26 Mayıs 2015 Salı

Okudum Bitti - 54 : Beni Yarına Bırakma || Burçin Çelik






                        Tembel ve son günlerde minik kedisi Poe 'nun hastalığı yüzünden biriken kitapları bloga geçirmeye üşenen blogger Mehtap 'tan herkese merhaba.


Bu kitabı bahar okuma şenliğimiz için , hiç okumadığım yazar kategorisi için seçtim. Oldukça da merak ediyordum. Mimarlık adayı Selma arkadaşlarıyla barda takılırken, hoş bir adamla tanışır. Bir karşılaşmayacağını düşündüğü yakışıklıyla , annesi sayesinde yolları tekrar kesişir. Yakışıklı Selim , stajyer kızımızın patronu olur. Maalesef Selim evlidir. Burada bir parantez açayım , detayı ne olursa olsun , ister gerçek hayat ister kurgu olsun , bu tür ilişkiler beni çok rahatsız ediyor.  O yüzden keşke olmasaydı kitabı daha çok severdim. 



İkilinin ilişkilerinin zamanla aldığı yolu geçmişle günümüz arasında gidip gelerek okumak iyiydi. Bu tür çift zamanlı anlatımları keyifli buluyorum zaten. Aylin'i de çok sevdiğimi söylemeden edemeyeceğim.



 Burçin Çelik 'in ilk kitabıydı bu. Anlatımı , yazımı keyifliydi. Dilerim bol bol yazar, yolu açık olur. 





... Zaman, geçmemesini dileyerek durdurulmuyordu ne yazık ki...



... Ateşe çekilen pervanenin kaderiydi yaşadığı, Selim onun ateşiydi. Yanacağını bilse de hiçbir kuvvet engel değildi önünde.



... '' Benim savaşım seninle değil ki Selim, benim savaşım kendimleydi! Benim savaşım kalbimle beynim arasında, seni tanıdığım o ilk andan beri hem de! ''



... Ölüm vakitsiz çalıyordu çoğu kez kapıları. Herkes bencil bir istekle sevdiklerinden önce ölmeyi dilese de, geride kalanlara benzer acılar düşüyordu.  İnsanlar hiç sonu gelmeyecekmiş gibi hoyratça hükmünü sürerken zamanın, aynı unutkanlığın esiri oluyordu. Çoğu mutluluğu, kırgınlıkları telafi edebilecek kısacık özür cümlelerini ya da o çok değerli sevgi sözcüklerini geleceği belirsiz yarınlara ertelerken insanoğlu, içine düştüğü hep aynı yanılgıydı. Oysa ölüm hep oradaydı. Sinsice bir köşede pusu kurmuş, sıradaki kurbanının son nefesine eşlik etmeyi bekliyordu. Zamanın insafına emanet edip ertelediğimiz tonlarca şey ise derin birer iç sızısı miras bırakıyordu kalanlara. Zaten bu değil miydi herkesin sevdiklerinden önce ölmeyi dilemesinin asıl sebebi ?



... Engebelerle dolu bir yürüyüşten farksızdı hayat. Kâh çiçek tarlalarından geçiyordu yürünen yol, kâh dikenlerle dolu çalılıklardan.










POSTİGA YAYINLARI

Kasım 2014
520 Sayfa





1 yorum: