28 Şubat 2015 Cumartesi
Okudum Bitti-23 : Şili'de Gizlice | Miguel Littin'in Serüveni || Gabriel Garcia Marquez
Yeniden merhaba herkese...
Okuma şenliği kitaplarıma devam ediyorum. Utanarak söylüyorum ki bu henüz üçüncü Marquez kitabım. 2013 'de yazarın kalemiyle tanıştım ve sene de bir tanecik Marquez okumuşum. Hepsi de Şubat ayına denk gelmiş.
2013 Şubat Yüzyıllık Yanlızlık , hakkındaki yazım için tık tık
2014 Şubat Anlatmak İçin Yaşamak , hakkındaki yazım için tıktık .
Umarım bu yıl enazından bir tane daha Marquez kitabı okuyabilirim.
Şili'de Gizlice'ye gelecek olursam , aslında bu bir ropörtajdan kitaplaştırılmış. Daha etkili olması adına yazar , olayları kendi başından geçmiş gibi kaleme almış ve çok güzel olmuş. Zaten incecik bir kitaptı. Sayfalar boyunca Miguel Lıttin 'in peşinden oradan oraya ben de sürüklendim.
Miguel Lıttin , Pinochet dönemi Şili'de yaşam şartlarının nasıl olduğunu gözler önüne sermek için ülkeye gizlice girip , belgesel çekmeye karar verir. Bunun için sıkı bir değişimden geçmesi , sahte evraklara sahip olması , bağlantılar kurması gerekmektedir. Çünkü askeri darbenin ertesinde terkettiği ülkesine dönmesi yasaklanmıştır. Bu uğurda her şeyi göze alan yönetmen , kısa bir sürede gerekli şartları yerine getirir ve amacına ulaşmak uğruna tehlikeleri göze alır ve tüm yaşadıklarını 18 saat süren bir ropörtajla Marquez'e anlatır ve bu derin kitap ortaya çıkar.
... Ben , Herman 'dan olma, Cristina'dan doğma sinema yönetmemi Miguel Littin , on iki yılımı sürgünde geçirdikten sonra ülkeme dönüyordum ; dönüyordum ama, kendi içimde hâlâ sürgündüm, bunun nedeni de yurduma sahte bir kimlikle, sahte bir pasaportla , hatta sahte bir eşle geliyor olmamdı. Yüzüm ve dış görünüşüm, makyaj ve farklı giysilerle öylesine değişikliğe uğramıştı ki , birkaç gün sonra karşılaşacağım yakın arkadaşlarım, güpegündüz bile tanıyamayacakalardı beni.
... Planımız, General Augusto Pinochet ' nin iş başına gelişinden bu yana geçen on iki yılın sonunda Şili 'nin gitgide umarsızlaşan durumunu gösteren bir belgeseli gizlice çekmekti.
... Artık kendim olmamayı kabullenmiştim. Kolay bir özveri değildi bu, özellikle de göreceğim onca akraba ve eş dost, en başta da annem ve babam bulunduğu, hayatımın yeniden yaşamak istediğim onca geçmiş anı olduğu düşünülürse. Ne var ki bütün bu dünya benim sınırlarımın dışında kalıyordu , en azından çekim bitene dek. Böylece en derin duygularımı bastırdım , kendi yurdumda sürgün olmak gibi tuhaf bir duruma alıştırdım kendimi ,aklımın almayacağı kadar acı bir deneyimdi bu benim için.
... Beş dakika sonra , günbatımının pembeleştirdiği karlı And Dağları'nın üstünde uçarken, geride bıraktığım altı haftanın, buraya gelirken beklemiş olduğum gibi, hayatımın en kahramanca haftaları olmadığını düşündüm , ama en onurlu haftalarıydı zaten , önemli olan da buydu.
♥ CAN YAYINLARI
Çeviren: İlknur Özdemir
7. Baskı Mayıs 2014
144 Sayfa
27 Şubat 2015 Cuma
Kitap Tanıtımı : Kıyıya Vuran Deniz Kabukları || Hannah Richell || Orkinos Yayınları
Kalbiniz affetse bile ruhunuz ihaneti unutup yeniden sevmeyi öğrenebilir mi?
Dorset sahilini dalgalarıyla döven fırtınalı bir deniz… Kayaların tepesinde gün ışığında beyazduvarlarıyla adeta inci gibi parlayan bir çiftlik evi…
Clifftops.Burası Dora’nın bir zamanlar evim dediği yerdir. Şimdi ise Dora sevdiği adamla Londra’da yaşamaktadır ve içinde yeni bir hayat büyümektedir. Ancak on bir sene önce yaşadığı o korkunç olaydan bu yana kendini bir türlü toparlayamıyordur. Dahası kendini bir anne adayı olarak yeterli görmemektedir.Daha fazla bu şekilde yaşayamayacağını anlayan Dora, geçmişiyle yüzleşmek için çocukluğunun geçtiği o eve döner. İstediği cevapları annesinden öğrenecektir. Fakat döndüğünde hiçbir şeyin eski masumluğunu korumadığını görecektir. Çünkü her ailede sırlar vardır ve bazıları sonsuza kadar saklanmalıdır…
Kıyıya Vuran Deniz Kabukları, ihanet ve yalanlarla parçalanan bir ailenin umuda tutunuşunu anlatan
muhteşem bir roman.
‘‘Sırlar, yalanlar, ihanet ve sadakatsizlik hikayesi. Aynı zamanda ailenin kalbinde çarpan bir kayıp hakkında; bir zaman yumuşayacak ancak hiçbir zaman tam olarak iyileşmeyecek. Yürek sızlatacak kadar iyi.’’ (Herald Sun)
‘‘Kendinden emin yazılmış ve kusursuzca kurgulanmış. Bir şeyler yanlış gittiğinde, bu aile dramasının duygusal katmanlarını kazımaya başlar… Duygulandırıcı ve esrarengiz bir şekilde merak uyandırıcı.’’ (Sydney Morning Herald )
‘‘Bu karmaşık aile draması, çok sürükleyici bir roman halini almış.’’ (The Australian Women’s Weekly) ‘‘Acıklı ve ustaca işlenmiş, bu muhteşem ilk roman size sayfaları o kadar hızlı çevirtecek ki parmaklarınız ağrıyacak.’’ (Sunday Life)
‘‘Yazım o kadar canlı ki Tide ailesinin dünyasında tamamen kayboluyoruz. Bu kitap çok başarılı olacak.’’ (Good Housekeeping)
‘‘Hannah Richell’in etkileyici ilk kitabındaki tideslar, bir ailedir. Ne olduğunun açıklamaları tidesların taşıdığı suç yükü, gerçeğe çok yakın karakterlerle, birinci sınıf bir melodram şeklinde güçlü bir ifadeyle anlatılmış. Bir kere okumaya başladığınızda, bir daha kitabı bırakamayacaksınız.’’ (A.N. Wilson, Readers Digest)
‘‘Bu kendinden emin ilk roman, oldukça etkileyici bir anlatıma sahip. Karakterler o kadar gerçekçi ki, yüreğiniz onların acısı için sızlayacak ve kendinize şu soruyu soracaksınız: -Affedip unutabilir misiniz?”(Candis)
‘‘Kitapta yer alanların hayatlarını şekillendirmeye devam eden sarsıntılı bir olayın teması, Hannah Richell’ın geniş kapsamlı aile destanının merkezini oluşturuyor.’’(Daily Mail)
‘‘Sizi sabahın erken saatlerine kadar sayfaları çevirmeye zorlayacak etkileyici bir sadakatsizlik, ihanet ve trajedi öyküsü.’’ (Grazia)
‘‘Geçmişle günümüz arasında gidip gelen sorunlu genç bir kadının sürükleyici hikayesi.’’ (Star Magazine)
Çeviri : F. Bilge Atay
584 Sayfa
Okudum Bitti-22 : Deniz Feneri Koyu || Kimberley Freeman
Herkese merhaba , yine keyifle okuduğum , hem göze hem kalbe hitap eden bir kitapla daha buralardayım.
Kimberley Freeman 'ın daha önce yine Arkadya Yayınları 'ndan çıkan Kır Çiçeği Tepesi isimli kitabını (tıktık)severek okumuştum. Yine duygu yüklü , gizemli bir kitapla daha bizimle buluşmuş oldu yazar. Deniz Feneri Koyu elime geçer geçmez okumaya başladım , geçmişle günümüzü beraber işleyen kitapları okumak daha bir keyifli oluyor. Zamanda yolculuk yapmış gibi 1900'lü yıllara gidip tekrar 2011 'e hızlı dönüşler yapacağınız , merakla okuyacağınız, hoş bir kitap.
Zengin bir ailenin gelini olan Isabella , kuyumcu olan kocasının ,kraliçeye hediye olarak yaptığı çok değerli altın asayı Avustralya parlamentosuna teslim etmek için çıktığı gemi yolculuğuna katılır. Isabella yakın geçmişte bebeğini kaybetmiş, mutsuz bir kadındır. Yolculuk kocasının kısıtlamaları,aşağılamaları yüzünden zaten berbat geçerken , fırtınaya yakalanırlar ve gemi batar. Kurtulan sadece Isabella olur, sırlarla hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kalır. Hikayenin bu kısmı geçmişe ait.
Günümüzde ise Libby 12 yıldır Winterbourne şirketi için çalışmaktadır ve patronu Mark ile yasak ilişki yaşamaktadır. Libby'nin doğup büyüdüğü ve kötü bir şekilde ayrılıp, yirmi senedir gitmediği adanın , Isabella 'nın sığındığı yer olması ve Mark'ın Winterbourne ailesinden olması geçmişle günümüzün kesişme noktası olur. Mark 'ı aniden kaybetmesiyle , Deniz Feneri Koyu'na dönen Libby , hem kendini bulacak , hem de bu arayış ve sorgulama içindeyken gizemli günlükler sayesinde kayıp Winterbourne hazinesinin gizemini çözecektir.
İki farklı kadının duygusal çalkantılarla dolu hayatlarına tanık olurken , hep bir bölüm sonrasında ne olacağını merak ederek okudum . Isabella 'ya ait bölümler favorim oldu. Hem kapağı , hem ayracı , hem içeriği güzeldi. Kendi adıma tek olumsuza yakın bulduğum şey bazı yerlerde karakter adlarının peş peşe çok kullanılmasıydı. Bol kitaplı günler. Ufak bir sürprizim olacak , takipte kalın.
... Mark defnedilmişti. Libby 'nin eski hayatı ve yeni hayatı arasındaki çizgi, iki metrelik toprakla çizilmişti. Mark ile hiç yapmadıkları, Mark 'ın yapmak isteyip, kendisinin reddettiği şeyleri düşünmemeye çalışıyordu. Artık yalnız olduğuna göre onları kendi başına yapması gerekiyordu. Artık hayatın nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunun son derece farkındaydı.
... '' Böyle bir keder insanı sadece yaralayıp,sonra da yavaş yavaş unutulup gitmez, '' dedi Bay Harrow nihayet.
'' Harap eder. Eskiye dönmenin tek yoluysa taşları tek tek yerine koyarak yeniden inşa etmektir. Bazen insanın bunu yapacak takati ya da isteği yoktur ve kalıntıların ortasında öylece oturup bir şeylerin değişmesini bekler. Oysa tekrar ayağa kalkıp taşları toplamaya başlamadığımız sürece hiçbir şey değişmez.''
... Isabella kendisinin küçüklüğünü, dünyanın ise büyüklüğünü hissediyordu. Tanrı'nın sessizliğini ve kayıtsızlığını hissediyordu. Okyanusun gücünü ve kendi zayıflığını hissediyordu.
... Mark 'ı düşünmek ansızın bastıran bir yağmur gibiydi.
... Çocukken kabuslar genellikle canavarlar içerirdi. Yetişkinlerin kabusları ise çok daha sıradan şeylerdi. Kırık kalpler, parasızlık endişesi ,ailevi problemler...
... ''Bazen hayatının nasıl gittiğini merak ettim , ama kendimi öyle suçlu hissediyordum ki ... '' Libby 'nin sesi titriyordu . Ağlamamak için derin bir nefes aldı.
'' Kendimi onu unutmaya zorladım.''
... Ayrı yataklarda yatıyoruz. Bu Mark 'ın masallarından biriydi.Muhtemelen her aldatan aynı masalı anlatıyordu.
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren : Duygu Parsadan
Şubat 2015
486 Sayfa
26 Şubat 2015 Perşembe
Okudum Bitti-21 : Babamı Beklerken || Clare Vanderpool
Herkese merhaba. Ay bitmeden okuduklarımı bloga aktarıp bitirme niyetindeyim. Babamı Beklerken de okuma şenliği için okuduğum kitaplardan. Okuma şenliğinin , benim okuma hevesime , hızıma çok faydası oluyor. Bazen benzer, bazen aynı kitapları okuduğum insanların varlığından haberdar olmak da cabası. Bu anlamda instagramı da çok seviyorum.
Abilene ve babası , babasının uygun olmayan çalışma şartlarından dolayı ayrılmak zorunda kalırlar ,zaten yerleşik , düzenli hayatları yoktur , kendisiyle beraber oradan oraya sürüklenmesine engel olmak için babası onu bir trene bindirip , bol göçmenli Manifest kasabasına gönderir. Abilene burada kısa süreli kalacağını düşünse de gün geçtikçe babasının dönmesine dair umudu azalır. Bu yeni kasabaya ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da kasabanın geçmişine dair bazı sırlara ,bilgilere ulaşır.
Abilene ile baba hasreti çekerken ,bir yandan da Manifest kasabasının geçmisine yolculuk yapacağınız , yerel gazetelerden kupürler , mektuplar okuyacağınız ,keyifli, az da olsa yetimler trenine (öksüzler treni) değinen , bu yüzden daha da duygusal, gizemli , hoş bir kitaptı.
... Gideon'u dinlemek ağızda eriyen karamela tadındaydı. Yumuşak ve tatlı.
... Hatıralar gün ışığı gibidir. Sizi ısıtıp hoş ışıltılar bırakırlar ama onları kucaklayamazsınız.
... Güneşe bakarak '' Dünya kurumadan önce neye benziyordu acaba ?'' dedim.
'' Dünya mı? Peh, dünya hakkında ne bilirsin ki?''
'' Şimdiye kadar bulunduğum her yerin ölümüne kurak olduğunu biliyorum.''
'' Mümkün. Ama unutma ki ölüm içinde hayat barındırır.''
... '' Bir kasabaya gerçek olmayan bir karantina koydurtmaktan ve kaçak içki üretimine ev sahipliği yapmaktan daha tehlikeli ne olabilir ki?''
''Umut etmek...''
... Evrensel denilebilecek bir şey varsa- ki henüz kesinlikle var demeye hazır değildim- o, hikâyenin içindeki güçteydi. Ve eğer biri size nezaket gösterip zencefilli çöreğin yanında bir hikâye anlatıyorsa size düşen de hikâyeyi dinlemek ve o zencefilli çöreğin her ısırığından zevk almaktı.
... İnsanlar hakkında hep bir iki şey bildiğimi sanırdım; onları sıradan ya da değil diye listelerken bile. Düşündüm. Belki dünya, insanların küçük paketler halinde özetlenebileceği şekilde dizayn edilmemişti. Belki onlar sadece insandı. Yorgun, incinmiş ve yalnız ve kendi zamanlarında ve kendi yollarında.
PARODİ YAYINLARI
Çeviren: Filiz Saban
Ocak 2014
408 Sayfa
25 Şubat 2015 Çarşamba
Okudum Bitti -20 : Kar Tanelerinin Bir Bildiği Var || Debbie Macomber
Herkese merhaba.
Kış Okuma Şenliği için kış temalı bir kitapla karşınızdayım. Başlar başlamaz bitecek , kolay okunan, şeker bir kitaptı. Aralık ayında okuyacaktım ama fırsat olmadı. Kapağı , sayfa dizaynı harika. Gözü yormayan puntolarıyla hoop bitiveren kitaplardan. Sanırım ilk Debbie kitam oldu , devamı gelebilir.
Katherine O'Connor , yani arkadaşlarının tabiriyle K.O. Blossom Sokağı'nda , French Cafe 'de başkalarının noel mektuplarını yazarak ek gelir kazanan , asıl işi tıbbi yazılım olan ve tam zamanlı iş yarayan 30 yaşına merdiven dayamış , yalnız bir kadın. Bu arada Debbie okurları Blossom Sokağı 'nı önceki kitaplardan biliyorlarmış , okumuş olsaydım ,daha önce gezdiğim bir sokağa gitmiş gibi olurdum ama kaçırdım o zevki.
Katherine 'ın kız kardeşi Zelda ise ikiz kızlarını , son günlerde çok moda olan bir kitaba göre yetiştirme kararı vermiştir. Sık sık çocuk psikoloğu Wynn Jeffries 'in kitabından alıntılar örnekler vermektedir. Ama bu örnekler sayesinde K.O.'ya göre Dr. Jeffries Noel Baba katili gibidir ,çocuklardan Noel 'i çalmaya çalışan , tanımadan nefret edilesi bir karakterdir.
İşte Katherine ve doktorun yolları French Cafe 'de kesişir. Pek hoş olmayan bu karşılaşma sayesinde , zıt kutupların birbirini nasıl çektiğini eğlenceli bir şekilde okumuş olacaksınız. Psişik komşu ve kedileri de cabası. Ben severek ,eğlenerek okudum.
... Bütün harcamalarını karşılayabileceği bir maaş istiyordu. Yıllar içinde birkaç lüks alışkanlık edinmişti; üç öğün yemek ve alafranga tuvalet gibi.
... '' Bununla başa çıkabilir miyim bilmiyorum.'' Zihni karmakarışık bir halde , hızlı adımlarla yürümeye başladı. Zelda'nın ona söz ettiği Noel katili zalimle, bu düşünceli ve ilginç adamı bağdaştırması çok zordu.
'' Ne ile başa çıkmaktan söz ediyorsun?'' diye sordu, ona yetişen Wynn.
'' Sen...sen harikasın.''
Wynn güldü. '' Bu kötü mü ?''
'' Senden beklediğim bu değildi.''.
... '' Sen benim kahramanımsın,'' diye fısıldıyordu öpücüklerin arasında. ''Beni o katil fareden kurtardın.''
NOVELLA YAYINLARI
Çeviren: Nilgün Birgül
Aralık 2014
224 Sayfa
23 Şubat 2015 Pazartesi
Kitap Mimi || Deep Tone
Sevgili Deep umuma açık şekilde bırakmış mimi. Ben de üzerime alındım , işte sorular ve cevaplarım.
Kitap okumak için evde belli bir yerin var mı?
Yok , her yerde okuyabilirim ama genelde yatar-okur olduğum için , yatak favori mekanım.
Ayraç mı yoksa rastgele bir kağıt parçası mı?
Ayraç ama aynı anda dört,beş kitap okuduğum için ve ayraçları ev içinde geçici süreli kaybedebildiğim için bazen farklı nesneler ayraç olabiliyor.
Kitap okumayı belirli bir zamanda mı durdurursun yoksa belirli bir bölümde ya da bölüm başında mı durdurursun?
Acil bir şey olmazsa bölüm sonunda bırakırım. Eğer bölüm sonu çok uzaksa , çok uykum geldiyse ön sayfadan devam edecek şekilde bırakırım.
Okurken yemek yemek mi bir şeyler içmek mi?
Yerim de içerim de. Mevsimine göre sıcak,soğuk içecekler favorim olsa da ufak atıştırmalıklar da fena olmaz hani.
Kitap okurken televizyon seyretmek mi müzik dinlemek mi?
Kitabına göre değişir , kolay, hafif bir şeyler okuyorsam göz ucuyla yarışmaları falan da izlerim. Tam konsantrasyon gerektiriyorsa müzik.
Tek seferde bir kitap mı yoksa birden fazla kitap mı?
Maymun iştahlıyım bu konuda. Elimdekiler bitmeden yenilerini merak ettiğim için ufak ufak başlıyorum. Konusuna daha doğrusu türüne göre en az üç kitapla yaşıyorum.
Okurken evde mi yoksa her yerde mi okumayı tercih edersin?
Migren olmasa her yerde okurum da , seyir halindeyken fazla okursam midem bulanıyor. Hareketsiz bir yerse uyar bana.
Kitabın, kafanın içinde yüksek sesle okunması mı yoksa sessizce okunması mı?
Kitabına göre değişir ki.
Önündeki sayfaları okur musun yoksa sayfaları atlar mısın?
Atlamam , ihanet olur o.
Ciltli kitap mı karton kitap mı?
Fiyatları düşününce ciltliye para vermek zor geliyor. Zaten öyle çok ciltli kitabım da yok. O fiyat farkını hesaplayınca x ciltli alacağım paraya x+bilmem kaç normal kitap alırım diye düşünüyorum mecburen.
Kitap yazıyor musun?
Yok canım , daha neler ?
Bu şeker mimi yapmadılarsa Kontesce , Kitap Cumhuriyetim ve Renkli Kitap 'a paslıyorum.