29 Eylül 2017 Cuma
Okudum Bitti- 123: Oyunlar 2: Susuz Yaz & Tehlikeli Güvercin & Yeni Çıkan Şarkılar || Necati Cumalı
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı, geçtiğimiz aylarda okuduklarımdan. Tütün Zamanı'na başlamadan önce geç kalmış bir tanışma yapayım dedim Necati Cumalı ile. Bir Nadirkitap alışverişimde tesadüfen atmıştım sepete. Susuz Yaz filmini izlemiştim.
Oyun şeklinde okumak ayrı bir tat verdi. Hızlandırılmış şekilde filmi tekrar izlemiş gibi oldum Susuz Yaz 'ı okurken. Toprağa bağlı yaşayan köylülerin, yaşam kaynakları su için verdiği mücadelenin öyküsü diyebilirim en basit şekilde. Sade, güzel bir hayat süren Osman ve Bahar'ın hayatları Osman'ın abisi Hasan'ın açgözlülüğü ve karaktersizliği yüzünden berbat hale gelir. Etkileyici bir hikayeydi zaten. İzlerken sonu konusunda korkmuştum, ya istediğim gibi bitmezse diye ama sonu da güzeldi.
Tehlikeli Güvercin ise politik eleştiri ağırlıklı bir oyun. Devletler arası çıkar çatışmalarını kendi çıkarları için eğip büken insanları anlatıyor.
Yeni Çıkan Şarkılar da genç bir sanatçının iç dünyasına konuk ediyor bizi. Kısacık zaten. En az sevdiğim o oldu. Haksızlık etmeyeyim kısacık bir metinle vermek istediğini vermiş ama Susuz Yaz'ın gölgesinde kaldı benim için. Necati Cumalı okumaya devam edeceğim. Çok geç kaldım ama olsun.
HASAN: Bahçe kendimizindi.
AŞIK: Kendinin olsa ne olacak? Bugün için senin, yarın kimin olacağı belli mi? Kaybettiğin, kaybedeceğin bir şey yok ortada. Senin olan tek şey ömrün! Yaşamak bir hüner ağa, o hüneri kıvıran da az! Gününün kıymetini bilmeyen, canının istediğini yapmayan herkes kendi köşesinde mapustur! Elinden uçan uçar, bir daha da geri dönüp konmaz.
*SUSUZ YAZ
VETERİNER: Böyledir işte! Fesat, güvensizlik, vehim sarmasın bir ülkeyi! Şap hastalığından beter kırar geçirir! Baskı, şiddet, yalan yanlış kanunlar, yargılamalar çoğaldıkça, halk suçtan korkmaz, suçu anlamaz olur...
* TEHLİKELİ GÜVERCİN
İMBAT YAYINLARI
Şubat 1969
184 Sayfa
23 Eylül 2017 Cumartesi
Okudum Bitti- 122: Kanlı Hesaplaşma || Phillip Margolin
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan olan Phillip Margolin'e ait, Kanlı Hesaplaşma. Şu kapağın güzelliğine, renklerinin asilliğine bakın önce. :) Osman Aysu' nun okuduğum son kitabı, Ölüm Meleği de öyleydi. Hakkındaki yazım için tık tık.
Kaçırılan kadınlar ve arkalarında bırakılan siyah gül ve 'Gitti ama unutulmadı' notu. Üzerinden yıllar geçmiş bir seri katilin yeniden hortladığı anlamına mı geliyor acaba? Merakla, heyecanla okudum.
Katille geçmişten kalmış bir hesabı olan dedektif Nancy Gordon da olayın peşine düşer. Betsy Tannenbaum ise kendini yeni yeni ispat etmeye başlamış bir avukattır. Yeni müvekkili hem korkutucu hem de sırlarla dolu. Suçlu mu suçsuz mu acaba diye düşüne düşüne okudum. Daha bir sürü karakter var, hatta ilk başta biraz zorladı ama alışınca sorun olmadı. Kurgu, anlatım harikaydı. Gereksiz detaylardan uzak, akıcı, soluksuz okunacak bir polisiye gerilim istiyorsanız okuyun derim.
Bir önceki fotoğraf kitabı okumaya başladığımda çektiğim, diğer ikisi ise bugün çekildi. Hayko oğlum kocaman olmuş. Maşallah. İki minik alıntıyla veda ediyorum, bol kitaplı günlere...
''Seri katiller hakkında en yanlış kanılardan birini dile getirdiniz. Filmlerde canavarlarmış gibi gösteriliyorlar ama gerçek hayatta onları halk arasında ayırt edemezsiniz. Şüpheli görünmezler. Genellikle zeki, arkadaş canlısı hatta çok yakışıklı kişilerdir. Bundy, I-5 Eşkıyası, Hillside Canavarı, Cortez... Hepsi düzgün insanlardı. Katiliniz de muhtemelen bu kadınların güvenerek evine alabileceği biri olmalı.''
'' Bazen bir problemi çözmenin yolu onu bir süre unutmaktan geçiyordu.''
EPHESUS YAYINLARI
Çeviren: Rukiyye Sakallı
İlk baskı 2015
408 Sayfa
22 Eylül 2017 Cuma
Okudum Bitti- 121: Aşk Artık Burada Oturmuyor || Nazlı Eray
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı utanarak söylüyorum ama, ilk defa okuduğum Nazlı Eray 'dan Aşk Artık Burada Oturmuyor.
İlginç ve keyifli bir okuma oldu. On yedi hikayeden oluşuyor kitap. Kopmuş bir kolyenin on yedi taşı gibi, bağımsız olsa da bir bütünün parçaları. Hepsi birleşince aşktan yana şansı olmayan bir kadının romanını oluşturuyorlar. Kalbi acıyan, yaralı bir kadının mola vermeyen hikayesi... Satır aralarında da aşkın tanımı var. Kimi kaçar, kimi kovalar... Biraz gerçek, bolca gerçeküstü. Çok tatlıydı.
'Hücre Mühendisi Nizami Bey' ile vakti zamanında tanışmış olsaydım fena olmazdı. :)
'' İçim yanıyor, buna can dayanmaz. Yok yere onca güzel şeyin yok olup bitmesi kahrediyor beni. Ufukta kaybolmak üzere olan, uzaklaşan, giden bir geminin izi gibisin. Renkli ışıklar, kahkahalar, güvertedeki cazbant'ın sesi; dansedenler... Mutluluk... Uzaklaşıp gidiyor.''
''Yatağımda doğruldum. Gözyaşlarımı durduramıyorum ki, ne korkunç... Sana yağmurlu bir günde pencerenin ardından bakar gibiyim.''
''Sen gittiğinden bu yana hep yalnızım aslında. Sen yoksun yanımda, hiç kimse yok. Bazen şöyle, çevreme bir gözatayım, birilerine bakayım, diyorum; acı doluyor içim. Alıştığım, sevdiğim, seninle dolu görüntüleri, anıları unutmamışım henüz. Pek bir şey anlamadan çektiğim garip bir acının içinde, günleri geçirmeye uğraşıyorum. Bir öfke, bir kızgınlık gelse içime. Bir kızmaya başlasam sana. Biraz nefret edebilsem. Ama hiç kızmıyorum, içim sevgi dolu. Sen sanki ölmüşsün gibi...''
♥CAN YAYINLARI
5. Basım Şubat 1994
142 Sayfa
21 Eylül 2017 Perşembe
Okudum Bitti- 120: Atları Da Vururlar || Horace Mac Coy
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı filminden dolayı haberdar olduğum ama elbet okurum diye filmini de izlemediklerimden: Atları Da Vururlar. Kitap 1935 yılında yayınlanmış ama ilgi görmemiş. Yazar da unutulmuş haliyle, filmi çekilene kadar da adından söz ettirememiş. Yani döneminde de filmi sayesinde duyulanlardan ne yazık ki.
Zaten kısacık bir kitap. Ekonomik kriz döneminde Amerika 'da para kazanmak için birçok değer yargısının ayaklar altına alındığı bir dans yarışması hakkında kaba taslak. Büyük ödül 1000 dolar. Bir kız bir erkek çiftler halinde yarışılıyor. Ve yarışmacıların sınırlarını aşan miktarda güç sarfetmeleri gerekiyor. Kısacık molalar harici durmak yok, duran ya da pes eden eleniyor. Yunus parklarında ya da sirklerde rant için ayaklar altına alınan insanlığın belki biraz daha masum hali. En azından açlıktan, parasızlıktan da olsa katılanların kendi tercihi. Hatta en doğrusu benzer televizyon programları da yok değil günümüzde. Meşhur olmak için ruhunu şeytana satmaya hazır ne çok insan görür olduk, değil mi?
İşte anlatıcımız da yarışmaya katılan erkeklerden biri. Dans partneri ise yaşamayı sevmeyen, intihara meyilli ve bunu da sık sık belli eden, mutsuz genç bir kadın. İkisinin de gözü aslında sinemada. Hem çiftimizin birbirleriyle hem de rakipleriyle sohbetlerini okuyup, yaşananlara tanık olup, kısa sürede bitireceğiniz bir kitap. Zaten sürprizli değil adından da belli ne olacağı, biz nedenini, nasılını okumuş oluyoruz. Filmi de izleyeceğim bir ara.
Bu kitabı ilk çevrildiğinde okuyabilseydim ya da Dünya bu hale gelmeden okusaydım belki daha çok dokunurdu.
'' Bana asıl garip gelen, insanların hayata bu kadar önem verip ölümü hiç önemsememeleri...''
'' -Yetiştirecek mangırın bulunmadıktan sonra bir çocuğun olmuş, neye yarar?
- Yeterince paraları olnadığını nereden biliyorsun?
- Paraları olsa burada işleri ne? Günümüzün en acınacak şeyi bu.Herkes çocuk fırlatıyor... ''
''- Yaşamaktan bezdim, ölmekten de korkuyorum, dedi Gloria. ''
E YAYINLARI
Çeviren: Hasan Aslan
2. Baskı Aralık 1972
152 Sayfa
19 Eylül 2017 Salı
Okudum Bitti- 119: Ekmek Arası || Charles Bukowski
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı tek kitabını okuduğum halde, birçok alıntısına rastladığım için sevdiğimi rahat rahat söyleyebileceğim Charles Bukowski 'nin Ekmek Arası kitabı. İlk olarak Kaptan Yemeğe Çıktı ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi 'yi okumuştum. Hakkındaki yazım burada.
Sanırım bu kitapla başlamış olsaydım Bukowski okumaya çok daha iyi olurdu. Yani okuduğum iki tanecik kitapla ahkam kesmek gibi olmasın ama Bukowski okumaya başlamak için Ekmek Arası doğru bir tercih. Factotum ile devam edeceğim. Sonrasını bilmiyorum, elimde başka kitabı yok. Önerilere açığım. :)
Ekmek Arası 'nda çocukluğundan gençliğine kadar olan sürecine şahit oluyoruz Bukowski 'nin. Otobiyografik bir roman. Sevimsiz, despot bir baba ve etkisiz eleman durumundaki annesi ile geçen üzücü çocukluğundan, sorunlu ergenliğine kadar yaşadıklarını üzülerek okudum. Üzüldüm ama Bukowski'nin anlatımı da acıklı acıklı değil amacı da acındırmak değil. Ne babasının pislik oluşu yüzünden evde yaşadıklarını ne de dış dünyadaki sorunlarını duygu sömürüsü olarak kullanmamış. Şöyle karşılıklı oturup dertleşiyormuş gibi, sade, olduğu gibi anlatmış. İnsanların acımasızlığı, hayatın zorluğu, adaletsizlik, eşitsizlikler sessiz sessiz çarpıyor yüzünüze. Ama tüm bu söylediklerime rağmen üzücü bir okuma olmadı. İlginç bir şekilde eğlenceliydi bile.
Bukowski , onun kendine seçtiği isimle Henry Chinaski ile tanışmak güzeldi. Ben sevdim, belki bazı noktalarda kendime yakın bile hissettim. Güldüm, üzüldüm, sinir oldum, kızdım, hatta bazen hissettiğim o insanların çoğundan nefret etme duygumu depreştirdi Bukowski adamım. :) Yine de çevremde dolaşan bir ergen olsaydı hoşlanmayabilirdim. Bazı ergenler çok çekilmez olabiliyor. :) Kısaca Bukowski okumaya muhtemelen Factotum ile devam edeceğim.
'' Kurbağanın kanatları olsaydı hoplaya hoplaya kıçını eskitmezdi.''
''Yapmam gerekeni yapma cesaretinden yoksun olduğumu bilmek çok kötü bir duyguydu.''
''Başka birine güvenmekte hesap yoktu. İş yoktu insanlarda.''
''Başka birinin gerçeği sizin de gerçeğinizse ve o bunu sizin için dillendiriyorsa müthiştir.''
''Önümde uzanan yolu görebiliyordum. Yoksuldum ve yoksul kalacaktım. Para değildi özellikle istediğim. Bilmiyordum ne istediğimi. Hayır, biliyordum. Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum. Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu...''
''Yürürken yalnız değilmişim gibi geldi bana ve değildim. Aç bir sokak köpeği takılmıştı peşime. Zavallı hayvan bir deri bir kemikti. Kaburgaları sayılıyordu. Tüylerinin çoğu dökülmüş, kalan tüyleri yer yer kuru ve düğümlü yamalar oluşturmuştu. Yenik, terk edilmiş, ürkek bir köpekti, homo sapienslerin bir kurbanı.''
'' 'Neden yemiyorsun Henry? İştahsızsın hep.'
'Yiyemiyor,' dedi babam, 'çalışamıyor, hiçbir şey yapamıyor, hiçbi s..im olmaz bundan!'
'Yemek masasında böyle konuşmamalısın Baba,' dedi annem ona.
'Ama doğru!'
İnanılmaz miktarda makarna dolamıştı babam çatalına. Ağzına sokup çiğnemeye başladı. Çiğnerken çatalını köftelerden birine saplayıp ağzına attı, sonra da bir parça ekmek sıkıştırdı oraya.
Karamazov Kardeşler'de Ivan'ın, 'Kim babasını öldürmek istemez ki?' dediğini anımsadım.''
METİS YAYINLARI
Çeviren: Avi Pardo
Dokuzuncu Basım Kasım 2013
224 Sayfa
18 Eylül 2017 Pazartesi
Okudum Bitti- 118: Yeni Alışanlar İçin Can Yılmaz || Yap Bi Babalık
Kitap seven herkese merhaba. Gecenin kitabı yine geçtiğimiz aylarda okuduklarımdan. Can Yılmaz 'ın ikinci kitabı Yap Bi Babalık.
İlk kitap Klişe Hayatlar Matbaası 'nı da severek okumuştum. Hakkındaki yazım burada . Onun üst başlığı 'Yeni Başlayanlar ' içindi. Bu kitabınki de 'Yeni Alışanlar İçin' . Her ikisini de üzerime alınıyorum. Bir sonrakinin de 'Eh Artık Çok Sevenler İçin' olmasını umuyor , yine üzerime alınacağımı garanti ediyorum. Bu defa arka kapak yazısı Özge Yılmaz Çevik tarafından yazılmış. Tolga Çevik ile evli olan kız kardeş. :) Önsözü de bu de Ahmet Bozkurt yazmış.
Yirmi ayrı öyküden oluşuyor. Çoğunu çok sevdim. Enerji İçeceği çok güzeldi. Favorilerimden oldu.
Farklı, hoş öyküler... Ama bu defa biraz daha duygusal ama sert de. Kara mizah işte. Bol ölümlü üstelik. Oldukça değişik tiplerle tanışmak için hoş bir okuma oldu. Acaba tamamen kurgu mu, var mı bu insanlar, dedim ara ara.
İNKILÂP KİTABEVİ
5. Baskı 2017
240 Sayfa
17 Eylül 2017 Pazar
Okudum Bitti- 117: Başkanı Sorgulamak | Saddam Hüseyin'in Sorgusu || John Nixon
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı CIA Eski Üst Düzey Analisti John Nixon 'ın Saddam Hüseyin 'in yakalanma sürecini, sorgusunu anlattığı, CIA tarafından az da olsa sansürlenmiş kitabı.
John Nixon aynı zamanda Ortadoğu uzmanıymış. Saddam'ı sorgulayan ilk Amerikalı da kendisi. Sorgulanma süreci sayesinde Saddam 'ın Irak meselesi hakkında yorumlarını, bazı kişisel fikirleri okumuş oldum. Ayrıca John Nixon 'ın da Amerika 'nın konuya yaklaşımını eleştirmiş olması da güzeldi. Süreci kaba taslak hepimiz biliyoruz, birebir sorguya katılan, sorguyu yapan birinin kaleminden okumak farklı bir deneyim oldu.
''Haftalar sonra, Saddam'la yaptığımız resmi sorgulama sırasında ona hiç dublör kullanıp kullanmadığını sorduk. Gülerek, 'Şu anda onlardan biriyle konuşmadığınızı nereden biliyorsunuz? Belki ben dublörümdür ve gerçek Saddam sa saklanıyordur,' demişti. Sonra başını geriye atıp büyük bir kahkaha patlattı. 'Hayır,' dedi, 'tek bir Saddam Hüseyin var!' ''
''Ona yardım edenlerle ilgili neden konuşmadığını sorduğumda şüpheyle şöyle cevap vermişti: 'Bunlar benim arkadaşlarım. Neden size onlardan bahsedip hayatlarını tehlikeye atayım? Hem ayrıca, bir gün tekrar onların yardımına ihtiyacım olabilir!' Bulunduğu kötü durumdan kurtulmanın hâlâ bir yolu olduğunu düşünmesi beni hayrete düşürmüştü. Hayal dünyasında yaşıyordu ama ona sadık insanlara sadık kalmaya sebatla o da devam ediyordu.''
''Saddam yaptığı şeylerin yapılmak zorunda olduğunun, kim olduğunun ve nereden geldiğinin anlaşılması için dünyanın Irak tarihinin, Mezopotamya'ya kadar inilerek bilinmesi gerektiğine inanıyordu. Saddam'ın, kendisinin Irak tarihinde tuttuğu yerle ilgili büyük bir fikri vardı. Kendini Irak'ın büyüklüğünün canlı bir örneği ve modern bir ülkeye doğru evrilişinin bir sembolü olarak görüyordu. 'Tarihçiler karanlıkta gören insanlar gibidir,' demişti.''
'' 'ABD güçleri geldiğinde yanımda o kadar para vardı. Sizinkilerden bazıları benim paramı çaldılar' Saddam çok ciddiydi.''
''Saddam'a ne okumaktan hoşlandığını sormuştum. Tarih ve Arapça hikâyeler okumayı sevdiğini söylemişti. En sevdiği kitabın hangisi olduğu sorusuna cevabı Ernest Hemingway'in Yaşlı Adam ve Deniz kitabı olmuştu. 'Düşünsenize sadece bir adam, bir tekne ve bir olta var. Kitabın bütün malzemeleri bunlar ama bize adamın durumuyla ilgili o kadar çok şey anlatıyor ki. Şahane bir hikâye doğrusu.' ''
''Sorgulamalarımızdaki değişmeyen tek nakarat Saddam'ın tutukluğuyla ilgili şikayetleri ve lüks talepleriydi. Sık sık yazmak için gerekli malzeme eksikliğinden yakınırdı. 'Anlamanız gerekiyor, ben bir yazarım. Ve siz beni kağıt kalemden mahrum bırakarak insan hakları ihlaline eşdeğer bir davranış sergiliyorsunuz!''
''Dış ilişkiler söz konusu olduğunda Birleşik Devletler en son savaştan öğrenilen dersleri hemen unutarak, zaten var olan bir şeyi sürekli yeniden keşfetmeye çalışmıştır. Nasıl insanlar acıyı unutursa, Birleşik Devletler de askeri bir anlaşmazlık sırasında dökülen kan ve harcanan parayla ilgili bir hafıza kaybı yaşamayı alışkanlık haline getirmişti. ''
''Bağdat'ta karanlık bir bodrum katında eğreti bir dar ağacında aceleye getirilmiş bir idamdı. Bana göre Irak Özgürlük Operasyonu'nu haklı çıkaran son dayanak da yıkılmıştı. Saddam sevilecek bir adam değildi. İnsan onu tanıdıkça daha az seviyordu. İnsanlık namına korkunç suçlar işlemişti. Ama biz de Irak'a işleri düzelteceğimizi söyleyerek gelmiştik. Demokrasiyi ve hukuk eğemenliğini getirecektik. İnsanlar artık kapılarının endişe verici şekilde çalmasıyla uyanmayacaklardı. Ama şimdi Saddam'ın gecenin bir yarısı asılmasına izin veriyorduk...''
ANGIN YAYINLARI
Çeviren: Berna Yılmazcan
1. Baskı Haziran 2017
264 Sayfa
16 Eylül 2017 Cumartesi
Kitap Tanıtımı: Benim Adım Fer || Onur Alan
Onur Alan 'ın ilk kitabı 8 Yaşındaki Adam'ı senenin başında okumuştum. Hakkındaki yazım burada.
Yeni kitabı da pek yakında çıkmak üzereymiş. Tanıtım yazısı niyetine dokunaklı bir alıntı ekliyorum. Okuru bol olsun. Bol kitaplı günler dilerim herkese.
“Fer! Ne konuştuk biz seninle? Cennete gidiyoruz demedik mi? Çocukların öldürülmediği, savaşların olmadığı, bombaların kafamıza ne zaman düşeceğini düşünmediğimiz, yemyeşil meyve ağaçlarının olduğu bahçelerden elma koparacağımızı düşünmedik mi?
Denizi düşün Fer! Masmavi ve sonsuz büyüklükteki o suyun kenarında, gözlerini kapatıp güneşin göz kapaklarını ısıtırken denizden gelen dalgaların sesini düşün!
Cenneti düşün Fer! Cennet ülke Türkiye’ye gidiyoruz. Her gece bu hayalleri kurarak uyuduk! Şimdi kurduğumuz o hayalleri yeşertmeye gidiyoruz Fer! Dayan oğlum. Sık dişini biraz daha...”
Okudum Bitti - 116: Sus ve Bana Aşkı Anlat || Ömer Faruk Kaya
Şiir seven herkese özellikle merhaba. Sus ve Bana Aşkı Anlat geçen ayın şiir kitabıydı. Her ay şiir okuma sözümü tutmaya çalışıyorum. Mum ve amatör şiir sever olarak kapağı ısrarla oku beni, dedi. :) Bütün şiirler tasavvuf ağırlıklı değil, her konuda güzelliklerle dolu. Umduğumdan da çok sevdim. Sadece şiir de değil söz ve denemeler de var.
Birkaç örnek paylaşıp kaçıyorum. Hem iç tasarımını, hem kapağını, hem içeriğini çok sevdim.
ARAF
Susmak
Ya bir şeyleri kaybetmenin ertesi
Ya bir şeyleri bulma arefesi
ŞİİR GİBİ SEVDİM
Şimdi sen kim bilir hangi peronda beklemiyorsun beni
Oysa ben yetişemeyeceğimi bile bile
Koştum uzaklaşan tüm otobüslerin ardından
Saatlerce bir başıma bekledim
Bilmediğim bütün otogarlarda
Yanlış adreste miyim yoksa?
Söyle ne olur
Şimdi sen,
Hangi kitabın kaçıncı sayfasındasın
Ben seni şiir gibi sevdim...
VAZGEÇ
Öğrendim ki;
Mutsuz olmaktan vazgeçmeden
Mutlu olamıyor insan.
DOKUN YETER
Yağmurun yağdığını görmenize gerek yoktur
O huzuru hissedebilmek için
Çatıya dokunuşunu duyduktan sonra.
Hani diyorum, sen gel gönlüme dokun yeter
Ben seni görmeden de severim...
SENİ SEVMEK
Seni sevmek;
Öleceğini bile bile yaşamak gibi...
İYİ NİYET İSRAFI
İyi niyetin bile fazlası israftır...
ÇOCUKÇA ÖZLEM
Şimdilerde olur olmadık yerde gelirsin aklıma anne
Kimin aklına gelir ki bir çamaşır makinesinin sesinde aklıma düşeceğin
Sanki o makinenin içinde ben dönerim de öyle sıkar unufak eder beni
Ve sonra bırakır banyonun önündeki paspasın üzerine üç beş yaşıma döndürdüğü bedenimi
Sen merdaneli makineyle cebelleşirken ben yine uyur kalırım oracıkta seni beklerken
Ve sonra balkonda mandal sıkıştırırım ellerine minicik ellerimle
İşte böyle apansız ve zamanlı zamansız düşersin aklıma şimdilerde
Bunun adı hasret olmalı özlem olmalı
Evet, anne ellerini özlüyorum ve dizlerini özlüyorum anne
Hani küçükken başımı koyup en güzel düşlerimi kurduğum dizlerin
Yıllar birçok şeyi alıp götürdü belki
Ama hâlâ saçlarımda duruyor parmak izlerin...
Bilir misiniz?
Yaşa bakmaz bu meret
Annesi ölen her çocuk öksüz kalır.
UYANIŞ YAYINEVİ
1. Baskı Haziran 2016
192 Sayfa
Kitap Tanıtımı: Buket Soyhan || Sin ve Şın
Penceremize konan kuşlardan biri güzel haber getirdi.
Evlerinizi bir Edebi Mektebe çevirmeyi mesele edinmiş...
Uyanış Yayınevi'nden yeni kitap
Buket Soyhan: Sin ve Şın
“İşte şimdi sırları açmanın vakti gelmiştir. Saklı kaldıkça sahibine sadık olan sır artık ehline teslim edilecek fakat sahibi bulmak gerek önce.”
Nereye ya da hangi zamana ait olduğunu bilmeyen başarılı bir avukat… Hayatın zorluklarına göğüs germiş, tek amacı ailesine sahip çıkmak olan bir Anadolu genci… Küçük yaşta büyük hayalleri olan, çocuk olmadan büyümek zorunda kalmış bir çırak…
Üç farklı insan ve üç farklı hayat nasıl olur da bir araya gelir?
Gündelik hayatlarında sıradan yaşamlarını süren ama yaradılış gayelerini bilmeyen üç adamın hikâyesi… Zaman ve mekânın ötesine kapı açan bir aile mirası imkânsızı imkânlı kılıyor.
15 Eylül 2017 Cuma
Okudum Bitti- 115: İnsan Ne İle Yaşar? || Tolstoy
Kitap seven herkese merhaba. Gecenin kitabı geçtiğimiz aylarda okuduklarımdan. Geçen sene Dostoyevski külliyatını tamamlayıp, Tolstoy için kolları sıvayacağım, diyordum. Hem klasikleri yeniden okuma kararım olduğu için, hem de okunmamışları daha da ertelememek için. Ama elbette yalan oldu. Ecinniler'den sonra Dostoyevski ile aramıza bir soğukluk girdi. Ama düzelteceğim arayı. :)
Kitaba dönecek olursam , adını veren hikaye de dahil toplam altı hikayeden oluşuyor.
İnsan Ne ile Yaşar?
İnsana Çok mu Toprak Gereklidir?
Ateşi Kıvılcımken Söndürmeli
Mum
İlyas
Küçük Kızlar Büyüklerden Akıllıymış
İlk ikisini çocukluğumdan beri biliyorum. İbretlik öyküler. Kısa, sade ama derin anlamlı. Sevgi, dostluk, iyiliğe dair dokunaklı bir okuma istiyorsanız harika. Hele de Tolstoy ile yeni tanışacak miniklere şiddetle tavsiye ederim.
Koridor Yayınları bir süredir bez kaplı olarak çıkarıyor klasikleri. Henüz diğerleri yok elimde. Bu da zaten bir arkadaşımdan hediyeydi. Dış görünüşü kadar içini de beğendim. Çeviri özenliydi. Rahatsız edecek hiçbir şeye rastlamadım. Aksine keyifle okudum. Zaten Rusça aslından çevrilmiş. Bu kitabın editörlüğünü de İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. Emine İnanır yapmış. Başlamadan bu bilgiyi okuyunca zaten tamam, dedim. :)
''Atalarımız boşuna dememişler: 'İnsanlar annesiz babasız yaşayabilirler ama Tanrısız yaşayamazlar.' ''
''İnsan sadece kendi hayatı için endişe eder, bunun için yaşar sanırdım. Oysa yaşamasına sebep olan tek şey aslında sevgiymiş. İçinde sevgi olan insan, aslında içinde Tanrı'yı taşıyor demekmiş. Çünkü aslında Tanrı sevginin ta kendisiymiş. ''
*İnsan Ne ile Yaşar?
KORİDOR YAYINLARI
Çeviren: Işıl Karasay
1. Baskı Kasım 2016
118 Sayfa
14 Eylül 2017 Perşembe
Okudum Bitti- 114: Sherlock'un Kadınları || Michelle Birkby
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Yayınları güzellerinden. Epeydir okuma hızım da azmim de yerlerde süründüğü için beni mutlu edecek, keyifle kolay okuyabileceğim kitapları seçtiğim bir dönemdeyim. Yazdandır diyordum ama geçmedi gitti. Sherlock'un Kadınları da normalde olsa bir oturuşta okuyup bitireceğim akıcılıkta, tatlı bir kitaptı. İki günde bitirdim. Severek okudum.
Sherlock Holmes'u uzun yıllardır okumadım. Zaten sanırım sadece bir maceralık okumuşluğum var. O yüzden yabancı sayılırız. Bu kitapta da az da olsa sahneye çıkıyor Sherlock. Ama asıl yıldızlarımız kitabın adından da belli olduğu üzere Sherlock 'un Kadınları. Ev sahibesi Bayan Hudson ve Dr. Watson'ın eşi Mary. Sherlock 'un pek üzerine düşmediği bir danışanını bu acar dedektif adayları kapıyor. Cinayetler, intiharlar, santaj... Yok yok. Olaylar başlayınca da tempo düşmüyor. Arada duygusal sahneler de var elbette. Çünkü onlar korkusuz dedektifler olsa da kadın. Baker sokağı çetesi de kalbimde yerini aldı.
Kadının gücünü başta Sherlock Holmes ve sonra hepimize gösterdikleri için Bayan Hudson ve Mary'e teşekkür ettim kitabı bitirince. :) Devamı da gelecekmiş. Oh ne güzel.
''Sherlock Holmes, John Watson ve Martha Hudson. Biz, birbirini bulmuş üç kayıp ruhtuk.''
''Wiggins ve Billy zar zor karnını doyururken onlardan bin kat kötü çocuklar ailelerinin olduğu sıcacık yuvalarda, okula gidip geliyor. Bu nasıl bir dünya böyle?''
''Bay Holmes hemen, 'Saçmalama,' demişti. 'Aşk zihinsel çöküşe boyun eğmedir.' ''
'' 'Yani ondan şüphelenmemiz gerektiğini mi söylüyorsun?'
'Sherlock'un lafını biliyorsun,' dedi Mary. 'Herkesten şüphelen.' ''
'' 'Bu bir Sherlock Holmes hikâyesi değil. Bu, Bayan Hudson ve Mary Watson'ın macerası.' ''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: Dilek Parsadan
1. Baskı Ağustos 2017
352 Sayfa
12 Eylül 2017 Salı
Okudum Bitti- 113: Kuş Kanadında Gökkuşağı || Serap Karaman
Kitap seven herkese yeniden merhaba. Gecenin ikinci kitabı güzel bir öykü kitabı. Arka kapağı okuyunca, hatta kapağı görünce hemen okumalıyım demiştim. Severek okudum.
On bir tane öykü bulunuyor kitapta:
Vazgeçtim
Metropol Kadınının Acı Günü
Şoförün Fendi
Tan Yeri Ağarmadan
Hoşçakal Kırşehir
Kırmızı Hırkalı Kız
Sultan Bacı
Bir Bozkır Yangını
Özlenen Ölüm
Ev Kadınlarının Çeyiz Merakı
Bir Kitap Kurdunun Düşleri
Şuraya arka kapak yazısını da ekleyeyim ki canınız çeksin. :)
Hayatın içinden, hayata karışan öyküler toplamı Kuş Kanadında Gökkuşağı. Serap Karaman, ilk kitabında detaylarla dolu kederli bir dünyaya sürüklüyor öykü okurunu. Kesişen ve birbirinden ayrılan insanları, yolları, düşünceleri ve yazgıları anlatıyor yazar. Vazgeçmek aslında özgürlüğünüzü ilan etmektir, diyor. Vazgeçmek insanı hafifletir. Benliği hırsların, tutkuların, olur olmaz arzuların tuzağından kurtarır. Felsefe tarihinde pek çok filozof benzer biçimde düşünmüştür... Bu kitap bir vazgeçiş serüveninden doğdu.
''İçimde sayıklayan kadın sustu sonra. Şiir söylemedi, dinlemedi makamları, resim yapmadı, sevmedi bir daha.
Sonsuz bir sessizlik ve dinginlik kapladı içimi, vazgeçtim sonra.''
*Vazgeçtim
''... Mikroskopla bizi ilk buluşturan fen öğretmenim, arkadaşlarım, duygularımı hiç açamadığım çocukluk aşklarım...
Hiçbiri artık orada olmayacaktı, yerine başka bir şehir görecekti Filiz.
İşte bu yüzden cesaret edemedi, yine gidemedi doğduğu yere...
Nazım geldi aklına: 'Memleket mi, yıldızlar mı?' yoksa çocukluğu mu daha uzaktı, bilmiyordu.''
*Hoşçakal Kırşehir
POTKAL KİTAP
1. Baskı Şubat 2016
96 Sayfa