31 Mayıs 2017 Çarşamba

Okudum Bitti- 73: Kelebek Bahçesi || Dot Hutchison





        Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Limos Yayınları'ndan okuduğum ilk kitap olan Kelebek Bahçesi. 

       Kapağı çok güzel değil mi? Fotoğrafını çekene kadar kelebeğin kanadının dışındaki kadın yüzü görüntüsünü fark etmemiştim. Onu görünce daha da hoşuma gitti. 

     Konu olarak da çok güzel. Hatta anneme şöyle bir bahsedince benzer bir film izlediğini söyledi. 1965 yapımı Korkunç Koleksiyoncu filminden bahsediyormuş.


   Filmi izledim kaba taslak konudan bahsedince benziyor gibi gelebilir. Ama kitap kesinlikle farklı ve daha da rahatsız edici. Gerilerek okudum, yazar türün hakkını vermiş. Hakkını vermekten bahsedince kitaba dair eleştirim biraz çevirmene biraz da editöre yönelik olacak. Çok daha özenli olsaydı kitap şahane olabilirdi. :) Yeni baskılara inşallah, diyelim. 

       Cennet bahçesi gibi bütün güzellikleri barındıran bir malikanede 'Bahçıvan' tarafından tutsak edilen kelebeklerin gerilim ve hatta hüzün dolu hikayesini anlatıyor kitabımız. Bir kurtulma hikayesi de diyebilirim. Çünkü Bahçe'den kurtulan kızlardan biri olan Maya'nın (Bahçıvan'ın verdiği ismiyle) FBI ajanları Victor ve Brandon tarafından sorgulanmasıyla ilerliyor. Hem sorgu anında yaşananlar hem de Maya'nın Bahçe 'de yaşadıklarını okuyoruz. 

    Kaçırdığı kızları malikaneye kapatıp, sırtlarına kocaman kelebek dövmeleri yapan ve onlara tecavüz eden sapık Bahçıvan ve ondan da beter sadist oğlu Avery 'nin yaptıklarını okurken tüylerim ürperdi. Önceleri bir şeyden haberi olmayan oğlu Desmond da var. Çok fazla detay verip büyüsünü bozmak istemiyorum. Sıkı bir psikolojik gerilim filmi izlemiş gibi hissediyorum kendimi. Türü seviyorsanız okuyun. :) 





... En kötüsünü düşünmeye alışıktı. Bir çocuk kaybolduğunda, canınızı dişinize takarak çalışırdınız ama sonunda zavallı çocuğu canlı bulmayı beklemezdiniz. Belki umut ederdiniz. Bir şey beklemezdiniz. Onlara uyacak tabut bulunması bile şaşılacak kadar küçük bedenler görmüştü, gördüğü çocuklar kelimenin anlamını öğrenmeden önce tecavüze uğrayan çocuklardı ama bu o kadar beklenmedik bir vakaydı ki, ilk adımını nereye atması gerektiğini bile bilmiyordu.


... Güzel şeylerin ömürleri kısa olurdu, onunla ilk tanıştığımız gün, bana öyle söylemişti.


... Bahçıvan arada sırada, hepimizle birlikte yemek yeme isteği duyuyordu, tıpkı kral ve kulları gibi. Ya da Bliss'in söylediği şekilde, bir Sultan ve onun haremi gibiydik. 


... Bilmemek, insanı sakat bırakan bir şey.


... ''Koleksiyoncular kelebeklerin uçmasına izin vermezler. İşin amacını bozar.''


... ''Bu, canını ne kadar acıttı?''
    En çok canımı yakan şey, orada yatıp, onun bunu yapmasına izin vermekti, ama bunu söylemedim. Her yeni kızın arkasında ilk çizgilerin görüntüsünü görmenin çok can yakıcı olduğunu ona söylemedim, çizim yapıldıktan sonra cildimin haftalarca sırt üstü yatamayacağım kadar kötü duruma geldiğini söylemedim; dövme yapılan sedyenin üzerinde bana ilk tecavüz edişini, içime girip bana yeni bir isim vermesini hatırlattığı için hala yüz yüz üstü yatarak uyuyamadığımı söylemedim.
   Hiçbir şey söylemedim.


... ''Yas tutmak için hiçbir zaman birinin cam kabin içinde belirmesini beklemek zorunda kalmazdınız. Onların yasını her gün tutardınız, aynı onların sizin yasınızı tuttuğu gibi, çünkü biz orada her gün ölüyorduk.''




LİMOS YAYINLARI

Çeviren: Meral Harzem
1 Baskı Mayıs 2017
346 Sayfa



28 Mayıs 2017 Pazar

Okudum Bitti-72: İlk Aşk [19 Başarısız Denemeden Sonra] || John Green





         Kitap seven herkese merhaba. Ne zamandır sıra bekleyen son John Green kitabımı da bitirdim. 

Alaska'nın Peşinde yazım burada

Kağıttan Kentler yazım burada 

ve

Aynı Yıldızın Altında yazım ise burada.


         Colin Singleton'ın başarısız aşk hayatını okurken az da olsa onu tanıma fırsatı da bulmuş oldum. Anagram yapma konusundaki yeteneği ve artık bir yerden sonra takıntısı diyelim bana bir önceki John Green kitabımdaki Miles 'ın sevdiği ve 'Büyük Belki'sinden yola çıktığı Francois Rabelais 'i hatırlattı. O da isminin harflerini değiştirerek oluşturduğu Alcofribas Nasier mahlasını kullanmış. Buradan şu sonucu çıkardım John Green,  Francois Rabelais'i seviyor. 

           Colin 'in aşk hayatının merkezinde Katherine var. Her defasında Katherine isimli kızlar tarafından terk ediliyor. Yaptığı hesaplamaya göre 19 defa. Farklı şekillerde aynı hüsranı yaşamış. Hepsini tek tek okuyacaksınız. :) İsim olarak aynı istikrarı tutturmam imkansız ama kişisel aşk tarihimde de 'V' harfinin hatırı sayılır yeri var.

        Colin, Müslüman arkadaşı Hasan ile bir yol macerasına atılır. Üstün zekalı bir çocuk olarak bilinen Colin'in kafasında bir formül vardır. Katherine Öngörülebilirliği Teoremi'ni ispatlamaya çalışır. Bu yüzden aralarda bolca matematiksel detay, şema ve açıklama var. :) 

      Eğlenceli bir yolculuk ve macera hikayesi sayesinde hem gerçek anlamda bir yolculuk hem de Colin'in kendini ve aşkı tanıma yolculuğu okumuş oldum. Matematiksel detaylar beni biraz sıksa da genel olarak güzeldi. Okundu bitti.







... Anneler yalan söyler. İş tanımında bu vardır.


... Okumak beynini az da olsa susturuyordu. Katherine, Teorem ve öenmli olma umudu olmadan elinde pek bir şey kalmıyordu. Ama kitaplar hep vardı. Kitaplar esas Terk Edilenler'di: Bırakın ve sizi sonsuza kadar beklesinler, ilgilenin, hemen sizi sevsinler. 



PEGASUS YAYINLARI 

Çeviren: Çiçek Eriş
4. Baskı Temmuz 2016
316 Sayfa



23 Mayıs 2017 Salı

Okudum Bitti-71 : Esir Şarkılar Vadisi - Kimberley Freeman





                 Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Yayınları'nın son şekeri : Esir Şarkılar Vadisi. 

            Kimberley Freeman 'in daha önce üç kitabını okumuştum. Hepsi de kolay okunan, tatlı kitaplardı.

Zümrüt Şelaleleri yazısı burada

Kır Çiçeği Tepesi yazısı burada

Deniz Feneri Koyu yazısı burada




       
         Esir Şarkılar Vadisi 'nin çıktığını görünce ve sekiz yüz küsür sayfa olduğunu öğrenince epey merak ettim. Bu kadın bunca sayfa ne yazdı acaba diye sabırsızlandım ve kitap elime geçer geçmez üç gün önce okumaya başladım. Aslında çok daha önce biterdi çünkü kitabı bıraktıkça hep aklım kitapta kaldı.

        Heyecanını kaçırmadan , kitaba dair önemli bir ipucu vermeden (spoiler demeyi sevmeyen okur) biraz bahsetmeye çalışayım. :)

     Ellie Frankel ve Penny Bright 'in hayatları şaşırtıcı bir şekilde kesişir. İkisinin bilinen ortak yönleri müziğe duydukları ilgi ve yetenekleridir. Elbette ilk etapta daha önemli olan ise görsel olarak birbirlerine çok benzemeleridir. Şöhret basamaklarını hızla tırmanan, karanlık ve zorlu bir geçmişten gelen Penny Londra'nın yıldızı parlayan pop şarkıcısıdır. Şu anki konumunda olmasının en önemli sebebi başarılı, hırslı menajeri George Fellowes 'tır. George onun için hem bir kurtarıcı hem de patron gibidir.
    Ellie ise Almanya'nın küçük bir kasabasında yaşayan, klasik müziğe tutkun bir kızdır. Küçüklüğünden beri babasının titiz çalıştırmaları sonucu en büyük hayali bir opera sanatçısı olmaktır.  

       Yaşanan bazı olaylar yüzünden , benzerlikleri sayesinde kızlardan biri diğerinin yerine geçer. (Türkan Şoray'ın Şenlik Var filmi gibi mi yaa?! ,diyebilirsiniz. Ben ilk başlarda dedim bile.) Önce kısa süreli bir iş olarak, George'un isteğiyle başlayan bu süreç umulmadık sonuçlar doğurur. Yirmi yıl boyunca devam eden, birçok hayata silinmeyecek izler bırakan bu macera, bazen hüzünlendirecek, bazen gerilmenize sebep olacak arada da tebessüm etmenizi sağlayacak. Yani yok yok. :) 



             Karakterlerin bugünleri, geçmişleri dolu dolu işlenmiş. Hepsinin hayatlarına tanık olmak hüzünlü olsa da güzeldi. İngiltere, Almanya, İspanya, Avustralya, Yunanistan... Nerelere gitmedik ki... 

             Sekiz yüz sayfanın nasıl bittiğini anlamayacaksınız. Kimberley Freeman 'in tatlı anlatımını zaten daha önceki kitaplardan biliyordum. Diğerlerine haksızlık olmasın ama en sevdiğim kitap bu oldu.






... Geçmişi unut geleceği kucakla... Bu artık George Fellowes'un yeni mantrasıydı...


... Yakın birinin ölümünden sonraki gün boşluk demekti. Zaman ve mekân önemini yitiriyordu. Dakikalar saatlerin içinde, geride kalan kişi de yas denizinde eriyordu.


... Ellie hayatının dizginlerini eline almaya karar verdi. Malum, bu hayatta bir şeyi çok iyi öğrenmişti; fakir insanların yas tutma gibi bir lüksü yoktu.


... ''Birini çok seversen içinde her daim onu kaybetme korkusu taşırsın.''


... Belki demek bu hayatta her şeyin mümkün olduğunun ve umudu elden bırakmamanın göstergesiydi.



... Hayat acımasızdı, zaman geçiyor ve kaybedilen şeyler bir daha geri gelmiyordu. 


... Penny ve Ellie bir kelebeğin kanatları gibiydi; hem çok aynı hem de çok farklıydılar...


... ''Ben seni senden vazgeçecek kadar çok seviyorum...''


... Sahnede rolün hakkı veriliyordu, hâlbuki gerçek hayatta rol insanın hakkından geliyordu.




ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Esra Yüksel
1. Baskı Mayıs 2017
814 Sayfa


21 Mayıs 2017 Pazar

Okudum Bitti- 70: Yaşayanı Onarmak || Maylis De Kerangal





         Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı geçen ay okuduğum kitaplardan: Maylis De Kerangal tarafından yazılan Yaşayanı Onarmak. 

       Kitapyurdu sitesinde Domingo Yayınları kitaplarında indirim vardı. Kitap aslında listemde değildi ama hem konusu hem kapağı ilgimi çekince aldım gitti. Alalı biraz oldu, hasarlı kitap gönderdiler o yüzden kızıp okumamıştım ama kitabın suçu yok dedim ve başladım. İlginç bir kitaptı, biraz buruk. 

        On dokuz yaşındaki Simon Limbres 'in sörf yapmak için çok erken başladığı gün bitkisel hayata girmesiyle üzücü bir hal alır. Böbrekleri, akciğeri, karaciğeri ve kalbi ülkenin çeşitli yerlerinde organ nakli bekleyen insanlara umut olur. O sabahın erken saatlerinde Simon 'un bedeninde atan kalbin bir sonraki sabah Claire Mejan 'in bedeninde atmaya devam etmesi için girişilen zorlu süreci okumak garipti. 

          Bir yanda ölüm, diğer tarafta hayata tutunan birçok insan. Organ naklinin ne kadar hassas ve önemli bir konu olduğunu hepimiz biliyoruz. Empati kurmak için güzel bir kitap. Kitap birçok ödüle layık görülmüş zaten.





... Simon'un kalbi ülkenin başka bir yerine göç ediyor. Böbrekleri, karaciğeri ve akciğerleri başka vilayetlere, başka bedenlere doğru kayıyor. 





DOMİNGO YAYINLARI

Çeviren: Duygu Dalgakıran
Şubat 2015
235 Sayfa


19 Mayıs 2017 Cuma

Okudum Bitti-69: Ömer Seyfettin Vatan Sevdalısı || Semrin Şahin





            Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Alakarga Biyografik Romanlar'dan okuduğum ikinci kitap olan Ömer Seyfettin Vatan Sevdalısı. İlk olarak Ahmed Arif 'i okumuştum. Yazısı için tık tık.  


        Ömer Seyfettin de bana çocukluğumu hatırlatan sevdiğim yazarlardan. Hayatına dair duyunca çok şaşırdığım, üzüldüğüm bilgileri lise zamanımda edinmiştim. Ve inanmakta güçlük çekmiştim. 

  
         Semrin Şahin'in , Ömer Seyfettin'in birçok eserinden, hakkında yazılmış tezlerden ve Tahir Alangu'nun Bir Ülkücünün Romanı Ömer Seyfettin kitabından yararlanarak ve gençlere Ömer Seyfettin'i daha yakından tanıtabilmek için yazdığını söylediği bu kısacık ama çok güzel kitabı okumanızı öneririm. 

            Bir sahafın, yaşlı bir adamın getirdiği ve ''Edebiyatımızın en önemli hikâye ustasını anlatıyor,'' dediği bir anı defterini okumaya başlamasıyla Ömer Seyfettin'in dünyasına adım atıyoruz. Ömer Seyfettin'in çocukluktan beri, ayrılmadığı bir arkadaşının anlatımıyla çocukluğundan ölümünden sonrasına kadar hayatına tanık oluyoruz. Üzücü ama Ömer Seyfettin'i anmak, tanımak için iyi bir okumaydı. 





... Bir çocuğun hayattaki en iyi arkadaşının başka şehre taşınması kadar kötü bir şey yoktu.


... Mecmua-i Edebiyye dergisinin Şubat sayısında ''Yad'' ismini taşıyan manzumesi yayımlandı Ömer'in. Onun yayımlanan ilk eseriydi bu.


... Ağzımdaki lokmayı zor yuttum. Karşımda samur renginde, orta boylu, belli bir cinsi olmayan bir sokak köpeği duruyordu.

''Tanıştırayım cancağızım, bu Koton,'' dedi.
     Koton , Ömer'in can dostu olmuştu. İzmir'in ikinci sınıf otellerinde çok gecelediklerini de yeni öğrendim bu köpekle. Koton, Ömer'le atandığı her yere gidecek, onu hiç yalnız bırakmayacaktı. Dostluk böyle bir şeydi işte.



... Ömer haklıydı. İnsanlar bu kadar kötü olmamalıydı. Fakat kötülerdi ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kötülükleri yapıyorlardı.



... ''Ömer öldü,'' dedi Aka. ''Kimsesiz gibi bir hastane odasında öldü. Ölümü şüpheli olduğu için ve kimse de cenazeye sahip çıkmadığı için Sivaslı bir hademe tarafından otopsi yapılmış. Otopsi işleminden sonra naaşın önünde fotoğraf çekilmişler. Bugün gazetelerde fotoğrafı görenler tanıyıp haber verdiler,'' dedi.



... ''Ömer romatizma tedavisi için sürekli hoşaf içiyor, portakal yiyordu. Ama romatizma değilmiş. Şeker hastasıymış. Otopsi sonucunda eklem ağrılarının nedeninin şeker olduğu çıkmış ortaya. Ömer şeker komasından ölmüş.''




ALAKARGA YAYINLARI

1. Basım Şubat 2017  
112 Sayfa





17 Mayıs 2017 Çarşamba

Okudum Bitti- 68: Alaska'nın Peşinde || John Green





     Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı okuduğum üçüncü John Green kitabı olan Alaska'nın Peşinde. 

      Daha önce Aynı Yıldızın Altında (yazısı burada) ve Kağıttan Kentler (yazısı burada) kitaplarını okumuştum. Bu yazıyı yazana kadar İlk Aşk kitabını da okudum. Çok yakında onu da paylaşırım. Gece yatarken başladım uykuya yenik düşünce bıraktım ve elime ikinci alışımda bitirmiş oldum. Diğer John Green kitapları gibi akıcı, kolay okunan bir kitaptı. 


           Kahramanımız Miles ünlülerin son sözlerine meraklı, biyografi okumayı seven bir genç. François Rabelais 'in ölmeden hemen önce bahsettiği ''Büyük Belki'' bilinmezine kafayı birazcık takmış durumda. François Rabelais 'in adı geçince ne zamandır tekrar okumayı planladığım Gargantua'yı hatırlamış oldum. Teşekkürler John Green. :)

           Bu merakının da etkisiyle yatılı okula, kendi rızasıyla başlayan Miles burada oda arkadaşı Chip (biz ona Albay diyoruz) sayesinde yeni bir arkadaş grubuna dahil olur. Albay, Alaska, Takumi ve Lara ile ilginç deneyimler yaşar. Kısaca birçok ilklerini yeni dostları sayesinde yaşar.


          Yüz otuz altı gün önce diye bir geri sayımla başlıyor kitap. Bölüm başlarında zaman azaldıkça , kum saatinde azalan kumların etkisi gibi ilk başlarda acaba ne olacak diye düşündüm. Çok başlarda bile nedense çok güzel bir şeye geri sayım yapılmıyor gibi hissettim. Aralarda Miles sayesinde birçok son söz de okumuş oldum. Edgar Allan Poe : ''Tanrım, zavallı ruhuma yardım et.'' demiş mesela. 

         Karakterler biraz Kağıttan Kentler 'e göz kırpıyor gibiydi. Sanırım en sevdiğim John Green kitabı da o zaten. 
     
       Alaska 'nın sırrını çözmek, belki biraz kişisel ''Büyük Belki''nizi düşünmek, acılar labirentinden nasıl çıkılır kafa yormak istiyorsanız okuyun gitsin. :) Zaten ilgi alanına giren çoğu kişi okumuştur ama olsun. :) 





... ''Ne diye bu kadar hızlı içiyorsun?'' diye sordum.
     Bana bakıp genişçe gülümsedi ve gözlerindeki kusursuz, zarif yeşillik olmasaydı, bu kadar geniş bir gülümseme onun dar yüzünde şapşal görünebilirdi. Noel sabahındaki bir çocuğun tüm sevinciyle gülümsedi. ''Hepiniz keyif almak için sigara içiyorsunuz. Bense ölmek için içiyorum.''



... Keşke benim annemle babam da kendi ismimi seçmeme izin vermiş olsaydı. Ama onlar doğruca gidip ilk doğan erkek Halter'ların bir asırdır sahip olduğu tek ismi seçmişlerdi. ''Ama neden Alaska?'' diye sordum.

    Ağzının sağ tarafıyla gülümsedi. ''Şey, daha sonra ne anlama geldiğini öğrendim. Bir Aleut kelimesi olan Alyeska'dan geliyor. Anlamı 'denizin çarptığı şey' ve bunu çok sevdim. Ama  o zamanlar yukarıda sadece Alaska'yı görmüştüm. Büyüktü, tıpkı olmak istediğim gibi. Ve Alabama, Vine Station'dan harbiden uzaktı, tıpkı olmak istediğim gibi.''



... ''Bütün hayatını labirentte mahsur kalıp bir gün oradan nasıl çıkacağını, bunun ne kadar müthiş olacağını düşünerek geçirirsin ve geleceği hayal etmek devam etmeni ama  bunu hiç yapmamanı sağlar. Geleceği yalnızca o andan kaçmak için kullanırsın.''



... İnsanlar yağmur olsaydı, diye düşündüm, ben serpinti olurdum, o ise kasırga.




... Harika bir kadın sufi olan Rabia'tül Adevviye, memleketi Basra'nın sokaklarında koşarken görülmüş, bir elinde meşale, diğer elinde bir kova su taşıyormuş. Biri ne yaptığını sorunca, 'Bu su kovasını alıp cehennem ateşinin üstüne dökeceğim, sonra bu meşaleyle cennetin girişini ateşe vereceğim; böylece insanlar Tanrı'yı cennete girme arzusuyla ya da cehennem korkusuyla değil, Tanrı olduğu için sevecekler,' diye cevap vermiş.
     Cenneti ateşe verecek ve cehennemi söndürecek kadar güçlü bir kadın. Alaska, bu Rabia denen kadını severdi, diye yazdım defterime.




PEGASUS YAYINLARI

Çeviren: Banu Talu
3. Baskı Ekim 2013
320 Sayfa

13 Mayıs 2017 Cumartesi

Okudum Bitti-67: Asil Piçler || Andrew Shvarts





           Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı tazecik bir kitap. GO! Kitap 'ın son güzeli Asil Piçler. 

              Biraz okuyup uyuyayım diye elime aldım ama bırakamadım. Çok akıcı, heyecanlı bir okuma oldu. Şimdi merakla devamında neler olacak diye bekliyorum.



                  Kahramanlarımız asil ailelerin istenmeyen, dışlanan çocukları. Hepsi kitabın adından da belli olduğu üzere birer ''piç''. Tilla Kent Hanesi'nden, Miles Hampstedt Hanesi'nden ve sonradan tanıştıkları Zell Zitochi Klanı'ndan ve asil bir aileyle bağı olmayan , Tilla'nın abisi seyis yamaklığı yapan Jax.

             Hepsi Tilla 'nın babasının verdiği bir yemek daveti sonrası, tanıştıkları Prenses Lyriana ile gizemli tünellerden geçip keyifli bir gece geçirmek için sahile inerler. Ama geceleri çok korkunç bir hale gelir. Büyük bir savaşın eşiğinde olduklarını anlarlar. Savaşa engel olmak için, kaçmaları gerekir. Krallığa haber götürmek, büyücüleri uyarmak için uzun ve zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Peşlerinde aileleri, azılı Zitochi askerleri ve başlarına konulan ödülün peşinde olan meçhul tehlikelerle... 


         Bu amansız yolculukta hem kendilerini hem birbirlerini tanırlar. Kimin dost kimin düşman olduğu her an değişen, büyülerin, korkunç yaratıkların bol olduğu güzel bir kitaptı. Seri kitapların en kötü yanı beklemek. :) 





... Her lord, yasa dışı doğan tek bir çocuğu Evin Piçi olarak seçebiliyordu. Bu çocuk şatoda büyütülüyor ancak diğer çocuklardan ayrı tutuluyordu, ailenin yanında oluyordu ancak bir parçası sayılmıyordu. Lord isterse piçi yasal çocuğu ilan edebilir ya da tamamen evlatlıktan reddedebilirdi. Lordun çocukları ölebilir veya eşi kısır olabilirdi ve bir lordun daima bir vârise ihtiyacı vardı. Jax bu yüzden bize ''asil yedekler'' derdi.


... Hissettiğim şey, kelimelerle tarif edilemezdi; tüm dünyamın bir gecede başıma yıkıldığını, bir daha hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini anlamıştım.


...Etrafımdaki her bir yüze baktım. Hepimizin bildiği bir şey vardı. Bu işte birlikteydik.
    Sonuna kadar.


... Bazı akşamlar bir an durup etrafıma, bana yaslanan Lyriana'ya, yola cesurca önderlik eden Zell'e, sağımda yolculuk eden Miles'a ve solumda yolculuk eden Jax'a bakıyor ve kendimi güvende hissediyordum. Kaderin rasgele bir araya getirdiği yabancılar olduğumuzu düşünmüyordum. Birlikte yüz kadar savaşa girmiş bir askeri birliktik sanki. Doğduğundan beri birbirini tanıyan arkadaşlardık. Aileydik.





GO! KİTAP

Çeviren: Derya İmer Aydınlık
438 Sayfa
2017



12 Mayıs 2017 Cuma

Okudum Bitti-66: Farfara || Sezgin Kaymaz




          Kitap seven herkese merhaba. Hem kitapları hem hayvanları seven herkese kucak dolusu öpücükler. Hem kitapları hem hayvanları seviyorsanız Sezgin Kaymaz'ın Lucky kitabını kesin okumuşsunuzdur. Hatta çok sevmişsinizdir. Yoksa benim gibi çok geç mi kaldınız? Yapın kendinize bir güzellik Sezgin Kaymaz okuyun. 


Benim şimdiye kadar okuduğum Sezgin Kaymaz kitapları şunlar:

Bugün Bize Kim Geldi yazısı burada,

Bakele yazısı burada

Ateş Canına Yapışsın yazısı burada


Ve Lucky yazısı burada. 





         Farfara , canım Lucky'nin devam kitabı. Aslında tam da öyle değil.  Farfara , Lucky'nin sonundan alıp başlıyor, okumadan da okunur gibi. Arada ufak hatırlatmalar da var ama  yine de siz önce anne Lucky ile tanışın. 
Herkesi iyice bir tanıyın. Lucky ile tanışmadan yavrularına merhaba demeyin. Lucky ile tanıdığınız karakterlerin bir kısmına veda etmiştik, Farfara ile hem kemik kadro yeniden sahneye çıkıyor hem de yeni karakterler merhaba diyor bizlere. Okursanız çok seversiniz. Bölüm başlarında tatlı alıntılar bile var. Bir yazar daha ne yapsın? :)) 

      Lucky okurken sık sık gülüp, bolca gözyaşı da dökmüştüm. Farfara da beni ağlatarak başladı, arada burnumun direğini sızlatarak devam etti. Yine bolca güldürdü. Sezgin Kaymaz hikayelerinde de bunu yapıyor. Bir gülüp, bir gözleriniz dolup arada ne olduğunu anlamadan keyifli bir kitabı bitirmiş oluyorsunuz. 

        Hayatımın tamamına yakınını köpek  (elbette kedisiz de olmaz) dostlarımla geçirdiğim için Sezgin Kaymaz 'ı ve Lucky tayfasını sevmemem söz konusu bile değil. Hem ben bütün hayvan severleri de çok seviyorum. Keşke daha çok olsak. :) 






... Ölüm, uyku gibiydi.


... Hatıra ne ağır şeydi meğer.



...''Sokak köpeyi olmak iyi bi şeydi, istedivin yere işiyebiliyodun, cavıl cuvul eden yok, çöp karıştırabiliyodun, yerlerden bok gibi suları içebiliyodun; iyiydi yani. Valla. Ama bi de şu var, sen ne yiycen, ne içcen diyen de olmuyordu hiç. Öbürkü sokak köpekleri seni dövüyodular falan, avzına sıçıyodular ne dövmesi, ananı s.....dular ısır ısır. Bok gibi bir şeydi sokak köpeyi olmak. Hiç iyi deyildi.''




... Havada bildiğin Ankara havası vardı; bahar birazcık gelmiş, birazcık gelmemiş gibiydi; bir öyle bir böyle. Kapatıp kapatıp açıyor, açıp açıp kapatıyordu. Vakit erdi zannedip çiftleşelim de soyumuz sulbümüz yürüsün diyen haşerat bir aşka gelip piyasaya çıkıyor, bir üşüyüp deliğine dönüyordu gerisingeri.




... Bazıları ne aradığını öğrenirse aradığını bulur, bazıları aradığını bulursa ne aradığını öğrenir.






APRİL YAYINCILIK


1. Baskı Ocak 2017

409 Sayfa



9 Mayıs 2017 Salı

Okudum Bitti-65: Ahmed Arif Bir Mısra Boyu Maceram || Mazlum Alptekin





                   Kitap seven herkese merhaba. Her ay bir şiir kitabı okuma kararı verdiğimi daha önce söylemiştim. Mayıs ayı için Ahmed Arif 'i seçtim. Bu seçimimde birkaç ay önce izlediğim 'Kara Çarşaflı Gelin' filminin de etkisi oldu. Film Vedat Türkali tarafından Bekir Yıldız'ın yazdığı farklı farklı kitapların birleşiminden senaryolaştırılmış.Sonunda da Ahmed Arif 'in yeğeni için yazdığı Adiloş Bebe şiiri seslendirilmişti. Filmden sonra aklımın bir köşesine not almıştım. Şiirlerine başlamadan önce Alakarga Yayınları'nın Biyografik Romanlar serisine ait bu az ama öz kitabı okumaya karar verdim. Yakın gelecekte serinin diğer kitaplarını da okumayı planlıyor, sizlere de tavsiye ediyorum.

              
           Ahmed Arif 'in çocukluğundan, aile yaşantısına, eğitim hayatından, Leyla Erbil 'e olan aşkına, evliliğine dair birçok şey bulacağınız bu biyografik romanı okuduğum için çok mutluyum. Daha önce duyduğum şeylerin yanı sıra farklı şeyler de öğrenmiş oldum. Üstelik yazarımız, Mazlum Alptekin, Ahmed Arif 'in hayatını onun anlatımıyla yazmış. Sanki Ahmed Arif ile sohbet ediyormuş gibi ya da kendi kaleme aldığı anıları okuyormuş gibi hissettim. 

         Kitaba dair eleştirebileceğim tek nokta dediğim gibi anı ya da otobiyografi gibi Ahmed Arif 'in anlatımıyla yazıldığı için bazı yerlerde, kendi şiirlerine dair çok övgü dolu sözlerle bahsetmesi oldu. 


   




... ''Bak oğlum, bunları övünelim diye anlatmıyorum. Dedemler paşaymış da ne olmuş, insan hiç atasıyla dedesiyle övünür mü? Bu ayıptır. Şunu unutma ki, insanı ancak ve yalnız kendisi var eder ve tabii bir de çevresi...''


... Benim için o dönemde en büyük şair Faruk Nafiz'di. Sanırım herkes için öyleydi. Aşk şiirleri denilince ilkin akla o gelirdi.



... Kendimi tanımamda, bireysel özgürlükleri anlamamda bu büyük Fransız yazarın (Andre Gide) önemli bir etkisi olmuştur. Ders defterlerimin birinin arasına ''Cânım Andre, ne kadar da duru, ne kadar da soylu yazıyorsun öyle'' diye yazmıştım.


... Lisenin birinci sınıfında bir şiir yazdım. O Şiirim hâlâ saklı durur, şansına bugünlere gelmiştir. Şöyle bitiyordu:

''Ve bir mavi şarap gözlerindeki
Musiki gölgelerinde yorgun
Sen hep öylesine güzel sevdalım
Ben sana Allahsızcasına vurgun...''

   Bu şiirle birlikte, yazdığım tüm şiirlerimin altını ''Ahmed Arif'' diye imzalamaya başladım.



...Onunla yürümek ne kadar da hoştu. Gözlerim kapalı bir düşte gibi ninnileniyordum. Yan yana yürüdüğüm en güzel şey, dünyanın en eşsiz çiçeği, yeşil, yemyeşil bir evrendi. Yanından geçtiğimiz küçük büfeler, çiçekçinin kaldırıma serdiği yüzlerce çiçek, ayağımı bastığım toprak, kafamı kaldırdığım gökyüzü, gördüğüm her ne varsa yeşile büründü. Olan tüm dünya, Leyla'nın gözleriyle gözüme göründü.




ALAKARGA YAYINLARI

1. Basım Mart 2017
117 Sayfa


7 Mayıs 2017 Pazar

Okudum Bitti-64: Amy ve Roger'ın Efsanevi Yolculuğu || Morgan Matson





           Kitap seven herkese merhaba. Birkaç gündür pek kitap okuyamadım. Amy ve Roger'ın Efsanevi Yolculuğu kapağıyla epeydir bana göz kırpıyordu. Nisan ayında severek, bir solukta okudum. Tam yaz kitabı, eğlenceli, tatlı. 


             Yolculuk, gezi temalı bir kitap. Aslında çok farklı ilerleyişleri olsa da Hiçliğin Kıyısında 'yı da en çok bu yüzden sevmiştim. Onun yazısı burada. Amy ve Roger 'ın Essanevi Yolculuğu tatlı ufak çizimlerle, notlarla, yer yer yazara ait fotoğraflarla süslenmiş. Gerçek bir gezi defteri hissi veriyor okurken. Zaten yazar aynu yolları kullanarak bir yolculuk yapmış. Kiralık bir arabayla bir ay boyunca yollarda zaman geçirmiş, eh sayesinde ben de yapmış kadar oldum.  
           

    Amy zor bir dönemden geçmektedir, üstelik bir süredir de tek başına yaşamaktadır. Annesinin bir süre önce taşındığı yeni evlerine arabalarıyla gitmesi gerekir ama bir sebepten dolayı araba kullanamayacağı için annesinin bir arkadaşının oğlu , aynı zamanda Amy'nin çocukluk arkadaşı Roger ona eşlik edecektir.  Annesinin planına göre California'dan yola çıkıp ilk gece New Mexico'da, ikinci gece Oklahoma'da, üçüncü gece Indiana'da ve dördüncü gece de Ohio 'da kalıp Connecticut 'a ulaşmaları gerekmektedir. Kalacakları otelleri bile ayarlamış kadıncağız. :) Ama Roger 'a bu pek eğlenceli gelmez ve Amy de hemfikir olunca kendi kafalarına göre eğlenceli bir yolculuğa başlarlar. 

          Bu yolculuk Amy'nin sorunlarını aşmasına, Roger'ın yolculuğu çıkmasının asıl sebebiyle yüzleşmesine de sahne olur. Hem kendilerini hem de birbirlerini daha iyi tanımaya başlarlar. Eğlenceli, tatlı bir kitap okumak istiyorsanız kaçmaz. Yalnız canınız abur cubur çekebilir, haberiniz olsun. :)




...Vedalar bana artık eskisi kadar önemli gelmiyordu- birini tekrar göremeyecekseniz, veda etmiş olup olmamak pek fark etmiyordu. Asıl önemli olan, bir daha asla onlarla konuşamayacak olmanızdı. Ve aranızdaki iletişim sonsuza dek yarım kalacaktı.



... ''Yola çıkalı henüz üç gün olmasına karşın, bu yolculuktan önceki hayatım çok geride kalmış gibi görünüyordu.''



... ''En güzel keşifleri, onların peşine düşmeyen insanlar yapmıştır. Kolomb'u ve Amerika'yı düşün. Batı Hint Adaları'nı ararken yolu Brezilya'ya düşen Pinzon'u. Victoria Şelalesi'yle burun buruna gelen Stanley'i. Ve bir de kendine bak. Amy Curry, onu hiç beklemediğim bir anda karşıma çıktı.''




EPHESUS YAYINLARI

Çeviren: Deniz Beril Bacaklılar
470 Sayfa
2016