27 Ocak 2018 Cumartesi

Okudum Bitti- 6: Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir || Sezgin Kaymaz





                Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı çok sevdiğim Sezgin Kaymaz'ın harika kitaplarından biri olan Uzun Harmanlar'da Bir Davetsiz Misafir.

    Okuduğum diğer Sezgin Kaymaz kitapları :

Bugün Bize Kim Geldi yazısı burada,

Bakele yazısı burada

Ateş Canına Yapışsın yazısı burada ,


Lucky yazısı burada ,

Farfara yazısı burada ,

Kün yazısı burada .

            Uzunharmanlar'da Bir Davetsiz Misafir'e hakkında hiçbir şey okumadan başladım. Arka kapak yazısını bile okumadım. Nasılsa yine çok güzel bir kitap okuyacağıma emin olarak başladım. Elimde okunmamış son bir tanecik Sezgin Kaymaz kitabı kaldı. Onu da okumak istiyorum ama bir kitabını daha almadan olmaz.

           Uzunharmanlar, Ruşen Sokak 14 Numara'ya taşınan Musa ile tanışmış olmaktan dolayı son derece mutluyum. 1997 yılında çıkan ilk kitabıymış canım yazarın. O zaman okuma şansım olsaydı ne kadar özel hissederdim kendimi anlatamam. Musa'ya dönelim bir kere kitap sever; eve taşıdığı koca koca kolileri kitaplarla dolu. Sonra tam bir çay tutkunu. Kitabı okurken canım sık sık çay çekti. 14 Numara da sokaktaki diğer evler gibi eski ahşap evlerden, öyle ki konu komşunun her tür sesi evin içinde. Hele bir de yağmur yağmaya görsün. Daha da önemlisi evi temizleyen, yemekler yapan, alışveriş yapan gizemli bir ziyaretçisi var. Aspendos diyor ev sahibi bey ona. 

          Konu komşu da çok ilginç. Horozu Rıza ile yaşayan Erzurumlu Teyze, karanlık ev sahibi Beyabi, sık sık midemi bulandıran Kemal, bakkal, kaportacı Kirkor ve diğer meraklılar... Hepsi gerçekten hem ilginç tipler hem de garip bir gizemleri var. Musa'yı bir şeylere ikna etme çabasındalar, örgüt gibi çalışıyorlar. Evdeki tuhaflıklar da kesilmiyor. 

      Aspendos kim, ev perili mi, bu insanlar neyin peşinde gibi soruların cevaplarını bulacağınız; ilginç argo kelimeler bile öğrenebileceğiniz çok güzel bir kitap. Elimden bırakamadan okudum. Çok güzeldi.





''İnanılmaz bir ritmle, yılmadan, yorulmadan çalışıyor bu orkestra. Her gün, hep aynı tuşlara bastığı, hep aynı sesi verdiği, hep aynı şarkıyı çaldığı halde, yaptığı işten bir an olsun bıkmıyor. Hayat ne kadar boş, demiyor, ne kadar sıkıcı, demiyor, niye hep aynı şeyi yapmak zorundayım, demiyor... Ama, o orkestranın sözde maestrosu olan bizler ne yapıyoruz? Bize zevk vermeyen birkaç kötü günü üstüste yaşasak, 'Bıktım bu hayattan,' deyip teslim bayrağını çekiveriyoruz... Kimisi, sahiden canına kıyacak kadar beziyor, yılıyor yaşamaktan...''



''Şimdi, yasaklamadan yasaklıyosun ya... onu anlatıyorum... bi adama okumayı öğretmezsen, ona mektup yazmayı yasaklamış olmaz mısın?... Altyazılı film seyretmeyi, yazı yazmayı, dilekçe yazmayı... üstelik, rahat rahat karşısına geçip; 'Ben sana yazmayı yasaklamadım ki yavrum,' bile diyebilirsin... gördün mü?... Yasaklamadan yasaklamış oldun işte...''



''Bilip de yapmamak, yapamamakla aynı şeydir... yapıncaya kadar...''




İLETİŞİM YAYINLARI

11. Baskı 2016
274 Sayfa




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder