31 Ekim 2012 Çarşamba

Günün Fotoğrafı : Bölüm-3 (Ekim 23-31)

                 
                                         Ekim ayının günün fotoğrafları serisinin sonuna geldim , ikincisi burada .



Çok eski bir hediye...



Sizin böyle rahat bir yatağınız oldu mu ?



En son alınan KIRMIZI kitap rafım :)

                                                
                                                      Yerlerde yatmasınlar diye yatak koyduk beylere, parçalamadan HUZUR bulamamışlar :) toplarken biz pek Huzur bulamadık ama ...



Gündüz güzel, güneşlice gece serin :)



Nasıl bir duygu mu ... Ahhh ahh :)



En sevdiğim manzaralardan... Şeytan Sofrası'ndan deniz manzarası.


Gelin damat ayıcıklar ve ayakkabıcık masamın bir köşesinde masum masum duruyorlar :)

Ben'den bir parça :)  Altın ışıltılı çikolataya boyattığım zamandan kalma hatıra saçlarım...


Şimdilik bu kadar, Kasım ayında siz de katılmak isterseniz bekleriz :)

29 Ekim 2012 Pazartesi

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.



                            
                    Cumhuriyetimize sahip çıkabileceğimiz , sevinçle,gururla kutlayabileceğimiz nice yıllar diliyorum.




                      Hepimizin bayramı kutlu olsun.



Görsel buradan alıntıdır.

28 Ekim 2012 Pazar

Okudum Bitti :98 - Aşk Zamanı -Necib Mahfuz


Yine annemin çok sevdiği ,okumak için çok geç kaldığım yazarlardan biri daha ve hemen favori yazarlarım arasına girdi. Bu okuduğum ilk kitabı ve ne mutlu ki bir sürü kitabı daha var.

Kitabımız Zengin bir dul olan Ain Hanımın el bebek gül bebek büyüttüğü oğluyla (İzzet) ilişkileriyle başlıyor,İzzet'in okulda en iyi arkadaşını ve hayatının aşkını bulmasıyla devam ediyor.İzzet'in hayat penceresinden farklı kuşakların bakış açısını,dönemin insanlarının kadına,sanata,kısmen de olsa siyasete bakışına ayna tutuyor.
           Çok fazla detay okumayı sevmediğim için sizlere de aynı şeyi yaşatmayacağım.Çok çok beğendim.Tavsiye ederim, benim gibi Necib Mahfuz'la tanışmayanınız varsa bu kitap iyi bir başlangıç olacaktır. Sade,kolay okunan ama çok derin bir kitap.İzzet'in çoukluğundan,yaşlılığına kadar olan hayat hikayesi hızlı bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçecek .

Yazar 1988 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmış,ama almaya gitmemiş :) Daha önce Kendine Ait Bir Oda yazımda da dediğim gibi Kırmızı Kedi Yayınevi'ni çok çok sevdim.


Arka kapak yazısı kitabı çok güzel özetlemiş aslında;


 
Yirminci yüzyılın ilk yarısında, Kahire; varlıklı, dul bir kadın: Ain hanım. Şımartarak büyüttüğü oğlu İzzet, arkadaşı Hamdun, ikisinin de âşık olduğu güzel Bedriye ve bahtsız Seyyide; bütün bir mahalle ve o mahallede Mısır’ın saklı yüzü. Necip Mahfuz, Aşk Zamanı’nda okurunu umutsuz bir aşkın çevresinde ördüğü entrikalara, yeraltı örgütlerine, örtünmeye mahkûm kadınların cesaretle adım attığı tiyatro ve gösteri dünyasına götürüyor. Gerçekleşmeyecek hayallerin peşinde koşan, yolunu tesadüflerle ören ve kendi tercihi olan yalnızlığın içinde avunmaya çalışan amaçsız ve hedefsiz İzzet, en yakınlarının kaderini değiştirecek adımı attığında bu seçimin yalnız onlara değil kendine de ihanet olduğunu çok sonra anlayacaktır.

Kulüpteki odasına kapanıp hayatını gözden geçirmeye başladı. İlk kez değildi, ancak duyguları altüst olmuştu. Önceleri boşluktan bunalırdı, fakat sonra o boşluğu inanmadığı bir işle doldurmuştu. Doldurmamış mıydı? Oysa İzzet ne tiyatro adamıydı ne de gece kulübü ona göreydi. “Ömrümde yaptığım işler bir şeylerden, arzuladığım şeylerden ya da intikam duygularından kaçış oldu hep,” diye geçiyordu zihninden. “Beni yoldan ilk çıkaran annemdi, tamamen iyi niyetle hareket etmişti oysa. Böyle şeyleri anlama ya da sindirme yeteneğinden yoksunum. Tek istediğim biraz huzur. Kendimle barışık olmaya ihtiyacım var.”
.


Hepimize keyifli okumalar...


27 Ekim 2012 Cumartesi

Okudum Bitti:97- Erebos - Ursula Poznanski


                                Uzun zamandır bu kitabı almayı planlıyordum, hatta sevgili Kitap Cumhuriyetim 'in güzel yorumlarından sonra kesin almalıyım demiştim,kapağıda çok ilgi çekici olunca aldım gitti,ama almam biraz zaman aldı, malum liste uzun :)

                                Ben de çok beğendim , çok akıcı,heyecan verici bir kitap, bir  sonraki görevi,bir sonraki sayfayı okurken bile merak ediyordum, kendine bağlayan bir kitap.Farklı bir bilgisayar oyunu 'EREBOS' , okurken kendimi okuyucu değil oyuncu gibi hissettim.Eğer bu tür kitaplardan az da olsa hoşlanıyorsanız mutlaka okuyun derim.Hem oldukça basit,kolay okunan kitap,eğlencelik.Fazla detay verip heyecanını kaçırmayacağım , okuyun okuyun ;)


  Arka kapak yazısına bir göz atalım;

Erebos bir bilgisayar oyunu.
Orada durmuş seni izliyor,
Seninle konuşuyor,
Ödüller dağıtıyor,Seni test ediyor,
Tehditler savuruyor.

Erebos'un bir amacı var:
Oyun oynamak istiyor.

Yeni listemin ilk kitabını bitirmiş oldum böylece :)


Herkese keyifli okumalar, mutlu bayramlar...


25 Ekim 2012 Perşembe

Mutlu Bayramlar




                       Herkese tüm sevdikleriyle beraber mutlu bir bayram geçirmesini dilerim...

Bayramların trafik kazaları ve hayvan kazalarıyla (yaralanan ve yaralayan hayvanlar )anılmadığı  günleri görür müyüz diye kendime sormadan edemiyorum. Haberlerde, Allah rızası için keseceği hayvana bile zulüm eden insanları görmekten bıktım.Allah inanan ve isteyen herkese nasip etsin kurban kesebilmeyi ama bu işin de bir  yolu yordamı,adabı var.Neyse uzattım, sorunsuz,sağlıklı,huzurlu,mutlu,kimseyle dargın olmadığımız nice bayramlara...


   Görsel google'dan alıntıdır.

23 Ekim 2012 Salı

Okudum Bitti:96- İslam'la Yüzleşmek - Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu


Kitapla ilgili fikirlerimden önce Nihat Hatipoğlu'nu çok çok sevdiğimi belirteyim. Özellikle Ramazan aylarında her programını kaçırmadan izlemeye çalışıyorum.O kadar güzel bir anlatımı , ılımlı bir tarzı var ki  içime hem huzur dolduruyor, hem de eksikliklerimden dolayı vicdanımı harekete geçiriyor. Babası olmadan büyüyen bir çocuk, şimdi de babası olduğu halde babası olmayan bir kız olarak kendi babamı seçme şansım olsaydı hakkımı Nihat Hatipoğlu'ndan yana kullanırdım , yani düşünün ne kadar sevdiğimi .  Gerçi annemin seçim şansı olsaydı Cüneyt Arkın ya da Robert de Niro , hiç olmazsa Jack Nicholson 'ı tercih ederdi ya neyse :)

Çok sevdiğim Nihat Hatipoğlu'nun bu kitabı kendisinin değişik konularda yazmış olduğu yazılardan oluşuyor. Hem bilgilendirici hem sıkmadan okunacak cinsten.

Dört ana bölümden oluşuyor ;

Hz. Muhammed (s.a.v) Hakkında
Dini Günler ve İbadet Hakkında
İslam Büyükleri Hakkında
Günümüz ve Dünya Meseleleri Hakkında

                          Bol bol salavat getirerek, oldukça sık gözlerim dolarak okudum. İlgililere tavsiye ederim.

   Arka kapak tanıtımına da bakalım ;

"Bugün insanlar bir ışık arıyorlar. Modernite, teknoloji, refah yetmiyor. Bu ışık, bugünkü haliyle Doğu'da olmadığı gibi Batı'da da değil.

Bu haliyle model değiliz. Bu haliyle model olamayız. Gelişmek zorundayız. Kendimizi sorgulamak zorundayız. Kur'an'ımızı ve Hz. Peygamberimizi yitirmeden elbette. Ben bu sözlerimle 'reform' gibi hasta bir kavramı hiç işaret etmiyorum. Benim dediğim uyanmadır, silkinmedir, gelişmedir, öze dönüştür."

  Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu kitapta yer alan yazılarında  Hz. Peygamber (s.a.v) sevgisinden,ibadetlere,İslam Büyüklerinin hayatlarından,dünya ve günümüz meselelerine kadar pek çok konuya değiniyor; geniş yelpazesiyle modern insanın İslam'la yüzleşmesini sağlıyor.





Böylece bu liste tamamen biter ,bir önceki yazıda hazırlanan listeden tam gaz devam edilir :)

Herkese keyifli okumalar...



22 Ekim 2012 Pazartesi

Okuma Listem-6 ve Kitaplardan Kulem-3


Elimde okunan bir kitap kalınca hemen yeni listemi yaptım.Hatta Erebos'a ufaktan başladım bile.Her liste yapıp bitirdiğimde keşke şu kitabı da ekleseydim diye kalanlara üzülüyorum.Neyse yeni kulem ve listem böyle, bunlardan beş tanesini okuyup bitirince senelik hedefim tamamlanmış olacak ve kendime ödül olarak liste dışı Poe'nun bütün hikayelerine de başlayacağım.

Mini liste yapma işini ,belli olduğu üzere çok seviyorum. Çok motive edici oluyor, tavsiye ederim :)
Herkese bol okumalı ,keyifli günler dilerim... 

                                   Okuyup bitirip işaret koyacağım günleri sabırsızlıkla bekliyorum:)

Günün Fotoğrafı : Bölüm-2 (Ekim 14-22)



Rüzgara Doğru'nun öncülük ettiği etkinliğe devam ediyoruz.Bölüm 1 burada



14. En sevdiğim meyveler :) Malesef ikisi boş :(


15- Yaşasın Süt İçmek sloganlı bardağımın hakkını veriyorum :)




16- Eski ama çok sevdiğim saatlerimden biri.

17- En sevdiğim Metal: Gümüş :)

18- Dikili'de bir akşam.


19- Arkamda uyuyan bir canavar vardı ama kendisi her zaman poz vermeye bayılır :)



20- Tam çıkmak üzereyken takvim düzeltmeye çalışan annemin gizlice çekilmiş saçları :)


21- Fıstıklı tavuklu hem de güleryüzlü pilav:)

22- Kaktüs :)

Kalan günleri de bölüm 3' de görebilirsiniz ,  çok yakında :p ...

Okudum Bitti:95- Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf


          Birazdan paylaşacağım arka kapak tanıtımında belirtildiği üzere kitap Virginia Woolf' un 1928 yılında Cambridge Üniversitesi'nde kız öğrencilere yapmış olduğu bir konuşma üzerine şekillenmiş.Woolf edebiyat ve kadın kavramlarını birlikte irdelemiş. Shakespeare' in hayali sayılabilecek kız kardeşinden yola çıkarak neden kadınlardan  Shakespeare gibi  bir edebiyat dehası çıkmadığını cevaplıyor. Kadınların tarih boyunca çektikleri zorluklara da iyi bir feminist gözüyle değiniyor.
Kadınların rahatça yazabilmeleri, edebiyatta var olabilmeleri için özgürlüğe ihtiyaçları olduklarını vurguluyor.Bu özgürlük ; hem kendileriyle başbaşa kalabilecekleri,rahatsız edilmeyecekleri bir özel alan, yani kendi(leri)ne ait bir oda ve maddi özgürlük. Roman harici neden yazamadıklarını da aynı konsantrasyon bozukluğuna bağlıyor ve değişen zamanla kadın yazarların erkekler kadar olduğunu ve romandan ibaret olmadığı gözlemliyor.Jane Austen'ın  bir kitabında başka bir kadından hoşlanan bir kadına rastlaması sonucu kadınların artık kendilerine ait bir odası ve yıllık beş yüz pound gelirleri olduğunu söylüyor, yani kadınların özgürleşmesini biraz da cinsel özgürlüğe bağlıyor, bu yorumu kendisinin de eşcinsel olmasından mıdır acaba ? :)
Kitabı okurken kendimi Virgina Woolf'un konuşmasını dinliyor gibi hissettim,anlatımıyla, hem yazarın hem Çevirmenin(İlknur Özdemir) verdiği not ve detaylarla oldukça doyurucu bir kitaptı.



Arka kapak tanıtımına bakalım ;
"Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi."

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi'ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere'de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanan  kitap o tarihten günümüze feminizm tartışmalarının locus classicus'u olageldi. Jane Austen ve Charlotte Brontë'den, kadınların niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare'in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu gösteriyor.
"Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır," diyen Virginia Woolf'un sesi, aradan geçen sekseni aşkın yıla rağmen gücünü ve etkinliğini koruyor.
  Aslında arka kapak herşeyi söylemiş :)

Son bir kitabım kaldı, yeni listem hazır sayılır.

Keyifli okumalar...

Not: Kitap Kırmızı Kedi Yayınevi'nden. Belirtmeden edemeyeceğim kapağının ve sayfalarının dokusuna bayıldım, parmak uçlarım bayram etti:)

20 Ekim 2012 Cumartesi

Okudum Bitti:94- Tarihten Yansımalar 2 - Abid Yaşaroğlu


                                                       Birinci kitabı okumuştum, burada . 104 sayfalık mini bir kitap ama çok güzel hikayeler,tarihi olaylar, dini içerikli yazılar var. Konsantre kitap olmuş yani, toplam beş kitap var,aslında hepsini peş peşe okuyup bitirebilirdim ama araya zaman okuyup hafızamda yer etmesini istiyorum, o yüzden sindire sindire okuyorum.Daha önce duyduğum,bildiğim şeylerde var ama olsun hatırlamak da güzel.

                           Fikriniz olsun diye arka kapakta yazan konu başlıklarından birkaçını yazayım ;

  Abdülhamid'in Amerika Lobisi
  Bilmediğimi Nerden Bilirsin ?
  Zavallı Alet
  Mü'minin Sermayesi Akıldır
  Halkın Muhalefeti
  Mermer Yontucusu
  Kralın Elleri
  Sokrat'ın Üçlü Filtre Testi
  Baş Üstüne Diye Diye
  Haçlı Seferleri
  Ezansız Semtler
  Adaletten Duvarlar
  Kötünün Kötülüğü Kime
  Hacı ve Çoban
  Han-ı Yağma

              gibi toplam 67 ayrı başlıktan oluşuyor ve kolay okunan,zevkli bir kitap serisi.Devamını da farklı zamanlarda okuyup bitireceğim İnşallah, çocuklara çok güzel hediye olur . Herkese bol okumalı, keyifli günler...

19 Ekim 2012 Cuma

Okudum Bitti:93- Bir Ses Böler Geceyi - Ahmet Ümit


Ahmet Ümit'i annem sayesinde çok seviyorum, bütün kitaplarını aldım sayılır, bir uçtan başladım,okumaya çalışıyorum. Diğer okuduklarımı çok beğenmiştim, ama bu kitap için malesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Arka kapağında yazan 'Gerilim' kısmına hiç katılmıyorum en başta.Anlatım zayıf,gereksizlikler bence çok, olmazsa olmaz solculuk sokuşturulmuş araya. Alevilikle ilgili olan kısımları da yetersiz olmakla birlikte en dişe dokunur kısımlardı.Aslında zamanla yozlaşan Alevilik ve solculuk beraber işlenmiş.Zaten 130 sayfalık ince bir kitap , okumazsanız bir şey kaybetmezsiniz ama okunmayacak kadar da kötü diyemem. Kendi adıma iyi ki Ahmet Ümit okumaya bu kitaptan başlamadım diyorum :)


Arka kapak tanıtımına bakalım;

"İçeriği günümüzün felsefi sorunsallarıyla yüklü, akıcı bir dille yazılmış, soluk soluğa bir gerilim kitabı okumak isteyenlere..."
- Levend Yılmaz

" 'Turna donuna girmek', 'güvercin donuna girmek' denilir. Şamanların bazı deneyimlerine. Turna gözüyle görmek denilebilir bunun bir yanına. Bir Ses Böler Geceyi'de Ahmet Ümit, 'hikâyeci donuna giriyor'. Alevî kültürü, Alevî 'ruh halleri' ancak bu kadar anlatılabilirdi. Bu topraklarda kimsenin kimseye yabancı olmadığı da..."
- Reha Çamuroğlu
Keyifli okumalar...

18 Ekim 2012 Perşembe

Okudum Bitti:92- Kadın Destanı - Ayla Kutlu


                                            Ayla Kutlu' yu çocuk kitapları sayesinde çocukluğumdan beri severim, severim sevmesine de çocuk kitabı harici okuduğum kitabının olmadığını da utanarak itiraf ettim kendime ve bir kitap alışverişimde bir yerden başlamak lazım diye attım sepetime Kadın Destanı'nı. İyi ki atmışım. Oldukça ilginç bir kitaptı.Tamam yine itiraf ediyorum başlarda biraz zorlandım, kim kimdi, o neydi gibilerinden.Sık sık arka tarafında ki sözlükten kopya çektim :)

                                         Bu kitap aslında bir manzume, bildiğimiz gerçek destanlar gibi,koşuk olarak yazılmış.Gılgamış Destanı'na gönderme olarak yazılmış.Aslında yazarımız önce klasik roman olarak yazmaya başlamış sonra tıkanınca değiştirmiş. Benim için de değişik bir deneyim oldu.Destanımızda kadının ezelden beri olan öyküsünü mitolojikleştirerek ,ama aynı zamanda okurken günümüzden izler bulabileceğimiz şekilde gözler önüne sermiş.Yakın zamanda Gılgamiş Destanı'nı tekrar okumam gerekecek.



                                    Arka kapak tanıtımına bakalım ;


                  Yazarın eğerlendirmesiyle taraflı bir roman KADIN DESTANI.Kadınlar için yazılmış ilk destan.Beş bin yıl öncesine gidiyor, her dönemde, yaşamın her ânına ortak olan kadının mitolojik çağlardaki öyküsünü yazıyor Ayla Kutlu. Düşten yaşama, mitolojiden tarihe, doğaldan kurguya, tanrıların ve insanların bir arada yaşamalarına hızla geçiyor. Kum saatindeki akış kadar doğallıkla oluyor bu. Öte yandan kimse bu öykünün çağdaş olanla örtüşmediğini,günümüz sorunlarına ayna tutmadığını söyleyemez.


Ayla Kutlu´nun önceki roman ve öykülerinden bilinen engin duyarlılığı, gözlem ve sentez gücü, bilgisi, sarsıcı ve değişik bir tragedya olarak odaklanıyor Kadın Destanı´nda. Klasik destan biçimini kullanarak,önceki metinlerde yalnızda bir figür olarak görünen kadının çok eski çağlardaki yaşamıyla yoğun bir atmosfer oluşturuyor,gerçekler ve değerleri çarpıştırarak bu atmosferi günümüze taşıyor.Böylece , evrensel bir durum yazınımıza giriyor.Kadının ve tarihinin şiirli tragedyası Kadın Destanı.

                           



Bu da son durum.W.Woolf'u en sona sakladım :)

Herkese bol okumalı, keyifli günler...

17 Ekim 2012 Çarşamba

Okudum Bitti :91- Yağmurdan Sonra - Can Dündar


                                         Bu  kitap ilk etkinlik dahili kitaplaşma etkinliğinde  Vmpr_princess' in gönderdiği kitaplardan biri, yazısı burada .Kitap okumayı seviyorum , hediye kitapları okumak ayrı bir zevk, merak oluyor.


                          İlk basımı 1996 yılında yapılmış kitabın, benim okuduğum 16. baskı Eylül 2005. Can Dündar'ın farklı zamanlarda yazdığı Medya yazılarından oluşuyor kitap.Önsöz kısmında kendisinin de dediği gibi bazı köşe yazarlarının bir süre sonra farklı sebeplerle yaptığı gibi eski yazılarından oluşan bir derleme. Tam anlamıyla nostalji etkisi yarattı bende, unuttuğum birçok şeyi hatırladım.Bütün fikirlerine katıldığımı söyleyemesem de onun penceresinden farklı bir zaman yolculuğu yapmış oldum.


Son durum :)


      Hepimize bol okumalı, keyifli günler...

16 Ekim 2012 Salı

Okudum Bitti:90- Henüz Vakit Varken Gülüm - Nazım Hikmet



                                            Nazım Hikmet ' le ilk tanışmam çok küçük yaşlarımda annemin gençken yazdığı şiir defterini görmemle oldu. Daha sonra ortaokul yıllarında evde bulunan kitaplarına göz attım ama ağır geldi , sonra pek şiir insanı olmadığım lise zamanlarımda benim için özel olan Tahir'le Zühre Meselesi ile oldu. Epeydir unutmuştum ama geçen aylarda vermiş olduğum karara göre her listeme mümkün olduğunca bir tane de şiir kitabı eklemeye karar verdim ve bu ayın kitabı da 1976 basımı olan bu kitap oldu. Yıllar sonra rastladım çocukluk sevgilime dedirteek Tahir'le Zühre Meselesini, Volkan Konak'tan sık dinlediğimiz Seni Kıskanıyorum şiiri tekrar okumak beni mutlu etti. Görmüş olduğunuz Cesur Yürek film afişli defter şiir defterim oldu. Tamam kabul ediyorum ; pek romantik değil(im). Nazım Hikmet'in üç şiiriyle başladım defterime bakalım , önümüzdeki ay Poe okumayı planlıyorum, öykülerini çok sevdiğim Poe'nun şiirlerini de sevecek miyim acaba ? 

                             Ve işte


TAHİR İLE ZÜHRE MESELESİ


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.


(1947)





15 Ekim 2012 Pazartesi

Okudum Bitti :89- Aşk'a Yolculuk Veysel Karani - Sinan Yağmur


                 Bu okuduğum ikinci Sinan Yağmur kitabı.İlki burada . Onu da çok beğenmiştim, ama bunu çok ama çok beğendim.Dün gece başladım bu gece bitti. O kadar güzel anlatılmış ki ağlamaktan okuyamadığım zamanlar oldu.Veysel Karani'nin ağzından anlatılıyor olaylar, çocukluğundan,şehit olana kadar geçen süre. Okumakla kalmıyor adeta yaşıyorsunuz. Veysel Karani'nin döneminde yaptığı dini sohbetlerle ,sorulan sorulara verdiği cevaplardan oluşan bilgilendirici bölümü de var.Ayetler,hadisler, dini öyküler neler yok ki.
Veysel Karani'nin Allah aşkını,Peygamber Efendimize (sav) duyduğu aşkı okurken ben kulluğumdan utandım. Ta kalbimin en içine dokundu bu kitap.İyi ki yazmış ve ben de iyi ki okumuşum, şiddetle tavsiye ederim .Şimdi belki bildiğimiz şeyler ne gerek var okumaya diyeceksiniz ama demeyin. :) Belki unuttuklarımızı hatırlatır , hiç bir olumlu yanı olmasaydı bile sık sık adı geçtiği için Peygamber Efendimize (sav) bir salavat getirmemize vesile olması bile yeter bence.


Arka kapak tanıtımına da bakalım ;


"Bana, 'Sen kimsin?' diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir HİÇ'im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim... Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah'a sığındım. Yolculuğumu Habibullah'ın aşkına adadım."

Veysel Karâni, ellerini kuma, alnını hırkaya dayayarak secde vaziyetine devam ederken sırtına bir ok daha geldi. Derken bir ok daha... Bir ok daha... Saplanan oklardan neredeyse sırtı görünmez olmuştu...
Kana boyanmış dudaklarından son cümlesi düştü hırkanın üzerine: "Esselamü aleyke ya resulullah…"

Bir şehit! Ne de güzel bir şehit! Görüyor musunuz, ne kadar tatlı, ne kadar huzur içinde ölüyor? Doksan yedi yıllık ömür, Allah yolunda savaşırken, şahadetle son buldu... Âşık, maşuğuna kavuşmuştu artık!

Ey bütün zamanların çıldırtan gözyaşları! Şimdi sağanak sağanak dua. Hilâlin sureti düşüyor suya. Ey aşka hep yalınayak koşanlar. Bakın gökte yıldız yıldız akıyor Esma-ül Hüsna. Bir tek damla şahadet kanıyla tufandır yüreğimiz. Şimdi aşk. Şimdi şahadet vaktidir.

Derdin nedir? Derdim 'Aşk'a Yolculuk'tur. Ya sizin derdiniz ne ki dudağınızda derman kelimesi hiç eksik olmuyor. Öyle bir derdiniz olsun ki bin dermana değişmeyesiniz.

Son durum :)

Herkese keyifli okumalar...

14 Ekim 2012 Pazar

Köpek Sahibi Olmak


                                           Bu yazıyı Sevgili Kirazlı Dondurma 'nın isteği üzerine yazmaya çalışacağım :) 
Kedi,köpek,kuş hangisi olursa olsun evimizi bir hayvanla paylaşmak hem çok zevkli,güzel hem de özen isteyen kimi zaman zor denilebilecek bir şey. Fotoğrafta görünen benim yakışıklı oğlum Apaçi.Blogumu takip edenler sık sık duyup, görüyorlar canavarı:) 4 Mayıs 2006 doğumlu ve yaklaşık 40 günlükten beri bizimle yaşıyor.

Bu çok net olmayan fotoğrafda yavru bir kedicikle beraber ütü masasının üstündeler:) Mini minnaıktı ozamanlar. Köpek sahibi olmaya karar vermekle birlikte başlıyor hazırlıklar, ben tecrübeliydim, hayatımın her anında annem sağolsun kedilerimiz,köpeklerimiz oldu. Küçük beyi eve alıp getirdik, annesinden,kardeşlerinden ayrılmak zorunda kaldı,İlk birkaç gün çok aradı ama çabuk alıştı. En önemli olan evde yaşayacağı için tabi tuvalet eğitimiydi, neyse ki gazete kağıtları sererek birkaç gün sürekli takip ederek alıştırdık.İkinci önemli konu ise bizim için kemirme huyuydu.3 aylıktan  sanırım 6 aylık olana kadar diş değişimi süreçleri olacağı için dişlerini kaşımak için sürekli bişeyleri kemirmeye çalışıyorlar.Bu dönemi atlatana kadar kemirme oyuncakları, kemikler alıp,ilgilenmek gerekti.

Beslenmeleri konusuna da dikkat etmek hayvanımızın sağlığı için gerekli.Salçalı,yağlı,soğanlı,şeker içeren besinler  toksik etki yapabiliyormuş, o yüzden en güzeli köpeklere özel mamalarla beslemek. Geçen yeri gelmiş söylemiştim, pahalısı da olmakla beraber her bütçeye uygun kuru mamalar var. Hem diş ve vücut sağlığı için kuru mamalar çok faydalıymış.

  Çevre faktörü de önemli. Yşadığınız yere göre değişebilir ama hayvan sevmeyen insanlar farklı tepkiler gösterebilir.Örneğin:

1- Ne gerek vardı,buna bakana kadar bir çocuk doyur.
2- Ben artık size gelmem,mundar bu.
3-Köpek giren eve melek girmezmiş.
4-Evde köpek mi olurmuş.
5-Köpek olan evde namaz kılınmazmış.

gibi gibi gibi...

Bunu diyen vatandaşlarımız zaten aç doyursa aç kimse kalmazdı, bana da bnların hepsini diyen oldu.Ben de ' Gelmezsen gelme' dedim:) Dağda,bayırda,çamurda,tozda,toprakda kılınan namaz niye kılınmasın ki gayet güzel kılınıyor.O Allahla kul arasında hem neyse. Zaten hayvan düşmanı insanları da ben çok çok sevmem.

Konumuza devam edelim:) Eve bir köpek aldığınız zaman, onu asla bir eşya gibi görmemeniz lazım,Para verilip alınacak,sıkılınca atılacak bir obje değil hiçbir hayvan.Bu konuda Haytap'ın öyle güzel afişleri,videoları var ki ağlatacak cinsten.



                                                   Evet , hatta bir köpeğe çok daha fazlasını verir. O yüzden emin olmadan, kesin hazır olmadan asla hayvan sahibi olmayın.Sizin için eğlence olacaksa,gelip geçici bir heves olacaksa asla almayın.Çünkü o sizin için ne ifade ederse etsin ; siz onun tüm dünyası olacaksınız.O kadar çok terkedilmiş, sokak köpeği görüyorum ki anlatamam, tatil yöresi olduğu için özellikle yaz sonlarında sokak köpeği patlaması oluyor.Her cinsten,her yaştan köpeklerini acımadan sokaklara terkeden zalimlerle dolu dünya. Siz de o zalimlerden olmayacaksanız bir köpeğin sevgisine layık olacağınızdan emnseniz tüm zorluklarına rağmen,verdiğiniz emeğe,sevgiye değecektir.
                                                     
                                         Alacağınız köpeğin ırk özelliklerine göre değişecek olan rutin bakımları da var elbet, tırnak,diş,tüy bakımı.Uzun tüylüyse düzenli taranması,fırçalanması,zaman zaman traş edilmesi lazım,dişleri içinse kemirme oyuncakları hem oyalıyor hem diş sağlıkları için faydalı.Banyo yaptırmak kedilerin ki kadar zor değil,çoğu köpek sever yıkanmayı,gözlerine,kulaklarına su kaçırmamaya özen göstermeli ve iyice kurulamalısınız.Tırnakları fazla uzamadan kesilmezse dipten kırılıp kanamalara sebep olabilir.

                                       Yaş ve vücut durumuna,ırkına göre,yaşadığı ortama göre gezme,dolaşma gereksinimi de olacaktır.Sürekli evde,kapalı,yalnız bırakmak haksızlık olacaktır.Yaşları kaç olursa olsun köpekler herzaman gezmekten,oynamaktan hoşlanırlar.

Bizim canavarın oyuncklarının bir kısmı, şimdi çektim o yüzden sadece benim odamda olanlar bunlar, fırçası,ağızlığı,minderi...Kulübesi de var süngerden:) Ama kış sezonunu açmadık henüz:)


Tasmaları: boyun ve göğüs tasmaları,gezdirme kayışları.

Kışlıklar...

En sevdiği oyuncağı:)

Daha bir sürü döküntüsü var beyefendinin,banyoda bir raf kendisine ait.Şampuanları,damlaları,toz şampuanı,kulak solüsyonu vs...

 
Diğer bir önemli konu ise aşıları yani hayvan sahipleri için en önemli şey kuşkusuz iyi bir veteriner.Herşeyin başı sağlık:) Daha önce dediğim gibi hayatımın her anında hayvanlarımız oldu ve dolayısıyla bir çok veterinerle muhattap olduk. Şükürler olsun ki veterinerimizden çok çok memnunuz. Bana kalırsa değil yaşadığım yerin yeryüzünün en en en iyi veterineri.Anlayışlı,ilgili ve gerçekten hayvansever.Yolunuz düşerse ya da Ayvalık'taysanız bilginiz olsun.Ayvalık'ın en en en iyi veterineri Hayat Veteriner Kliniği. (Reklam sloganı gibi oldu ) Benim köpeğim biraz sorunlu, saldırgan.Biz hariç hayatta 3 kişiye saldırma girişiminde bulunmuyor ve biri Veterinerimiz.Tüm hayvan sahiplerinin bizim gibi iyi bir veterineri olmasını diliyorum. Allah razı olsun, sokak hayvanlarımıza da çok yardımı oluyor,ne olursa olsun sokak hayvanlarına % 50 indirim yapıyor.Gözü gönlü tok ve 24 saat açık :) Neyse özetle iyi bir veteriner hekim şart :) İç parazit aşısı,dış parazitler için damlası,diğer aşıları,traşı,diş bakımı,tırnak kesimi.Allah korusun hastalıklarda tedavisi, kısırlaştırması vs. ömür boyu iletişimde kalmanız gerekecek.

Benim bu sene çektiğimi çekmek istemiyorsanız dışarı gezintilerinde pisi pisi otuna da dikkat etmeniz gerekecek, bir batarsa yürüyor derinin içinde,geç farketme ihtimaliniz de olabiliyor.O yüzden her gezinti sonrası özellikle pati ve kulaklarını kontrol etmekde fayda var.Düzenli damla kllanırsanız sorun olmaz ama olası kene tehlikesi için de kontrol şart.


Bunlar benim kişisel fikirlerim, konuda uzman biri değilim,sadece hayvansever birinin kendi tecrübelerine dayanan yorumlarıdır,hiçbir   bilimselliği yoktur.:)

Epey uzun bir post oldu.Sonuca bağlayalım :) Ömür boyu bakıp,sevecek,hastalığına,nazına,şımarıklığına  rağmen yanında olacaksanız bir hayvanın sevgisine sahip olmak paha biçilemez.Bazen çok kızdırsa da üzse de yarım saat bile göremeyince iki ayak üstünde sevinçle karşılaması,geldim diye sevinip oyuncaklarını ikram etmesi,sevgiden başka hiçbir beklentisi olmadan sevgi dolu bakan gözleri herşeye değer.

Hayvanları sevelim , sevemiyorsak da yaşama haklarına saygı gösterelim.

Umarım  az da olsa faydalı olmuşumdur Kirazlı Dondurma'm :)

13 Ekim 2012 Cumartesi

Photo of Day / Günün Fotoğrafı - Ekim (Rüzgara Doğru'nun Katkılarıyla)


      Sevgili  Rüzgara Doğru'nun öncülük ettiği Günün Fotoğrafı etkinliğine katılmak isteyenler detaylar için buraya buyrun.


Bugün ayın 13'ü.Diğer 12 günü kaçırdığım için toptan vereyim:))



1. En sevdiğim renk : Elbette Siyah :)


2. Günaydın

3. Puantiye (Yakışmış ama:)

4. Yazı : Okuduklarımı yazdığım defterim


5. Sevimli (Bütün hayvanlar sevimli bence)

6. Çocukluk (Ben de çocuktum vay be)

7. Yemek (Yakında yazısı da gelecek)

8. Hayvan (Bol hayvanlı post oldu ama vazgeçilmezim onlar)


9. Trafik (Karşıdan karşıya geçeceğim pozu)

10. Müzik (O gitarı oğluşum çalabilecek ben de umut yok)

11.Örgü:  Bir beceriksizden (bu ben oluyorum) oğluşuna kazak

                                              12. Kahve : Sırf fotoğrafını çekmek için biraz önce annemle balkonda içtik.


13. Okuduğum kitap(lar): Bunları okuyorum şimdilik :))


Hadi baylar bayanlar siz de katılın bize:) İster adı üstünde günün fotoğrafını günlük yayınlayın ,isterseniz haftalık tplu gösterim yapın. Bakın bekliyorum ona göreee:)