29 Temmuz 2017 Cumartesi
Okudum Bitti- 95: Hiç Kimse Buraya Senin Kadar Ait Değil || Miranda July'dan Öyküler
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı rengarenk, farklı kapaklarıyla gördüğümden beri okumak istediğim kitaplardan biri olan Hiç Kimse Buraya Senin Kadar Ait Değil.
Sırf iddiasız ama güzel kapaklar değil elbette okumak isteme sebebim. Miranda July bizzat kendisi. Birinci Kötü Adam 'ı henüz okumadım ama öykü kitabıyla başlamak daha tatlı oldu. Ben zaten açken baklava yemeyi de severim.
Miranda July ile Ben, Sen ve Diğerleri ile tanışmıştım. Filmi izleyeli epey oldu ama çok güzeldi. Sakin ama derin. Tıpkı Miranda'nın güzelliği gibi. Miranda July bir meyve olsaydı bence çilek olurdu. Farklı, güzel, sevilen. Filmi izlerken bilmiyordum filmin yazarı, yönetmeni de kendisiymiş.
Öyküler de değişik, cesur. Öykü sever bünyeme doping gibi geldi. Güzeldi, çok güzeldi. Romanı da okumam şart oldu. 16 tane öykü içeren bu güzel kitabın istediğiniz rengini alıp okuyabilirsiniz. Sarı, yeşil ve turuncu kapaklıları da var.
''İnsanlar, kendi boyutlarındaki insanlardan oluşan gruplarla takılmak eğilimindedirler, çünkü bu, insanın boyunu zorlamaz. İşin içinde romantik bir ilişki varsa durum değişir, boy farkı seksidir. Bu şu demektir: Senin için mesafeler aşmaya hazırım.''
*Ortak Avlu
''Bu kişi herkesçe sevilmek için tek şansını yok ettiği gerçeğine üzülüyor; bu kişi yatağa yatarken bu trajedinin ağırlığı yüreğine çöküyor. Ama rahatlatıcı bir yük bu, neredeyse insan kadar ağır. Bu kişi iç çekiyor. Bu kişinin gözleri kapanmaya başlıyor, bu kişi uyuyor.''
*Bu Kişi
''Arayışımızı bir fener gibi önümüzde tuttuk. Sevmememiz gereken insanları sevdik, sonra imkansız aşklarımızı unutmak için başkalarıyla evlendik ya da dünya denen kazana merhaba diye seslendik ve sonra daha kimse yanıtlayamadan kaçtık.''
*Romantizm
''Dünya diye düşündüğümüz her şey gerçekte başkalarının yaptığı işlerin sonucuydu. Kaldırımlardaki her çizgi, her bir tuzlu kraker...''
''Eve giden uzun yolda ikimiz de konuşmadık. Tek kişinin tuttuğu iplerle bağlanmış, ayrı yönlere giden iki uçurtma gibiydik.''
*Hiçbir Şeye İhtiyaç Duymayan Bir Şey
''Harika bir şeyi gerçek bir şey için bırakmak ne büyük hata.''
*2003'te Sevişmek
''Dizlerim büküldü, yere çöktüm. İngilizce ağladım, Fransızca ağladım, tüm dillerde ağladım, çünkü gözyaşları dünyanın her yerinde aynıdır. Esperanto.''
*On Gerçek
EVEREST YAYINLARI
Çeviren: İnci Asena
1. Baskı Temmuz 2017
176 Sayfa
28 Temmuz 2017 Cuma
Okudum Bitti- 94: Pandemonyum || Lauren Oliver
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Eylem sayesinde listeme aldığım Deliryum serisinin ikinci kitabı Pandemonyum. Deliryum hakkındaki yazım için tık tık.
İlk kitap normal olarak heyecanı dorukta bırakmıştı. Bu ay benim için zor okuma ayı oldu. Ya yavaş okuyorum ya da okumaya başlayınca uykum geliyor. O yüzden okurken hakkını verememiş olabilirim. İlk kitabı büyük bir heyecanla okumuştum. Bu kitapta daha fazla olay var ama ben de heyecan yoktu. O yüzden iki günden fazla sürdü bitmesi.
Kitap ''Önce'' ve ''Şimdi'' olarak bölümlere ayrılmış. Böylece geçmişe de dönüşler yapıyoruz. Aklım hep Alex de kalmış olsa da Julian'ı da sevdim. Kitabın sonuna kadar Alex'in ölüp ölmediğini merak edip durdum. Sırf o sebeple dur biraz okuyayım diye kendimi motive etmiş olabilirim. :) Beklemeden son kitaba başlarım diyordum ama araya birkaç ince kitap aldım. Şimdi gidip final kitabından biraz biraz okuyayım. Distopya seviyorsanız bu seriyi de seversiniz bence. Ya da zaten okumuşsunuzdur. Gerçi sanki çok sık görmedim. Distopyaya yeni başlayanlar çok daha fazla sevebilir. Farklı gelir. Bol okumalı, mutlu günler dilerim.
'' Eski Lena öldü.
Onu gömdüm.
Onu bir çitin ötesinde, duman ve alevlerden oluşan bir duvarın arkasında bıraktım.''
''Keder bulanık bir suyun içinde dibe batmak, gittikçe o suya gömülmek gibi. Tekmeleyerek kaldırılmış toz toprağın renginde bir suyun içindeyim sanki. Aldığım her nefeste boğulur gibi oluyorum. Tutunabileceğim bir şey yok.''
''Bir keresinde ağaçlarda yetişen bir mantar türüyle ilgili bir yazı okumuştum. Mantar köklerden dallara su ve besin taşıyan sistemleri gasp etmeye başlıyor. Onları teker teker işlemez hâle getiriyor ve boğuyor. Çok geçmeden suyu, kimyasalları ve ağacın hayatta kalması için gereken her şeyi taşıyan mantar -yalnızca mantar- oluyor. Aynı zamanda ağacı yavaş yavaş, içten dışa çürüterek anbean öldürüyor.
Nefret de böyledir işte. İnsanı besler, aynı zamanda içini çürütür.''
''Yukarıda yaptıkları hata bu. Yalnızca belli insanların yerinin olduğunu düşünüyorlar. Belli türde insanların bir yere ait olduğunu. Geri kalanın çöp olduğunu. Ama çöpün bile bir yeri olmalı. Yoksa her yeri tıkar, pıhtılaşır, çürür ve iltihaplanır.''
''Cennet sıcak suymuş. Cennet sabunmuş.''
ARTEMİS YAYINLARI
Çeviren: Bilge Gündüz
1. Basım Mayıs 2015
432 Sayfa
26 Temmuz 2017 Çarşamba
Okudum Bitti-93: Ben En Çok Kendim Olmayı Sevdim Ya Sen? || Gamze Berberci Çelik
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı nadir okuduğum türlerden: iletişim ve İlişki Koçu olan Gamze Berberci Çelik tarafından yazılan ve Arkadya Yayınları tarafından şahane bir kapakla beğenimize sunulan Ben En Çok Kendim Olmayı Sevdim Ya Sen?
Az az okuyup , uzun zamanda bitiririm diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Kişisel gelişim alanındaki kitaplarda pek benlik bir şeyler bulamam normalde. Bana dokunmaz, beni etkilemez. Ya da bilmediğim bir şeyler söylemez bana genelde. Bu benim önyargım da olabilir ama bu sebeple çok tercih etmediğim bir tür. Bu kitap birkaç yerde kalbime dokundu, düşündürdü. Biraz hüzünlendirdi. Ya da içimdeki hüznü rahatsız etti, kalk git der gibi. Bilemeyeceğim...
Kitabın içinde sorular, hikayeler var. Adım adım ilerledim. Sanki Gamze Hanım ile birebir konuşmuş gibi hissettim. Birkaç yerde etrafımdakileri de okuma macerama dahil ettim. Kitabın içinden çok güzel kartlar çıkıyor. Onları okumak da ayrı bir keyifti. Görsel olarak da çok tatlılar. Türü seviyorsanız bu kitaba bayılacaksınız, benim gibi korkuyorsanız da sevmeniz olası. :)
* Unutmayalım, insanlar üzerinde en güçlü etkiyi bırakan, ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz ve karşımızdaki kişiye ne hissettirdiğimizdir.
* Albert Einstein 'ın ookula başlamadan önce konuşma zorluğu çektiğini, Marilyn Monroe' nun ilk sahne denemesinde kendisine ofis sekreterliği teklif edildiğini, ancak kabul etmeyerek sinema tarihinin yıldızı olduğunu, Elvis Presley'e şarkıcılıkta şansı olmadığı için kamyon sürücüsü olarak hayatına devam etmesinin önerildiğini, Oprah Winfrey'e televizyonculukta ısrarcı olmamasını, çünkü kendisinde sahne ışığı olmadığının söylendiğini ve şu an en çok kazanan sunucu unvanını taşıdığını, Walt Disney'in yaratıcı fikirleri olmaması sebebiyle işinde kabul görmediğini, fakat bugün animasyon dünyasının devi olduğunu biliyor muydun?
Her birinin farklı özellikleri vardı. en güçlü yanları kendilerine güvenmeleri ve ne istediklerini bilmeleriydi. Hepsi de kendine yatırım yapmanın önemini bilen ve pes etmeden ve sabırla işini yapan insanlardı.
* Kendine değer vermeyen insan, değersizleştirilmeyi de göze almalıdır. Kendinden başka her şeyi düşünen, kendi ilgi alanlarını bilmeyen, kendi doğrularını fark edemeden bu dünyadan göçüp giden insan, değersiz biri olmayı kabul eden insandır. İyi niyetle bir işe başlamak yerine, hep bahaneler ardına sığınıyorsak, başkası için yaşamayı planlıyor ve kendimiz için hiçbir adım atmıyorsak değerimiz de bilinmez, önemimiz de hissedilmez.
* Kabullenmek ve affetmek yaşamın kimi zaman en acı, kimi zaman en tatlı gerçeğidir.
* Umut, uyanık insanın en güzel rüyası, yaşamın hediyesi, ruhu besleyen damardır.
*Hayal gücü bir insanın kanatları, ruhunun en güçlü motivasyon kaynağıdır.
* Kim ya da ne olduğumuz fark etmez, hayatta insanın başına her şey gelebilir. Bugün ayrılık acısını yaşarken, yarın hiç ummadığımız yerde ruh ikizimizle karşılaşabilir, bir kez daha istemeden ayrılabilir ya da karşılıksız aşka düşebiliriz. Unutmamamız gereken, yaşadıklarımızın her zaman bizim için en hayırlısı olduğudur. Nietzsche'nin de dediği gibi ''Amor fati'', yani, ''Kaderini sev, belki de seninki en iyisidir.''
ARKADYA YAYINLARI
1. Baskı Haziran 2017
336 Sayfa
23 Temmuz 2017 Pazar
Okudum Bitti- 92: Diseksiyon || Mehmet Rıza
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yerli bir gerilim/macera romanı Diseksiyon. Yazarı Mehmet Rıza uzun yıllar sağlık sektöründe çalıştıktan sonra edebiyat dünyasına yönelmiş. Tıbbi detaylarla dolu bir kitap.
Kahramanımız Mayda Ramazan başarılı, genç bir kalp cerrahı. İlk bakışta iyi bir kariyere, yüksek hayat standartlarına, mutlu bir evliliğe sahip olduğu için şanslı azınlıktan olduğunu düşünebilirsiniz. Lüks arabalar, pahalı telefonlar... Neredeyse hayal edilebilecek her şeye sahip. Güzel bir kızı da var. Daha ne ister ki bir insan, öyle değil mi? Ama değil işte. Bir andan her şey sarpa sarmaya başlar. Önce iş yerinde, sonra hayatında. Hem de öyle böyle dert değil başındaki. Gizli cemaatler, büyük paraların döndüğü çıkar oyunları... Yalanlarla, sırlarla örülü hayatıyla yüzleşmesini okurken birçok farklı detaya daha şahit olacaksınız.
Detay dedim de kitap birazcık fazla detaylı ve uzatılmış geldi. Hani biraz daha az ve öz olsaydı , daha mı iyi olurdu acaba? Punto da biraz küçüktü. Zaten bu ay okuma hızım yerlerde sürünüyor. Yeni yazarlar keşfetmeyi benim gibi siz de seviyorsanız şans verebilirsiniz.
Bakın Mehmet Rıza ne demiş:
'' Diseksiyon, tıpta vücuttaki bir parçanın çıkartılması anlamına geliyor ama teşrih, tahlil, parçalarına ayırıp inceleme gibi anlamları da var. İnsan, ruhunun bozulduğunu fark etmeden yaşayabiliyor. Bir gün aynaya baktığında değiştiğini görebiliyor. İşte o zaman yol ayrımında bir karar vermesi gerekiyor: İnsan ya özünü arayacaktır ya bozulan yaşam kısmının tüm hayatını ele geçirmesine izin verecektir! 'Diseksiyon'u bu açıdan tıbbi bir terimden daha çok, polimorf bir kavram olarak tanımlıyorum.''
* Sözcü Gazetesi röportajından.
''Hayat, sanki ipleri birbirine karışan bir yumak gibi... Tam çözdüm derken birçok ip düğümlenebiliyormuş demek.''
''Şu hayatta kimse sahte bir gerçekle kandırılıp, ömrünü geçirmeyi kabullenemez. Küçük yalanlar, büyük yanlışlar doğuruyor.''
MONA KİTAP
1. Baskı Haziran 2017
476 Sayfa
22 Temmuz 2017 Cumartesi
Okudum Bitti-91: Kara Nehir || Ellen Marie Wiseman
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı bu ay okuduklarımdan biri. Geçen ay okuduklarımdan da daha sırada bekleyen var ama çok soğutmadan Kara Nehir 'den bahsetmek istedim. Ellen Marie Wiseman 'in daha önce çıkan iki kitabını da okudum.
Ardımda Kalanlar yazısı için tık tık,
Erik Ağacı yazısı için tık tık.
İki kitabı da severek okumuştum. Kara Nehir'i de seveceğimi düşünerek başladım ve öyle de oldu. Hüzünlü bir hikaye, sağlam kadın karakter ki Wiseman kadın karakterlerini öyle seviyor. :)
Anne ve babasını kaybettikten sonra, yıllar önce çok kötü anıları olduğu Kara Nehir 'e dönmek zorunda kalan Emma Malloy ile tanışıp onun kararlılığına, cesaretine hayran kalırken; maden işçilerinin yaşadığı zorlukları da içiniz acıyarak okuyacaksınız.
Dünyanın neresinde olursa olsun ezilen, zor şartlarda çalışan, çalıştırılan insanların kaderleri ne yazık ki çok da farklı olmuyor. Keşke birileri daha zengin olsun diye zavallı insanlar sömürülmese. Adalet, eşitlik gibi kavramlar herkes için olsa keşke. Çocuk işçiler olmasa, açlıkla boğuşmasa kimse... Keşke dünyada bu kadar kötülük olmasa... İşte böyle derin düşüncelere soktu kitap beni.
''Belki de konu masumların ölümüyle acı çekişi olduğunda eşitlik ve adalet diye bir şey yoktu.''
''Toprağı kazıp kömür çıkaran adamların aileleri sefillik içinde yaşarken, kendilerinin lüks içinde yaşadığını bildiği hayatlarına nasıl devam edebiliyorlardı? Emma midesinin bulandığını hissetti, neredeyse öğürecekti. Birden üzerindeki kıyafetleri ve yediği gösterişli yiyecekleri anımsadı. Onlar da çocuklarının karnını doyurabilecek parayı güçlükle kazanan madencilerin sırtından edinilen parayla satın alınmıştı.''
''İnsanlar anlamadıkları şeylerden korkarlar.''
''O gece Clayton, Emma'ya dikey madem kuyusunun hareket edip çökmeye başladığını söyledi. Bir madenci ezilmiş, başka bir madenci iki yüz metre geçidin üzerine düşüp ölmüştü. Genç kız sonradan düşündüğünde her gün bu korkuyla yaşamanın nasıl bir şey olduğunu hayal edemedi. Her gün kocam ya da çocuğum eve dönecek mi diye korkarak yaşanır mıydı? ''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: Dilek Parsadan
1. Baskı Haziran 2017
480 Sayfa
16 Temmuz 2017 Pazar
Okudum Bitti- 90: Melez || Tuğba Kartalkaya
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çıktığı günden beri İnstagram'da görüp merak ettiklerimden Melez. Konusuna şöyle bir bakınca okurum, hatta severim bence dedim. Yanılmadım da. Serinin ilk kitabı. Devamını da merak ediyorum. Yeni yazarlar keşfetmeyi çok seviyorum zaten. Var mı sizin de son zamanlarda ilk defa okuyup, sevdiğiniz yazarlar?
Ayça'nın ailesini ziyaret etmek için çıktığı yolculukta kaza geçirmesiyle başlıyor kitap. Biz bu arada Ayça 'yı tanımaya başlıyoruz sevgisiz bir ortamda büyümüş bir kız Ayça. Çocukluğundan beri rüyaları garip ve korkunçtur. En sevdiği insan, teyzesi de uzağa taşınınca büsbütün yalnız hissetmeye başlar. Rüyaları da şiddetini artırır. Hayal mi, gerçek mi, rüya mı karışık haldedir. Artık rüyalarına bir anlam vermesi gerektiğine karar verir. Bu uğurda Türkiye'den Makedonya ve Sırbistan 'a gider. Tolga 'Dan hiç bahsetmedim, sürpriz olsun okuyacaklara.
Balkanlar'a uzanan gizemli ve fantastik bir yolculuğa çıkmak hem ilginç hem güzel geldi bana. Kim güvenilir kim değil ben de en az Ayça kadar tereddüt ettim. Daha fazla detay verip heyecanını kaçırmayayım. Devamı için beklemedeyim. :)
''Rüyalarının onu kötü bir sona sürüklemediğine inanmak istedi. Başka bir şansı da yok gibiydi.''
''Yakında tüm sorunlarının çözüme ulaşacağına inanıyordu. Oysa insanın en tehlikede olduğu an vakitsizce rahatlama duyduğu andır. ''
''İnsan çaresizlik içindeyken kendisinden beklenmeyen cesareti gösterebilir.''
''Hayatta kalmak için umuduma tutunmak zorundayım. ''
''İnsanlar galiba hep ellerinde olmayan şeylere sahip olduklarında mutlu olacağını sanıyor. Oysa mutluluk bir seçimdir. Çevrene nasıl baktığın, dünyayı nasıl gördüğün, ne hissetmeyi seçtiğindir. Mutsuzluk ise sanırım daha çok bir bağımlılık gibi, mutlu olmayı hayal etsen de bir türlü kurtulamadığın türden.''
FANTASTİK KİTAP
416 Sayfa
2017
15 Temmuz 2017 Cumartesi
Okudum Bitti- 89: Mehmet Akif Ersoy Yarından Da Yakın || Semrin Şahin
Kitap seven herkese merhaba. Okunanlar kulemi yavaş, hatta çok yavaş da olsa bloga not almaya devam ediyorum. Günün kitabı Alakarga Biyografik Romanlar serisinden Mehmet Akif Ersoy Yarından Da Yakın.
Daha önce yine Semrin Şahin tarafından yazılan Ömer Seyfettin Vatan Sevdalısı kitabını okudum. Yazısı için tık tık.
Ve serinin bir başka kitabı olan Mazlum Alptekin tarafından yazılan Ahmed Arif Bir Mısra Boyunca Maceram 'ı okudum. Yazısı için tık tık.
Elimde serinin hepsi yok ama birkaç tanesi daha var. Onları da severek okuyacağımdan eminim.
Mehmet Akif Ersoy 'un hayat hikayesini, tatlı bir hikayenin içine saklanmış olarak bulup okuyoruz. Kitap içinde kitap. Dediğim gibi biyografi okumayı zaten seviyorum, biyografik romanlar da daha bir tatlı oluyor. Daha önce duyduğum, okuduğum şeyleri tekrar okuyup hatırlamak güzeldi. Bence bütün seriyi alın okuyun, sonra en sevdiğiniz çocuğa hediye edin. Harika olur.
''Akif'in küçük yaşta hem ruhunu hem zihnini yoğuran, onu eğitip yetiştiren babasıydı. Okula başladığı yıl Arapça öğretmeye başlamıştı Akif'e. Safahat'a yıllar sonra, 'Hem babam hem hocamdır; ne biliyorsam kendisinden öğrendim,' diye yazacaktı Akif.''
''17 km uzaklıktaki okuluna yürüyerek gidip gelirdi Akif. Bir gün bu durumunun faekına varıp ona yardım etmek isteyen sınıf arkadaşlarına, 'Ben parasızlıktan değil, sporcu olduğum için yürüyorum,' dedi. Bunu söylediği gün pişman oldu. Eve dönerken kara kara düşünmeye başladı. Yol boyunca kendisiyle çekişti: 'Sen koca Tahir Efendi'nin oğlusun. Yakıştı mı sana sıkışınca yalan söylemek?'
O gece uyuyamadı. Sağa döndü, sola döndü. Sabah uykusuzluktan şişmiş gözlerle kalktığında kararını vermişti çoktan. Sırf yalancı çıkmamak için güreş öğrenerek sporcu olacaktı. Güreş hocasına verecek bir şeyi yoktu ama. Buna da bir çözüm buldu. Böylece ilk hocalığı böyle başladı Akif'in.
Güreş hocasının yanına gidip durumunu anlattı. Hocası elini Akif'in omzuna koydu ve, 'Anlaştık Akif,' dedi. Akif hocasına okuma yazma, hocası da Akif'e güreş öğretecekti. Bir süre sonra okulunda güreşte birinci oldu. Ardından gülle atmaya başladı. İstanbul birinciliği getirdi, gülle atma ona.''
''Geçim sıkıntısına ve annesiyle kız kardeşini açıkta bırakmamak uğruna katlandığı zorluklara karşın Akif, 22 Aralık 1893'te, o zaman Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi adını taşıyan Veteriner Fakültesi'nden birincilikle mezun oldu.''
''İstanbul'da bulunduğu yıllarda memurluğunun yanında çeşitli okullarda kompozisyon dersleri öğretmenliği de yaptı Mehmet Akif. 2. Meşrutiyet'in ilanından sonra devrin ilim ve fikir hayatında önemli yeri olan Sırât-ı Müstakim gazetesinin başyazarlığına geldi.''
ALAKARGA YAYINLARI
1. Basım Şubat 2017
92 Sayfa
14 Temmuz 2017 Cuma
Okudum Bitti- 88: Deliryum || Lauren Oliver
Kitap seven herkese merhaba. Tembel blogger geldi hanım. :) Bu ay sırf bloga yazma konusunda değil okuma konusunda da tembelim. Ayın yarısı geçti o kadar az kitap okudum ki... Hayırlısı olsun, okuyamama günleri de geçer diyor, kendimi avutuyorum. Günün kitabı distopik bir serinin ilk kitabı Deliryum. Pek çok sevdiğim Kitap Eylemi çok sevmişti. Bakın neler yazmış tık tık. Aklımın bir köşesindeydi. İndirimde denk gelince aldım gitti.
Aşk olmasa nasıl olurdu sizce? Ya da aşk yasak olsa? Lena 'nın dünyasında böyle. Aşkın lafı bile edilmiyor. Aşkı ortadan kaldırmak için de uygun yaşa gelenlere bir tedavi uygulanıyor. Çünkü onlara göre aşk bir hastalık. Adı da : Amor Deliria Nervosa. Aşk çoğu zaman acıtsa da böyle zorla ortadan kaldırılması hiç hoş değil. Hani aşkla başı hoş olmayan ben bile böyle düşünüyorum. :) Deliria 'ya yakalanların sonu da hiç iyi değil.
Aşka bakış açılarının ilhamını acaba Platon'dan mı aldılar. Ona göre de böyleymiş ya: ''Aşk , ciddi bir akıl hastalığıdır.''
Aşk kötülenecekse (hoş bence bu kötülenme sayılmaz, adam haklı) Bukowski gibi zarafetle yapılmalı. Bukowski ve zarafet... Çok tatlı oldu ya. :)
Neyse aşksal detaylardan kitaba dönüp son cümlelerimi de yazıp kaçayım. İşte böyle bir ortamda Lena ile Alex 'in yolları kesişir. Yasaklar yasaklansın. :) Lena'dan çok arkadaşı Hana'yı sevdiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Eh ilk kitap olduğu için zurnanın zırt dediği yerde kaldı. Araya başka kitaplar girdi elbette. Yarın ilk işim ikinci kitap Pandemonyum' a başlayacağım. Bir de Allah aşkına o nasıl kapak ya, masum Mehtap ciltli sandı. :) Yumşacık, daha eve ulaşmadan uçları boynunu bükmüştü. Kapağın dokusu olarak buna benzer Martı Yayınları'nın da bir kitabını okumuştum. (Menekşeler Açarken tık tık) O gayet eli yüzü düzgündü.
'' Öldürücü şeylerin en öldürücüsü: Aşk, ona sahip olduğunuzda da, olmadığınızda da sizi öldürüyor.''
''Kalpler kırılgan şeylerdir. İşte bu yüzden çok dikkatli olmak gerek.''
''Korkusuz bir dünya. İmkânsız.''
''Geçmiş bir yükten ibarettir. İçinizde birikir, taş gibi ağırlaşır.''
''Aşk... İncecik, tek bir kelime, bir bıçak sırtından daha uzun olmayan bir kelime. Kendisi de tam olarak bu zaten. Bir bıçak sırtı, bir jilet. Hayatınızın merkezine giriyor, her şeyi ikiye bölüyor. Önce ve sonra. Dünyanın geri kalanı, iki taraftan birinde kalıyor. '
''Herhâlde bu insanları sevmenin bir parçası. Bazı şeylerden vazgeçmeniz gerekiyor. Bazen sevdiğiniz insanlardan bile vazgeçmeniz gerekiyor.''
ARTEMİS YAYINLARI
Çeviren: Bilge Gündüz
1. Basım Mayıs 2014
492 Sayfa
9 Temmuz 2017 Pazar
Okudum Bitti- 87: Şeftali Kokan Bir Aşk || Jodi Lynn Anderson
Şeftali kokulu, kapakları birbirinden şahane serinin son kitabını da okuyup bitirdim. Ramazan ayı için gayet iyi bir seçim oldu. Yormadı. Migrenli günlerimi aydınlattı. Kokuları epey zaman geçmiş olmasına rağmen duruyor ama rahatsız edecek kadar çok değil.
Kolay okunan, sessiz, dingin bir seriydi. Aslında seri kitapları peş peşe okumayı seviyorum ama ilk kitabı okuyalı çok olunca ben de son ikiyi peş peşe okudum bitirdim. Güzeldi. Çok fazla olay yok, öyle muhteşem özgün değil ama naif bir yanı var. Kızların peşinden şeftali bahçesinde gezer gibi okudum, bitirdim. Ve bahçe, ağaç falan bana hep anneannemi hatırlatıyor. :( Çocukluğumu özletiyor.
Son kitapta doğal olarak olaylar toparlanıyor. O yüzden bir önceki kitaptan daha iyiydi. Aslında görsel olarak böylesi çok tatlı ama yazar işi tek kitapta da bitirebilirdi. İlk iki kitapta hep Murphy 'i daha çok sevmiştim ama sanki Leeda 'yı da sevdim gibi. Dediğim gibi çok bir olay olmadığı için olanı da ben anlatıp manasız bir iş yapmayayım. Dostluğa, ilk aşklara dair sevimli ama ağır tempolu bir seri okumak istiyorsanız okuyun gitsin. Temposuna laf söylediğime bakmayın hemencecik bitiyor.
''Evi onu sarmalayan bir yorgan olmuştu. Her şeyi iyileştiriyordu.''
'' Her şeyi olan insanların hislerinden neden bu kadar çok kaçtığını merak ediyorum. Sanki ruhlarını boyunlarından kesmişler gibi.''
''Hayatın en güzel zamanları hayal edemediğin zamanlardır.''
NOVELLA DİNAMİK
Çeviren: İnci Doğan
1. Baskı Ocak 2016
284 Sayfa
Okudum Bitti- 86: Şeftali Kokan Sırlar || Jodi Lynn Anderson
Kitap seven herkese merhaba. Şeftali serisinin ilk kitabını çıktığı zaman okumuştum. Sonra devam kitaplarını almadım. Öylece kaldı. Sonra çok sevdiğim bir arkadaşımın çekilişinde kitaplar kazanmıştım. İçerisinde bu kitap da olunca artık üçüncü kitabı da alırım diyordum ama o da hediye geldi. Yani toplama bir seri oldu.
Şeftali Kokan Bir Yaz hakkındaki yazım için tık tık .
İlk kitapta tanıştığımız Murphy, Leeda ve Birdie ile yeniden buluşmak güzeldi. Aradan bana göre uzun bir zaman geçtiği halde unutmamış olmam da sevindirici. :) Kızlarımız bu kitapta büyüyorlar, olgunlaşıyorlar. Hepsi kendi hayatlarını sorguluyor, yaşadıkları sorunlarla yüzleşip aralarındaki bağı koruyacaklar mı işte kitabın olayı bu. :) Bu kitapta baş rolde Leeda var. Hem aile içi durumu hem Rex derken , aslında Leeda'yı çok sevmesem de arada onun için üzülmeden de edemedim.
Olaylı, öyle büyük sırlı bir kitap değildi. Sessiz sakin okundu, bitti. İlk kitabı daha çok sevmiş olsam da, seri bitirme sevdasına üçüncüyü de okudum çoktan. Hatta hemen şimdi onun da yazısını paylaşacağım. Çünkü okuyalı epey oldu ben de tembelim. :)
''Eğer insan bildiği kadarından çok daha fazlasını bildiğine inanırsa, işin sonunda bir geri zekalı durumuna düşüyordu.''
''Murphy her zaman evliliğin insanları birbirine tutsak etmek için toplum tarafından dayatılan bir maskaralık olduğunu düşünürken, kendini yolun kenarında gösterişsiz bir düğünü hayal ederken buldu.''
''Bazen bir şeyleri olduğu şekliyle kabul etmek gerekirdi. Bazen de pes edip vazgeçmek gerekirdi.''
''Neye sahip olduğunuzu onu kaybetmeden asla anlayamazdınız.''
NOVELLA DİNAMİK
Çeviren: Sevan Amiroğlu
1. Baskı Ekim 2015
368 Sayfa
1 Temmuz 2017 Cumartesi
Okudum Bitti-85: Başkalarının Kederi || Leah Hager Cohen
Kitap seven herkese merhaba. Yine tembellik çöktü üstüme. Biten kitaplar birikti. Sıcaktan buharlaşmak üzere olduğum için de kertenkele gibi kıpırdamadan durmaya gayret ediyorum. Bu aralar seri kitapları bitirme planım var. Aralara başka kitaplar alarak. Başkalarının Kederi de arka kapak yazısı yüzünden merak ettiklerimdendi.
Kitabın uluslararası prömiyerini 2015 Cannes Film Festivali'nde yapan bir film uyarlaması da var. Birçok ödüle de aday gösterilmiş. Konu ilgi çekici olunca, üstüne de bunlar eklenince çok büyük bir beklenti oluştu bende. Kesin severim, diyordum ama üzülerek söylüyorum pek öyle olmadı. Çok durağan geldi. Filmi bulup izleyemedim ama olsa izlerdim. Belki filmi daha çok severim. :)
Konu olarak kasvetli olması normal. Dram zaten. Ama anlatımı sevemedim sanırım. Tam sever gibi olurken koptu, içine alamadı beni. Arka kapak yazısını da paylaşayım belki ilginizi çeker.
Eşinden sır saklamak daima sadakatsizlik midir? Ve de böylesi bir sır nelere mal olur?
Doğumundan elli yedi saat sonra hayatını kaybeden bebeklerinin yasını tutan Ricky ve John, kendileri ve iki çocukları için yeniden normal bir hayat kurmaya çalışırlar. Bu süreçte hiçbir şey değişmemiş gibi yaparken, evliliklerinde de her şeyin yolunda gittiğini varsayarlar. Yine de bebeğin ölümünün neticesinde, aralarındaki bastırılmış güvensizlikler su üstüne çıkar.
Anne babaları arasındaki gerilimin farkında olan on yaşındaki Biscuit ve on üç yaşındaki Paul da zamanla kendilerinden beklenmeyen davranışlar sergilemeye başlar. Dört aile üyesi üzüntülerini içlerinde yaşamak üzere parçalara bölünüp kendi dünyalarına çekilirken beklenmedik bir misafir gelir ve her insan hayatının parçası olan ancak içinde bizi birbirimize doğru çeken bir güç de barındıran keder denen o hisse daha duyarlı olmaya başladıklarını fark ederler.
“Leah Hager Cohen olağan zorlukları, incelikli trajedileri ve insan ilişkilerinin umulmadık hassasiyetini sergileyen başlıca yazarlardan biri… İçinde barındırdığı derin üzüntülere rağmen, gerçekçi karakterleriyle insanlığı aydınlatan umut verici bir kitap.”
-The New York Times Book Review-
“Cohen’in zengin bir anlatıma sahip bu romanında, yeni doğan bebeğin ölümü Ryrie ailesinin usulca çöküşünü tetikliyor… Etkileyici.”
-More-
“Leah Hager Cohen zorlu konuları tükenmeyen bir sevgi ve anlayışla yazıyor.”
-Tom Perrota, Kalanlar kitabının çoksatan yazarı-
“Muhteşem anlatımıyla Cohen bizi geçmişten geleceğe götürüp tekrar geri getirerek bir ailenin kaybını, acısını ve özlemini ustalıkla inceliyor.”
-Kirkus Reviews
FENİKS KİTAP
Çeviren: İrem Karay Yücel
384 Sayfa