Şeytanın Çocuğu , kitabın adını duyunca düşünebileceğiniz gibi bir korku romanı değil. Korku, şiddet içeriyor ama ne yazık ki kurgu değil. Jerry Coyne tarafından yazılan kitap (aslında kitabı Jane Smith , gölge yazarlık tekniğiyle yazmış) , yazarın kendi hayatına , çocukluğunu dair , maalesef bütün insanlığın en büyük sorunlarından olan ' Çocuk İstismarını , tacizini ' konu alıyor.
Kitap , Jerry 'nin 28 yaşında intihar etmesiyle ve sevgilisi Sarah 'ın uzaklaştırma kararı çıkartmasıyla başlıyor ve bundan sonra yaşadığı tek yıkıcı olayın bu olmadığını ,aslında sorunların kökeninde çok daha sarısıcı gerçekler olduğunu öğrenmeye başlıyoruz ama önce geçmişinde kalan sırları ortaya çıkarmaya karar verir ve yolları Avukat Mark Keeley ile kesişir.
İşte bundan sonra İrlandalı göçmen bir ailenin çocuğu olan Jerry 'nin korkunç hayatına tanık oluyoruz. Dehşete kapılarak , gözlerim dolarak okuduğum yerler oldu. Duvar ustası ve içkici olan babasının dayaklarına dayanamayan annesi 6 çocuğunu da bırakarak Londra 'ya kaçar. Biri hariç diğer kardeşleriyle Nottingham 'da Nazarath House adı verilen Katalik çocukların kaldığı yuvaya verilir. Burada bebeklik ve ilk çocukluk günlerinin sorunsuz geçtiğini anlatır , ta ki Rahibe Dominic adlı canavar ruhlu rahibenin gelmesiyle. Rahibe Dominic 'ten sonra hayatı kabusa döner , sebepli sebepsiz yere şiddet görmeye başlar ve Rahibe Dominic , Jerry 'e Şeytanın çocuğu diye hitap etmeye başlar ve diğer rahibeleri de Jerry 'e karşı doldurur. Artık hepsi birden içindeki şeytanı çıkarmak için (!) Jerry'e korkunç işkenceler yaparlar. Yaşadığı olayların etkisiyle davranış ve konuşma bozukluğu sorunları ortaya çıkar. Şiddete eğilimli davranışları yüzünden , diğer çocuklardan farklı bir okula gönderilir ,bu da daha çok dışlanmasına sebep olur. 11 yaşına geldiğinde 'özel' bir yatılı okula gönderilir. Sorunlu , erkek çocukların devam ettiği bir özel okul.Bu 11 yıl boyunca babası nadiren ,annesi de sadece 4 defa ziyaretine gelir . Yeni okulu Knossinton Grange 'i seveceğini düşünürken , orada da yurt müdürü , sapık Mr. Johson kabusu olur.Sadece tatillerde rahibelerin yanına döner ve istenmediğini ,sevilmediğini sonuna kadar hisseder ve rahibelerin isteğiyle temelli olarak Nottingham Belediyesi 'nin bakımevi olan Wollaton House 'a gönderilir. Hiçbir yere ait olamadan ,sevilmeden geçen çocukluğu ve gençliği sonrası verilen hukuk mücadelesini okurken , hisettiklerini gözyaşlarıyla okudum.
Hep aşağılanmayla , şiddetle, fiziksel ,duygusal ve cinsel tacizle geçen çocukluğunu detaylarıyla okumak ve bunların gerçek olduğunu , ülkemizde de , dünyanın her yerinde benzer acıları yaşamak zorunda bırakılan çocukların olduğunu bilerek okumak çok daha anlamlı ve üzücü :(
... Daha önce de kendimi öldürmeye kalkışmıştım. Hem de birkaç kez. İlk denememde henüz küçük bir çocuktum. Ama gerçekten ölmek istediğimi sanmıyorum. Sadece kabusların , geri dönüşlerin ve her günümün her saniyesini dolduran o amansız mutsuzluğun bitmesini istemiştim.
... Çocukken başıma gelenler yüzünden hala geriye dönüşler ve kabuslar yaşıyorum ve kimi zaman, kendime duyduğum nefretin ezici ağırlığını üzerimden atamıyorum, ama bu acının hiçbir zaman tamamen yok olmayacağını kabul ettim ve güçlü olup, buna yenilmemeye kararlıyım.
... Sık sık , şeytan acaba neden beni seçti diye düşünürdüm. Kuşkusuz, ruhları en az benimki kadar karanlık olan başka çocuklar da vardı. Bakımevindeki küçücük dünyamızda bile başını belaya sokan çocuklar vardı. O zaman ben neden onlardan daha kötü oluyordum ? Neden ailem beni istemiyordu?
... Rahibelerin bana en iyi öğrettiği şeylerin başında korkmak geliyordu. Nazareth House 'da onların dayaklarından korkuyordum; onların inandığı Tanrı 'nın gerçekten var olma ihtimalinden hala korkuyordum; şeytandan korkuyordum; gece uyumaktan korkuyordum ve en önemlisi de hiç kimse beni sevmeden ölüp gideceğimden korkuyordum. Şimdi de Mr. Johson 'dan korkuyordum.
TREND YAYINEVİ
Çeviren : Asuman Sayıner
1. Basım 2013
248 Sayfa
Satın Almak İçin : Kitap Sihirbazi
Etkilenmemek mümkün değil.Şimdi yorumu okuyunca kitabı sepetime attım.Eğer gerçekten de yazarın yazdıkları kurgu değil de gerçekse yazıklar olsun diyorum.Yorumu okurken bile gözlerim doldu..
YanıtlaSilBen bitirdikten sonra epey bir ağladım :(
SilBir gecede soluk soluğa ağlaya ağlaya bir butun bedenimi esir alan sinirle okudum. Hıçkıra hıçkıra ağlamama sebeb oldu ve benimde 7 yaşında bir oğlum var okudukça hissedikçe gözümde canlanan hersey nefesimi tamamen kesti oğluma defalarca sarılıp seni asla yalnız bırakmam derken sesimdeki korkuyu anlatamam bu yazar nasıl dayandı nasıl katlandı o soğuk o işkence o mezar o demir kaşık o kayış ve ne yazıkki o tecavüz Rabbim sabır cesaret vermiş allahım azabı en derinden işlesin kemiklerine söyleyecek bişey bulamıyorum yazık çok yazık
YanıtlaSil