27 Şubat 2018 Salı
Okudum Bitti- 21: Çerçeve || Rachel Cusk
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan. Dilimize çevrilen ilk romanıymış zaten. Rachel Cusk tarafından yazılan Çerçeve Sabit Fikir'in 2016 listesinde görünce gözüme çarpmıştı. 2016 yılında gördüm, 2017'de aldım, eh artık 2018'de de okuyayım, dedim.
Orta yaşlı denilebilecek, evliliği bitmiş, iki çocuk annesi yazarımızın Atina'da geçirdiği birkaç günü anlatıyor kitap bize. Yolculuk boyunca karşılaştıkları, yaratıcı yazarlık dersi verdiği öğrencileri ile olan sohbetleri, izlenimleri ile bir nevi kendiyle yüzleşme yaşayan kahramanımızın hikayesini okumak çok güzeldi. Durgun ama sıkıcı olmayan bir okuma oldu benim için. Başkalarının hayatlarına hep bir çerçeveden bakmıyor muyuz zaten?Evliliğe de Rachel Cusk 'ın çevçevesinden bakmak güzeldi. Neyse ki öyle bir niyetim yok. :))
Özellikle öğrencilerinin yazdıklarını okumayı çok sevdim. Öykü yazma isteği uyandırdı. Yetenek olsa oturup yazardım.
''Paranın kendisi başlı başına bir ülkedir...''
''Evlilik, başka şeylerin yanında, bir inanç sistemidir, bir öyküdür de, ve kendini son derece gerçek şeylerde göstermesine rağmen, yürümesini sağlayan şey eninde sonunda gizemlidir.''
''Başarısızlıkların peşini hiç bırakmaz, ama başarıların konusunda kendini sürekli yeni baştan ikna etmen gerekir.''
''İnsanların böylesine bütünüyle değişebileceğine inanmadığımı söyledim; yalnızca karakterlerinin o yönü uykuda oluyor ve koşullar tarafından canlandırılmayı bekliyordu. Çoğumuzun, gerçekte ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olduğumuzu bilmediğimiz ve pek çoğumuzun asla bunu anlamamızı sağlayacak kadar sınanmayacağımız kanısında olduğumu söyledim...''
''Bir şeyi ona hep sahip olduğun için hiç fark etmediğini anlaman bile onu kaybedince olmaz mı?''
YAPI KREDİ YAYINLARI
Çeviren: Lâle Akalın
Birinci Baskı Haziran 2016
150 Sayfa
25 Şubat 2018 Pazar
Okudum Bitti- 20: Sisli Hatıralar Rıhtımı || Hazel Gaynor
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Hazel Gaynor'dan Sisli Hatıralar Rıhtımı, Bir Titanic Hikâyesi.
İrlanda'nın Mayo şehrinden Titanic ile Amerika'ya gitmek üzere yola çıkan on dört İrlandalı göçmenin yaşadıklarından esinlenerek yazılmış kitap. Titanic hakkında hiçbir kurgu okumamıştım. Kitapta her bölümün başında bulunan telsiz telgraf mesajları bulunuyor. Bunlar gerçek mesajlarmış. Titanic trajedisini akıllarımıza kazıyan elbette unutulmaz filmi. O yüzden kitabı okurken sanki her an bir köşeden Jack çıkacakmış ya da Rose 'u güneşlenirken görecekmişim gibi hissettim. Yıllar sonra gidilen o eski kasabada geziyormuş hissi verdi kitap bana.
İrlandalı Maggie Murphy, Titanic ile yola çıkan on dört kişiden biridir. Üstelik bu yolculuğa da mecbur kaldığı için çıkar. Arkasında kalbini bırakarak... On yedi yaşındayken kazadan kurtulan şanslı azınlıktan olan Maggie 'nin hikayesini 1982 yılında büyük büyükannesi olduğun Grace'a anlattıklarıyla öğrenmeye başlıyoruz. Babasını kaybeden Grace'e zor günlerinde verdiği kocaman bir hediye gibi olur bu hikâye.
Çok duygulandığım, şaşırtan bir son oldu. Severek okudum. Kitabı bitirdikten sonra da bir koşu film izledim.
''Her dalga sesi bizi sevdiğiniz herkesten ve bildiğimiz her şeyden biraz daha uzaklaştırırken, geminin kıç tarafındaki beyaz korkuluklarda vatanımızın giderek solan görüntüsünü izledik.''
''Benim gibilere göre Titanic, muhteşem yatak odalarından ve diğer gemilere kıyasla daha hızlı gitmesini sağlayan kazan dairesinden ibaret değildir. Bana göre Titanic, gerçek insanlar, gerçek yaşamlar ve geleceğe dair gerçek umutlar demek. Ve bu, okyanusun derinliklerinde yok olmasını izlediğim şey...''
''Kathleen teyzemin her zaman dediği gibi 'en büyük hikayeleri zaman anlatır.' ''
ARKADYA YAYINLARI
Çeviren: Filiz Çakır
1. Baskı Ocak 2018
396 Sayfa
22 Şubat 2018 Perşembe
Okudum Bitti- 19: ''Baba'' Hakkı || Rıdvan Akar & Sevecen Tunç || Beşiktaş'ın Mimarları
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Rıdvan Akar ve Sevecen Tunç'un birlikte yazdıkları Beşiktaş'ın Mimarları serisinin ikinci kitabı ''Baba'' Hakkı. Daha önce farklı bir yayıncıdan çıkan Beşiktaş'ın Dervişi Süleyman Seba kitabı var. Ne yazık ki elimde yok. Baskı da tükenmiş olduğu için internet ortamındaki sahaflarda da insafsız fiyatlarla satılıyor. Umarım bir güzellik yaparlar da İnkılap'tan yeniden çıkar. Sırada Şeref Bey var sanırım.
Hakkı Yeten'in nasıl ''Baba Hakkı'' olduğunu öğrenirken Türk futbolunun da geçmişine hızlı ve hoş bir bakış atmanızı sağlayacak harika bir kitap olmuş. Sıkı bir araştırma ürünü. Dönemin gazetelerinden görseller, çeşitli fotoğraflar da var. Eskinin amatör ruhunu kaybeden futbol için derin bir iç çekişe sebep oldu benim için.
Beşiktaş'ın futbolcusu, kaptanı, ilk onursal başkanı olan, Türk futbolunun en önemli isimlerinden Baba Hakkı 'yı yakından tanımak için özellikle her BEŞİKTAŞLI'ya şiddetle tavsiye ederim.
Bizim hep gurur duyduğumuz BEŞİKTAŞLILIK işte böyle bir şey dedirtecek, arada gözlerinizi dolduracak bir kitap. ''Gözün gördüğü bir çift renk, kulağın duyduğu tek bir ad ise kan da siyah-beyaz akabiliyor işte...''
Cemal Süreya'nın Hakkı Baba hakkında yazdığı şahane yazısı da var kitapta. (99 Yüz kitabında da yayımlanmış)
'' 'Baba,' forma uğruna paye ve paradan diğerkâm olandı... Futbol tarihimizin ilk babası olarak bilinen Hüsnü Savman'ın, ayda elli liraya oynadığı Beşiktaş'tan dört mislini teklif eden rakiplerine gitmemesinin nedeni forma aşkıydı. On altı yıl boyunca Beşiktaş forması giyen Baba Hüsnü, aynı zamanda kulübünün ilk milli oyuncusuydu...''
''Fuat Balkan, 1903 yılında henüz genç bir subayken İstibdat Devri'nin tüm zorluklarına rağmen, Osman Paşa'nın oğulları ve Fetgeri kardeşlerle beraber Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nü kurmaya muvaffak olmuştu.''
''Hakkı Beşiktaş'ta oynadığı 19 yıl boyunca 441 maça çıktı. Bu maçlarda rakip filelere tam 382 gol attı.''
'' Alaturka, Baba'nın en büyük tutkularından biriydi. Doğan Besler, onun alaturka sevgisine ilişkin tanıklıklarını şöyle aktarır:
'Alaturkayı çok severdi. Hatta Zeki Müren benim arkadaşımdı. Bana, ''Ben Beşiktaşlıyım'' dedi. ''Sen nereden Beşiktaşlısın?'' dediğimde, ''Bana sahne hayatımda ilk defa bir kulüp çiçek gönderdi,'' diye yanıt verdi. ''O da sizin başkanınız Hakkı Yeten'' dedi. Alaturkayı, Zeki Müren'i seyretmesini çok severdi...''
İNKILÂP KİTABEVİ
256 Sayfa
2017
18 Şubat 2018 Pazar
Okudum Bitti- 18: Direniş || Ernesto Sabato
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okunan yazar kategorisinde. Ernesto Sabato, Latin Amerika edebiyatının son büyük klasik yazarlarından biri olarak nitelendiriliyormuş. En kısa zamanda Tünel kitabını da okumak istiyorum.
2011 yılında 100 yaşında ölen yazarın kaleme aldığı son kitap Direniş. Geç de olsa sondan başlamış oldum.
İnsanlığa, insan olmanın gerekliliklerine dair unutulan değer yargılarını hatırlatan Sabato, bir yandan da modernleşmenin insanlığın asıl sorunu olduğunu vurguluyor. Öyle yerinde saptamalar yapmış ki katılmamak elde değil. Özetle hepimizi yozlaşmaya, yitirilen değer yargılarına karşı 'Direniş'e davet ediyor.
''Hayat doğası gereği açıktır, ama kendi çevresinde duvarlar yükseltenlere bir zindandan daha karanlık gelir...''
'' En yalnız ve kapalı insan, bu ciddi yoksunluğa bu kadar uzun süre dayanabildiği için sevme kabiliyeti en fazla kişi olabilir. Öksüzlükten en çok çekenlerin sevdikleri kişiye en fazla özen gösterenler olmalarının nedeni çoğunlukla budur...''
''Bir çölün kumlarını yalayan kasırga gibi üzerlerinden geçen büyük şehir yaşamı ve televizyon izleme alışkanlığı arasında kısılan insan her şeyi kabullenir, kendini sorumlu hissetmez, özgürlük tehlikeye düşer. Durum Jünger'in dediği kadar ciddidir: 'Kurtlar kitleye musallat olursa sürünün av olduğu talihsiz bir gün gelecektir.' ''
''İnsanlar dünyada var olduklarından beri üstün bir Varlık'a inanırlar. Tanrıları olmayan kültür yoktur. Ateizm modern zamanlara ait bir yeniliktir.''
'' Kaybolmuş başka bir değer de utanç. Artık insanların hiç utanmadıklarını fark ettiniz mi? En berbat ahlaksızlıklarla suçlanan birini, sanki hiçbir şey yapmamış gibi yüzünde geniş bir gülümsemeyle iyi insanların arasına karışmış görebilirsiniz. Eskiden olsa ailesi onu kimseyle görüştürmezdi, ama şimdi her şey kaldığı yerden devam ediyor ve hatta onu televizyon programlarına davet ederek bir beyefendiymiş gibi davranıyorlar. ''
''John Donne, kimse hapishaneden darağacına giden yolda uyumaz demiştir, ama hepimiz beşikten mezara giden yolda uyuyoruz ya da tam anlamıyla uyanık değiliz.''
''Dünyanın ağaçlarını kestiğimiz halde sevginin hâlâ var olması ve ırmakların akmaya devam etmesi mucizevi.''
''Yaşamak istediğimiz şeyle yaşamın çoğunu ele geçiren gündelik koşturmacalar arasında yüreklerimizde bir çatlak oluşur ve bir sürgünün toprağından koparılışı gibi insanı mutluluktan ayırır.''
''Acilen farklı bir eğitim sistemine geçmeliyiz: İçinde yaşadığımız dünyaya özen göstermemiz gerektiğini, suya, havaya, ağaçlara, kuşlara, tüm canlı varlıklara ihtiyacımız olduğunu ve bu muhteşem evrene verdiğimiz her zararın geleceğin yaşamına da zarar vereceğini ve hatta onu mahvedebileceğini çocuklara öğretmeliyiz. Çocuklara asla akıllarında tutamayacakları bir sürü bilgiyi zerk etmek yerine türlerin savaşımı, acilen denizlere ve okyanuslara özen göstermemiz gerektiği hakkında bir eğitim olsa neler olurdu! ''
''Keyif almanın ne anlama geldiğini yeniden öğrenmeliyiz. Yönümüzü öyle kaybettik ki keyif almanın alışverişe gitmek olduğunu sanıyoruz. Oysa gerçek zenginlik bir insanla karşılaşmak, yaratılış karşısında bir an sessiz kalmak, bir sanat eserinin ya da iyi yapılmış bir işin tadını çıkartmaktır...''
''Maskelerin ardında ne çok gözyaşı vardır! İnsan güçlüymüş havalarına gireceğine karşısındakiyle olduğu haliyle, ihtiyaç içinde biri olarak ilişkiye girerse çok daha fazla şey kazanır, yüce iyiliğe çok daha fazla yaklaşır. Aslında susuzluktan öldüğümüz halde kendi kendimize yetermiş gibi görünmekten vazgeçseydik ve yaşamaya devam etmek için bir başkasına duyduğumuz büyük ihtiyacı kabullenmeye cesaret etseydik ne çok kötülük bertaraf edilebilirdi!''
''İnsan bu hızda insanca kalamaz. Bir robot gibi yaşarsa yok olacaktır. Huzur, biraz yavaşlık, bitkilerin hayatında mevsimlerin varlığı ya da bir çocuğun doğumu kadar önemlidir.''
''Tadını çıkartabileceğimiz küçük özgürlük anlarının lütfunu kaybetmemize izin vermeyelim: Sevdiklerimizle paylaştığımız bir sofra, ağaçlar arasında yapılan yürüyüş, bir kucaklaşmaya duyulan şükran.''
DELİDOLU KİTAP
Çeviren: Pınar Savaş
1. Baskı Ocak 2018
140 Sayfa
16 Şubat 2018 Cuma
Okudum Bitti- 17: Güneşin Kızı || Gonca Çiftçioğulları
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı İnstagram üzerinden kalabalık bir grupla okumaya başladığımız Yüzleşme Serisi'nin ilk kitabı Güneşin Kızı. Yazarı daha önce duymuştum ama okuma fırsatım olmamıştı. Öğretmenmiş kendisi. Yeni kalemlerle tanışmayı, hele de Türk olursa çok seviyorum. Her ayın sekizinde başlayıp üç ay içerisinde seriyi okuyacağız. Öyle karar almış olmasaydık hemen devam ederdim, çok ilginç bir son oldu çünkü.
Leyla yirmi yıl önce saldırıya uğrayan gizli polis babasının henüz çözülmeyen davasını tamamlamak için İzmir Emniyeti'ndeki görevinden istifa ederek Adıyaman'a tayin olur. Böylece hem yıllardır görmediği akrabaları ile görüşür hem babasının davasını araştırmayı planlar hem de yeni görev yerindeki eski, yeni şüpheli dosyalar üzerinde çalışmaya başlar. En büyük yardımcısı da Asayiş Şube Cinayet Büro Amiri İsmet olur. İsmet'in babasının Kahramanmaraşlı olması da benim için hoş bir ayrıntı oldu.
Beraber çalışmaya başlayan ikiliyi hem iş yönünden hem duygusal açıdan zor günler bekler. Adıyaman'a gidip gezme isteği uyandıran, özellikle geç saatlerde okurken acıktıran güzel detaylarla dolu.
Öte yandan İzmir'de de Cinayet Masası komiseri Çetin 'i zor günler bekler. Leyla'nın gitmesinden sonra yerine gelen yeni amir Çetin için tam bir kabus olur. Hem kendi geçmişiyle yüzleşmesi hem de ellerindeki vahşi cinayeti çözmesi gerekmektedir.
İzmir ve Adıyaman arasında gidip gelen temposu düşmeyen bol maceralı, gizemli, heyecanlı bir okuma oldu. Güzel bir polisiye dizi izler gibi severek okudum. Kitaba dair eleştireceğim nokta bağlaç olan -de' nin çoğu yerde yanlış yazılmasıydı. İlk iki yüz elli sayfa çok kafayı taktım o yüzden okuma hızım düştü, sonra kurguya konsantre oldum son iki yüz elli küsür sayfa su gibi aktı. Yayınevinden de okuduğum ilk kitaptı. Bu kitaba mı denk geldi, gelen olarak mı öyle bilmiyorum. 😉
Devamını okumayı dört gözle bekliyorum.
DORLİON YAYINLARI
512 Sayfa
15 Şubat 2018 Perşembe
Okudum Bitti- 16: Ah Mercimeğim || Mustafa Çiftci
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı daha önce bir kitabını daha okuduğum Mustafa Çiftçi'nin üçüncü kitabı.
İlk kitabı Adem'in Kekliği ve Chopin 'i okuyup çok sevmiştim. Hakkındaki yazım burada. Aslında sırayla gidip Bozkırda Altmışaltı'yı okuyacaktım ama Ah Mercimeğim raftan çok tatlı göz kırpınca dayanamadım. Ocak ayında okuyup bitirdim. 14 Şubat Dünya Öykü Günü olunca Bozkırda Altmışaltı'ya da başladım. O da bitmek üzere ne yazık ki...
Kısacık, yüz yedi sayfa bir kitap. Tadı damakta kalıyor. Altı tane birbirinden hoş hikaye var:
Ah Mercimeğim
Baba Neredesin?
Bacanaklar
Bahar Eyyamında Bülbül Sesinde
Köfte Ekmek
Uykucu Duman ve Ben
Mustafa Çiftci de artık kıymetlilerimden. Anadolu insanının derdini, yaşadıklarını, yaşayamadıklarını sade bir dille öyle güzel anlatıyor ki her defasında niye bitti diye üzüldüm. Hikayeler kısacık ama etkileri kocaman. Hangi hikayeyi daha çok sevdim diye düşününce zorlanıyorum. Karakterlerin şiveli konuşmalarını okumayı çok seviyorum. Mustafa Çiftci sayesinde de İç Anadolu 'nun yöresel deyişlerine doydum.
''İnsanların içinde bir ses varmış, öğrendim. O ses hiç susmazmış, öğrendim. O ses kadar zalim, o ses kadar hain bir şey yokmuş, öğrendim...''
''Artık iyileşmesinden umudu kestiğim, olur olmaz kanayan bir yarayla yaşamaya alıştım.''
*Ah Mercimeğim
'' 'Hocanın çocuğu olmamış ya, bizi oğlu gibi beller; yazık adama,' dedi. Aklıma babam geldi. 'Babamın çocuğu var, okşamaz; hocanın çocuğu yok, bizim başımızı okşar,' dedim. 'Kimi bilemez kimi bulamaz!' dedi Zakir.''
*Bacanaklar
İLETİŞİM YAYINLARI
3. Baskı 2017
107 Sayfa
13 Şubat 2018 Salı
Okudum Bitti- 15: Cadı Elanor'un Çırağı || Mehtap İlhan
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı daha önce Aşure kitabını okuduğum, ismi güzel yazarımızın ikinci kitabı Cadı Elanor'un Çırağı.
İlk kitabı Aşure' yi adıma imzalı gönderince çok mutlu olmuştum. Hakkındaki yazım burada.
Meral ve Mehmet 'in evliliklerinin bitişi ile başlıyor kitap. Eşyalarını toplayıp Meral'i zor günlerin kucağına atıyor Mehmet. Hem de başka bir kadın yüzünden. Maddi, manevi her yönden zorluklarla boğuşuyor Meral. Bu süreçte hayatına dokunan insanları tanıyoruz. Aralarda da geçmişinden bahsediyor. En zor kısmı da Mehmet ve Gül'ün laylaylom hayatlarını okumak oldu.
Ev arkadaşı Elif sayesinde Cadı Elanor olarak bilinen gizemli kadınla tanışıyor. Bu arada kitapta birçok bilgi de var: kabala Öğretisi, rüyaların gücü, cadılık gibi.
İki yüz sayfa olan kitapta sevgili Mehtap İlhan'ın çok emeği var. Bütün masraflarını kendi cebinden karşılamış. Sonunu da çok sevdim. ''Evrensel Adalet'' başlıklı bir bölüm var ki bazı konularda umutsuz olduğum günlerime denk geldi tam da. Yine de ben bu dünyada adaletin olmadığını düşünüp umutlarımı ahirete saklıyorum.
Mesela eskiden hep ''Yuva yıkanın, yuvası olmaz,'' lafına inanacak kadar umutluydum. Ama öyle bir oluyor ki... Neyse konu ihanet ağırlıklı olunca insan üzülmeden edemiyor. Kimsenin kimseyi aldatmadığı mutlu günler dilerim...
''Ağlamak, kızmak, kaçmak, ilaç kullanmak sorunlardan bir süre uzaklaşmanı sağlar. Ama hayatımızdaki hiçbir şeyi çözemez. Kendinle, acınla, korkularınla, zayıf yanlarınla yüzleşmen gerekiyor...''
Kitap 72
1. Baskı Şubat 2018
200 Sayfa
12 Şubat 2018 Pazartesi
Okudum Bitti- 14: Japon Masalları || Derleyen: Yei Theodora Ozaki
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı tazecik bir kitap. Bu ay yeni çıkanlardan. Yei Theodora Ozaki tarafından derlenen , Macidegül Batmaz tarafından çevrilen Japon Masalları. Kapağı, ayracı... Her şeyi güzel. Masal okumayı çok seviyorum. Daha önce farklı yayıncılardan Çeçen, Japon, Romen, Sibirya ve Vietnam masalları okumuştum.
Masallar konsantre kültür gibi geliyor bana. Ait oldukları ülkelere dair birçok detay içeriyorlar: korkuları, gelenekleri, değer yargıları gibi... Gerçekliğe fantastik bir ayar verme gibi. Büyük bir çoğunluğu güzel bitiyor. Kötüler belasını buluyor. Keşke her şey masallardaki gibi olsa.
Kitapta yirmi bir tane Japon Masalı ve en sonda da Farklı Renklerde Beş Taş ve İmparatoriçe Jokwa isimli Eski Bir Çin Masalı bulunuyor. Konuşan hayvanlar, kahraman savaşçılar, prensler, prensesler, imparatorlar, imparatoriçeler, korkunç yaratıklar, cadılar, ifritler eşliğinde adaletin en azından masallarda yerini bulduğunu görüp sevinmek için bile okunur. Her masalda ufak çizimler de var. Severek okudum. Yine Maya Kitap'tan Rus Masalları ve Hint Masalları da çıktı. Eminim onlar da çok güzeldir.
Masal tadında günler dilerim. İlk fotoğraftaki mankenim Şirin kızıma arada kısaca Şiro da diyorum. Japonca beyaz demekmiş. Bir masalda Şiro isimli beyaz bir köpekcik vardı. :)
''Japonya'da anne babanıza karşı olan görevinizi yerine getirmek, dünyadaki her zevkten ve hatta aşktan bile önemlidir.''
*Balıkçı Delikanlı Uraşima Taro'nun Hikâyesi
''Ölümden kaçma arzusundan vazgeçmelisin. Zira ölümden kurtuluş yoktur. Umarım şunu anlamışsındır: Bencilce dileklerin gerçekleşmesi insanı mutlu etmez.''
*Ölmek İstemeyen Adamın Hikâyesi
''Ne yazık ki dünyada hiçbir mutluluk sonsuza dek sürmüyor! Gökteki ay bile mükemmel şeklini daima koruyamıyor, çiçekler bile açıp sonra soluyor...''
*Matsuyama Aynası
'' 'Bir yerde düzen olunca, düzenbaz olmaz' diye boşuna dememiş atalarımız. Kendi içimizde huzursuzluğa izin verip kavga edersek düşmanımızı asla yenemeyiz...''
*Momotaro ya da Şeftalinin Oğlu
MAYA KİTAP
Çeviren: Macidegül Batmaz
1. Baskı Şubat 2018
238 Sayfa
8 Şubat 2018 Perşembe
Okudum Bitti- 13: ''Aslında...'' || Ercan Kesal
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı, sevgili Öylesine Biri ile İnstagram üzerinde başlattığımız #Kesalokuyoruz etkinliğimizin ilk kitabı. Sondan başa doğru sırayla tüm kitaplarını okuyacağız.
Çok sevdiğim Ercan Kesal'ın daha önce okuduğum kitapları :
Bozkırda Bir Gece Yarısı burada ,
Cin Aynası hakkındaki yazım için burada ,
Peri Gazozu yazım burada ,
Evvel Zaman burada ,
Nasipse Adayız da burada .
Çok yönlü, mükemmel bir insan Ercan Kesal. İçinde olduğu her işi güzelleştiren insanlardan. Daha önce de söylediğim gibi sırf Ercan Kesal var diye Çukur dizisnini izlemeye başladım. Çok severek izliyorum. 'Çukur evimiz, İdris babamız!', Ercan Kesal da kıymetlimiz. Belki dizi sayesinde, hiçbir kitabını okumamış insanlar da merak edip mesela Peri Gazozu'nu okur. Umarım yazma çalışmaları devam ediyordur da yakın gelecek de yeni kitabına kavuşurum. Okumadığım son kitap Zamanın İzinde 'ye ufak ufak başladım. Mümkün olsa her kitaplıkta bir tane olsun isterdim.
Aslında' ya dönecek olursam ; çıkacağını duyduğum zamandan itibaren hakkında hiçbir şey okumadım. Nasılsa her şekilde alıp okuyacaktım. Ben almadan süper kahraman gibi bir arkadaşım fuardan alıp gönderdi. Ben yine de başlayana kadar hakkında hiçbir şey okumadım. Arka kapak yazısı da dahil. Hal böyle olunca kitabın söyleşilerden oluştuğunu başlayınca öğrendim. Sürpriz oldu.
''Sanat ve Hayat'', ''Edebiyat'' ve ''Sinema'' başlıkları altında toplanmış farklı farklı kişilerin Ercan Kesal ile yaptığı söyleşilerden oluşuyor. Hiç Ercan Kesal okumadıysanız bu kitabı sona saklamanız iyi olacaktır. Diğer kitaplar hakkındaki soru- cevaplardan önce kitapları okumuş olmak daha isabetli olacaktır. Sevdiğim yazarların biyografilerini, bu tarz söyleşilerini okumayı seviyorum. Zaten birkaç tanesini daha önce de okumuştum. Severek okudum. Arada bazı soruları fazla uzatılmış buldum. Ya da o benim soru soranla değil cevap verenle ilgili olmamdan kaynaklanıyor olabilir.
Özetle bu kitap Ercan Kesal'ın kaleme aldıklarını değil, Ercan Kesal'ın kendisini içeriyor. Sorulardan hareketle bize kendisini, duruşunu, hayatını, sanatını anlatıyor. Bir kere daha, sen ne harika bir insansın Ercan Kesal, iyi ki varsın, dedim kendi kendime. Gerçekten de iyi ki var. Kitapta çok güzel fotoğraflar da var.
'' İki binli yılların Türkiye'sini anlamak için sadece on dakika herhangi bir televizyon kanalındaki tartışma programını izlemek yetmez mi sence? Kişisel tarihim diyerek anlattıklarım ülkemin tarihinden başka bir şey değildir.''
''Gemişin etnografik şimdiki zaman olduğunu unutmadan, gerçeğin ilhamına sığındım sadece, istismar etmedim.''
''İtiraz etmek kıymetlidir; insanın özsaygısıyla alakalı bir şeydir...''
''Büyüttü beni kitaplar ve hâlâ kitaplardan öğrendiklerimle yapıyorum ne yapıyorsam. Senaryo yazıyorsam yine okuduklarım sayesinde, oyunculuk yapıyorsam yine onlar sayesinde...''
''Kelimeler kendiliğinden oluşmuş keyfi şekiller değildir. Kelimelerin ruhu vardır. Yeryüzünün ve insanlığın yaşadığı tüm maceralar kelimelerin içine, ruhuna sinmiştir. Bu yüzden kavimler kapısı bir coğrafyanın dili olan Türkçe bence dünyanın en büyülü ve zengin dillerinden biridir. İnsan diline aşık olur mu? Ben aşığım Türkçeye. Onu sadece sıradan bir iletişim aracı olarak algılamıyorum. Tüm dünyayı anlama ve anlatma yolculuğumun eşsiz bir kılavuzu olarak görüyorum.''
İLETİŞİM YAYINLARI
Hazırlayan: Doğuş Sarpkaya
1. Baskı 2017
316 Sayfa
7 Şubat 2018 Çarşamba
Okudum Bitti- 12: Son Kazak Kocagöl || Salim Nizam
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan biri olan Salim Nizam'a ait olan Son Kazak Kocagöl. Yazarın diğer kitaplarını sosyal medyada sık sık görüyordum ama okuma fırsatı bulamamıştım. Tarihi bir kurgu sayılabilecek özellikte olduğu için merakla başladım kitaba.
Yazar 2006 yılında Türk Dünyası Ömer Seyfettin Öykü Yarışması birincilik ödülünü almış. Öykü ve romanın yanı sıra şiir de yazıyormuş. Öykü sever olduğum için okumak isterim.
Salim Nizam, Kazaklara olan ilgisini annesine borçluymuş. Hatta romanına konu olacak ilk kurguyu da annesinden duymuş. Babası da Son Kazak Ruslan'dan bahsedermiş. Kocagöl'den göç etmeyen tek Kazak aile onlarmış. Çocukken amcası ile Ruslan'ın değirmenine de gitmişler. Hem bu yaşanmışlıkların etkisiyle hem de yazarın sıkı bir araştırma süreci sonuncunda bu roman ortaya çıkmış.
Kars'ta değirmencilik yapan bir ailenin oğlu olan Ruslan yaşadığı kötü bir olay yüzünden evini, ailesini bırakıp Kocagöl'e babasının arkadaşının yanına gitmek zorunda kalır. Bu yolculuk da hiç kolay olmaz elbette. Değirmenci olan İhtiyar Don'un yanında yeni hayatına başlar.
Manyas Gölü kenarında olan Kazak köyünde yaşananlar sayesinde Kazakların yaşam biçimleri, alışkanlıkları, tutkuları hakkında az da olsa bilgi sahibi oldum. Göç zamanı gelip çattığında yaşananlar ise her mecburi göç gibi hüzünlüydü.
Severek okudum, yazarın kalemini de sevdim. Başka kitaplarda buluşmak üzere.
''Ağlamışsın sen. Kalp ağrımazsa göz yaşarmaz, derler. Katı bir kalp gözyaşı dökmez. Masumsun sen.''
''Yanmadan sönmez insan...''
FENOMEN KİTAPLARI
496 Sayfa
2017
5 Şubat 2018 Pazartesi
Okudum Bitti- 11: Koşmasaydım Yazamazdım || Haruki Murakami
Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı severek okuduğum yazarlardan olan Haruki Murakami 'nin Koşmasaydım Yazamazdım kitabı. Severek okuduğum dedim ama henüz sadece fotoğraftaki beş kitabını ve bir de Sputnik Sevgilim'i okuyabildim ama seviyorum. :)
1Q84 hakkındaki fikirlerim burada ,
İmkânsızın Şarkısı burada ,
Zemberek Kuşunun Güncesi burada ,
Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında burada ,
Sputnik Sevgilim burada .
Adından da belli olduğu üzere Murakami koşma aşkını anlatıyor bu kitapta. Öyle böyle değil, esaslı bir koşucuymuş. Koşarken yaşadıklarından, hissettiklerinden bahsediyor. Bir nevi koşu günlüğü gibi olmuş. Değişik zamanlarda, değişik yerlerde aldığı notlardan oluşuyor.
Diğer kitaplarını severek okuduğum Murakami'yi tanımak için güzel bir okuma oldu.
''Her gün bir iki saat hiç kimseyle konuşmadan koşsam da, dört beş saat masa başında sessiz sessiz çalışsam da, bu beni ne bunaltır, ne de canım sıkılır. Gençlik yıllarımdan beri böyle bir eğilimim vardır. Birileriyle bir şey yapmaktansa, tek başıma sessizce kitap okumayı, kendimi vererek müzik dinlemeyi severim. Tek başına olduktan sonra yapacak bir şeyler bulmak konusunda sıkıntım yoktur.''
''Yürekte açılan yaralar, bir insanın bağımsızlığı karşılığında dünyaya ödemek zorunda olduğu çok doğal bir bedel.''
''Kabul edelim ki hayat temelde adaletsizdir. Burası kesin. Fakat adaletsiz bir yerde olsanız bile, orada bir tür adalet bulabilme olasılığının varlığına inanıyorum. Bu, zaman ve zahmet gerektirebilir. Belki de harcadığınız zaman ve zahmetin boşa gitmesi sonucuyla karşılaşabilirsiniz.''
''Bir roman yazarı için en önemli nitelik, söylemeye gerek bile yok, dehadır.''
''Kaç plağım olduğu sorulduğunda, 'Bir hayli çok gibi, fakat henüz yeterli değil' diye yanıtlayabiliyorum ancak.''
''Eğer bir mezar taşım olacaksa, oraya yazılacak ifadeyi kendim seçebileceksem, şöyle yazılmasını istiyorumm:
Haruki Murakami
1949-20**
Yazar (ve Koşucu),
En azından sonuna kadar yürümedi.
Şu an için beklentim bundan ibaret.''
DOĞAN KİTAP
11. Baskı Şubat 2017
172 Sayfa
Okudum Bitti- 10: Size Yardım Edebilirim || Mehmet Karaca
Şiir seven herkese merhaba. Günün kitabı Mehmet Karaca 'nın şiirlerinden oluşan kitabı Size Yardım Edebilirim.
Her ay en az bir şiir kitabı okuma hedefim kapsamında Margaret Atwood Halka Oyunu'ndan sonra okudum. Önce evin şiirden anlayan uzmanı olarak annem test etti, onayladı. Çok, hatta çoook güzel güzel bulduğunu söyledi.
Mehmet Karaca 'nın şiirleri daha önce çeşitli dergilerde (Varlık, Şiiri Özlüyorum, Duvar, Yasak Meyve...) yayımlanmış. Odada Kuş Kapanı ile 2014 yılında Arkadaş Z. Özger Jüri Özel Ödülü'nü almış. Ayrıca Tuz Açlığı 2015 yılında Yaşar Nabi Ödülü'nü almış ve yine Varlık Yayınları'ndan çıkmış. İlk fırsatta biz de almak istiyoruz. Umarım Mehmet Bey de bol bol yazmaya devam eder. Unutmadan İnstagram sayfasında da çok güzel fotoğraflar eşliğinde okuduğu şahane kitapları da yorumluyor, alıntılar paylaşıyor, @karacakitapligi mutlaka göz atın.
Kitaba dönecek olursak amatör bir şiir okuru olarak ben de çok severek okudum. Altı çizilecek cümlelerle dolu, yalın ama derin anlamlı; mesajlar veren farklı şiirlerdi.
...
işte az da olsa içinizi ısıtmak isterdim
ama benim kahvelerim erken soğuyor.
bunların yerine balı ve çörekotunu öneriyorum anneanneme
'yaşamak artık benim neyime ki' diyor
yardımına koştuğum herkes
benden daha hızlı koşuyor.
*Yardımına Koştuğum Herkes şiirinden
...
arabam yok ama köşkler yapardım sana
günden uzak tutardım seni,
bir bomba patlamışsa civarda
müziği son ses açarım.
kan kokusu varsa parfüm sıkarım
gazete okutmam sana.
ben isterim ki ölüm haberlerini değil
silahların su sıktığına inan sadece
tamam çok çocukça, ama ben isterim ki
sen hep evin önünde oyna
sen hiç uzaklaşma.
saçlarına lavantalı krem sür
ipek gibi olsunlar koksunlar zaten onlar beni çağırırlar
türkiye'de yaşadığını anlarsan yani derde girerse başın
polis imdadın yerine simbad'ı ara
o sana daha çok yardımcı olacaktır.
*Evlen Çağrısına Yardım şiirinden.
...
sanki bana sormadan kanalımı değiştirdiler
nasıl kaldım ortada nasıl yalpaladım anlatamam
oysa sızmıştım şehir tiyatrolarına iki ucuz biletle
sevmeye başlamıştım sergilerde konuyu bildiğim sergilere
getirmeye.
duyularımı duyduğum yöne sermeye
çamaşır sermekten çaldığım taktikleri başka alana
enjekte etmeye yahut entegre. beni suistimal etme
diyen tiyatrocuyu taklit etmeyi ne çok sevmiştim
-hey, beni su istimal etme
taklit değil özenmiştim.
Romeo ve Julyet'i özlersem söz geri dönerim
tiyatro bitince plastik su şişeleriyle
beni de topladılar. korktum olanlardan ve onlardan
bu sabah korunaklı yerlere taşınma kararı aldım.
*Sığınaktan şiirinden.
VARLIK YAYINLARI
1. Baskı Ekim 2017
80 Sayfa