap okumaya kaçıyorum. Şiir dolu günler dilerim.
SAKİNLER
İlk teknenin kıyıya değmesinden
bir saniye sonra
bir sancı kadar kısa süren
bir çatışma oldu
ve sonra kara parçası işgal edildi.
(doğal olarak sahil mahil
yoktu ortada:
yollar ve duvarlarla
şiddeti azaltılan
dalgaların getirdiği
nesnelerle
bir kara parçasına
dönüşmüştü su)
ve onlar gelmeden önce
mavi yeşil çağlar sırasında
köpekbalıklarının saldırıp
dişlerini geçirdiği bizlere gelince,
denizden uzak bir yerde
bir kayanın sırtında
kendi adamızı tanımlarken
buldular bizi.
Kurtalara sundular
eklemsiz iskeletimizi
(o denli iç içe geçmişti ki
her şey, bir leşi andırıyordu)
Kemiklerimizin yeniden ete büründüğü,
ağaçlarım ve otların
yeniden büyüdüğü
katı granitin içine
gömdüler bizi.
Bizler bu toprakları bir arada tutan
tuz denizleriyiz
hâlâ.
Bu kaburga kafesinin içinde
atlar otluyor şimdi
ve yeşil gülüşlerle
koşuyor çocuklar (bilmeden
neresi olduğunu) çayırlarında
açılmış ellerimizin.
İLERİYE VE UZAĞA MEKTUPLAR
i)
Bizim için yararı yok
bunun
yararı yok, dedim
kapatarak sana kapılarını.
Kâğıtlardan yapılma
bir evrende yaşıyorum ben.
Çadırlar kuruyorum
iptal edilmiş pullardan.
Okumuyor, buruşturup
atıyorum
yolladığın mektupları
söyledim
her şey senin esein
uzakta kalman, her şey.
ii)
Karşıma çıkmanı
İstemedim.
Yapma dediğim halde
nasıl avucumun içine
aldın
beni
Beni kendi dümyamda
bırak
çizdiğim sınırların içinde kal
diye yazdım, ama
kendi geniş alanlarını yaratıp
beni içlerine almalarını sağladın.
iii)
Rahatça evime geldin
ve senden istenmeden
bulaşıkları yıkadın,
benim karmaşa anlarım ve
altüst olmuş geceyarılarımla
kirli tabaklarım arasında
bir ilişki kuramıyordun
çünkü:
günlük doğal düzeni
sağlamak yeterliydi senin için.
Bu benim için anlamsız ama:
Güzel temiz tabakların
yeterince önemli olmadığı
bir evde yaşıyorum
iv)
Aşk ayağa düşmüş bir sözcük
dişçilerin konforlu
bekleme odalarındaki
magazin öyküleri gibi orta malı,
aşk benim için bu değil ama.
Nasıl ağzına alırsın onu?
Keşke ben de senin
ince narin omurganı
kaşlarını
ya da ayakkabılarını
beğeniyorum diyebilseydim
ama sen orada durmuş
aptal aptal
aşktan söz etmeye zorluyorsun
beni
ARTSHOP YAYINCILIK
Birinci Basım 2009
90 Sayfa
Kitap seven herkese. Günün kitabı 2017 yılında okuduklarımdan. Düşünün ne kadar tembelim. Daha sene bilançosu, favori kitaplar ve yazılmayı bekleyen kitaplar var.
Aslı Tohumcu'nun okuduğum ilk kitabıydı. Kitapla ilgili vakti zamanında güzel bir yorum görüp not almıştım. Sonunda kitabı da alıp okudum. Farklı, etkileyici, tedirgin edici bir kitaptı.
Siz de yapar mısınız bilmiyorum ama otobüs yolculuklarında etraftaki insanların gündelik hayatlarında neler yaptıklarını, o an neler düşündüklerini falan merak ederim hep. Taş Uykusu'nda da bir belediye otobüsündeyiz. Zaman ne mekan belli değil. Seyir halindeki bir otobüsteyiz. Şoförden başlayarak tüm yolcular tek tek anlatıcı olarak karşımıza çıkıp hayatlarından kesitler sunuyorlar. Epey dertli, çok sert yaşanmışlıklar var. Katil bir baba, tecavüze uğrayan bir kadın gibi...
DOĞAN KİTAP
1. Baskı Ağustos 2015
102 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum bir yazara ait. Yazarın üçüncü kitabıymış. Daha önce iki hikâye kitabı yayımlanmış. Aslında hikâye kitaplarıyla tanışıp sonra romanları okumayı daha çok seviyorum ama bazen de böyle oluyor işte.
Sevgili Kitap Gurmesi yazarla çok tatlı bir röportaj yapmış. Okumak isterseniz tık tık.
Büyük bir tesadüfle başlıyor kitap. Tesadüflere inanır mısınız? Hani bazen bu kadarı ancak filmlerde, kitaplarda olur deriz ya işte öyle bir tesadüfle başlıyor her şey... Ya da biz öyle zannediyoruz. Beyonce konserinde, Las Vegas'ta koca mekanda ayağına basan adamın bir Türk çıkması Leyla için de büyük bir sürpriz oluyor haliyle. Sabah kendine geldiğinde işte o adamla, Mert ile evlenmiş olduğunu öğrenip asıl büyük sürprizi yaşıyor.
Sonra mı ? Bir anlaşma yapıp yola koyuluyorlar. Böylece Las Vegas'ta başlayan aşklarının İstanbul perdesi açılıyor. Tam da kapakta yazdığı gibi: ''Gelecek aslında geçmişin küllerinden mi doğar?'' Dedirtecek sırlar ortaya dökülür. Devamı da olacakmış ama biraz zamanı varmış.
Benim için çok şaşırtan bir kitap değildi ama sıkılmadan okudum. Sarıyla laciverdi birlikte pek sevmesem de kapağı da hoşuma gitti. Hepimizin hayatında güzel tesadüfler olsun arada. Bol kitaplı günler dilerim.
''Günaydın! Karıcığım!''
''Küçükken hiç evcilik oynamamışsın da içinde kalmış gibi davranıyorsun!''
''Ayrılıkla biten bütün aşklar gibi kavuşamamak mı en güzeli? Romeo ile Jülyet'i, Aslı ile Kerem'i, Leyla ile Mecnun'u ölümsüzleştiren hep kederleri mi?''
''Hiçbir şey için geç kalınmıyor aslında, değil mi?''
''Öylesine hissederek söylüyorduk ki birbirimizin ismini, başka bir şeye gerek kalmıyordu...''
''Utanmasam folyo sarıp minik plastik kutularda derin dondurucuya kaldıracağım. Ya da eskilerin yaptığı gibi salamura mı yapsam? Hep tazecik kalsa bu his, eskimese, yine yeniden çeksem içime...''
''Cemal Süreya'nın dediği gibi:
Tam unuttum derken,
Bir şarkı çalar,
Biri onun gibi güler,
Birisi parfümünü sıkıp onun gibi kokar,
Tüm unuttuğun boşa gider! ''
CARETTA KİTAP
1. Baskı Kasım 2017
424 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı senenin ilk biten kitabı Lanet. Arkadya Polisiye'nin bir önceki kitabı Kâbus'u (Jeff Gunhus )da çok severek okumuştum. Hakkındaki yazım için tık tık.
Adli tıp uzmanı olan Laura 'nın incelediği son vaka oldukça ilginçtir. Bir cinayet soruşturması için yaptığı çalışmada belirli bir ölüm nedeni bulamaz. Maktul aniden kalbi durarak ölmüştür. Çok geçmeden aynı durumda bir cesetle daha karşılaşır. Her iki cesetin de tamamen sağlıklı organları vardır, hem de şaşırtıcı derecede sağlıklı...
Garip bir şekilde yakılmış olsalar da dövmelerinin de aynı olması Laura'nın dikkatini çeker. İlginç bulduğu için araştırma yapar ve ummadığı bir şekilde olaylarım merkezinde bulur kendini.
Gizemli olaylar, mucizeler, kanlı cinayetler, kıtalar arası yolculuklar, garip bir tarikat... Yok yok... Bol detay içermesine rağmen asla sıkmıyor. Bir anda kendinizi öyle bir gücü elimde bulundursaydım ne yapardım derken buluyorsunuz. Zaten kitap çıkmadan kısa bir süre önce Arkadya Polisiye İnstagram sayfalarında bir yoklama yapıp fikrimizi sormuştu. :) İkhar ya da Panekeia 'nın peşinde tehlikeli yolcululuklarında Laura
ve özellikle Rick'e eşlik etmekten çok keyif aldım.
Ben çok severek okudum. Yazar 1946 doğumluymuş. Bir sürü de kitabı var. Hem bu kitabın devamını hem de diğer kitaplarından okumak isterdim. Arkadya Polisiye'den iyi haberler bekliyorum.
'' 'Adeta kendi iradesiyle öldü.'
'Böyle bir şey mümkün olabilir mi?'
'Bugüne kadar hiç duymadım ama sanırım şimdi buna şahit olduk.' ''
''Açıkçası inanç konusunda sınıfta kalmıştı. Bunun geri dönüşü yoktu. Çünkü doğruluğu apaçık bir kanıt karşısında inanç artık gerekli değildi.''
'' 'Mucize' ve 'imkânsız' sözcükleri birbirinden bağımsız değildi, değil mi? Biri diğeri olmadan var olamazdı.''
''Bazı insanlar bu dünya için fazla iyi.''
''Kuralları güce sahip olanlar koyar. Ama çevrene bak. İyi, hoşgörülü, barışçıl, sevgi dolu insanları iktidarda görebiliyor musun? Hayır. Neden peki? Çünkü onlar makam ve mevki peşinde değiller. Öyle olsa bile kazanmak için yeterince acımasız değiller.''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: Neşe Mesutoğlu Kırım
1. Baskı Aralık 2017
560 Sayfa
Kitap seven herkese merhaba. 2017 okuduklarımı henüz yazıp bitiremedim. En kısa zamanda bilanço yazımı ve yıl favorilerimi paylaşmayı düşünüyorum. İnstagram'da paylaştım bile.
Kimberley Freeman 'in daha önce fotoğrafta görünen dört kitabını okudum. Hepsi güzeldi. Yormayan, tatlı kitaplar.
Esir Şarkılar Vadisi hakkındaki yazım için burada ,
Zümrüt Şelaleleri hakkındaki yazım burada ,
Kır Çiçeği Tepesi hakkındaki yazım burada,
Deniz Feneri Koyu hakkındaki yazım burada.
Sovyetler Birliği'nde yaşayan Sofi, kuzenleri Natalia ve Lena 'nın hayatlarına konuk oluyoruz bu defa. 1970'lerin ikinci yarısında Leningrad'da anne ve babası ile mutlu mesut yaşayan Sofi'nin hayatı kuzenlerinin gelmesiyle değişmeye başlar. Hem odasını hem ailesinin sevgisini bölüşmek zorunda kalır. Kardeş gibi beraber büyürler, hepsinin hayalleri farklıdır ama hayalleri uğrunda ortak hareket etmeye karar verirler. Aldıkları bu karar hepsinin hayatı değiştirir. Vatanlarından uzakta kurdukları yeni hayatlarıyla hepsi farklı farklı yönlere savrulurlar. Kitabın kalınlığına bakmayın merakla hemencecik okunuyor. Aklım hep Roy Creeedy' de kaldı okurken. :)
Sofi en sevdiğim karakter oldu. Lena'yı da sevmiştim ama sonradan sinirimi bozdu. Natalie 'ye ise baştan sona gıcık oldum.
Bol kitaplı, çok sağlıklı, mutlu bir yıl olsun 2018.
''Mutluluk bir rüya gibi, bir kez yaşadığı ve bir daha asla geri gelmeyen bir şey gibi geliyordu.''
''İlişkileri bir çömlek kadar güçlüydü. Yıllar geçtikçe çömlekte bazı çatlaklar belirmiş fakat asla büyük hasarlar olmamıştı...''
'' 'Peki, körkütük âşık mıydın? Yoksa bir aptal ben miyim?'
Büyükbaba genç kadının saçlarını okşayarak, 'Aşk başlı başına aptallıktır,' diye yanıtladı...''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: Dilek Parsadan
1. Baskı Kasım 2017
694 Sayfa