7 Nisan 2017 Cuma

Okudum Bitti- 45: Bana İstanbul'u Anlat || Mehmet Pekmezci




                   Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine bir tanışma kitabı. Hem daha önce okumadığım yazarları keşfetmeyi seviyorum hem de Türk yazarları okumayı ihmal etmek istemiyorum. Böyle ikisi bir arada olunca daha da iyi oluyor. İsmi de güzel kitabın Nazım şiirini hatırlattı.


              Ege, yıllar önce bir gezi sırasında İstanbul'a gelmiş, şehrin güzelliğini hiç unutamadığı için üniversite eğitimi için buraya gelmiştir. Üniversite hayatında da aradığını bulamadığını, daha doğrusu hayatta pek becerisinin olmadığını düşündüğü için okulu epey boşlar. Varsa yoksa İstanbul. Elinden geldiğince gezer, araştırır aşık olduğu kenti. Mezun olmasına az bir zaman kala hayatının en güzel tesadüfünü yaşar. Ufak bir yalanla başlayan aşkı onu çok sevdiği İstanbul 'undan bile ayrılmak zorunda bırakır. 

         İstanbul  sokaklarında gezmek, vapurdan martılara simit atmak, Büyükada 'da bisiklet sürmek istiyorsanız, hem de oturduğunuz yerden; biraz hayal gücü eşliğinde kitabı okuyun derin. Kolay okunan, hoş bir kitap olmuş. 





... O İstanbul'u, bense onu seyrediyordum. Ömrüm boyunca hiçbir kadına, bu kadar uzun soluklu bakmak istememiştim.



... ''Gelecekte bir gün mutlu olacağını bilerek yaşamak, geçmişte mutlu olduğunu bilerek yaşamaktan iyidir.''



... Bir ölümü aniden hatırlamak, hiç unutamamaktan daha çok acı verir insana.


...''İnsan her şeyi mutlu olmak için yapar, bir tek aşk hariç. İnsanoğlunun mutsuz olmasına rağmen sürdürmekte ısrar ettiği tek eylemdir aşk. Ucunda ölüm bile olsa, bile isteye acı çekmektir.''


...''Ömrümde ilk kez İstanbul'a bakar gibi seviyorum. Vapurda martıya simit atar gibi, Boğaz kıyısında rakının üstüne su katar gibi seviyorum.''



... ''Mutluluk, tarih boyunca yalnızca bir kere insanlığa sonsuz bir cömertlikle sunuldu. Fakat Âdem ve Havva; insan soyunun görebileceği en büyük güzellik olan cennette, tek uzak durmaları gereken meyveye dokunup, bunun sonucunda da cennetten kovuldular. Belki de sırf bu yüzden, Âdem ve Havva'dan sonra insan, yaşadığı mutluluk ve güzellikler ne kadar büyük olursa olsun, hep içinde var olan bir korkuyla yaşadı: Kaybetme korkusu!

      İnsan sevdi. Sevdikçe kaybetmekten korktu; korktukça daha çok, daha kuvvetli sevdi. Öyle ki bir süre sonra sevdiğini unutup, daha çok korkmaya başladı. Sonra bu sevgi ve korku karmaşasının bir sürü çocukları dünyaya geldi. İlk önce kıskançlık doğdu. İnsan sevdiği için değil korktuğu için kıskandı. Sonra ihtiras, sonra nefret... Öyle çok çocukları oldu ki! Ama nedense hiçbiri sevgiye çekmedi.''
             


... Ne kadar umut, o kadar hayal kırıklığı demekti.




İKİNCİ ADAM YAYINLARI

1. Baskı Haziran 2016
188 Sayfa


                 

2 yorum: