Hazır bloguma geri dönmüşken bu senenin en ''baba'' kitaplarından birini de şuraya not alayım. Shantaram 'ı uzun zamandır okumak istiyordum. Okumayı geçtim almak için fırsat kolluyordum ama bir türlü sıra gelmiyordu. Sevgili Eral sağ olsun (kitaplarlabeslenmek) bize önderlik yaptı da alıp okumaya başlayabildim. Pek indirim olmayınca Nadirkitap sitesinden ikinci el olarak aldım. İndirimsiz kitap alınca , haliyle moralim bozuluyor. Neyse işte aldım ve okumaya başladım.
Yavaş okuma aylarım devam etse de umduğumdan çok daha çabuk bitirdim ve gerçekten çok sevdim. Üstelik kitabın puntosu kör edecek küçüklükte olmasına rağmen.
Gregory David Roberts önce yaşamış sonra yazmış, bende kitabı her elime aldığımda oturduğum yerden yolculuğa çıktım. Linbaba'nın peşinden Hindistan'a gittim, Afganistan'a uğradım. Yeni yerler, ilginç adetler, Hintçe kelimeler öğrendim. Böyle gözü kara, merhametli , yürekli bir adamın bir suçlu olabilmesine şaşırdım. Onun kaçış hikayesini okurken, özellikle hapiste geçirdiği böcekli, pireli sahnelerde resmen kaşıntıdan olayları yaşıyor gibi hissettim. En az Linbaba kadar sevdiğim bir diğer karakter de Prabu. Bu kitap sırf onun kocaman gülümsemesi hatrına bile okunabilir.
Öyle dolu dolu bir kitaptı ki bitmese bir bu kadar daha olsa seve seve okurdum. Puntosu sizi korkutmasın, alın okuyun.
... Yanıp kül olmuş, ufalanmış hayallerle dolu bu yerin sadece birkaç kilometre gerisinde, belli bir hedefi olan zengin yolcularla dolup taşan modern bir havaalanı olduğuna inanmak imkansızdı. İlk izlenimim yakın zamanda bir felaketin olduğu ve kurtulan kazazedelerin sığınak olarak bu gecekondulara yerleştirildiğiydi. Aylar sonra, gecekondularda yaşayanların gerçekten de kurtulanlar olduğunu öğrendim. Köylerindeki yoksulluk, açlık ve kan davası gibi felaketlerden kaçıp kurtulanlar... Her hafta şehre beş bin yeni kazazede geliyordu.
... Kader bir suç ortağına ihtiyaç duyar ve ağlarını böylesine önemsiz gibi görünen detaylarla örmeye başlar. Şimdi geçmişe baktığımda kayda değer gözükmeyen ve gelişigüzel bir hayır ya da evet gerektiren bu anın, aslında yaşamımda çok önemli bir yer kapladığını anlıyorum.
... '' Sen iyi bir dinleyicisin. Bu çok tehlikeli bir şey, çünkü çok cazip. Birinin seni gerçekten dinlemesi dünyadaki en iyi ikinci şey.''
''En iyi şey ne peki?''
''Bunu herkes bilir. Dünyadaki en iyi şey güçtür.''
Güldüm. ''Ya?'' dedim. ''Peki seks?''
''Biyolojik yanını saymazsak seks de güce dayanır. İşte bu yüzden hep aceleye gelir.''
Tekrar güldüm.
''Peki ya sevgi? Birçok insan gücün değil, sevginin dünyadaki en iyi şey olduğunu söylüyor. ''
'' Yanılıyorlar,'' dedi Karla kendinden emin bir sesle. '' Sevgi, gücün tersidir. İşte bu yüzden ondan bu kadar korkarız.''
... Dünyada yozlaşmamış tek bir ulus bile yok. Paranın kötüye kullanılmasına bağışıklığı olan bir sistem yok.
...Dünyanın her yerinde zenginler, fakirlere göre daha uzun ve daha mutlu bir hayat sürüyor.
... Politikanın pis işlerinden daha acımasız ve ahlaksız olan tek şey, büyük işlerin politikasıdır.
... '' İnsan haddini bilmeli. Sonuçta uygarlık seviyesi neye izin verdiğimizle değil, neyi yasakladığımızla belirleniyor,'' mırıldandı Didier.
... '' Kedileri sevmelisin! Mükemmel bir dünyada bütün insanlar kedilerin öğleden sonra saat ikideki hali gibi olurdu.''
... Yeterince uzun süre hapishanede kalmış herhangi bir adama onu neyin kalpsiz bir insana dönüştürdüğünü sorun, size adalet sistemi diye yanıt verecektir.
... Sevgi istememizin ve onu çaresizce aramamızın nedenlerinden biri de sevginin yalnızlığın, utancın ve kederin tek ilacı olmasıdır. Fakat bazı duygular kalbimizde öyle derinlere gömülüdür ki sadece yalnızlık olnları tekrar bulmanıza yardımcı olabilir. Bazı gerçekler o kadar acı vericidir ki sadece utanç onlarla yaşamanıza yardımcı olabilir. Ve bazı şeyler o kadar üzücüdür ki sadece ruhunuz sizin için ağlayabilir.
... Bir keresinde Didier Yolsuzluğun bir yönetim şekli olmasının en kötü yanı gayet iyi işlemesidir, demişti.
... Arkadaşlık bir ilaçtı ve bazen karaborsaya düşebiliyordu.
... '' Politikacı denen kişi ortada bir nehir bile yokken sana köprü sözü veren kişidir.''
'' Dünya bir milyon kötü adam, on milyon aptal adam ve yüz milyon korkak adam tarafından yönetiliyor. Geri kalanlarımız, yani altı milyarımız da, bize ne söyleniyorsa onu yapıyoruz. ''
... İnsan ırkını hangisi daha çok tanımlar, zalimlik mi, yoksa bundan utanma kapasitesi mi, diye sormuştu Karla bir keresinde. Bu soruyu ilk duyduğumda oldukça zeki bir soru olduğunu düşünmüştüm ama şimdi daha yalnız ve bilge olduğumdan insan ırkını tanımlayanın zalimlik ya da utanç olmadığını biliyorum. Biz biz yapan bağışlayıcılığımızdır. Bağışlayıcılık olmasaydı, ırkımız sonu gelmez intikamlarla kendi kendini yok ederdi. Bağışlayıcılık olmasaydı tarih olmazdı. Bu umut olmadan sanat da olmazdı, çünkü her sanat eseri bir açıdan da bağışlayıcılığın yansıtılmasıdır. Hayalgücü olmadan sevgi de olmazdı, çünkü her çeşit sevgi aynı zamanda bağışlayacağınıza ya da bağışlanacağınıza dair verilmiş bir sözdür. Yaşıyoruz, çünkü sevebiliyoruz. Seviyoruz, çünkü affedebiliyoruz.
... Hindistan'da ağlamak yetersiz kaçtığında, herkes şarkı söyler.
... İlk başlarda birini gerçekten sevdiğimizde en çok korktuğumuz şey onun bizi sevmekten vazgeçmesidir. Elbette aslında korkmamız gereken ölseler de, gitseler de onları sevmekten vazgeçememektir
ARTEMİS YAYINLARI
Çeviren: Banu Taylan Öğüdücü
1. Basım Ekim 2009
863 Sayfa
Blogger'a hoşgeldin! Uzun zamandır yoktun sanki. Kitabı merak ettim madem beğendin not alıyorum. O kediyi de yerim ben yerim! :D
YanıtlaSilBu sene bana iyi gelmedi canım.
SilBu sene bana iyi gelmedi canım.
SilBen de.❤
YanıtlaSilBen de.❤
YanıtlaSilEral Abla sayesinde okudum ben de :) Dediğin gibi çok sevdim, çok keyifliydi.
YanıtlaSilİyi ki okumuşuz :)
SilPuntosu küçük olan kitaplardan genelde pek hoşlanmam. Ancak yorumunu ve alıntıları okuyunca kitabı merak ettim ve alınacaklar listesine ekledim :-) Teşekkürler.
YanıtlaSilPunto fena ama kitap güzel :)
SilBen de dün başladım ve çok sevdim normal punto nasilsa en az 1300 1400sayfa yapar
YanıtlaSil