24 Ekim 2016 Pazartesi

Okudum Bitti- 117: Posta Kutusundaki Mızıka || A. Ali Ural





                     Herkese merhaba. Posta Kutusundaki Mızıka hakkında hep olumlu şeyler duyduğum, birçok kişinin 'başucu kitabım', dediği bir kitap olunca epeydir almak istiyordum. Hem bu merakla hem de yazarı da ilk defa okuyacak olmanın heyecanıyla başladım. Aslında okusam hemen bitecek akıcılıktaydı. Ama bitsin istemedim. Her elime alışta birkaç mektup okuyarak devam ettim. Ara ara tekrar göz atabileceğim kitaplardan. 


           Hem tavsiyeler, hem isminin güzelliği sayesinde daha fazla erteleyemezdim zaten. Kapağı da çok güzel. Benim için mektuplar şeklinde yazılmış olması da çok güzeldi. Çünkü çok sıkı bir mektup severim. Gerçi artık mektup yazan kimsem yok ama... Mektuplar benim için hep özel olmuştur. İlkokulda bana aşk mektupları (!) yazan o sarı, kıvırcık saçlı çocuğun da etkisi olabilir, üzerinden bin yıl geçtiği halde ilk aşkımın yazdığı mektuplar da olabilir. O mektupları, şiirleri attığım için hala içimin bir köşesi sızlar. :) Hep aşk mektubu değildi elbette, uzakta olan arkadaşlarımla da çok mektuplaştım. Postacı yolu beklemek, geleceği günü aşağı yukarı tahmin etmek... Bilemezsiniz. :)) Şimdi en fazla 'kargocu' heyecanla bekleniyor. O da kitap falan gelecekse. Neyse mazi kalbimde yaradır bölümünü sonlandırıp kitaba döneyim. 


            61 tane mektuptan oluşuyor kitap ve hepsi ''Sevgili Dost '' diye başlıyor. Bazen bana yazılmış gibi bazen de ben yazmışım gibi okudum. Kendimden bir şeyler, epeyce çok şeyler buldum. Bolca altı çizilesi cümlelerle doluydu. Birkaç alıntı ile bu yazımı da sonlandırıyorum. Bu kitap yüksek dozda mektup isteği uyandırıyor bilginize... 







... Sevgili Dost,

Sana ne yazacağım ki, ellerim titremeye başladı. Tokatlı Kânî'den ödünç aldığım iğneli dilim dolaştı.
''Ne güzel!'' diyecektim oysa, bir dostla yanında değilken konuşmak. Ne güzel diyecektim, mektup mu; yazarak susmak.




... Geçen sabah senin üzüntülü olduğunu söylediler. Dokunsalar ağlayacakmışsın. Dokunmamışlar. Yine de ağlamışsın; dostun gözünden akan bir damla yaşın yeryüzündeki bütün gölleri tuz gölü yaptığını bilmez gibi. Gül ki, acılaşmasın göller.




... Kuzum sen nasıl davranıyorsun ki insanlara, bir kere tanışan ayrılmak istemiyor. Halbuki sevgi, ayrık otları gibi rastgele büyümemeli kalbimizde. İtinayla seçilmeli toprak, ağacı görmek istediğimiz yere ekilmeli tohum. Çünkü toprak tohumun kıymetini bilirse izin verir dışarıya çıkmasına.  Demek lunaparkta rastgele attığımız halkaların , isabet etseler de bize kazandıracağı fazla bir şey yok.

    Bak ne diyor Stefan Zweig.

''Hayır, sağlamları, kendine güvenenleri, gururluları, neşelileri, sevinçli olanları sevmenin anlamı yoktu; onların ihtiyacı yoktu buna. Bu gibiler sevgiyi sanki kendilerine ödenmesi gereken bir borçmuş gibi, yukarıdan bakarak, umursamaz bir halle kabul ederler. Bir insanın kendisini vermesi, onlar için gelişigüzel bir olay, saçlarına taktıkları bir süs, kollarına geçirdikleri bir bileziktir sanki.
      Ancak kaderin tokadını yemiş, kendine güvenlerini yitirmiş, hor görülmüş, çirkin yaradılmış olanlara sevgi gerçek bir destek olur. Yalnız böyleleri bilir sevmeyi, sevilmeyi; şükran duygularıyla, alçak gönüllülükle sevmek gerektiğini ancak onlar bilir.''





... Sevgili Dost, 

    Herkesin seviyormuş gibi yaptığı, ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz. Belki de bütün zamanlar böyleydi. İmam Şâfiî'ye,

  ''O kadar insanla dostluk kurdum ki
    Ellerim dolu sanıyordum
    Başıma bir belâ geldiğinde
    Kimseye acımayan zamandan şiddetliydi
    Dostlarımın ihaneti,'' dedirten hangi duygularsa ondan yüzyıllar önce yaşayan Hesiedos'a,

'' Sevme beni sözlerle, şuurlu ol
  hem de duy içinden
   Seversen beni eğer, samimi olmalı duygun
   Ya sev ta içten
   Ya tamamen bırak,'' dedirten de aynı duygulardı.





... Sevgili Dost,

     Yazın buharlaşmayacak, kışın donmayacak, sonbaharda yapraklarını dökmeyecek, yani hep aynı kalacak, ya da artacak sevgi. Altını görünce gümüşten, gümüşü görünce bakırdan vazgeçmeyecek. Tagore gibi, ''İstediğin zaman lambayı söndür. Senin karanlığını da tanır ve severim,'' diyecek.




... Sevgili Dost,

      ''Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormana,'' şarkısını söyleyen çocuklar, şimdi büyüdüler. Büyüdüler ve baltalarını gömmediler. Büyüdüler ve uzun ipleriyle birbirlerini asmaya kalkıştılar. Ormana ne mi oldu? Yerine kanunlarını bırakarak kayıplara karıştı. Şimdi çıplak tepelerden, ''Dağ başını duman almış,'' şarkıları yükseliyor. Herkes yürüse de güneş ufuktan bir türlü doğmuyor.



... Ah, okullarda ''Beden eğitimi'' var da neden ''Ruh eğitimi'' yok! Sağlam kafa, sağlam vücutta doğru. Sağlam ruh nerede bulunur acaba?



... Sevgili Dost,

    Herkes kaybetti. Ölüm kazandı. Mezar taşlarına ''Huve'l Bâki'' kazındı.




... Sevgili Dost,

    Picasso'ya yaptığı tabloların gerçeği yansıtmadığı söylendiğinde şu cevabı vermiş: ''Zaten gördüğümüz hiçbir şey gerçekte olduğu gibi değildir ki!''

     Fotoğrafçılar deklanşöre basmadan önce,''Gülümseyin!'' diyorlar. Gülümseyin ve örtün yaşadıklarınızı.

    Eski albümleri karıştırırken, saça takılan yapma güller gibi, dudaklarımızın bir kenarına iliştirilen tebessümler hep acı vermiştir bana. Gülümsemek insanlara yakışır elbet. Bundan neden mi acı duyuyorum? Çünkü insanlar gerçek hayatlarında birbirlerine çok az gülümsüyorlar.






ŞULE YAYINLARI

85. Baskı Haziran 2016
206 Sayfa




5 yorum:

  1. Sevgili Dost,
    Bir zarfı açmak kadar kalbi titreten ne vardır. Zarf mahremiyettir, mahrem olmasada satırlar. Bir köşeye çekilinir, yalnız okunur mektuplar.

    Severek okuduğum, tekrar tekrar cizilen satırlara baktığım kitap.
    Keyifle kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada birbirimize mektup yazabiliriz.
      Sevgili blog dostu diye başlayan :)

      Sil