11 Mart 2019 Pazartesi

Okudum Bitti- 13: Binbir İnsan Masalları 1-139 || Cem Mumcu





                Kitap seven herkese merhaba.  Günün kitabı uzun zamandır merak ettiklerimden biri Cem Mumcu'nun yazdığı Binbir İnsan Masalları. Yılın başında okuyup bitirdim. Odamda okunmuşlar kulemde sırasını bekliyordu, çünkü tembelim. :) 

      Kitabın kapak dokusu çok güzel, baskısı da aslında tam güzel olacakmış ki son dakika golü yemiş. Sayfa düzeni, puntosu, kağıt kalitesi farklı ve güzel ama çoğu sayfada baskı çok soluk. Hani hafif titrek basılmış desem değil, bir garip. İki senedir gözlüklü sayılırım, hafif miyop eşliğinde astigmatım varmış hani bu kitaptan sonra fark etseydim kitap beni kör etti derdim. Annem de başladı okumaya ama o solukluk yüzünden bitiremedi. Bu da devasa bir eleştiri olarak burada dursun çünkü üzdünüz bizi Okuyan Us Yayınları.

          139 uzunlu kısalı hikayeden oluşuyor kitap. Bazıları çok güzel, bazıları beyin yakan cinsten. Öykü bence zor iş, kısacık metinle kocaman şeyler anlatma sanatı. Bu kitapta da minicik öyküler bile var. Yazarın bir röportajında bir seferde okumalık olmadığını belirttiğini hatırlıyorum. Fal bakar gibi arada açıp okumalık da demişti sanırım. En güzeli öyle sanırım. Ben de başka kitapların yanında birkaç tane öykü okuyarak bitirdim. Cem Mumcu'yu ilk defa okudum, oldukça farklı bir anlatımı var. Arada açıp rastgele öyküler okuyabilirim. 




''Akla gelen ilk soru herkes için aynı olmazdı. Herkes kendi öyküsünü kendince yazıp takıldığı yerde ilk soruyu sorabilirdi...''


''Zaten beni Çingenelerden almışlar, hep öyle diyor annem. Babam da 'annen doğru söylüyor' diyor. Ben Çingenelerden nefret ediyorum, onlara çok kızıyorum. Beni verdikleri için çok kızıyorum onlara...''


''İki yıl önce o vardı, beni terk etmesinden, aldatmasından, gitmesinden, beni sevmemesinden ölesiye korkuyordum. Telefonu açılmasa 'tamam bitti işte' diyordum. Beş dakika gecikse beni bırakıp gittiğini düşünüyordum. Onu kaybetmekten nasıl kurtulmuştum? Onu terk etmiştim, kaybedince kaybetme korkum kalmamıştı...''


''Bir erkekte olabilecek en narin eller ondaydı. Sırtıma hafifçe vurup kurtarmıştı boğulmaktan. O sırada cenaze de önümüzden geçip gitmişti. İlk o zaman hissetmiştim, O'nun ölümü benden uzak tuttuğunu, O varken varken bana hiçbir şey olmayacağını. O'nun öleceği ise hiç aklıma gelmemişti. İnsanın babası ölür müydü? Belki, ama benimki değil.
     O'nu yolcu ederken leblebi tozu yemediğim halde, boğazımda aynı boğulma hissi vardı. İşte o zaman artık sırtıma vuracak bir elin kalmadığını düşündüm. Tabutunun altına doğru verdim sırtımı. Aynı narin dokunuşla nefes aldım yine. Bu, O'nun bana son dokunuşuydu.
     Babası yoksa leblebi tozu yememeli insan...''


''Çocuklar niye hain olur? Belki de büyüyünce sadece hainliğimizi saklamayı öğreniyoruz  içimizin kirli tavan arasına. Aslında yetişkinler dünyasında da birlik olunduğunda, kimsenin yargılamayacağı düşüncesi çoğunluğa hâkim olduğunda, hainliğe geçiliveriyor hiç duraksamadan. Ya da hainliğimiz daha gizli, daha derinden, daha ustalıklı bir hâl alıyor...''


''Sonuçta herkes kendi acısını kendi rengine boyuyor, kendi içindeki dikenle çiziyor ellerini...''


''Alışmaktan korktum. Kendime bile alışamadım. Alışmaktan ürktüm. Alışırsam severim diye. Seversem büsbütün tamamlanmaktan korktum çünkü. Tamamlandığımı sanırsam diye çok korktum. Sanmaktan uzak kalmak lazım...''


''Hayallerim, umutlarım da var: Büyüyünce ölü olucam.''






OKUYAN US YAYINLARI

1. Baskı Kasım 2012
454 Sayfa


2 yorum:

  1. Öykü kitaplarını çok severim. İnsanı sıkmazlar.Bu arada yeni yazılarımı okumak ve değerlendirmede bulunmak üzere sizleri bloguma beklerim.

    YanıtlaSil
  2. Öykü okumayı sevenlerdenim ben de... paylaşıma teşekkürler... :)

    YanıtlaSil