28 Aralık 2017 Perşembe
Okudum Bitti- 178: Ağlayan Söğüt || Heather Burch
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya şekerlerinden: Ağlayan Söğüt. Yazarın daha önce Eflatun Kurdele kitabını da severek okumuştum. Hakkındaki yazım burada.
Kitaba başlamadan sevdim çünkü söğüt ağaçlarının yeri ayrıdır bende. Çocukluğumun en mutlu günlerinin geçtiği evimizin bahçesinde çok güzel iki salkım söğüt vardı. Altlarına oturup ne oyunlar oynardık. Bir de Charity gibi ben de dedemlerde geçirdiğim zamanı çok severdim.
Charity de çocukluğunun en mutlu günlerini büyükbabası ve büyükannesiyle beraber adadaki malikânede geçirir. Yıllar sonra o malikâne kendisine miras kalınca adaya taşınır. Sırlar, ortak acılar ve mucizevi dokunuşlarla dolu tatlı bir hikayeydi. Acılarla, anılarla mücadele etme, affedebilme, geçmişle yüzleşme konularına da farklı farklı karakterler üzerinden değinen sıcacık bir kitaptı. Keşke mucizeler gerçek hayatta da olsa. Yakınlarda hiç söğüt ağacı da yok ki...
''Bazı anlar çok özel olurdu, sanki görünmez bir elle tasarlanıp yönetilirlerdi. Bu anlar sadece bir an olarak geçmez, insanın hayatında iz bırakan anılara dönüşürlerdi.''
''Charity bahçesinde yalnız kaldığında, geçmişin yıkıcı gücünü iliklerine kadar hissetti. İnanılmaz bir güçtü bu. Fakat bu yıkıcı gücü uzakta tutabilen tek bir şey vardu; umut. Umut olduğu sürece gelecek de güçlüydü. Ve gelecek umudu, gökteki bütün yıldızları aydınlatmaya yeterdi.''
''Keder, olması gerektiğinden çok daha fazla güce sahipti.''
''Ayakkabılar hayatı çağrıştırıyordu. Yolculuğu, seyahati, sahiplerinin gittiği yönleri anlatıyordu. Sahiplerinin ayağının şeklini alıyordu. Ayakkabılar sahibinin gezdiği yerlerdeki tozları, geleceğinde yöneldiği noktalara taşıyordu. Ayakkabılar hayatı çağrıştırıyordu. Ve sahipleri tarafından bir daha asla kullanılamayacak bir çift ayakkabıyı görmekten daha üzücü bir şey olamazdı.''
''Zehir bazen üzerinde ölüm tehlikesi ibaresi olan küçük şişelerden gelirken, bazen kontrolsüz dillerden geliyordu.''
''Güvenmek korkutuyor.''
''Günler hâlâ uzun, evi hâla sessizdi. Ve yalnızdı. Fakat yalnız olmak, kalbi kırık olmaktan iyiydi...''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: İlayda Dinç
1. Basım Ekim 2017
400 Sayfa
26 Aralık 2017 Salı
Okudum Bitti- 177: Ben Onu Tuz Kadar Sevdim || Banu Conker
Kitap seven herkese merhaba. Bloga yazılmak için epey sıra beklettiğim kitaplardan biri Ben Onu Tuz Kadar Sevdim.
Kapakta da yazdığı üzere bir anlatı. Banu Conker 'in boşanma sonrası hayatını, yaşadıklarını anlattığı günlük gibi kaleme kalınmış bir kitap. Birazcık da kişisel bir kişisel gelişim kitabı olmuş. Hayatın iyi davranmadığı, şanslı doğmamış kadınlardan Banu Conker de, annem gibi. Kendi şansını kendi yaratan, evladı için her şeyi yapan, kendi acılarıyla bile eğlenen, yılmayan, güçlü bir kadın. Kitap da sıcak, samimi. Zaten basılmak için yazılmamış. Gerçek bir iç dökme...
Kendinizden bir şey bulmanız olası. Bazılarınız daha da çok şey bulabilir. Mesela benzer bir boşanma sürecinden geçtiğimiz için beni epey bir maziye götürdü. Bazen affetmek çok zor oluyor ama affedememek gerçekten çok daha zor. Tecrübeyle sabittir. Umarım kimse kalbinizi affedilemeyecek kadar kırmasın, hatta hiç kırmasınlar ya.
Bir de aldatanlar hiç mutlu olamasa keşke...
''Zaman her şeyin ilacı ise, demek ki benim yasım hâlâ bitmedi. Ben bu yası sonuna kadar tutmadan da sonlayamam.''
''Kızılderili olmayı da isterdim. Eğer Kızılderili olsaydım, adım ne olurdu acaba? 'Sıkıntı anında dünyaları yiyen pisboğaz kadın' mı yoksa 'Ay ışığında yanakları ışıldayan güzel' mi? Ya da 'Boynuzlu, kalbi kırık, hıncını kendinden alan kadın' mı? Kim bilir?''
''Bir de Candan Erçetin şarkıları var, çok sevdiğim: Yaaaalllaaaan, başkası yalan, dünyada ölümden başkası yalan... Yalan diyen beni karşısında bulur artık. Eskiden bu şarkıyı karamsar, insanı doğmadan öldüren cinsten arabesk bulurken, şimdi ayrımsıyorum ki her gün ölüyoruz ve her sabah tekrar doğuyoruz. Her yaşadığımız aslında içimizde bir şeyin ölmesine yol açıyor. Verdiğin gülücük, mutsuzluğu öldürüyor. Verdiğin öpücük sevgisizliği öldürüyor. Verdiğin el, yalnızlığı öldürüyor. Eh, ölüm varsa doğum da var. Her şey karşıtıyla olmak zorunda, ne güzel ki...''
''Anladım ki ben değer vermezsem kendime, başkası hiç vermiyor. Anladım ki insan ne yapıyorsa, kendine dönüyor...''
YİTİK ÜLKE YAYINLARI
1. Baskı Nisan 2013
94 Sayfa
Okudum Bitti- 176: Otisabi 8 | Aşk Benim || Yılmaz Aslantürk
Kitap seven herkese merhaba. Günün ilk kitabı severek okuduğum Otisabi. Eğlenceli, tatlı tespitlerle dolu. Eksiklerimi de tamamlayacaktım bu sene. Yalan oldu.
Adıma böyle güzele imzalı olması da ayrı bir mutluluk verdi.
Bu da en sevdiğim karelerden oldu. Canım Otisabi de sevimsiz 'aynen' kelimesine benim gibi gıcık oluyormuş.
MÜREKKEP BASIN YAYIN
1. Baskı Kasım 2016
80 Sayfa
25 Aralık 2017 Pazartesi
Okudum Bitti- 175: Ne Kitapsız Ne Kedisiz || Bilge Karasu
Kitap ve kedi seven herkese merhaba. Günün kitabı uzun zamandır okumak istediklerimden. Adının güzelliği ile okumadan kalbimde yer edinenlerden: Ne Kitapsız Ne Kedisiz. Bilge Karasu ile tanışma kitabım da olmuş oldu. Kapağı da çok güzel.
Denemelerden oluşan, ince ama dolu bir kitap. Benim gibi adına aşık olup, işte benim için hayatın özeti diye alanları belki biraz hayal kırıklığına uğratmıştır. Çünkü yoğun, felsefi. Bir de fazlaca dip not olması ve parantez içi cümleler okurken dikkatimi dağıtmadı dersem yalan olur. Ama yazarın kalemini sevdim, kurgu eserlerinden de okumak istiyorum.
''Okun/a/mayan kitap, ölü nesnedir, bir yüktür. Ne yazık ki okunmuş kitapların birçoğu da zamanla böyle bir ölü yük olmaya adaydır.''
''Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm. Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama 'rastlantılar'ın çoğu, açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?''
''Ölenlerin ardından yaşandığını, ölenle ölünmediğini herkes bir gün öğrenir. Ama eksilerek, azalarak, sakatlanarak, bir yeri koparak yaşandığını...''
*Ne Kitaplı Ne Kitapsız
''Her söyleneni her dinleyenin (ya da okuyanın) anlaması gerektiği pek sağlam bir varsayım değildir sanırım. Her söylediği ya da yazdığının anlaşılması gerektiğini sanan adamın durumu da bir tür aymazlıktır...''
''İnsanların 'anlamadıklarını bilmeleri ama anlama yolunda hiçbir çaba harcamamaları' durumu ile, 'hiç anlaşamadıklarını anlamamaları, buna karşılık karşılarındakini anladıklarına, kendilerinin de karşılarındaki insanlara apaçık şeyler söylediklerine sarsılmaz bir inanç beslemeleri' durumu karşı karşıya getirildiğinde, kötüler arasından en az kötüsü diye hangisini seçmeli ki?''
''Sınırlı olan, engel yaratan, dil değil, vericinin kafası; metin değil, alıcının kafası...''
*İletişimin Güçlükleri Üzerine Yerli Yersiz Sözler
'' Vicdan sorunu ancak can denen şeye saygı duyulmasıyla ortaya çıkabilir. (Elbette, kendi canımızdan değil, başkalarının canından söz ediyoruz burada.) Sevgi ise, ısmarlama olmaz; yaşayarak öğretilecek/ öğrenilecek bir şeydir sevgi.''
* Cinayetin Azı Çoğu
''Yaşam durmadan çözülüp bağlanan, dağılıp toparlanan, bununla birlikte aynı biçimden, kalıptan, karşılıklı konum düzeninden bir ikinci kez geçmeyen bir gidişse, anılarımızı pehpehleyelim, anlatalım, kullanalım canımız istiyorsa; ama onlardan koltuk değnekleri çatmayalım kendimize. Anıların yardımıyla ayakta duruyormuşçasına yaşamak, ulaştığımız bu ânın bütün bir yaşam içindeki yerini düşünerek yaşamak, ulaştığımız bu ânı geçmişe yansıtıp yaşamak yanlış bir iş, der oldu Karasu. Dünyayla, bu anla, artık ilişkisi kalmayan, dünyayı yalnız geçmişinin korkuları içerisinden algılayan bir yaşlının ancak anılarıyla ayakta durabildiğini (dahası, durmasına yardım edilmesi gerektiğini) gördükten sonra...
''Tutarsızlıklarımız, çelişen düşüncelerimiz (sözlerimiz, eylemlerimiz) de bir o kadar 'biz'dir, yaşamımızdır. Nasıl unutalım?''
*Bilge Karasu Adlı Birinin 50. Yaşı Üzerine Metin Taslağı
''Hayvanlarıyla içli-dışlı olanlar, kendilerinden başkasının da, yani Ötekinin de farkında olanlar, kendi sabırlarını bildikleri kadar hayvanlarının da nerelerde, nasıl gösterdiğini çok iyi bilirler.''
*Bir Hayvanla Yaşamak
METİS YAYINLARI
10. Basım Haziran 2015
100 Sayfa
24 Aralık 2017 Pazar
Okudum Bitti- 174: Kahraman Köpekler || Mario Bellatin
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Kahraman Köpekler'i birkaç sene önce bir gazetenin kitap ekinde görüp not almıştım sanırım. İsmi de merak uyandırmıştı. Yazar da Meksikalı olunca şans vermek istedim. Fırsatım olursa diğer kitaplarını da okumak istiyorum.
Yazar hakkında bir şeyler ararken oldukça ilginç şeyler okudum. Katıldığı konferansların birinde en sevdiği yazar sorulunca, seçim yapmamak için rastgele bir isim uydurmuş. Kimse fark etmeyince, konu uzamış. Konferanstan sonra da bu kitap fikri olmuş ve kitaplarından biri böylece ortaya çıkmış. Bir de Kahraman Köpekler çıkınca da bir okuma günü yapılmış. Ama kitabın konusuna uygun olarak. Bir kilisede otuz tane Belçika Malinois çoban köpeği ile çevrili şekilde. Değişik bir adam olduğu açık. Yine bu kitap da yaşadığı bir olaydan esinlenilmiş. Gerçekten boyundan aşağısı felç olan bir köpek eğitmeniyle tanışmış yazarımız ve bu da kitaba epeyce ilham olmuş.
Kısa kısa bölümlerle anlatılmış olaylar kitapta. Boyundan aşağısı tutmayan, yazarın tabiriyle 'Hareketsiz Adam' , annesi, kız kardeşi, eğitmen-hemşire ve otuz tane köpeği... Tam hareketsiz adama biraz sempati duyacakken sinir olup sonra ay yok diye geri vazgeçip gelgitlerle karar veremeden biten kısacık bir novella.
''Hareket edememekle geri zekâlı olmanın farklılığını açıklığa kavuştırduktan sonra, hareketsiz adam aptal köpek yoktur gerzek sahip vardır, diye güvence verir...''
NOTOS KİTAP
Çeviren: Pınar Savaş
Şubat 2014
70 Sayfa
Okudum Bitti- 173: Aşk || Charles Bukowski
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Bukowski'den hem de şiir. Aşkı bir de bukowski'den okuyayım dedim. Daha önce fotoğrafta görünen üç kitabını okudum. Factotum da sırada.
Ekmek Arası hakkındaki yazım burada,
Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi hakkındaki yazım burada.
Kedi hakkındaki yazım ise şurada.
En sevdiğim iki tanesini paylaşayım:
bir tanım
geceleyin sisi yaran farlardan
başka bir şey değildir aşk
banyoya giderken üstüne bastığın
bira kapağından
başka bir şey değildir aşk
sarhoşken kapının
anahtarını kaybetmektir aşk.
on yılda bir
yılda
bir kez
başına gelen şeydir aşk.
evrenin
ezilmiş kedileridir aşk
köşedeki gazete bayiini
işleten hayattan bezmiş
yaşlı gazetecidir aşk
Olympic Kapalı Salonu'nun
ilk üç sırasındaki
potansiyel katillerdir aşk
öteki kişinin mahvettiğini
düşündüğün şeydir aşk
savaş gemileri çağıyla birlikte
yok olan şeydir aşk
çalan telefon
aynı ses ya da başka
ses
ama asla beklediğin ses değildir
aşk.
çeliktir aşk
karafatmadır aşk
posta kutusudur aşk Los Angeles'ın
en ucuz otel odasının çatısına
yağan yağmurdur aşk
tabutta senden nefret eden
babandır aşk
55.000 kişi izlerken
ayağa kalkmaya çalışan
kırık bacaklı attır
aşk
ıstakoz gibi haşlanma
biçimimizdir aşk
dudaklarının arasına sıkıştırılmış
ve ters yakılmış
filtreli sigaradır aşk
bütün söylediğimiz yalanlardır
aşk
Notre Dame'ın Kamburu'dur
aşk
bulamadığın
piredir aşk
ve bir sivrisinektir aşk
50 el bombacı askerdir aşk
yatak sürgülerini değiştiren insandır
aşk
Quentin’de bir ayaklanmadır aşk
tıka basa dolu tımarhanedir aşk
sinekli bir sokağa
sıçan eşektir aşk
boş bar taburesidir
aşk
henüz haykırmakta olan yıllarda
Hindenburg'un kıvrıla kıvrıla yanışının filmidir aşk
rulet masasında Dostoyeski’dir
aşk
yerde sürünen şeydir
aşk
bir somun ekmek çalan
yaşlı kadındır aşk
sürekli
ve durmaksızın kullanılan bir sözcüktür
aşk
kırmızı çatılar ve yeşil
çatılar ve mavi çatılar
ve jet uçaklarıyla uçmaktır
aşk.
yok öyle bir şans
asla doldurulamayacak
bir yer vardır kalpte
bir boşluk
ve en iyi anlarda
ve
en iyi zamanlarda bile
bunu bileceğiz
her zamankinden
daha fazla
bileceğiz
asla doldurulamayacak
bir yer vardır kalpte
ve
bekleyeceğiz
ve
bekleyeceğiz
o boşlukta.
PARANTEZ YAYINLARI
Çeviri: Avi Pardo
1. Baskı Mayıs 2017
192 Sayfa
22 Aralık 2017 Cuma
Okudum Bitti- 172: Hakkâri'de Bir Mevsim || Ferit Edgü
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan biri olan Ferit Edgü'ye ait. Çok geç kaldıklarımdan yine. Diğer kitaplarını da zamanla alıp okuyacağım mutlaka.
Çok sevdiğimi söyleyerek başlayayım. Çok dokunaklı, çok etkileyici, çok yalın, çok net. Metaforlarla işlenmiş bir gerçekliğin hikayesi. Filmi henüz izlemedim, yakında izleyeceğim ama kitabı okurken film izlemiş kadar, Hakkâri'yi görmüş kadar oldum. Zaten Hakkâri olmasa da altı yıla yakın Van'da yaşadık. İki yüz sayfa bile olmayan bir kitapta neler neler yok ki: Soğuğu iliklerinize kadar hissedeceğiniz, yoksulluğu, hüznü, çaresizliği kalbinizde duyacağınız bir okuma olacaktır.
Hak ilinin Pir köyünde öğretmenlik yapan en çok da kendisine yabancı olan bir yabancının düşle gerçek arası bilinmezliklerle dolu bir mevsimine tanık olmak için siz de benim gibi geç kalanlardansanız daha fazla ertelemeyin bence. Kahvaltıda otlu peynir ve yufka ekmek olsa keşke... Çocukluğumu özledim...
''Bir ara yıkar arıtırız burayı, dedi Muhtar. Çocuklarla. Sen de çocuklarımıza tüm bildiklerini, bu konuştuğun dilini, okumanı, yazmanı öğretirsin, oldu mu? Hep iyi şeyler öğretirsin. Çünkü bizim çocuklarımız, bütün çocuklar gibi iyidir.''
''Kitapları da dostları seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi?''
''Çaresizliğimi duyuyor, çaresizliği yenmek istiyordum. Dalgalarla boğuşulur. Limanlar özlenir. Bir kuytu limanda demir atılır. Fırtınanın dinmesi beklenir. Sonra yeniden rota çizilir. Sonra yeniden demir alınır. Yola koyulunur.
Burda:
Hangi çare? Hangi yol?''
''Öğretmen ve öğrenciyim.
Demek öğrenmen gereken şeyler varmış.
Tüm insanlar gibi.
Bu da bir mutluluk değil mi?
Koşullar ne olursa olsun bu da bir mutluluk değil mi?''
''Elbet sabah da olur, zamanı gelince, elbet, yalnız kentlerin, denizlerin
, düzlüklerin üstünde doğacak değil ya güneş, elbet burda da, olduğumuz yerde de, karların, buzlu kayaların üstünde, ağaçsız çıplak dağlarda da doğar güneş, tüm güzelliğiyle, tüm korkunçluğuyla.''
''Açarsın pencereni, bakarsın, karşı tepeden yükseliyor güneş. Al ışınları karların üzerinde yansımakta. Bir gün daha başlıyor, dersin. Gece bitti, dersin. Uykusuz, uykulu, düşsüz, korkulu düşlerle dolu bir gece daha bitti, dersin. Sancılarla dolu bir gece daha bitti ya, gene sabah oldu ya, dersin. Çok şükür gene sabah oldu, dersin. Güneşin yükselişini, gözle görülen yükselişini izlersin bir kez daha, daha yüzlerce gün izleyeceğin, başkalarının binlerce, binlerce gün izlediği gündoğumuna, sanki yeryüzünün ilk gündoğumuna tanık olan, ilk yaratıkmışsın gibi bakabilirsin.''
''Alaaddin geliyor. Gece.
Hoca, benim kardeş hasta, diyor.
Nesi var? diyorum.
Ateşi var çok, diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır, portakal ver, diyor.
Portakal yememiştir hiç.''
''Burda, gelen gelir, alan alır, vuran vurur, vurulan ölür. Kim vurdu? diye sorarsın. Kimse bilmez. Herkes bilir. Hiçbiri ağzını açıp söylemez. Bırakırsın. Çünkü vuranı bir başkası vurur. Diyeceksin ki, Peki hukuk nerde, kanun nerde? Dağın hukuku, kanunu da bu, Öğretmen.''
'' Gerçek sorular, karşılıkları olmayan, belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir? Yani insanın kendi kendine sorduğu sorular.''
'' Her şeyin bir sonu var, dedi Müfettiş. Sürgünlüğün, hastalığın, mapusluğun bile. Öyle değil mi?''
SEL YAYINCILIK
40. Yıl Özel Basım
Ekim 2017
194 Sayfa
21 Aralık 2017 Perşembe
Okudum Bitti- 171: Eradikasyon || Yunus Bektaşoğlu
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı doğum günü hediyelerimden. Benim seçip ablamın aldıklarından. Yitik Ülke'nin sade ama güzel kapaklarını çok seviyorum. Kitabı hakkında çok bir şey bilmeden attım sepete. Sürpriz bir okuma oldu benim için.
Çok farklı bir okuma oldu benim için. Birçok cümleyi işaretledim, bol bol düşündüm. Hatta kendime not düştüm, sakın bu kitabı kimseye emanet bile verme, ilerde bir daha okursun diye. Anlatım farklı, kurgu daha da farklı. Derin bir kitap oldu benim için, hani yer yer belki boyumu da aşmış olabilir. Ama sevdim. İşaretlediğim cümlelerin bir kısmını paylaşacağım, hepsi çooook uzun olur. :) Bu da arka kapak yazısı:
Bir gece kapına gelecekler ve ellerinde tuttuklarını sana uzatacaklar, ‘Bu senin suçun.’ Hakkın varmış gibi korkacaksın. Bir anlamın varmış gibi titreyeceksin ve kurabildiğin tek cümleyle olabildiğin tek şey olan reddedilmişliğinle itiraz edeceksin, ‘O bir suç değil, ceset.’ İşte o zaman sabırsızlıkla bekledikleri an gelmiş olacak ve seni kelepçeleyecekler.
Sonra da haykıracaklar yüzüne ve bu hakaret senin özün olacak, ‘O zaman neden ölmedin şimdiye kadar?’ Orada duran şey elbette bir ceset değil, o senin geleceğin. Ve sana ne olduğunu unutturmamak için ellerinden geleni yapacaklar. Anlamadın mı hâlâ insan? Bu kadar mı aciz, bu kadar mı güçsüzsün? O zaman sana hepsinin özünü anlatayım: gün gelecek seni yaşadığın için suçlayacaklar.
''İnsan kendine saplanan, kendine batan bir dikenden öte nedir?''
''Bir suçun Tanrı'sı olmakla, bir gerçeğin günahkarı olmak arasında hiçbir fark yoktu.''
''Hatırlıyordu, çocuktu. Hatırlıyordu, çünkü çocuk olmak dışında bir oyuncağı yoktu.''
''İnsan kendiyle cezalandırılan bir suçtu biraz da!''
''Bir cesetten geliyorum; etim, ruhum ölümden yaratılmış. Duyuyorum olmak denilen kanıksamayı, fark ediyorum doğmak denilen maruz kalışı İtilmişim bir ete, canım boşluk çeker. Düşmek kadar bir şeyim; ben efendim, kendimin cehennemiyim!''
''Olmak biraz da olmadığın her şeye biat etmektir!''
''İnsan doğduğu kişide öldürülen bir umuttu biraz da.''
''Sanki birinin kalbine bıçağı saplamışım da neden öldü diye ona öfke duyuyormuşum gibi hissediyorum...''
''İnsan hayata inanıyor gibi davranan bir yalancıdır. Söyler misiniz neden onca yıllık ömürlerimizde tek başarımız sadece ölümdür? Emin olunuz doğmak adım adım gerçekleşen bir intihardır.''
''Her devlet kendi suç olarak belirlediğinden korkar.''
''İnsan kendi kendinin cinayetidir. Çünkü olduğu ne varsa hepsinde azar azar öldürür kendini. İnsan reddedilmiş hiçliktir!''
''Ne büyük bir acımasızlıktır kendi acısından sürgün edilmek.''
''İnsanlar kendi acılarıyla herkesi cezalandırmayı çok seviyor.''
YİTİK ÜLKE YAYINLARI
1. Baskı Kasım 2017
196 Sayfa