9 Temmuz 2016 Cumartesi

Okudum Bitti - 78 : Oğul || Andrej Nikolaidis






                      Herkese merhaba. Bu harika kitap bayram öncesi çok düşünceli, tatlı biri tarafından hediye edilmişti bana. Çok beğendiğini söylediği için elimdekilerin bitmesini beklemeden araya sıkıştırdım. Kısacık ama çok dolu dolu bir kitaptı. Güzel insanlar ve güzel kitaplar iyi ki varlar. 


                      Andrej Nikolaidis Karadağ'ın önde gelen yazarlarındanmış. Sanırım ülkesinden okuduğum ilk ve tek yazar. Bölgedeki demokratikleşme sürecine büyük katkılarını olan önemli bir gazeteci ayrıca. Bu kitabıyla 2011 'de Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü 'nü kazanmış. 


                     Düşündüren, farklı şekilde düşündüren, kalabalık, etkileyici, karmaşık ama aslında çok net; sert ama ruha dokunacak kadar da özel bir kitap oldu benim için. Bu senenin en iyilerinden biri olmaya aday. İyi ki okumuşum, iyi sebep olmuşsun Arzu. :)  Kitabı okumadan önce son kısıma göz atmanız da fayda var. Çok hoş bir fon müziği listesi var.  


                Konusunu merak edenler için tanıtım yazısını da ekleyeyim, bol bol alıntım var zaten. Daha fazla söze gerek yok. 


               Viyanadaki parlak müzik kariyerini terk edip teselliyi camide arayan piyanist Samir, kızlarının pezevenkliğini yapan sığınmacı Kirli Djuro, koyu Hıristiyan bir vaiz, Kosova’dan gelen bir grup cüzamlı mülteci ve daha nicesi tam da Bulgakov’un romanlarından fırlamışçasına tarihin bir yerinde Miguel Cervantes’in de korsanlar tarafından satıldığı Köle Pazarı’nda buluşur…
“Kendimiz varken zaten cezalandırılmamıza gerek yok” demişti ilk romanı Kıyamet’te Nikolaidis. Kıyamet'te "baba"yla giriştiği hesaplaşmaya, Oğul'da devam ediyor ve Lacan’ı da yanına alarak topluma bakıyor.





... İki yıl boyunca düşünebilmekten bile acizdim. Sonra her şey sona erdi. O, burayı terk edip gitti. ''Artık buna katlanamıyorum,'' diye bağırdı ve gitti. 
     Tam o sırada kendimi yatağa atıverdim, daha bir gece önce burada her zamanki riyakârlığımızla birbirimize ''seni seviyorum'' demiştik.


... 'Sıradan insan' denenlerin günlük eylemlerinde kötülüğü aramaya katlanamıyordum artık. Bunun yerine, kötülüğün hoyrat gösterilerini seçtim. Eğer adamın biri otuz kişiyi öldürmüş ve onları evinin altına gömmüşse, bu bana hâlâ , vay canına dedirtiyordu. Ama karşılaştığım insanların günlük kinleri, bastırılmış arzuları ve ucuz hileleriyle uğraşma gücümü yitirmiştim : Ben onlara yok muamelesi yaparken körmüşüm gibi davranan, iyi niyetlerine aldandığımdan emin olan, beni tamamen budala yerine koyan o insanlar.


... İşler ne benim yüzümden aksar, ne de benim sayemde yolunda gider. Ben bir seyirci gibi izlerken kendi seyrinde gelişir olaylar. Yalnızca onlara ayak uydururum.


... Sanırım Gazzali'ydi cennet ıstırap, cehennem hazlar ile çevrilidir, diye yazan. Yaşadığım kasaba, evimin bulunduğu ormanlık tepeden yazın cehennem gibi görünür. Turizm haz ticaretidir ve bir turist kasabasındaki insanlar aslında hazlarla çevrilidir.  Yani Gazzali haklıydı : Cehennemdeyim çünkü hazlar ile çevriliyim. Sartre da haklıydı, cehennem başkalarıdır derken. Onların hazzı benim cehennemim. 


... Ağlamanın tek amacı kendine acımaktır, müthiş bir doyum sunar - ağlamak duygusal mastürbasyonun ardından gelen ıslak bir orgazmdır ağlamak. Kendimize acırız, çünkü bunu yapacak bir başkası yoktur. 


... Aslında biraz daha yakından tanıdığınız anda herkes çekilmez hale gelir. Bu yüzden en güzel kadınlar ressamların tuvallerindedir, orada dış görünüşleriyle sınırlı kalırlar. Güzeldirler ; bilmemiz gereken tek şey budur. Çünkü onların yaşam öyküleri, huy ve davranışlarıyla ilgili her türlü ayrıntı bizi soğutacak, hoşnutluğu tiksintiye çevirecektir. İnci küpeli kızın nasıl koktuğunu hayal edebiliyorum. Avrupa'da o zamanlar banyo yoktu, bu yüzden o dönemin Avrupalı kadınlarını veba mikrobu taşıyıcılarından başka bir şey olarak düşünmek zor. Bu kadın, bildiğimiz kadarıyla bir hizmetçiydi. Onun güzelliğini , bir başka deyişle onun yalanını ölümsüzleştirmeye kararlı ressamın karşısına oturduğunda, ana yemeği çoktan pişirmiş, yerleri fırçalamış ve pazar günü alışverişini tamamlamış olmalıydı. En az üç kere terlemişti muhakkak ve onunla aynı odada bulunmak berbat olmalıydı. Gelgelelim bir müze duvarında görünce onu öpmeyi arzulamayan tek bir erkek çıkmaz.


... Çok kültürlülükten söz etsinler hele. Siyaseten doğruluğa sadece pornografide göz yumulabilir diye düşündüm - gerçek yeri burası. Zaten siyaseten doğruluk doğruluğun pornografisi değil de nedir ? 


... Her şey heba olur gider ve geriye ıstırap dışında bir şey kalmazdı, tıpkı önümde duran gerçeklik gibi, her şey heba olup gitti ve hayatım ıstıraptan başka bir şey değil.


... Bizi bağışlayanlar en zalimce yargılayanlardır.



... Yeterince acıyla, herkes göreceli olarak doğru bir felsefi algıya ulaşabilir, en azından kendi acısıyla ilgili.


... '' Her şey insanların eli altında, dünya ayakları altında ve bilginin tamamı parmakları ucunda, ama dünya cehalet ve önyargıyla yönetilmeye devam ediyor. ''


... '' Kalıyoruz,çünkü burada mutluyuz,'' dedi az önce Tolstoy 'u çürüttüğünün farkına varmadan, ona göre tüm mutlu aileler aynı şekilde mutlu olurlardı.


... Dilencilerin küstahlığı sınır tanımaz. Onlar bizden tekrar tekrar şefkat bekleyen, ama başkalarına hiç şefkat beslemeyen insanlardır. Dünyada kendilerininkinden başka hiçbir talihsizlik yokmuş gibi davranırlar. 


... Kötülüğü etrafında aradığın sürece içindeki kötülüğe kör kalırsın ve her şey insanın içindedir.


... Eğer biri yalnızca bir insan ruhunun tüm karasını, mürekkep balığı gibi sıkıp dışarı püskürtmeyi başarabilseydi, tüm dünya karanlığa gömülürdü.


... Her canlı yaşamından endişe ettiği anda dayanılmaz derecede çıkarcı olur. Ve prensipte en az önemsenenler en çok endişe edenlerdir. Devasız bir hastalığa yakalanıp ölümünden drama yaratmayan tek bir insan yoktur.


... Ölülerle çevrili bir mezarlıkta, kavrayışın kaynağındayızdır. Bir mezarlıkta, yaşam hakkında bilmemiz gereken şeyi, öleceğimizi ilk bakışta öğreniriz.




AYLAK KİTAP

Çeviren: Garo Kargıcı
1. Baskı Ocak 2016
100 Sayfa






2 yorum: