ELLEN MARIE WISEMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ELLEN MARIE WISEMAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Okudum Bitti-91: Kara Nehir || Ellen Marie Wiseman





                  Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı bu ay okuduklarımdan biri. Geçen ay okuduklarımdan da daha sırada bekleyen var ama çok soğutmadan Kara Nehir 'den bahsetmek istedim. Ellen Marie Wiseman 'in daha önce çıkan iki kitabını da okudum. 


Ardımda Kalanlar yazısı için tık tık

Erik Ağacı yazısı için tık tık.


         İki kitabı da severek okumuştum. Kara Nehir'i de seveceğimi düşünerek başladım ve öyle de oldu. Hüzünlü bir hikaye, sağlam kadın karakter ki Wiseman kadın karakterlerini öyle seviyor. :) 

        Anne ve babasını kaybettikten sonra, yıllar önce çok kötü anıları olduğu Kara Nehir 'e dönmek zorunda kalan Emma Malloy ile tanışıp onun kararlılığına, cesaretine hayran kalırken; maden işçilerinin yaşadığı zorlukları da içiniz acıyarak okuyacaksınız. 

        Dünyanın neresinde olursa olsun ezilen, zor şartlarda çalışan, çalıştırılan insanların kaderleri ne yazık ki çok da farklı olmuyor. Keşke birileri daha zengin olsun diye zavallı insanlar sömürülmese. Adalet, eşitlik gibi kavramlar herkes için olsa keşke. Çocuk işçiler olmasa, açlıkla boğuşmasa kimse... Keşke dünyada bu kadar kötülük olmasa... İşte böyle derin düşüncelere soktu kitap beni. 





''Belki de konu masumların ölümüyle acı çekişi olduğunda eşitlik ve adalet diye bir şey yoktu.''






''Toprağı kazıp kömür çıkaran adamların aileleri sefillik içinde yaşarken, kendilerinin lüks içinde yaşadığını bildiği hayatlarına nasıl devam edebiliyorlardı? Emma midesinin bulandığını hissetti, neredeyse öğürecekti. Birden üzerindeki kıyafetleri ve yediği gösterişli yiyecekleri anımsadı. Onlar da çocuklarının karnını doyurabilecek parayı güçlükle kazanan madencilerin sırtından edinilen parayla satın alınmıştı.'' 


''İnsanlar anlamadıkları şeylerden korkarlar.''



''O gece Clayton, Emma'ya dikey madem kuyusunun hareket edip çökmeye başladığını söyledi. Bir madenci ezilmiş, başka bir madenci iki yüz metre geçidin üzerine düşüp ölmüştü. Genç kız sonradan düşündüğünde her gün bu korkuyla yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hayal edemedi. Her gün kocam ya da çocuğum eve dönecek mi diye korkarak yaşanır mıydı? '' 






ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Dilek Parsadan
1. Baskı Haziran 2017
480 Sayfa



19 Ekim 2016 Çarşamba

Okudum Bitti -113 : Erik Ağacı || Ellen Marie Wiseman




  

               Herkese merhaba. Daha önce Ardımda Kalanlar kitabını okuduğum (yazısı burada ) Ellen Marie Wiseman 'in yeni kitabı Erik Ağacı ile buradayım. Ardımda Kalanlar 'ı da sevmiştim, onu da yer yer gözlerim dolarak okumuştum. Erik Ağacı ise konusu yüzünden çok daha sarsıcı, üzücüydü. Çünkü karakterler, olaylar kurgu da olsa gerçekten yaşanılmış olaylar olduğu için dehşete kapılmamak mümkün olmuyor. Zaten hikaye yazarın annesinin hayatına dayanıyormuş. Kitabın sonunda yazarla yapılmış bir röportaj da var.


               1938 yılının sonbaharı birçok insana olduğu gibi Christine ve ailesine de birçok felaketi beraberinde getirir. Umutları, hayalleri olan gencecik bir kızdır Christine. Annesi ile birlikte evlerinde çalıştıkları Yahudi asıllı ailenin oğlu Isaac 'e de aşıktır. Onların aşklarının imkansıza yakın zor olmasının sebebi maddi farklar değil sadece. Bir gecede hayatlarını karartacak Hitler gerçeği.  Savaş başladıktan sonra , Yahudilere uygulanan yaptırımlar hızla artar. Hepimizin az buçuk bildiği korkunç şeyler yaşanmaya başlar. Köyde eli silah tutan tüm Alman erkekleri de cepheye alındığı için, geriye kalan yaşlılar, hastalar ve çocuklar için de işler zorlaşır.


            Belgesel tadında ama aynı zamanda akıcı bir film izler gibi bir okuma oldu benim için. Anlatımı çok etkileyiciydi, mesela  Hitler konuşma yapmak için köye gelir ve saf Alman ırkı temsil eden sarışın kızlar özellikle seçilir. Hitler hepsinin tek tek yanaklarını okşar, tokalaşır. Ülkeleri için hizmet etmeleri , üstün Alman ırkının saflığını korumak için çoğalmalarını ister. İşte burada sanki yanındaymışım gibi iğrendim, ürperdim. Lebensborn projesi Nazi iğrençliklerinin sadece küçük bir bölümü. 


              Christine , savaşın ortasında yaşam mücadelesi veren ailesiyle zorluklarla boğuşurken , bir yandan da ortadan kaybolan Isaac 'in acısını yaşar. Toplama kamplarında yaşanan vahşet, sivil halkın hem yoklukla hem de Hitler korkusuyla boğuşması çok çok sarsıcıydı. Bildiğimiz, okuduğumuz detaylar olsa da ben okurken zorlanıyorum bu iğrençlikler yaşandı zaten diye her defasında kalbim sızlıyor. Dünyadan, insanlardan nefret etmek için sebep aramaya gerek yok. Savaşlar da zulümler de ne yazık ki bitmiyor.  


                     Bu hayatta kalma mücadelesinde , Christine ile birlikte ailesine, geleceğine ve aşkına dair umutlarını bir erik çekirdeğine yükleyip yeşermesini beklerken yaşananların ağırlığını, savaşın iğrençliğini sonuna kadar hissedecek ; sıcak bir içeceğin, bir lokma ekmeğin, banyo yapabilmenin, temiz bir tuvalet bulabilmenin aslında ne büyük nimet olduğunu bir an durup düşüneceksiniz.  


                 Daha fazla detay vermeyeceğim ama dönemle ilgiliyseniz okumanızı öneririm. Anlatım yalın, akıcı. Her zamanki Arkadya özeni ile, iyi bir okuma olacaktır. 



                     





... ''Diğer partiler savaşla bu kadar ilgilenmeseydi, ülke böylesine ekonomik bir buhranın içinde olmasaydı, bu pisliğe bulanmayacaktık! Hindenburg mücadele edemeyecek kadar yaşlı ve yorgun. Yoksa Hitler'i asla başbakan yapmazdı. Bu deli herif seçimle bile gelmiş sayılmaz ki! Şimdi ona karşı gelenleri ya tutukluyorlar ya da öldürüyorlar. Ulusal Sosyalizm'i vaizin dini sattığı gibi satıyor. Sorgulamak mümkün değil. Sadece itaat edebiliyorsun. Boyun eğmeyenlerdense direkt kurtuluyorlar.''
 *Dietrich




... '' Sadece en iyisini umarak, hayatımıza devam etmek zorundayız.''
                                               *Rose



... ''Korkma,'' dedi Maria. '' Bu sonsuza kadar sürecek değil ya. Süremez işte. Ayrıca aşk her şeyden güçlü değil midir? ''




... '' Bu deli herif tüm dünyayı yönetmek istiyor,'' dedi büyükbaba.




... Christine, annesinin onları büyütürken gösterdiği ilgiyi ve sevgiyi düşündü. Onları güneşten korumak için bebek şapkaları takar, arı soktuğunda ya da dizlerini çizdiklerinde sabun ve öpücüklerle tedavi uygular, karşıdan karşıya geçerken ellerini sımsıkı tutardı. Hitler'in savaşının, çocuklarını öldürüp öldürmeyeceğini görmeyi beklerken kim bilir ne kadar çaresiz hissediyor olmalıydı.



... Ailesi ve Isaac için ağlıyor, savaş yüzünden ölen insanları düşünürken  burnunun akmasına engel olamıyordu. Çaresiz hissetmekten, korkmaktan yorulmuştu. Sirenlerden, pencerelerin üzerindeki siyah örtülerden, kardeşlerinin gözlerinde gördüğü korku ve soru işaretlerinden, annesinin onları hayatta tutmak için dişini tırnağına takıp çalışmasından... Her şeyden bıkmıştı. Ama en bıktığı, en yorulduğu şey ise ailesinden birinin ölüp ölmeyeceğini düşünmekti.




... '' Unutmamanı istediğim bir şey var, Christine. Savaş bazılarını fail, bazılarını suçlu kılar ama sonuç olarak herkesi mağdur eder. Cephedeki tüm askerler, Hitler ve fikirleri için savaşmıyordu. Bir asker savaştaysa, bu savaşa inandığı anlamına gelmez. ''
                                                *Dietrich





... Dünya hâlâ nasıl bu kadar güzel olabiliyor? diye düşündü Christine. Bulutlar böylesine korkunç bir manzaraya şahit olurken nasıl hâlâ pembe ve mavi?








ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Dilek Parsadan
Eylül 2016
512 Sayfa



         

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Okudum Bitti - 55 : Ardımda Kalanlar || Ellen Marie Wiseman




       Çok etkileyici , sarsıcı bir kitapla buradayım. Son günlerde okuma hızım da, bloga gösterdiğim ilgi de moralsizliğim yüzünden epey azaldı. 


Ardımda Kalanlar 'ı merakla okudum. Kurgu da olsa gerçeğe yakın kurgular , hele de böyle acıklı olunca çok etkileyici oluyor. Kitap görsel olarak zaten tüm Arkadya kitapları gibi şahane. Püsküllü ayraçlar, şeker kapaklar... 


Kitap yaşadığı onca şeye rağmen güçlü duruşunu kaybetmeyen Clara 'nın yaşadıklarına dair. Clara babasıyla yaşadığı sorunlar yüzünden, akli dengesi yerinde olmasına rağmen akıl hastanesine kapatılır. Önceleri geçici bir durum olduğunu düşünse de , deli olmadığını anlatmaya çalışsa da ciddiye alınmaz. Bir babanın böylesine zalim olabilmesi ürkütücü. 

Willard State Akıl Hastanesi 'nde tedavi adı altında uygulanan işkenceler, istismarlar gerçekten tüyler ürpertici. Bütün detaylar öyle güzel anlatılmış ki okurken koridorlarda gezip , hastaları görmüş gibi ürperdim. Kitabın yine sevdiğim yanlarından biri çift zamanlı olarak ilerlemesi. Geçmişte Clara 'nın yaşadıklarını okurken, günümüzde de sorunlu bir genç olan Isabelle 'in hayatına misafir oluyoruz. Isabelle 'in annesi , babasını öldürdüğü için akıl hastanesindedir. Yeni koruyucu ailesinin yanına , yeni bir hayata , yeni bir okula yerleşen Izzy 'nin yolu küratör olan Peg 'in Willard 'da kalan eşyaları incelemeye başlamasıyla Clara 'nın anılarıyla kesişir. Bulduğu günlüğü okuyup, araştırmaya başlar.


 Clara 'nın yaşadıklarını merak ederken Izzy 'nin neler yaşayacağını da öğrenmek için sabırsızlanıp elinizden bırakamadan okuyacaksınız ve gözlerinizin dolacağı garanti. Benim gibi ağlamanız kolaysa, size sık sık gözyaşlarınız eşlik edecek.
                       









... Izzy bu devasa binanın ne tür korkulara tanıklık etmiş olabileceğini merak etti. Kim bilir kaç dehşet verici anı, yapının bir parçası olarak tuğlaların, harcın, buzlu camların içine işlemiş, kan ve gözyaşlarına karışarak mühürlenmişti ?





... '' Geçen yıl sarı Labradoruma araba çarptı ve günlerce ağladım. Okula bile gidemedim. Çok üzülmüştüm.''

'' Peki acil Yardım Teknikeri olunca sıkıntı yaşamayacak mısın? İnsanların acı çektiğini görmek seni üzmeyecek mi?''

'' O farklı.''

'' Ne açıdan farklı ?''

Ethan omuz silkti. '' Bilmiyorum ama farklı işte. Hayvanlar masum yaratıklar. İnsanlar... şey, onlar masum değiller. Hayvanlar insanlardan daha iyi.''





... Dünya yaralı insanlarla doluydu ve hastaneler, enstitüler, hapishaneler onların o paramparça olmuş kalplerini, zarar görmüş zihinlerini ve ayaklar altına alınmış ruhlarını onaramazdı.








ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Solina Silahlı
Mart 2015
440 Sayfa