#subscribebox{background:#576269;padding:20px;font-family:'PT Sans',sans-serif;} .widget_follow_subscribe .widget-detail{padding:36px 30px 40px} #subscribebox p{color:#fff;font-size:15px;text-align:center;font-weight:700} .follow-subscribe-social{margin:0 0 15px;padding:0 0 14px;border-bottom:#858585 solid 1px} .follow-subscribe-social ul{list-style:none;margin:0;padding:0;text-align:center} .follow-subscribe-social ul li{display:inline;margin:0 15px 0 0;border-bottom:none} .follow-subscribe-social ul li:last-child{margin:0} .follow-subscribe-social ul li a{font-size:17px;color:#cacaca;-webkit-transition:color .2s ease-in-out;-moz-transition:color .2s ease-in-out;-ms-transition:color .2s ease-in-out;-o-transition:color .2s ease-in-out;transition:color .2s ease-in-out} .follow-subscribe-social ul li a:hover{color:#fff} form.subscribe{margin-top:-7px} form.subscribe input{display:block;width:100%} .subscribe-email{height:45px;border:none;margin:0 0 10px;font-size:.928571em;background-color:rgba(255,255,255,0.2);text-align:center;color:#fff} .subscribe-email:focus{outline:0} form.subscribe .placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input:-ms-input-placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input::-webkit-input-placeholder{color:#cacaca} form.subscribe input:-moz-placeholder{color:#fafafa} form.subscribe input::-moz-placeholder{color:#fafafa} .subscribe-button{height:45px;font-weight:700;font-size:16px;color:#fff;text-transform:uppercase;border:none;background-color:#e06666;-webkit-transition:background-color .2s ease-in-out;-moz-transition:background-color .2s ease-in-out;-ms-transition:background-color .2s ease-in-out;-o-transition:background-color .2s ease-in-out;transition:background-color .2s ease-in-out} .subscribe-button:hover{background-color:#29aae1} .subscribe-button:focus{outline:0} .creadit a{color: #A7A6A6; float: right; font-size: 8px;} Kitaplarım ve Ben : Kitap Blogu : Okudum Bitti-132 : Aşkın Yüzölçümü || Serdar Çatak

26 Kasım 2016 Cumartesi

Okudum Bitti-132 : Aşkın Yüzölçümü || Serdar Çatak






 Herkese merhaba. Günün kitabı Serdar Çatak'ın ilk ve şimdilik tek kitabı Aşkın Yüz Ölçümü.


                   Bazen bazı şeylere önyargıyla yaklaşırız ya hepimiz,  işte son günlerde önyargım sayesinde birkaç defa şaşırdım. Öncelikle bu kitabı ilk gördüğümde adı aşklı meşkli benlik değildir çok dedim. Hem kapakta özensiz niye papatya? Neyse zaten ince bir kitap, mutsuzum da, kafam da karışık okuyamıyorum kaç gündür, başlayayım dedim.



               Abarttığımı düşünenler olabilir ama kitap bitince ( hemen bitmesin diye de yavaş yavaş okudum) çok şaşırdım. Okurken de şaşırdım ama bitirip kitabı göğsüme bastırınca (kitaplara da sevgi göstermek lazım) bu kitabı ben mi yazdım, dedim. O kadar 'BEN' olan cümleler var ki... Birileri okuruna göre şekillenen sihirli kitap yapmış da beni mi işletiyor dedim. 'Bence Aşk' başlıklı yazılar yazmaya kalksam, yazabilsem bu kitaptaki birçok cümle bana ait olurdu. Öyle büyük büyük laflar değil, mutlu bir aşk da değil tanımlanan. Hoş mutlu aşk diye bir şey var mı ? 




''Olmayan bir şeyi varmış gibi yaşamak duygusunun en belirgin hâli aşktır belki de.  Çünkü ancak aşk kadar kuvvetli bir duygu, görülemeyen ve elle tutulamayan bir şeyi yaşamaya olanak tanır bu hayatta.'' diye başlıyor kitap. 


Bazen biten aşkın ardından bakıp düşününce ben aslında onu değil aşkın kendisini sevmişim dediğim oluyor. Sevgili yazarımız kalbime dokundu bu kitapta. Kalbim mi acımaya uygun, keramet yazanda mı bilemiyorum. 



... Karşılıksız aşkın kudreti hiçbir şeyde yok. Düşünsene, olmayışına âşık, ama varmışçasına yaşayan... Ne kadar kutsal! Tıpkı göremediğin Tanrı'ya tutunmak gibi, hiçbir karşılık beklemeksizin mış gibi yapmak ve mış gibileri de ufak mucizelere bağlamak, asansörlerden sağdaki gelirse sen de beni seviyorsun diyebilmek. Soldaki gelirse de sorun değil, içindeyken ben yine seni düşüneceğim çünkü. Çok mucizevi ve çok kutsaldı bu yüzden, seni sensiz de sevebilmek. İşte hep ödüm kopuyor. Ya hiç gerçekleşmeyecek hayallerse bunlar, diye. Bu yüzden tek başıma seviyorum seni, belki söylerim bir gün.



      Kitabı okumaya devam ederken ''Sonsuzluk ve Bir Gün'' filmi çıktı sahneye. Kitabı bırakmak istemediğim için not aldım.Bu yazıyı yazmadan biraz önce izledim. Alexander karşı pencerenin gizemini çözmek, onu bulmak için yola çıkar ama sonra, 'Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir, ' der. 


Filmin en hoş cümlelerinden biri de :

- Zaman nedir?
- Dedeme göre zaman bir çocukmuş ve sahilde iskambil oynarmış.


Ve işte filmin kalbi: 

- Yarın ne kadar sürecek Anna?
- Sonsuzluk ve bir gün.


        Keşke sevince zamanında kıymet bilsek, pişman olmasak hiç. Çok buruk bir filmdi. Niye ağlatıyorsunuz beni kitaplar ve filmler? Neyse konumuz film değil zaten, Aşkın Yüz Ölçümü. Film bonus oldu. 



               Türk filmi tadında, masalsı bir hikaye de var kitapta. Zeynep ve Çınar 'ın hikayesi. Kadir İnanır ile Fatma Girik 'in Kambur filmi tadında. Böyle aşklara inancım kalmadı gerçi. Masal diye okudum bu kısmı. Aşk da bir masal zaten. Bir varmış bir yokmuş gibi... 



... Bu kadar mı geniş enler? Oysa biz enleri iyi bilirdik de, nereden bilirdik kötünün başına da en koyulunca genişleyeceğini, bu yayılmanın hayatımızı imkânsızlaştırıp bizim de bu imkânsızdan besleneceğimizi? 



...Pas tutmuş özlemler yeniden parlatılmayı beklerken, hepsi ne kadar çıplak. Unutmak... Zamanla, zamana yayarak unutmak. Sürgün etmek tüm kuşları en soğuğa, acımasızca parçalamak düşleri ve en acımasız şekilde bitirmek umutları. Sahi ya, umut kadar karaktersiz bir yanılma biçimi var mı bu hayatta? ''Ya öyleyse'' diyerek, ''belki'' diyerek ya da ''çünkü'' diyerek unutmayı pas geçmek... Hangisi benimdi, hangisi senindi? Umut benimse umudum neden sendi? Sende olanın bana oluru ne idi? Oradan bakınca 6, buradan bakınca 9 görüneni beraber bakarak nasıl 1 yapabilirdik? Dedik ya, umut işte... 



... Şiirin sıvı haliydi gözyaşları; doluya koysan almayan, boşa koysan doldurmayan... Hep mi hüzündü mayası? Cehennemde bile yoktu böyle bir zulüm, sol yanım yanarken sağ yanım buz kesiyordu. 



...Koşarken ayağına batanları, kolunu çizenleri, burnunu kanatanları, hatta gözlerini kör edenleri umursamazsın âşıkken. Saldıladığın adrenalin, acıyı hissetmene engel olur çünkü. Ama ne zaman ki aşkı öldürüp gömersin; işte o zaman o adrenalin de ölür, daha önce yaralanan yerler kanamaya, acımaya başlar. Görmezden gelmeye çalışırsın, yaran kanadıkça biraz daha toprak atarsın aşkın üzerine, daha da derinlere gömülsün diye. Tutunacak bir şeyler ararsın, küçük mutluluklara sığınırsın. Arkadaşlarla zaman geçirmek, kitap okumak, yeni insanlarla tanışmak, bir kahve içmek iyi hissettirir kendini. Kafa dağıtmak değildir bununadı; bu, dağılan hatıraları toparlayıp yoktan var etme çabasıdır. Çünkü aşkın tasviri onun kendisidir sadece. Anılar da tıpkı aşk gibi görünmezdir, ama yaşanmışlıklardan beslenir.



... Gitmesini göze alabildin, tamam. Peki, ya dönerse? Bunu hiç düşündün mü?



... Nokta sonu belirtse de, yeni bir cümleye de ancak bu noktayı koyduktan sonra başlanabilecektir. İnsanın içindeki derin sızı, ruhu yeni bir aydınlanma içine sokarken, sürrealist bir yaşamın da kapılarını aralamaya başlar.Bundan sonra olacaklar bir savruluş gibi görünse de, aslında insanın kendini fark ediş virgülündeki en güzel şeydir pişmanlık.



... İnsan, her zaman bir kafesin ardında yaşar, bu kafesi kırıp dışarı çıkmanın bedeli ölümdür. Çünkü kimse kendi göğüs kafesini kırıp dışarı çıkmayı başaramaz. Aşk da tam olarak oradadır işte ve bir tek o kafesi kırmadan göç edebilir başka yüreklere.


... Kaybettiklerinin sana kazandırabileceği bir gerçek varsa, o hiç olmayana olan ihtiyaç. İnsan bazen hiç tanımadığı birine ihtiyaç duyar, boşlukta bıraktığı sorularının cevabını alabilmek için.


... Sonsuzluğuna yuvarlıyorum içkimi yorgunca. ''Sana'' derken dolu, ''bana'' derken boş bardağın dibine bakıyorum.





        
               İşte böyle. Neler neler var daha. Kısacık ama benim için çok dolu bir kitap. Kendim yazmışım gibi kendimi bulduğum, şaşırtıcı bir okuma oldu benim için. Şimdi ben bu kitabı ara ara özlerim. :) 




  Bu şarkıyı çok severim. Dursun burada.
              





 Bu da dursun. Bazen en güzeli uzaktan sevebilmek olmuyor mu zaten? Ragıp Savaş'ı da çok severim zaten. 




Aşk güzel bir duygu sanırım, mutlu oluyorsun aşkıyaşarsan hakkıyla... Yaşayamazsan da adamı bazen yazar bazen şair ama genelde bilge yapıyor. Aşkzedelere sevgilerle. 




BÜYÜKADA YAYINCILIK
1. Basım Haziran 2016
88 Sayfa


                         



2 yorum:

  1. Betimlemelerine bayıldım harika bir anlayış stilin var ve mukemmel ilk defa birine yorum yapma gereği duydum bu şekilde 👍

    YanıtlaSil
  2. Betimlemelerine bayıldım harika bir anlayış stilin var ve mukemmel ilk defa birine yorum yapma gereği duydum bu şekilde 👍

    YanıtlaSil