22 Aralık 2017 Cuma

Okudum Bitti- 172: Hakkâri'de Bir Mevsim || Ferit Edgü





         Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan biri olan Ferit Edgü'ye ait. Çok geç kaldıklarımdan yine. Diğer kitaplarını da zamanla alıp okuyacağım mutlaka. 

       Çok sevdiğimi söyleyerek başlayayım. Çok dokunaklı, çok etkileyici, çok yalın, çok net. Metaforlarla işlenmiş bir gerçekliğin hikayesi. Filmi henüz izlemedim, yakında izleyeceğim ama kitabı okurken film izlemiş kadar, Hakkâri'yi görmüş kadar oldum. Zaten Hakkâri olmasa da altı yıla yakın Van'da yaşadık. İki yüz sayfa bile olmayan bir kitapta neler neler yok ki: Soğuğu iliklerinize kadar hissedeceğiniz, yoksulluğu, hüznü, çaresizliği kalbinizde duyacağınız bir okuma olacaktır. 


            Hak ilinin Pir köyünde öğretmenlik yapan en çok da kendisine yabancı olan bir yabancının düşle gerçek arası bilinmezliklerle dolu bir mevsimine tanık olmak için siz de benim gibi geç kalanlardansanız daha fazla ertelemeyin bence. Kahvaltıda otlu peynir ve yufka ekmek olsa keşke... Çocukluğumu özledim...



           

      

''Bir ara yıkar arıtırız burayı, dedi Muhtar. Çocuklarla. Sen de çocuklarımıza tüm bildiklerini, bu konuştuğun dilini, okumanı, yazmanı öğretirsin, oldu mu? Hep iyi şeyler öğretirsin. Çünkü bizim çocuklarımız, bütün çocuklar gibi iyidir.''


''Kitapları da dostları seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi?''


''Çaresizliğimi duyuyor, çaresizliği yenmek istiyordum. Dalgalarla boğuşulur. Limanlar özlenir. Bir kuytu limanda demir atılır. Fırtınanın dinmesi  beklenir. Sonra yeniden rota çizilir. Sonra yeniden demir alınır. Yola koyulunur.
  Burda:
Hangi çare? Hangi yol?''


''Öğretmen ve öğrenciyim.
Demek öğrenmen gereken şeyler varmış.
Tüm insanlar gibi.
Bu da bir mutluluk değil mi?
Koşullar ne olursa olsun bu da bir mutluluk değil mi?''


''Elbet sabah da olur, zamanı gelince, elbet, yalnız kentlerin, denizlerin
, düzlüklerin üstünde doğacak değil ya güneş, elbet burda da, olduğumuz yerde de, karların, buzlu kayaların üstünde, ağaçsız çıplak dağlarda da doğar güneş, tüm güzelliğiyle, tüm korkunçluğuyla.''


''Açarsın pencereni, bakarsın, karşı tepeden yükseliyor güneş. Al ışınları karların üzerinde yansımakta. Bir gün daha başlıyor, dersin. Gece bitti, dersin. Uykusuz, uykulu, düşsüz, korkulu düşlerle dolu bir gece daha bitti, dersin. Sancılarla dolu bir gece daha bitti ya, gene sabah oldu ya, dersin. Çok şükür gene sabah oldu, dersin. Güneşin yükselişini, gözle görülen yükselişini izlersin bir kez daha, daha yüzlerce gün izleyeceğin, başkalarının binlerce, binlerce gün izlediği gündoğumuna, sanki yeryüzünün ilk gündoğumuna tanık olan, ilk yaratıkmışsın gibi bakabilirsin.''


''Alaaddin geliyor. Gece.

Hoca, benim kardeş hasta, diyor.
Nesi var? diyorum.
Ateşi var çok, diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır, portakal ver, diyor.
Portakal yememiştir hiç.''



''Burda, gelen gelir, alan alır, vuran vurur, vurulan ölür. Kim vurdu? diye sorarsın. Kimse bilmez. Herkes bilir. Hiçbiri ağzını açıp söylemez. Bırakırsın. Çünkü vuranı bir başkası vurur. Diyeceksin ki, Peki hukuk nerde, kanun nerde? Dağın hukuku, kanunu da bu, Öğretmen.''



'' Gerçek sorular, karşılıkları olmayan, belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir? Yani insanın kendi kendine sorduğu sorular.''







'' Her şeyin bir sonu var, dedi Müfettiş. Sürgünlüğün, hastalığın, mapusluğun bile. Öyle değil mi?''



SEL YAYINCILIK


40. Yıl Özel Basım 

Ekim 2017
194 Sayfa


2 yorum:

  1. Filmini daha bu yakında izlemiştim.Ama kitabı olduğunu bilmiyordum.Genelde önce kitabı okur sonra filmi izledim ama bu sefer tersi olacak gibi.
    Önerin için teşekkürler 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de önce kitabı okumaya çalışıyorum genelde. Filmi de izleyeceğim. Ben teşekkür ederim.

      Sil