31 Mart 2018 Cumartesi
Okudum Bitti- 41: Mihenk Taşı || Edith Wharton
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Edith Wharton'dan Mihenk Taşı. Kitap epeydir okunmayı bekliyordu tamamen plansız olarak okudum. Rafta görünce aldım elime okudum bitirdim.
Yazarın daha önce iki kitabını okumuştum:
Masumiyet Çağı hakkındaki yazım için tık tık ,
İki Kız Kardeş hakkındaki yazım için tık tık.
Pulitzer Ödülü'nü kazanan ilk kadın yazar olan Edith Wharton 'un diğer kitaplarını da okumalıyım mutlaka.
Meşhur bir yazar olan Bayan Aubyn tarafından Glennard 'a yazılmış aşk mektupları esas kahraman. Ama kitap boyunca, şimdi örnek bir mektup göreceğim diye beklesem de mektupları okuyamadım. Bayan Aubyn'in ölümünden sonra onlardan para kazanmayı düşünen Glennard'a kızıp kızmama arasında gidip geldim. Çünkü o parayla Alexa ile mutlu, rahat bir geleceğe kavuşabilecek. Şimdi dürüst olalım, fırsatlar elimizde değilken doğru olanı yapacağımızı düşünmek kolay ne de olsa...
Geçmişin üzerinden geleceğini kurmaya çalışan Glennard'ın vicdani hesaplaşmasını okurken bazı insanların ne kadar güzel sevebildiklerine şahit oldum. Çok sevmek, korkusuzca sevmek de iyi bazen ama güzel sevelim. Eh bir zahmet de sevilelim mümkünse. :)
''Açgözlü gençliğin bütün armağan ve lütufları aldırış etmeden tükettiği o bencil yaşlardaydı.''
''Aslında hepimiz zaman için birer eğlence konusuyuz... ''
''Bugünlerde edebiyat buhardan daha hızlı yol alıyor. En kötüsü de hiçbirimiz okumayı bırakamıyoruz; ahlaksızlık kadar sinsi ve iyi anlak kadar bezdirici.''
''Hayatında kitap açmamış insanlar kitapları eleştirel açıklamalarla tartışıyorlardı. Edebiyatın sadece maske olarak kullanıldığı topluluklarda onları okumak sosyal bir görev haline gelmişti.''
''Aşk, öz saygının en zapt edilmez sığınağıdır ve çıplaklığımıza dikilmiş gözlerden nefret ederiz...''
'' 'Hani derler ya,' diye başladı tedirgin bir şekilde, 'İlk Hristiyanlar, putperestlerin tapınaklarını yıkmak yerine onları arındırıp kendileri için kullanırlarmış. İnsanın bunu kendi davranışları için de yapabileceğini düşünmüşümdür her zaman. Nefret ettiği ama değiştiremeyeceği davranışları... Demek istediğim insanın yaptığı bir yanlış diğerini izleyebilir ya da diğer yanlışlara geçit vermez bir duvar örebilir.' Sesi titremeye başladı. 'Putlara yaptığımız tapınakları her zaman yok edemeyiz ama içine iyi ruhlar koyabiliriz; merhamet, utanma, anlayış gibi... Onlara bu kadar ihtiyacımız olmasaydı, hiç sahip olmayabilirdik.''
ALTIN BİLEK YAYINLARI
Çeviren: Özlem Sığırtmaç
İkinci Basım Nisan 2014
108 Sayfa
Okudum Bitti- 40: Tek Kelimelik Sözlük || A. Ali Ural
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı A. Ali Ural'dan Tek Kelimelik Sözlük.
Yazarın daha önce iki kitabını okumuştum.
Posta Kutusundaki Mızıka hakkındaki yazım burada.
Fener Bekçisinin Rüyaları hakkındaki yazım şurada.
İlk kitabı 2016 yılında okudum. Sonra 2017'de Fener Bekçisinin Rüyaları'nı okudum. 2018 'in kitabı da sevgili arkadaşım Ebru'nun tavsiyesiyle Tek Kelimelik Sözlük oldu. Bir sonraki kitabı önümüzdeki yıla ertelemeyi düşünmüyorum. Elimde sanırım iki tane daha A. Ali Ural kitabım kaldı.
A. Ali Ural'ın cümlelerini sevdiğime karar verdim. Hüzünle karışık garip bir huzur veriyor.
'' Ah kelimeler, yanlarına gelen harflerle nasıl da değişiyorlar! 'Adl'in kökleri, 'ayn', 'dal' ve 'lam'. Yan yana gelince fışkırıyor o koca çınar. Fakat ne tuhaf iki gölgesi var, zıt istikametlere düşen. 'İstikamet' ve 'meyl'.
Yoldan çıktığında bir kimseye 'adele anittarika', yöneldiğinde bir yere 'adele ileyhi' deniyor. Bu yüzden İbn Arabi'ye göre, Hakk'tan ayrılmaya 'zulüm' adı verilirken Hakk'a yönelmeye 'Adl' deniyor. Fakat kolay değil adalet. 'İyi olmak kolaydır. Zor olan adil olmaktır,' diyor Hugo. Ah Sefiller'in yazarı! ''
*Themis'in Tuhaf Günlüğü
''Her kelime her dinleyende yeniden yazılıyor.''
*Pencereden Ayrılmayan Divane
''Hiçbir sözlük yazmaz. Eli boş çaldıysa kapısını evinin bir akşam baba, dışı kış içi cehennem.''
*Buraya Işıkla Gel
'' - Bir sözlüğe ihtiyacım var.
- Kaç kelimelik olsun?
- Tek.
-Tek kelimelik bir sözlük mü dediniz!
- Evet, içinde yalnız Allah kelimesi olsun. ''
*Lütuf Gecikmedi, Geciken Sensin
''Eğilmeden sonra doğrulma gelmiyorsa eğer, yanlış yerde eğilmiştir baş.''
*Dışlanmış Bir Kelime
''İmtihan bitti sanıyorsun ama omuzlarındaki 'yazarlar' durmaksızın yazıyor. Bu öyle bir imtihan ki 'Kitap'a bakmak serbest. Gökyüzünden, denizlerden ve dağlardan kopya çekmek de. Bu öyle bir imtihan ki yeryüzünün her köşesinde başında gözetmenler olmadan girebilirsin. Her dilde yazabilirsin cevaplarını. İsmini yazmayı bile unutsan cevapların geçerli. Bu öyle bir imtihan ki dört yanlış bir doğruyu götürmüyor, bir doğru on yanlışı siliyor. İptal edilmesi mümkün olmayan! Üç saat on beş dakika sürmüyor sınav, son nefesine kadar soruları cevaplayabilirsin. Sınavdan çıkmak yok hemen, hep sınav içindesin. Katı kuralları yok. Sınav esnasında konuşabilirsin, yemek yiyebilirsin, bilenlere sorabilirsin cevapları. En önemlisi beş seçenek içinde saklanmıyor 'Doğru'. İki seçenek var yalnız önünde. Siyah ve beyaz. Bütün yapacağın teslim olmak aydınlığa.''
*İmtihan Nehri
''İki kişilik bir yolculuktur okumak; yazan ve okuyan aynı teknede. Denizi de paylaşıyorlar fırtınayı da. Ağı birlikte çekiyorlar derinlerden. Güneşi birlikte batırıyorlar. Yazar öyle şeyler fısıldıyor ki kulağına, söylenmeyenleri de işitiyor okur. Bir orman yangını bu, daldan dala atlıyor ateş. Bir yazar ve bir okur iki yazara dönüşüyor o sırada. Deniz başak denizine, balıklar buğdaya. Her şey çoğalıyor. Sınırlar kalkıyor. Harfler kol kola girip halay çekiyor. Kelimeler yan yana gelip fotoğraf çektiriyorlar. Cümleler suluboya bir tablonun ele avuca gelmez kuşları. Elifin ardından sürüler halinde uçuyorlar. Kelam düşünce oluyor, kelime imge. Yorgunluğuna değiyor yazarın ve okurun. Kim yorulmadan okuyorsa bir kitabı karşısına Oscar Wilde çıkıyor: 'Hiç yorulmadan okunan bir kitap, hiç yorulmadan yazılmış olmalı...' ''
*Harfleri Ayakta Tutan
''Bu nasıl bir kelime, hâlâ can çekişiyor. Şüphe, yakalanamayan hırsız. Şüphe, çıngıraklı yılan Şüphe, benzerliğin doğurduğu yanılgı. Şüphe bir cins cehalet. Bir soru zehirleyen. 'Var mı yok mu?' ''
*Yakalanamayan Hırsız
ŞULE YAYINLARI
12. Baskı Şubat 2017
216 Sayfa
29 Mart 2018 Perşembe
Okudum Bitti- 39: Hikâye Avcısı || Eduardo Galeano
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine çok severek okuduğum kitaplardan biri. Eduardo Galeano ile tanışma kitabım oldu. Aklımda, Kadınlar kitabı vardı aslında. Sonra Ercan Kesal'ın bir röportajında bu kitaptan bahsettiğini gördüm. Çok kıymet verdiğim birilerinin önerdiği kitapları okumak bile başlı başına mutluluk olduğu için bu kitabı aldım. Ve çok güzeldi. Harikaydı. Diğer kitaplarını da yavaş yavaş alacağım. Hatta annem yine benden önce okudu, o da çok beğendi. Teşekkürler Ercan Kesal diyorum. :)
Baş ucumda dursun, olmadı kitaplığımın baş köşesinde dursun arada okur okur hayran olurum dediklerimden.
Dünyanın gerçeklerine, acımasızlığına, eşitsizliklere değinen; sömürenleri, sömürülenleri konu alan kısa ama derin hikayeler anlatan harika bir deneme kitabıydı. Gerçekleri bu kadar kısa ama sarsıcı anlatabilen tarihi bir ansiklopedi gibiydi. Son kısımlarda da Galeano'nun kendi yazım sürecine, kendine dair anlattıkları vardı. Çok sevdim çook.
'' Barbarca Gelenekler
Britanyalı fatihlerin gözleri şaşkınlıkla yuvalarından fırladı.
Onlar, kadınların kocalarının malı olup, İncil'in emrettiği gibi, onlara itaat etmek zorunda olduğu uygar bir ulustan geliyorlardı, ama Amerika'da bunun tam tersi bir dünya buldular.
İrokua yerlileri ve diğer yerli kabileler insanda ahlaksızlık şüphesi uyandırıyorlardı. Kocaların kendilerine ait kadınları cezalandırma hakkı dahi yoktu. Kadınların ise kendi fikirleri, kendi malları, topluluk kararlarında oy kullanma ve boşanma hakları vardı.
İstilacı beyazlar artık huzur içinde uyuyamıyorlardı: Pagan vahşilerin gelenekleri onların kadınlarına da bulaşabilirdi.''
'' 'En Yaşlı Kim?' Yarışması
Bir yıl fazla bir yıl eksiğiyle birkaç bin yıl önce, jaguar, köpek ve çakal aralarında iddialaştılar. İçlerinde en ihtiyar hangisiydi? En yaşlı, buldukları ilk yemeği ödül olarak alacaktı.
Tam o sırada tepeden aşağıya doğru sarsılarak inen kırık dökük bir arabadan mısır tortillası dolu bir torba yere düştü.
Bu hazineyi hangisi hak ediyordu?
En yaşlı hangisiydi? Jaguar dünyanın ilk şafağını gördüğünü söyledi. Köpek evrensel tufandan bir tek kendisinin sağ kurtulduğunu söyledi.
Çakal hiçbir şey söyleyemedi. Çünkü ağzı doluydu.''
'' Biraz Dolaşacağız
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında birçok Montevideolu pazar günlerini en gözde gezilerine yani hapishane ya da tırmarhane ziyaretlerine ayırmaktaydı.
Mahkumları ve delileri seyreden ziyaretçiler kendilerini çok özgür ve çok akıllı hissediyorlardı.''
''Yabancı
Barcelona'nın Raval semtinde yayınlanan bir gazetedeki imzasız yazıda şöyle diyordu:
'Tanrın Yahudi, müziğin zenci, araban Japon, pizzan İtalyan, gazın Cezayirli, kahven Brezilyalı, demokrasin Yunan, rakamların Arap, harflerin Latin.
Ben senin komşunum. Sen bana yabancı mı diyorsun?' ''
''Kapalı Kapılar
2004 yılının Ağustos ayında Paraguay'ın Asuncion şehrindeki bir alışveriş merkezi yandı.
Üç yüz doksan altı kişi öldü.
Kimse aldıklarının parasını ödemeden kaçmasın diye kapılar kapatılmıştı.''
''Bana Bir Kupa Daha Lütfen
Futbolda ilk Dünya Kupası 1930 yılında Uruguay'da düzenlendi.
Ödül olarak verilen değerli taşlarla süslü som altından kupa FIFA yetkililerine teslim edilene kadar, İtalyan futbolunun yöneticisi Ottorino Varassi tarafından yatağının altındaki bir ayakkabı kutusunda saklandı.
1966'da İngiltere'de düzenlenen Dünya Kupası'nda heyecanın zirveye çıktığı sırada kupa Londra'daki bir vitrinden çalındı. Scotland Yard'ın en iyi memurları hiçbir ipucuna ulaşamıyorlardı ki Pickles adındaki bir köpek kupayı gazete kağıdına sarılı bir halde Londra'nın kenar mahallerinden birinde, bir evin bahçesinde buldu. Pickles ulusal kahraman ilan edildi.
Sonraki soygun 1983'te yaşandı. altın külçelerine dönüşmüş kupa Rio de Janeiro karaborsasında gözden kayboldu.
O günden beri şampiyonayı kazanan kupanın bir kopyasını alıyor ama orijinali FIFA'nın Zürih'teki binasında bir kasada saklanıyor.''
'' Yağma Hakkı
Iraklı emektar gazeteci Samir 2003 yılında Avrupa'nın bazı müzelerini geziyordu.
Bir müzeden diğerine gittikçe, Babilonya'da yazılmış şaheserlere, Ninova'nın tepelerinde yontulmuş kahraman ve tanrılara, Asurlulardan beri uçan aslanlara rastlıyordu...
Birisi yanına yaklaşıp yardım teklif etti:
'Bir doktor çağırayım mı?'
Samir yere çömelmiş, elleriyle iki yandan kafasına bastırıyordu.
Gözyaşlarını yutarak kekeledi:
'Hayır, lütfen. Ben iyiyim.'
Ve ardından açıkladı:
'Sadece bizden ne kadar çalındığını ve daha ne kadar çalınacağını görmek beni üzdü.'
İki ay sonra Amerikan ordusu işgali başlattı. Bağdat Ulusal Müzesi yağmalandı. Tam 170.000 eser kayboldu.''
SEL YAYINCILIK
Çeviri: Süleyman Doğru
Birinci Baskı Ekim 2017
262 Sayfa
27 Mart 2018 Salı
Okudum Bitti- 38: Kara Kış Beyaz Düş || Fatma Erdek
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı dün başlayıp bitirdiğim Kara Kış Beyaz Düş. Fatma Erdek'in daha önce iki kitabını okumuş ve sevmiştim. Instagram'da okuma etkinliği için Ephesus Yayınları kitabı okuyacaktım. Kitaplığımda okunmayı bekleyen son iki Ephesus kitabı olarak bu iki güzel kalmıştı. Kara Kış Beyaz Düş'ü çok severek okuyup bitirince hemen Gece İle Şafak'a başladım bile.
Daha önce okuduğum Fatma Erdek kitapları:
Melekler Zamanı yazısı için tık tık,
Erken Rüya Zamanlar için tık tık.
Melekler Zamanı'nı çok çok sevmiştim. Ama bu kitap onu da geçti. Kalbe dokunan, umut veren, sarsan bir kitap oldu benim için.
Zeynep'in Narman'daki hakimlik günleri ile başlıyor kitap. Akgül ile yollarının kesişmesiyle, kaderlerinin benzerliğini öğrenirken geçmişe dönüşlerle çocukluğundan itibaren annesi Ferda ve üvey babası Selim ile yaşadıklarını okuyoruz.
Adı gibi bir kitaptı. Karanlıklardan, kara kışlardan umuda, aydınlığa, beyaz düşlere çıkmanın romanıydı. Elimden bırakamadan bazen kızarak, bazen gözlerim dolarak okudum. Fatma Erdek'in duru anlatımını özlemişim.
''Nasıl bir dünyaydı bu? Ne kayboldum, ne yolumu bulabildim. Ne kaçabildim, ne kurtulabildim. Hep bir cümle önden gidiyordu hayat, ne yetişebildim, ne tutabildim. Değiştiremedim yazgıları. Yürüdüm, koştum, uçtum bir uçtan diğerine. Ne oldu? Yine başladığım yere döndüm.''
''Sırlar; yalanlarla beslenen, rutubet ve çürümüşlük kokan ağzını açtığı an, ekşimiş bir nefes yayılır ortalığa...''
''Uzaklaşmak çare olur, zaman geçtikçe dem çöker, yara durulur sanmıştım. Hatırlamak güçleşir, mesafe ses geçirmez bir duvar olur sanmıştım.
Yanılmışım.
Yıllardan ve yollardan böylesi bir kudret ummak ne büyük tamahkârlıkmış. Yok demek ya da yok olmak neye yarar? Kir, bulaştığı yerde işlemeye devam eder. Büyür, genişler, çoğalır. Gün gelir temiz tek hücre bile kalmaz. İnsan, bilincinin üstüyle ne kadar çabalarsa çabalasın, faydasız. Hiçbir şey unutulmaz. Telkin, güç gösterileri... Hepsi yalan, boş, zırva... İnsan ruhunun kiri, tortusu bilincinin altında...''
''Her bulanık su, bir süre sonra durulur... Her fırtına bir süre sonra yorulur... Her yangın bir an gelir, soğur. Geride izleri kalmaz mı? Kalır elbette...''
EPHESUS YAYINLARI
4. Baskı 2017
400 Sayfa
26 Mart 2018 Pazartesi
Okudum Bitti- 37: Issız Ev || Linwood Barclay
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Günün assolisti Issız Ev. Koridor Yayıncılık'ın bu sade ama güzel kapaklarını çok seviyorum. Siyah ve beyazın şahane uyumu. :)
İlk defa okuyacağım bir yazar olması da heyecanı biraz daha arttırdı. Çok severek, merakla, heyecanla okudum. Hatta yazarın diğer kitaplarına da bakmayı düşünüyorum.
Derek arkadaşı Adam'ın ailesiyle kısa bir tatile gidecek olmasını fırsat bilip bir plan yapar. Langley ailesi evde yokken onların evinde kız arkadaşı ile rahatsız edilmeden vakit geçirmeyi planlar. Onları yolcu etmek için evlerine gider ve bir yolunu bulup saklanır. Ama işler hiç umduğu gibi gitmez. Hatta öyle bir sarpa sarar ki çeşitli tahminler yaparken kitabın nasıl bittiğini anlayamadım.
Şaşırtıcı gelişmelerle dolu, çok güzel bir kitaptı. Tam bir şeyler tahmin ediyorum derken yoksa öyle değil mi acaba dedirten; sırların ortaya döküldüğü, geçmişle hesaplaşmalarla dolu bir kurguydu. Derek ve babası Jim'i çok sevdim. Çok şey var anlatacak da büyüsünü bozmadan bu kadar söyleyebildim. Zaten bu yazdıklarımın bir kısmı da kapakta yazdığı için sorun olduğunu düşünmüyorum. Okursanız seversiniz bence.
''İyi niyet ne kadar kötü sonuçlara yol açabiliyor...''
''Bazen çok uzun sürse de insanın doğru şeyi yapması gerekir.''
KORİDOR YAYINCILIK
Çeviren: Belgin Selen Haktanır
1. baskı 2018
440 Sayfa
Okudum Bitti- 36: Labirent Virüs Kodu || Labirentin Doğuş Hikâyesi || James Dashner
Kitap seven herkese merhaba. Günün ilk kitabı önceki paylaşımlarda bahsettiğim Labirent Serisi'nin son kitabı. Yani son derken son yayınlanan, son aldığım, son okuduğum. Seri zaten bitmişti. Ek kitaplardan biri Virüs Kodu. Üstünde de yazdığı gibi: Labirentin Doğuş Hikâyesi.
Serinin ilk üç kitabını okuyup bitirseniz de yeterli ama sütlacın üstüne tarçın serpmek gibi, ek kitapları da okumak güzel olabiliyor. Ölüm Emri'nden çok daha güzeldi.
Biten serinin ardından bir başa alma gibi oldu bu kitap. Severek okuduğum bir seri olduğunu söylemiştim zaten. Virüs Kodu'nda , Thomas'ın ailesinden alınıp İsyan'a getirilmesini ve orada yaşadıklarını ve Labirent'in nasıl inşa edildiğini okuyoruz. Teresa, Minho, Alby, Newt hepsini yeniden görmek güzeldi.
''Thomas nasıl bir dünyada yaşıyordu... Hastalık, ölüm, ihanet. Arkadaşları hiçbir anlam ifade etmeyebilecek acımasız deneylere tabi tutuluyordu. Dünya yanmış, harabeye dönmüştü...''
PEGASUS YAYINLARI
Çeviren: Gizem Yeşildal
1. Baskı Kasım 2016
384 Sayfa
25 Mart 2018 Pazar
Okudum Bitti- 35: Labirent Ölüm Emri || James Dashner
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Labirent Serisi'ni genel olarak çok sevdiğimi söylemiştim (biraz önce). Hakkındaki kısa yazılarımı okumak isterseniz:
Ölümcül Kaçış burada,
Alev Deneyleri burada,
Son İsyan ise burada.
Ben serinin üç kitapla sonlandığını ve diğer iki kitabın ek kitaplar olduğunu bilmeden aldım. Ölüm Emri'ne hemen Son İsyan 'dan sonra bir şiir kitabı okuyup başladım. Thomas ile ameliyat masasında karşılaşıp hop on üç yıl önceye gidiyoruz. Mark kim? Arkadaşlarını da tanımıyorum. Unuttum mu, kim ya bunlar derken kitap bitti. Sondaki 'Çok Gizli' isimli ek bölüm sayesinde aydınlandım. Güzeldi, kötü değildi ama olmasa da olurdu bence.
''Bu ne böyle, şaka falan mı? Yukarıda birisi halimize gülüp bizimle sanal bir oyun gibi oynuyor mu?''
''Mark başını iki yana salladı. Modern teknoloji... Dünyada bir sürü güzel şey vardı ama güneş insan ırkını yok etmeye karar verdiğinde pek bir işe yaramamışlardı...''
PEGASUS YAYINLARI
Çeviren: Gizem Yeşildal
5. Baskı Kasım 2016
400 Sayfa
Okudum Bitti : Labirent Son İsyan || James Dashner
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Günün ikinci kitabı uzun süre önce başladığım Labirent Serisi'nin üçüncü kitabı Son İsyan.
Ölümcül Kaçış hakkındaki yazım burada,
Alev Deneyleri hakkındaki yazım şurada.
İlk iki kitabı ara vererek okumuştum. Epey zaman da geçti. Eksik kitapları alıp hepsini birer kitap arayla okudum. Diğer iki kitap Ölüm Emri ve Virüs Kodu ara kitaplarmış zaten. Yani Son İsyan serinin son kitabıymış.
İlk iki kitabın üzerinden biraz zaman geçtiği için unuttuğum yerler olmuştu ama okudukça toparladım. Labirent'i yenip ve Alev'den kurtulmuş olan Thomas diğerleri gibi İsyan'a güvenip güvenmemek konusunda kararsız. Hatta güvenmeyen tarafta. Arkadaşlarını kurtarmak için her şeyi göze alır. Bundan sonrası da heyecan dolu. İsyan'ın istekleri, ışıl hakkındaki bilgiler derken üzdü de. Böyle olmamalıydı dediğim şeyler oldu, bitti ama benim için bitmiş gibi de olmadı ya.
Seriyi genel olarak çok sevdim bu kitabı da sevdim işte. :)
''Thomas deliliğin ötesine geçen Deliler'i daha önce görmüştü ve rahatsız edici anıları gözünün önüne geldi. Işıl virüsüyle o kadar uzun süre yaşamışlardı ki hastalık, onlar tamamen delirene dek beyinlerini yemişti. Âdeta insan bedenine bürünmüş hayvanlar gibilerdi...''
''Thomas korktuğunu hissetti. Deliler'e dolup taşan bir dünya düşüncesi korkunçtu. İşlerin ne kadar dehşet verici bir boyut alacağını hayal bile edemiyordu; öyle bir durumda bağışık olmanın bir önemi olamazdı.''
PEGASUS YAYINLARI
Çeviren: Gizem Yeşildal
1. Baskı Eylül 2014
384 Sayfa
Okudum Bitti- 34: Keş On Dı Teybıl || Zafer Algöz
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çoook sevdiğim, çook hayran olduğum Zafer Algöz'ün ikinci kitabı Keş On Dı Teybıl.
İlk kitabı Haşırt Dı Bilekbord 'u çok severek okumuştum. Bu kitabı da heyecanla bekliyordum. Almam biraz gecikti. İmzalı alabilmek için İnkilap'ın kendi satış sitesinde satışa sunulmasını bekledim. Can Yılmaz'ın kitabıyla beraber aldım. Dostları ayırmadan. Eve gelir gelmez de annem kaptı. Onun bitirmesini bekledim.
Haşırt Dı Bilekbord hakkındaki fikirlerimi okumak için tık tık.
Bu kitapta da yine birbirinden eğlenceli anılar vardı. Kâh güldüm, kâh hüzünlendim. Çok güzeldi. Adı geçen isimlerin büyük bir kısmını biliyorum, bilmediğim tanımadığım isimler de vardı elbette. Mesela Burak Sergen'in o zamanki lakabını öğrendim. Tam burada kitaptan bağımsız dedikodu yapayım: Burak Sergen, severek izlediğim Çukur dizisinde Beyefendi rolünde. Dedikodu kısmı da şu ki yıllar önce Pamela ile kısa süren bir evlilik yaşamış. Benim yeni haberim olduğu için söyleyeyim dedim. :)
Kitapta kimler yok ki: Benim çok sevdiğim Cüneyt Gökçer, Civan Canova, Alev Sezer, geçtiğimiz günlerde vefat eden Nur Subaşı (ki Şirinler başlarken hayran hayran dinlerdim çocukken bile), Süleyman Seba, Öztürk Serengil, Kamran Usluer ve daha nice güzel insan. Ve çok güzel fotoğraflar eşlik ediyor birbirinden güzel anılara. Özellikle 62. sayfada hayatımın en büyük ve hiç bitmeyen aşkını görmek sürpriz oldu. Eminim ki Zafer Algöz'ün daha ne güzel anıları vardır. Umarım yeni kitap için çok beklemeyiz. Çünkü kitap fıstıklı çikolata gibi mutlu ediyor.
''Günümüz konservatuvarlarının ve sanat kurumlarının hâlâ ayakta kaldığını görüyorsak, bu başarı hikayesinin arkasında şüphesiz üç isim var: müthiş vizyonuyla büyük önder Atatürk, sonra İnönü ve Alman sanat adamı Carl Ebert. ''
İNKILÂP KİTABEVİ
270 Sayfa
2018
24 Mart 2018 Cumartesi
BLOGGER DIRENIŞI: GÜNCEL KALABILEN KITAP BLOGLARI (2018)
Herkese merhaba. Biliyorsunuz uzun süredir blog yazıyorum, yazmaya çalışıyorum. Eskiden daha çoktuk. İnstagram falan filan derken buralar eskisi gibi ilgi görmüyor. Ama olsun ben hem blog yazmayı hem blog okumayı seviyorum.
Sevgili Büşra bu konuya değinen çok güzel bir etkinlik başlatmış. Yazısını okumak için tık tık.
Yazısına okuyup benim gibi kitap blogu yazmaya devam eden azimli blogger arkadaşlarımı da görebilirsiniz.
Uzun süredir düzenli olarak blog yazmaya devam eden benim de severek takip ettiğim birkaç örnek blog yazıyorum. Eklemek istedikleriniz varsa yorum olarak yazarsanız günceller, buraya da eklerim.
23 Mart 2018 Cuma
Okudum Bitti- 33: Rotasız Seyyah Yol Hikayeleri 2 || Mehmet Genç
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Günün son kitabı kitaplığımın kıymetlilerinden olan, Rotasız Seyyah Mehmet Genç'in Yol Hikâyeleri 'inin ikincisi.
İlk kitapta daha çok fotoğraf daha az metin vardı. O da çok güzeldi. Hakkındaki yazım burada.
Yol Hikâyeleri 2 'de gezdiğimiz ülkeler: İran, Afganistan, Tacikistan ve Kırgızistan.
İlk kitabı da çok sevmiştim. Ama bu kitabı okumak daha çok hoşuma gitti. Detaylı bir gezi günlüğü gibi. Fotoğraflar sayesinde de okuduğum yerleri görmüş kadar oldum. Kırgız Türklerinin çadırlarından, Lenin Zirvesi'ne, Taliban karargâhına kadar oldukça ilginç ve korkutucu olan maceralarında Mehmet Genç ile beraber geziyormuş gibi hissederek okudum.
Çok duygu yüklü, kalbime dokunan hayatlara misafir oldum. Üzüldüm, şaşırdım. Hatta şok oldum. Umarım Mehmet Bey bol bol gezer, bol bol yazar. Ephesus Yayınları da harika bir baskı ile bizlere sunmuş. Kitaplara bakmak bile mutlu ediyor. Çok güzeller.
EPHESUS YAYINLARI
384 Sayfa
2017
Okudum Bitti- 32: Aşka Dair Nesirler || Ümit Yaşar Oğuzcan
Kitap seven herkese merhaba. Bu ay okuduğum güzel kitaplardan biriydi Aşka Dair Nesirler. Ümit Yaşar Oğuzcan'ı çok severim. Ben de özel bir yeri vardır.
İki Kişiye Bir Dünya ve Karanlığın Gözleri başlıklı iki bölümde şiirler var.
Daha sonra ise Sahibini Arayan Mektuplar başlığı altında iki ayrı bölümde yirmi beş tane mektup var.
Bir sonraki bölümde ise Hüzün Şarkıları ve Senden Seninle Senin İçin başlıklı iki nesir var.
Son kısımda ise Mihriban'a Mektuplar başlığı altında çok güzel mektuplar var. Mihriban'a Mektuplar'a Ümit Yaşar Oğuzcan kendi hazırladığı 'Bütün Eserleri'nde yer vermemiş. Oğlu Lütfi Oğuzcan yer vermek istemiş. Çok da iyi olmuş. Çok severek okudum.
''Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
Hangi aynaya baktıysam seni gördüm
Gel desen gelemem
Git desen gidemem
Öl desen kanım akmaz
Anladım artık seni sevmek yüce bir şey
Anladım seni sevmek Tanrı'ya yaklaşmak gibi...
...''
KARANLIĞIN ÇAĞIRIŞI
Ben böyle olsun istememiştim
Ya sana çok yakın
Ya senden çok uzak olmalıydım
Aramızda aşılmaz engeller olsun istiyordum
Büyük dağlar, derin denizler olsun istiyordum
Sana gelmeye gücüm yetmemeliydi
Çaresizliğimin bütün hıncını mesafelere yüklemeliydim
Dağda yanan bir çoban ateşi gibi
Gökte bir yıldız gibi
Seni görmeli
Seni yaşamalı
Ve senden çok uzaklarda olmalıydım
Biliyorum güzelliğin yer altı nehirlerine benzer
Biliyorum bir sır gibi güzelsin
Hani anlatılmaz duygular vardır
Hani şarkılar vardır
Sevip söyleyemediğimiz
Şiirler vardır unuttuğumuz
Aşina çehreler vardır hani
Zaman zaman hatırlayamadığımız
İşte sen o kadar güzelsin
Ve ben o kadar karanlıklar içindeyim ki
Şunlar ellerindir diyorum, tutamıyorum
Şunlar gözlerindir diyorum, bakamıyorum.
Düşün kahrımdan ölmeliyim artik
Ölemiyorum.
İnanmak var olmaktır,bilirsin
İnandiğimiz şeyler için yaşayalım
Nice sabahlar,nice aydınlıklar
Gelecek nice iyi günler için yaşayalım.
Sen sarı gülleri seversin
Sarı karanfilleri seversin
Sarı kasımpatılarını
Sarı bir dünyayi seversin
Ben sende olan bütün renkleri seviyorum
İşte tek farkımız bu
Yoksa, hiçbir şey önemli değil dünyada
Senden başka.
Ne zulumler
Ne kavgalar
Ne günler, ne geceler hiçbiri önemli değil
Sen yasadıkça
Ve yaşamak hiçbir zaman
Bunca güzel olmayacak
Sen yaşadıkça
Bir kalbim var et, kan, sinir
İki gözüm var seni görür
Ayaklarım sana gelir
Ellerim seni arar
Bir dünya ki kocaman
Bir evren ki sonsuz
Sen olmasan neye yarar?
Şimdi söyle bana bütün çirkinliğimi
Yalanlarımı
Kötülüklerimi yüzüme vur artık
Utandır beni yaşadığıma
Çaresizliği suratıma bir tokat gibi indir
Yanağımda beş parmağının izi kalmalı
Sonra geç karşıma
Olanları unutalım
İki eski dost gibi
Her şeye yeniden başlayalım
Yeniden yaşayalım geçmiş gelecek bütün yılları
Bütün kederleri ve sevinçleri paylaşalım
Sana sevinç düşsün, bana keder
Benim ellerimde kanlı diken yaraları
Senin ellerinde kanlı güller.
Bir yere yaklaşıyoruz
Kulağıma sesler geliyor
Bir gemi demir alıyor olmalı
Belki bir adam ölüyor
Ne biliyorsun
Belki de bir sona yaklaşıyoruz
Yum gözlerini her şeyi zamana bırak
Yum gözlerini nasılsa akşam olacak
Korkma yaklaş karanlığa
Orada ben varım
Çaresizliğimize, zavallılığımıza
Gel, beraber ağlayalım...
''Korkunun olduğu yerde aşk yok. Cesarettir sevmek. Düzenlere, oyunlara, kötülüklere meydan okumaktır. Sevmek; uzaklaşmaktır yalandan, bencilliği hiçe saymaktır...''
''Bir korku var içimde, atamadığım. Bir gün seni düşünememek korkusu. Seni ansızın unutuvermek kim bilir ne korkunç bir şey olurdu. O zaman acaba bir manası kalır mıydı yaşamanın? O zaman kimi özler, kimi beklerdim? Senin için yaşamak ve yine bir gün senin için ölmek varken, kim bilir nasıl bir ölüm olurdu sensizlik? Şimdi, sabahları gözlerimi açar açmaz ilk işim seni düşünmek oluyor. Her yerini ayrı ayrı hatırlıyor, özlüyorum. Birlikte geçen her günümüz bütün dakikalarıyla tekrar tekrar geçiyor aklımdan. İlk tanıştığımız günden, son buluştuğumuz güne kadar her şeyi, evet her şeyi bir bir hatırlıyorum. Güzelliğin bir şiir gibi yerleşmiş hafızama. Her gün birkaç kere okumadan edemiyorum artık. Seni kelime kelime anıyor, mısra mısra yaşıyorum yeniden. Düşün, sensizliğe bile razıyım. Seni düşünmek olsun da... Seni özlemek olsun da...''
''Meğer çaresizliklerin en korkuncu, çaresizlikleri olduğu gibi kabullenmekmiş! ''
'' Burası büyük şehir, günahkâr şehir, o vurdum duymaz, o deli dolu
şehir. Ben bu şehirde sensiz yaşayamam. Bir gün kanıma girer şu
kalabalık, şu caddeler, şu tıklım tıklım gazinolar. Burası şarkılar
şehri , resim gibi kadınlar, kadın gibi erkekler şehri.
Ben bu şehirde yaşayamam.
Yağmur yağıyor, iliklerime kadar üşüyorum. Güneş açıyor, utanıyorum yalnızlığımdan. Kar yağıyor. Ağarıyor çirkin yüzü merhametsiz sokakların. Güneş açıyor, utanıyorum yalnızlığımdan. Ben bu şehirde sensiz yaşayamam.
İnsan bir vapur olmalı bu şehirde, bir tramvay olmalı, bir otomobil olmalı.
En iyisi bir bulut olmalı, gelip evinin üstünde durmalı. Madem ki bulut değilim;
ben bu şehirde sensiz yaşayamam.
Şehirler de insanlara benzer. Gövdeleri, ayakları, dudakları, gözleri vardır,
yürekleri vardır, kocaman kocaman elleri vardır. Bu şehrin yüreği sende
çarpıyor. İnsan, sana kan taşıyan bir damar olamayacaksa;
bu şehirde yaşamamalı. Çekip gitmeli.
Şehirler de insanlara benzer. Duyguları, açlıkları, uykuları vardır, kinleri
ve nefretleri vardır, aşkları vardır, büyük. İnsan aşık değilse,
bu şehirde yaşamamalı, çekip gitmeli.
Şehirler de insanlara benzer. İnsan bir şehir olmayacaksa, senin içinde
yaşadığın; artık yaşamamalı buralarda, çekip gitmeli.
İnsan bir vapur olmalı bu şehirde, bir tramvay olmalı, bir otomobil olmalı.
En iyisi bir bulut olmalı, gelip evinin üstünde durmalı. Madem ki bulut değilim;
ben bu şehirde sensiz yaşayamam.
Şehirler de insanlara benzer. Gövdeleri, ayakları, dudakları, gözleri vardır,
yürekleri vardır, kocaman kocaman elleri vardır. Bu şehrin yüreği sende
çarpıyor. İnsan, sana kan taşıyan bir damar olamayacaksa;
bu şehirde yaşamamalı. Çekip gitmeli.
Şehirler de insanlara benzer. Duyguları, açlıkları, uykuları vardır, kinleri
ve nefretleri vardır, aşkları vardır, büyük. İnsan aşık değilse,
bu şehirde yaşamamalı, çekip gitmeli.
Şehirler de insanlara benzer. İnsan bir şehir olmayacaksa, senin içinde
yaşadığın; artık yaşamamalı buralarda, çekip gitmeli.
Bir gününde dört mevsim var bu şehrin. Her sokağında bir dünya var.
Bütün sefaletiyle, bütün çirkinliği ile, bütün orospuluklarıyla bu şehir
baştanbaşa sevgi.
Bu şehir baştanbaşa sen.
Bu şehirde sevmeyen ya da seni tanımayan yaşadım demesin.
Ölüler susmasını bilmeli....
*Yedinci Mektup ''
EVEREST YAYINLARI
13. Basım Ocak 2017
276 Sayfa