24 Haziran 2017 Cumartesi

Okudum Bitti- 84: Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı || J. K. Rowling




        Kitap seven herkese merhaba. Harry Potter macerama ağır adımlarla devam ediyorum. Hemen bitmesin diye peş peşe okumuyorum. Filmleri de ilk defa izlediğimi söylemiştim, değil mi? Hatta Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nı henüz izlemedim bile. :) 



Harry Potter ve Felsefe Taşı hakkındaki yazım burada. 



Harry Potter ve Sırlar Odası ise şurada .

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı ise burada.

        Fotoğraflarımda çok net belli olmasa da kitap tuğla kalınlığında. 1114 sayfa. Yatar- okur bünyemi ağırlığı ile zorladı. Elimden bırakmak istemediğim için oturarak okudum mecbur. Aslında boşuna anlatıyorum okumayan nadir insanlardanım. :) Kendi kendime not yazıyorum gibi düşünün. Seri giderek güzelleşiyor , her okuduğum kitapta en sevdiğim bu oldu diyorum. Sonuç olarak seride şu an en sevdiğim kitap bu. :) 

        Harry okul açılmadan önce sevimsiz kuzenini kurtarmak için sihir kullanmak zorunda kalır. Bu da okuldan atılmasına sebep olacakken, Dumledore sayesinde mahkemeye taşınmasına karar verilir. Daha sene başlamadan sıkıntılı günler yaşayan Harry 'in okulda da başına epey dertler açılır. En büyüklerinden biri Sihir Bakanlığı'nın yeni atadığı Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni Dolores Umbridge olur. Korkunç cezalarıyla Harry 'e nefes aldırmaz. 

       Asıl konu kitaba adını veren Zümrüdüanka Yoldaşlığı. Üs olarak Sirius 'un evini kullanan bu gizli yoldaşlık, Dumbledore sevenler birliği gibi. :) Okumadıysanız izlemişsinizdir büyük ihtimalle, benim gibi birileri kaldıysa okusun lütfen. Harry'nin kabusları, sızlayan yara izi ,acaba bu defa başına neler gelecek diye diye koca kitabı elimden bırakamadım. Snape 'i de tüm gıcıklığına rağmen hep sevmiştim ama bu kitaptan sonra daha çok sevdim. Yeni tanıştığımız Luna 'yı da çok sevdim.




Ron, ''Bir insan aynı anda bütün bunları hissedemez, patlar yoksa,'' dedi. 

''Sırf sen bir çay kaşığının duygusal zenginliğine sahipsin diye, sanma ki hepimiz öyleyiz,'' dedi Hermione iğneli iğneli, tüy kalemini yeniden eline alarak. 



''Kayıtsızlık ve ihmal,  düpedüz sevmemekten daha fazla hasar yaratır çoğu kez...''




YAPI KREDİ YAYINLARI

Çeviren:  Sevin Okyay&
Kutlukhan Kutlu
10. Baskı Ekim 2011
1114 Sayfa



19 Haziran 2017 Pazartesi

Okudum Bitti- 83: Kutudaki Son Kibrit Çöpü || Şehrin Delikanlısı




              Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı İnstagram 'da bir dönem gözüme çarpan kitaplardan biri olan Kutudaki Son Kibrit Çöpü. Birkaç yorum görmüştüm hakkında ama tanıdığım fikrine güvendiğim kimsenin okuduğunu görmeyince merakla başladım.  Hatta ilk başlarda kitaptaki baba figüründen dolayı derin düşüncelere daldım. Hiçbir benzer yönü olmasa da kötü baba kavramının değişik örnekleri olduğu için kitap bana daha bir dokunur diyordum. 

              Ama hiç de öyle olmadı. Öncelikle diğer tüm kitaplarda da olduğu gibi kişisel fikrimi rahat rahat söyleyebileceğim bir alan olduğu için blogum kimse alınıp kızmasın. Kitapta emeği olan herkese saygım sonsuz. Ama işte o kadar çok ama var ki... Kitabı hiç sevmedim net. 


         Yazarımız kitabın 335. sayfasında şöyle demiş:

'' İnsanlar bunu okurken bambaşka şeyler düşünecekler. Umursamıyorum. Düşünecekleri şeyleri ben onlardan önce zaten düşünüyorum. Ukalalığımın sınırına gelmesem, düşüncelerini de yazardım. Ama bu düşünceleri onlara söylediğim için, 'Hayır hayır, ben öyle düşünmüyorum,' diyerek düşüncemi okuyunca geliştirecekler. O yüzden bunu onlara bırakıyorum. Bu kitap cinselliği anlatmıyor. Aklını bacak arasından çıkar önce bir. Bu kitap doğrunun ve yanlışın buluştuğu nokta. Bu yazılanlar nefes alıyor, seninle birlikte oturuyor, seninle birlikte yatıyor, seninle birlikte uyuyor. Hatta seninle birlikte, bazen senin yerine bile düşünüyor. Egomun sınırındayım bu akşam. Biraz idare ediver ve bana uyuz olma lütfen...''


          Ama 'uyuz olmamak' mümkün değil. Bu kitap cinselliği anlatmıyor demiş, işte bakış açısı... Kitap rahatsız edecek çoklukta cinsellik içeriyor. Rahatsız edici bir ifade hakim zaten. Belki benim beklentimden kaynaklıdır. Şiddet uygulayan bir baba, etkisiz bir anne, ziyan olan yıllar... Belki daha yapıcı şeyler çıkardı. Yazılma amacı o olmayabilir, amacını da bilmiyorum zaten. Ve kesinlikle yetişkin olmayan çocuklarınıza böyle şeyler okutmayın lütfen. Tacizler, okul gezilerinde cinsel ilişkiler, içkiler, küçük yaşta yetişkin komşularla iş pişirmeler, toplu taşıma araçlarında fort çekmeler, lezbiyen arkadaşlar... Bunlar sadece bir an yazarken aklıma gelenler. Bolca argo, küfür de cabası. Hem de en bayağısından. 





      Okuyup da seven varsa kusura bakmasın. Herkesin fikrine saygı duyarım. O kadar. Bu fotoğrafı da kitabı bitirince çektim. O kadar nahoş duygular bıraktı ki bende en sevdiğim mum ve abur cuburlarla biraz huzur bulabilir miyim çabası... 

Kitapta sevdiğim nadir cümlelerden iki örnek bırakıp kaçayım. :)



'' İnsanın öz güveni ailede başlıyor. Çocuk ne kadar sıkı kurallarla büyürse, o kadar kendine olan güveni azalıyor.''



''Geçmişte yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız. Hissettiklerimiz ve hissettirdiklerimiz. Hissettirdiklerimizi peşimize taktığımız bir şarkı sadece hayat. Her gün tekrar çalan bir şarkı.''



Bir de sık sık, 'Neyse konumuz bu değil'ler vardı . Onlara da sinir oldum.


DOKUZ YAYINLARI

Kasım 2016
422 Sayfa  
         

17 Haziran 2017 Cumartesi

Okudum Bitti- 82: Sisters Kardeşler || Patrick DeWitt





          Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Sisters Kardeşler. Patrick Dewitt'in daha önce Kâhya ve Klara isimli kitabını severek okumuştum. Yazısı burada

        Sisters Kardeşler, Kâhya ve Klara'dan önce çıktı ama ben yeni kitabı daha önce okumuş oldum. Onu çok beğenince Sisters Kardeşler'i de hemen okumak istedim. Sisters Kardeşler'de aslında epeydir gözüm vardı ama alınacak/okunacaklar listesi Çin Seddi uzunluğunda olunca sıra gelmemişti. 

       2011 Man Booker Ödülü Finalisti 
       Governor General's Edebiyat Ödülü
       Rogers Writers' Trust Roman Ödülü
       Giller Ödülü Finalisti
       Yılın En İyi Kitabı- Amazon.Ca
       Yılın En İyi Romanları Seçkisi - Washington Post

          Kitabın künyesi böyle parlak. Kapağı da çok güzel. Konu da ilginç. :) Aslında ben Sisters Kardeşler olarak düşününce Sisters soyadlı katil kız kardeşlerin hikayesi sandım. Ama Sisters Brothers çıktılar. :) Tommiks gibi , Red Kit tadında mı acaba diye bir heyecanlandım. Ama pek öyle değil. Ama bu hayal kırıklığı olmadı yine de.  1850'li yılların Amerika'sında Eli ve Charlie Sisters iş gereği bir yolculuğa çıkarlar. İş dediysem adam öldürmek. :) Kız kardeş oldukları konusunda yanılmış olsam da işlerini tutturabilmişim. :) Bu yolculuklarında çılgın maceralara atılırlar. Başlarına epey işler açılır. Yani kapakta yazan, 

''Çok iyi, çok eğlenceli, çok efkârlı'' yazısı oldukça doğru. 

      Ana karakterimiz Eli , çünkü o anlatıyor bize. :) Eli daha duygusal, bir katile göre epey merhametli bile denilebilir. Charlie daha hırslı, daha profesyonel. Bu yüzden daha itici sanki. Eli iri yarı ama zarif ruhlu. Sevdim onu ya. :) Yaptığı işten memnun da değil aslında. Patronları Commodore , altın arayıcısı olan Hermann Kermit 'in kendisinden bir şey çaldığını ve cezalandırılması gerektiğini söyler ama ikilimiz işin renginin farklı olduğunu öğrenirler. Daha fazla detay yok. Okuyun pişman olmayacaksınız.

       Hem 2018 yılında filmi de gösterime girecekmiş. Yönetmenliğini Jacques Audiard yapacakmış. Sanırım müthiş çekici Joaquin Phoenix de kadroda. Filmden önce okuyun yani. :) Hem eğlendim hem hüzünlendim hem de dehşete kapıldım. 





''En güzel şarkılar hüzünlüdür.''


''Hepimiz incinebiliriz , diye geçirdim içimden, kimse tasa ve üzüntüden bütünüyle muaf değil.''


''Zor bir dost bulmak,'' dedim.
 ''Dünyanın en zor şeyi,'' dedi bana katılarak.


''İçimden, 'insanlara ait hayvanlar ne kadar zavallı hayatlar yaşıyorlar,' diye geçirdim.''



DOMİNGO YAYINLARI 

Çeviren: Avi Pardo
Nisan 2012
358 Sayfa

15 Haziran 2017 Perşembe

Okudum Bitti- 81: Yeni Başlayanlar İçin Can Yılmaz || Klişe Hayatlar Matbaası


 
                     Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Can Yılmaz tarafından yazılan Klişe Hayatlar Matbaası. Ben her ne kadar okumak için geç kalmış olsam da kitap benim için yazılmış. Ne diyor: Yeni Başlayanlar İçin Can Yılmaz. 

                Kitabın ismini (üst başlık: Yeni Başlayanlar İçin Can Yılmaz) Ozan Güven bulmuş. Önsözü Sunay Akın yazmış. Arka kapaktaki Can Yılmaz biyografisi de Cem Yılmaz'a ait. Kapak da şahane. Zaten kitap maça dört puan avantajla başlıyor yani. İlk defa okuyacağım için de ayrı bir heyecanla okudum. Birbirinden güzel öyküler ve denemelerden oluşuyor. Dergide okuma şansım olmamıştı ama birkaç tanesi Kafa Dergisi yazılarındanmış. Şimdi hemen Yap Bi Babalık 'ı okumayacağım. Biraz beklesin, bitmesin hemen. :) 





          Kolay okunan, gayet sade bir dille yazılmış güzel bir ilk kitap olmuş. İyi ki okudum dediklerimden oldu. Eğlendim, hüzünlendim, kendi çocukluğumu andım. Güzeldi ya!!! Ben öykü severim niye daha önce okumadım ki , dedim. Hatta aldıktan sonra annem her ikisini de okudu ve çok sevdi. Okumadıysanız bence seversiniz. :) 



  


 ''Eski  günlerin değerini anlamak için yıllar geçmesini beklemek gerekiyor aynı turşu gibi, gününden önce yersen ağızda belli belirsiz bir tat bırakan bir turşu gibi limon veya sirke ile yapılması fark etmeyen, sadece gününde yenilmesi gereken bir turşu gibi...''



''Kırmızı kalem okul kalemiydi, öyle her yerde ziyan edilmemesi gerekirdi. Ama bu da başlık canım, alelade bir başlık okutmaz ki hikâyeyi. Aynı yazıya karbonlu dört kopya yapmak, dört başlık demek ve kırmızı kalemin arsızca tükenmesi büyük bir dert... Sanırım okulda karne parasından sonra en büyük sıkıntı çıkaran şey, bu kırmızı kurşun kalemdi...''



''Kurşun kalemle yazı yazmak meşakkatli işti, tabii ki günde 16 saat ve 70 sayfa yazan bir Balzac kadar değildim. Balzac ile benzer yanımız genelde mum ışığı altında yazıyor olmamızdı, aramızda 200 yıl kadar küçük bir zaman dilimi olsa da, aynı Balzac'ın evinde olduğu gibi bizim evde de elektrik yoktu. Ancak bizim eve, onun evinden farklı olarak, düzenli şekilde ayda bir elektrik faturası geliyordu. Tek gelmeyen elektriğin kendisiydi ve bir süre sonra elektriğin evi aydınlatması şaşılacak bir olay haline gelmişti. 'General Electric'in, eline vur ekmeğini al kafasındaki gerçek daki Nikola Tesla'dan yürüttüğü demeyelim de esinlendiği floresan ampul, 1939 New York Dünya Fuarı'nda ilk yandığında ne kadar ilgi çektiyse, bizim evde de her yanışı o kadar ilgi ile izlenir olmuştu. Hatta yandıktan kaç dakika sonra tekrar karanlığa gömüleceğiz diye mandalinasına iddiaya girmek evde ayrı bir neşe kaynağıydı. 'Yine kesilir, televizyonu açmayın bozulur,'  diyen babam, ailenin en çok mandalina kazananıydı mesela...''
                  *Klişe Hayatlar Matbaası




''Birileri hayatınıza dokunur geçer, anlamadan hissettirmeden izler bırakır ve yıllar sonra o dokunuşlar kendini hatırlatır. Zamanında hissetmediğin, burun büktüğün ve hatta bıyık altından gülüp geçtiğin çoğu cümle aklına geliverir tam da gelmesi gereken zamanda.''
                   *Dale Thompson Bize Niye El Sallasın Ki?



İNKILÂP KİTABEVİ 

2. Baskı 2016
240 Sayfa

12 Haziran 2017 Pazartesi

Okudum Bitti- 80: Eski İstanbul'da Hovardalık || Ahmet Rasim




    
           Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Ahmet Rasim 'den Eski İstanbul'da Hovardalık. 

         Üçlü olarak almıştım. Diğer ikisini severek okudum. Ne yazık ki bu garibim, kitaplığın arka sıralarında kaldığı için unutulmuştu. Geçen Ahmet Haşim'den konuşurken aklıma geldi. :) Aradım buldum. Okudum. :) 

Gecelerim ve Falaka hakkındaki yazım burada

Şehir Mektupları hakkındaki yazım burada

Nuri Erten tarından hazırlanan Anılar ve Söyleşiler ise burada



         Eski İstanbul'da Hovardalık adından belli olacağı üzere İstanbul'daki gece hayatının, eskilerin alemlerinin, baskınlarının Ahmet Rasim tarafından yine eğlenceli bir anı şeklinde anlatılmasıyla oluşmuş, magazinsel yönü de olan, aynı zamanda döneme de ışık tutan bir kitap.

       Ahmet Rasim 'in öğrenciliği, ilk gençliği, ilk yaramazlıkları hızlıca anlatılmış. Annesiyle, akrabalarıyla yaşadıkları, gönül işleri, çapkınlık turları... Peşinden takip ediyormuş gibi merakla okudum. :) 


   
 ''Neden bana güleryüz gösteren bir kadına kaşımı çatayım, başımı indirip durayım? Bizim valide de çok kıskanç... Yalnız onun yüzüne mi güleyim?''

''Ne bayağı düşüncesizlik! Keşke sağ olsaydı onun gülyüzüne bakıp ömür geçirseydim ve erkeklikten bile nasibim olmasaydı!''


'' Bir şeyin asıl manası bilinmezse zihin ne hükmederse o, odur... Mesele niyettedir vesselam!''


''Ben ne bilirdim ki fuhuş bir kilit, mey onun anahtarı imiş?''




ÜÇ HARF YAYINLARI

4. Basım Şubat 2012
303 Sayfa


     

10 Haziran 2017 Cumartesi

Okudum Bitti- 79 : Kelebekten Sığınak || Kezban Şahin Taysun




        Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çok çok sevdiğim yazarlardan biri olan Kezban Şahin Taysun'un son kitabı Kelebekten Sığınak. 

       Kezban Şahin Taysun'un daha önceki iki kitabını da çok severek okudum. Kafesteki Kalp isimli romanı hakkındaki yazım burada, Aynadaki Göz isimli öykü kitabı hakkındaki yazım da burada.


       Değerli yazarımız toplumuzun kanayan yaralarına içimi sızlatan dokunuşlar yapmış yine. Erkeklerin dünyasında ezilen kadınlara, türlü zorluklarla boğuşan maden emekçilerine saygı duruşu niteliğinde öyküler var kitapta. Geçmişe özlem, hatalar, hatıralar, affedilemeyenler... Birçok duyguyu barındıran çok etkileyici bir okuma oldu benim için yine. Sık sık boğazım düğümlenerek okudum. Kendimizden, çevremizden bir şeyler illa bulacağımız, hayattın içinden öyküler... Hatta hayatın ta kendisi... 



         Kısa kısa öykülerle devasa romanların bile bazen anlatamayacağı şeyleri anlatabilmek ne güzel. O yüzden sevin öyküleri. Henüz kalemiyle tanışmadıysanız yazarın mutlaka okuyun. Bence siz de seversiniz.






''Bir adamın kötü düşüncesinin şamaroğlanı olmuş bir kadınım! Nasıl da çaresizim! Meğer ne kolaymış bir kadının iftiraya uğraması! ''


''... Hayatın size sunduklarının ölçüsü yok! Ya bir şey eksik ya da fazla! Bir gün kederle boğulurken, mutluluktan öldüğünüz bir âna sığınmak zorunda kalabilirsiniz!''


''... Düşünüyorum da! Hayat dediğiniz şey, şaşırmakmış meğer iyiye ya da kötüye!''
                        *Yüreğime İnen Yumruk


''Kötü yazgı diye bir kadına dayatılan hazır doğru; aslında erkek hükümdarlığının kötü bir oyunu değil de başka neydi? Değişmeyen gerçek ise kadınların karanlığa kolay teslim edildiği bir dünyada, hür bir kadın olmak ancak mücadeleyle mümkün görünüyordu...''
                            *Kelebekten Sığınak


... ''Acı ve sevgiler iz bırakır.''
                             *Sisli Günler



''... Yanılmıştım. Suskun aşkların bir tür cinayet olduğunu o gün öğrendim. Doğmuş fakat yaşatılmamış bir aşktı bizimkisi. İkimiz de duygularımızı yok sayıp geçmişte infaz etmiştik.''


''...  Şimdi soruyorum: Vatan insanın yüreğinin ve ayaklarının isteyerek gittiği yer mi? Yoksa taşıdığı kimliğe göre kendisine gösterilen adres mi?''


''Koca yeryüzünde alışılan ve mutlu olunan yer olmalı vatan. İnsan birkaç kez ölebilir yaşamında; en sevdiği şeyleri yitirdiğinde... Ülkesinden ayrılmak da bunlardan biri olsa gerek! Zorunlu göç, düşlerden özveride bulunmak demek aslında! Bu durumda giden; yalnızca beden! Arkada bırakılan ise yürek!''


'' Artık barış gelmeli ve güneş gibi aydınlatmalı evreni! Silahlar susmalı. Irklar unutulmalı. Sevenler ayrılmamalı. Doğdukları ya da doydukları yerde konuk olmadan huzur içinde ölebilmeli insanlar!''

      ''Keşke tüm bunlar gerçek olabilse! Gözlerden yaş akmayıp dudaklar gülmeyi öğrense! Hüznün şarkısı bitip yeryüzünde yalnızca mutluluğun senfonisi duyulsa!''
                        *Hüznün Şarkısını Dinle



''... Ne çabuk değiştirdin sevdiklerini Kerim! Ben sensiz adım bile atamazken, sen ne kadar kolay çıktın hayatımdan! sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Bahçedeki ağaçlar bana acıyarak baktı. Çok ıssızlaştı ev! Duvarlar içimi üşüttü.''
                       *Tek Perdelik Bir Kadın Oyunu


''Hâkime gidip, 'Annem gibi ben de babamı boşamak istiyorum,' diye haykırmak istiyordum.''


''Anlamıştım ki kağıt üzerinde boşanmak bir işe yaramıyordu. Bazı babalar eski karılarının hayatlarına burnunu sokmayı kendilerine hak sayabiliyorlardı.''


''Yüreğime daha ne kadar nefret sığdırabilirdim ki? Onu hep özledim. Nefretim çoğalmasın diye uzak durdum ondan. Evladından çok kendisini seven bir baba için başka ne yapabilirdi ki bir çocuk?''
                              *Servet Bey



''Hak ve özgürlükler yalnızca zalimler için var görünüyordu bu dünyada...''
                                 * Uçamayan Kelebekler




''Görünen ve görünmeyen iki savaş var gibi dünyada. Biri sahip olmadıklarını elde etmek için insanlığı ve doğayı hiçe sayanların yüzyıllardır çıkardığı savaş. Diğeri ise bencillerin dünyasında yok olmamak adına gösterilen direniş.''
                                   * Dört Duvar Arasında





YİTİK ÜLKE YAYINLARI

1. Baskı Nisan 2017
104 Sayfa


9 Haziran 2017 Cuma

Okudum Bitti- 78: Sıradaki Sensin || John Katzenbach





             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı daha önce Psiko Analist kitabını severek okuduğum yazar John Katzenbach'in son kitabı Sıradaki Sensin. Hemen hemen aynı duygularla okudum, çok sürprizli değil ama güzel. 

         Bir golf sahasının kenarında  elleri arkadan bağlanmış olarak bulunan genç bir kıza ait cesetin haberini yapmak için görevli muhabir Malcom Anderson'ın hayatı aldığı ilginç bir telefon sayesinde tamamen değişir.Bundan sonra yapacağı haberler sıradan cinayet haberlerinden çok farklı olacaktır. Çünkü arayan kişi katil olduğunu söyler ve bunu ispatlar. Bıraktığı deliller yüzünden artık medyada önce 'İnfazcı' sonra 'Rakamcı Katil' olarak anılmaya başlar.  

        Ve sadece bir cinayetlik katil olmadığını da ispatlar, tüm şehri korkuya boğan bir seri katildir. Tüm bu süreç boyunca da tekrar tekrar Malcom ile bağlantı kurar. Zamanla Malcom artık katilin ayrılmaz bir parçası olur. Biraz olayların Malcom 'un ağzından geçmiş zaman kipiyle anlatılmasından biraz da tahmin gücüm sayesinde çok şaşırtan bir kitap olmadı beni. Ama yine de bir sürü 'acaba' kaldı geriye.

       Olayların yetmişlerin ortalarında geçmesi ve kısıtlı teknoloji daha bir keyifli okuma sağladı bence. Katilin profilinden hareketle özellikle savaşların, aile yaşantısının insan psikolojisine etkilerine de değinilmiş olması da cabasıydı.






... Bu hikaye kasırga ile ilgili değildi ama sonradan düşündüğümde, bir şekilde cinayetlerin de hemen hemen aynı göründüğünü fark etmiştim; bilmediğimiz uzak bir yerde vuku bulup ardından bir dalga gibi şehre yayılarak büyük bir doğal güçle adım adım ilerliyorlardı.


... Şöyle yazdım:

Sunset Lisesi'nin on altı yaşındaki amigo kızı...
Sabah koşusuna çıkan bir adam tarafından bulundu...
Elleri arkasından bağlanmıştı ve 'infaz usulü' vurulmuştu...
Annesinin yüzü endişeli ve korku doluydu...
Babasının sözleri kırık dökük ve öfkeliydi...
Polis hâlâ ipuçlarının izini sürüyor ancak henüz bir şüpheli yok...



... ''Kim olduğumu bilmek mi istiyorsun? Söyleyeyim. Ben dünyadaki en kötü şeyim.''





KORİDOR YAYINLARI

Çeviren:  Seçil Ersek
1. Baskı 2017
360 Sayfa





8 Haziran 2017 Perşembe

Okudum Bitti-77: Şiirler || Cahit Zarifoğlu



        
       Şiir seven herkese merhaba. 7 Haziran şairler şehri Kahramanmaraş'ın önemli şairlerinden Cahit Zarifoğlu ve Abdurrahim Karakoç 'un ölüm yıldönümü.  Rahmetle anıyorum. Mihriban türküsü eşliğinde birkaç Zarifoğlu şiiri ile andım. Aslında Cahit Zarifoğlu şiirlerini dinlemeyi daha çok seviyorum. Çünkü amatör şiir sever olarak kendimce okuyunca eksik kalıyor. Anlayamıyorum sanki.  

💐💐💐 


Evet

Evet hatırladım 
Küçük basit şeyler 
Yetiyor kederlenmeye
Ya mutluluğa



💐💐💐 


DARALAN VAKİTLER

Yanakları saçları gözleri yanmış
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini
Ağızları,küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki ağlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları
Yahudi doğramış analarını

Binlerce çocuk topların betonların altında.


Beyrutun gözyaşları şimdi
Kudüsün yanıbaşında
Müslümanlarsa uzakta
Sanki başka
Gelinmez bir dünyada

Acın bir vadi
Zehirli çiçekler bir ova gibi karşımda

Gözüm baksın sadece
Ayrıntıları
Kıvrılıp kırılmış bilekleri
Kemikten yakılmış etleri
Kuma serilmiş cesetleri


Büyük ajansların yaydığı resimleri
Bir seyirci gibi görsün dursun
Bir kadın gibi ağlasın..

Beyrut yengeç kıskacında
Çoğu Müslüman kafir yanında
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin

Sen Filistin hokkaları doldur kanla
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun.

Filistin sen işine bak kar toprağını,
Yoğur gazabını Yaradanın..

Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin

Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey Filistin kar kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın...

Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini,
Bir ateş bulutu var en bildik yerde,
En emin yerde.

Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar

Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur

Hani ceylanların,
Hani cihat marşın

Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
En arka safta bile kalmadın
Cengi attın, dünyaya daldın
Tezeğe konan sinekler gibi

Dönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının


Dua et
O gün henüz mahşer olmasın... 




ANILAR DEFTERİNDE GÜL YAPRAĞI

Anılar defterinde gül yaprağı
Gibi unutuldum kurudum
Başıma düşmüş sevda ağı
Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgarlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle

Ayrılıkla başım belada
Gözlerini çevir gözlerime
Yoksa sensiz bu sessizlikle
Deliler gibiyim
Sensiz bu sessizlikle



BEYAN YAYINLARI

19. Baskı Kasım 2016
520 Sayfa


Okudum Bitti-76: Filler Çapraz Gider || Altay Öktem




               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı okuyalı epey zaman geçtiği halde bloga yazılamayanlardan. Çünkü daha alıntılarımı bile bloga yazamadan, üzerinde işaretlediğim kağıtlarıyla emanet alınmıştı. Yeni kavuşunca hemen bloga aktarayım dedim. Okuduğum en ilginç kitaplardan oldu Filler Çapraz Gider.

       Yitik Ülke Yayınları çok sevdiklerimden. Okumayı istediğim birçok kitapları var. Şu anda okuduğum harika bir kitap da yine onların öykülerinden. Çok yakında yazarım bloga. Ürün yerleştirme gibi bir sonraki kitabım reklamını yaptım. :) 

      Filler Çapraz Gider kısacık ama çok hızlıca okudum bitti kitaplarından değil. Biraz özen istiyor. Hak ediyor da. İlginç çünkü bütün erkekler Kerim, bütün kadınlar Leman. Tam hepsi aynı mı derken  farklılıklarını gördüğüm derin, dolu dolu karakterle dolu; içinde hem öykü hem de tiyatro barındıran bir kısa roman. Hem kısa hem de upuzun bir roman okumuş tadı veren, biraz kafa karıştıran bir kitap. Yıllar önce basılıp hak ettiği ilgiyi göremediği için ihmal edilenlerden. Yitik Ülke bu yitik hazineyi bulup çıkarmış ben okumak da geç kalmışım ama olsun. Alıntılarımla veda ediyorum, şimdilik. :)




... Anılar da tozlanıyordu zamanla.



... Kızmak saçma bir duyguydu. Ama saçma duyguları da olmasaydı insanların, hayat ne kadar tekdüze olurdu.


... Ne günlerdi onlar... Ama ne kadar zor olursa olsun, günler geçip gidiyordu. Yalnızca anılar kalıyordu geriye. Anıların en güzel tarafı, içindeki acıların bile tatlılaşmış olmasıydı. Zaman, Tanrı gibi bir şeydi. Hangi olaydan geriye ne kalacağını, içindeki sevincin, coşkunun, acının, hayal kırıklığının ne ölçüde geleceğe taşınacağını belirliyordu. Tanrı gibi bir şey değil, Tanrı'nın ta kendisiydi.



... Ölüm, kaskatı olmaktı. Çırılçıplak soyunmak, yıkanmak, karanlığa gönderilmekti. 



... İnsanın geçmişi özlemesi gibiydi bir dostu özlemek.



... İnsanların hâlâ savaştıklarını, inançlarından, düşüncelerinden dolayı birbirlerini öldürdüklerini göz önüne alırsak, karakedilerin öldürülmesi devede kulak kalır, diye düşünebilirsiniz; ama yanlış olur bu.
    Bir kişinin, yalnızca uğursuz saydığı için kılı bile kıpırdamadan bir karakediyi öldürmesiyle, başka bir mezhepten ya da başka bir düşünceden diye bir insanı öldürmesi arasında pek fark yok aslında.
   En kısa zamanda bir karakedi almalıyım eve. Kediden daha iyi dost olmaz. Kediler için nankör denir ama bence sakıncası yok. Varsın nankör olsunlar. Kedilere göre insanlar nasıl acaba? Onlar ne düşünüyorlar insanlar hakkında, eğer düşünebiliyorlarsa? İnsanlar nankördür, diyorlardır herhalde. Kediler nankörmüş. Nankör olsunlar, buna hakları var.
    En kısa zamanda bir kedi almalıyım. Ama kapkara bir kedi.




YİTİK ÜLKE YAYINLARI

1. Başkı Şubat 2014
125 Sayfa