30 Ağustos 2017 Çarşamba

Okudum Bitti- 102: Parla || Tunç İlkman




             Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı yine ilk defa okuduğum yazarlardan birine ait. Tunç İlkman'ın son kitabı Parla. Herkesleşme kitabını çok sık görmüştüm okumak kısmet olmadı. Yeni yazarlarla tanışmayı, yerli yazarları okumayı zaten çok sevdiğim için Parla ile sondan bir başlangıç yapayım dedim. 

           Başrolde gelgitleriyle, sinir bozan tavırlarıyla Güney var. Parla'yı öldürme suçundan yargılanıyor. Ya da öyleymiş gibi başlıyor diyelim. Aşk, ihanet, cinayet... Yok yok. En çok da hüzün hakim kitaba. Kafa karıştırıcılığının yanında satır aralarında kalbe dokunan cümlelerle dolu. Birçok alıntı çıkardım, aşağıya ekleyeceğim. Bazen bazı kitapları, filmleri ya da şarkıları aslında olduğundan farklı yorumlar, farklı anlamlar yüklersiniz ya ona müsait bir kitaptı. 




''Bir kadının intikamına kurban gitmekteyim. Ancak ne intikam... Bana inanmayacaklar. Bana kimse inanmayacak. Bana en kuyruklu yalanlar bile inanmayacak.''



''İnsan kendiyle konuşmadan kendini tanıyamaz. Böyle yüksek sesle, birine anlatır gibi ama. Ben de öyle yapacağım madem. Kendimle yeniden tanışacağım. Sonra buna ya memnun ya da pişman olacağım.''



''Bilseler, gülmezler. Bilmemek mutluluğu beraberinde getiriyor çünkü. Ne kadar az bilirsen o kadar çok gülersin.''


''Hasan Ali Toptaş'ın da dediği gibi, 'İnsanı yara değil, muhatapsızlık öldürür.' ''



''Aşk çok sevmektir ve söyleyin bana, çok su verilen çiçekler solmaz mı?''



''Geçmişi anarız sadece,'' dedim ben de, ''geleceği ise umarız. Ancak aslında hepimiz sonsuz bir şimdiye mahkûmuz. Yani şu anda hissetmiyorsak, bu yeti alınmışsa elimizden, biçare tutsaklarız...''



''Geçmiş kalptir; geçmiş günler hafızada değil, kalpte birikir.''



''Bir insanın dünyasını ampuller değil, âşık olduğu kişi aydınlatıyor çoğunlukla.''



''Sözcükler... Yaralayan da, merhemi süren de onlardan başkası değil. Tabii doğru şekilde uç uca eklenebilirse.''



''Geçmiş bir bavul değildir. Onu bir garda unutarak çıkaramazsın hayatından. Gölgen gibi takip eder seni. Uykunda bile rahat bırakmaz.''




OLİMPOS YAYINLARI

1. Baskı Temmuz 2017
164 Sayfa 



29 Ağustos 2017 Salı

Okudum Bitti- 101: Ari || Çiçek Sekban Tüfekçi





           Kitap seven herkese merhaba. Az okuduğum ama okuduklarımı sevdiğim bir ay oldu Ağustos. Ari de onlardan biri. Hem kapağı, hem tanıtım metni dikkatimi çekmişti ama bu kadar beğeneceğimi ummuyordum. Düşen okuma hızıma rağmen hemencecik okudum. Devamı olacak sanırım, merakla bekliyorum .

        Yazarımız önsözde kitabı için şöyle demiş: 

''Evet, Türk kökeni konusunu temel alarak bir polisiye roman yazdım. Her ne kadar kurgusu, hayal gücümün sınırlarında dolansa da, derin araştırmaları baz alan bu oluşumu ancak bir Cumhuriyet kadını yazabilirdi. Cumhuriyet'i, getirisini ve gerçek atalarını kavrayabilen, araştıran, bulguları çekinmeden sunan bir Cumhuriyet kadını...''



            Polisiye bir kitap okurken, birçok tarihi gerçekle karşılaşmak çok güzeldi. Bir kısmını ilk defa duyup araştırmak için notlar aldım. Bir kısmını üzülerek tekrar okumuş oldum. Atatürk 'ün gerçekten ne kadar harika bir insan olduğunu bir kez daha düşündüm. Özledim, üzüldüm, çok üzüldüm. Mu Kıtası, Sümerler, Gılgamış Destanı, Atatürk 'ün Türk Kökeni hakkındaki fikirleri, araştırmaları neler neler yok ki... Güzel ülkemizde bilime, sanata, tarihe, kalkınmaya, gelişmeye verilen değeri de içiniz cız ederek hatırlayacaksınız. Ne kadar çok keşke var hayatımızda... Bunların yanı sıra macerası da tadındaydı. Güzel bir kitap olmuş, okursanız seversiniz bence. 

       Utanarak söylüyorum ama kitapta ilk defa okuduğum şeylerden biri de Atatürk 'ün yazdığı tek şiirdi. Daha önce okumuş olsaydım unutmazdım sanırım. Ya da unuttum mu acaaba? Bilemiyorum.  Çiçek Hanım sayesinde okumuş oldum, sırf onun için bile teşekkürü borç bilirim.






''Bak evladım, alışık olmasan da sevgi, nedenlerle işleyen bir sistem değildir. ''


''Biraz umut, biraz mutluluk ve aşk, tüm ağrıları gölgelemeye yeter de artardı.''


''Her gün insan hayatında yeni bir sayfa açılır. Ancak bazı günler, sevdiğimiz bir defter ansızın biter ve zorla da olsa yenisine başlarız. Acısıyla tatlısıyla türlü yaşanmışlıkların doldurduğu o eski defteri, buruk hislerle anılar rafına kaldırır, yeni defterin ilk sayfasını da bu anı ile mühürleyiveririz. Belki de hayat, zihnimizde kaç cilt kıymetli yaşanmışlık biriktirdiğimizle ilgilidir, kim bilir?''


''En çok, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan tarih katliamına üzülüyordum. Tarih, bilinçli olarak yok ediliyordu, müzeler yıkılıyordu. Bunu yapansa ne yazık ki Batı dünyasıydı. Ortadoğu'daki cahil halkı, etnik ayrımcılık yöntemi ile kışkırtıp birbirine kırdırıyor, sonra da  sanki Ortadoğu'ya düzeni getirecek mucizevi güç rolüne girip ne varsa yağmalıyorlardı. İnsanları, insanlığı ve medeniyeti...Müzelerdeki eserleri bile alıp kendi müzelerine götürüyorlardı. Bu yağmalama da terörün başka bir biçimiydi işte. Batı, para ve silah karşılığında köklü bir coğrafyanın tarihini yok ediyordu ve artıklarını kendi sığ medeniyetine taşıyordu. Paris'teki Louvre Müzesi'nin koskoca bir katı, İznik'ten götürülen eserlerle doluydu. Her Avrupa ülkesi, zamanında Ortadoğu'dan kopardığı tarih meyvelerini kendi ağacında sergiliyor veya kilit altında tutuyordu. Neden? ''



''Unutmak ne güzeldi.''



''İnsanoğlu ne garipti. Kıymet verirken hercai bir balarısı olur, uzaklaşınca ışığını kaybetmiş korkak pervanelere dönüşürdü. Ancak benim aşk anlayışım bu değildi. Aşk, bahar gelince çiçeği fark etmek değil, kışın ortasında bir kardeleni ısıtabilmekti.''



'' 'Alman profesör Fritz Neumark ne demiş?' 
Göktürk gülümseyerek yanıtladı:
'Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada dünya tarihi diye bir şey kalmaz' demiş.''



DESTEK YAYINLARI

4., 5. Baskı Temmuz 2017
360 Sayfa





26 Ağustos 2017 Cumartesi

Okudum Bitti- 100: Requiem || Lauren Oliver





               Kitap seven herkese merhaba. Bloga yazılmayı bekleyen yirmi küsür kitap birikti. Bu ay okuma hızımda düşük. Gerçi son iki aydır öyle. Bir serinin daha sonuna geldim. Bu seriyi neden daha önce duymadım acaba diye düşünüyorum. Gayet tatlı bir seri bence. Eylem'de görene kadar ya görmedim ya da gördüm ama üzerinde durmadım. Eylem beğenince listeme almıştım. İyi yapmışım, türü seviyorsanız okuyun bence. Seversiniz.


Deliryum yazısı için tık tık,

Pandemonyum yazısı için tık tık .

             Serinin ara kitapları da varmış ama bizde yok. Olsa aralarda okurdum. Şimdiden sonra olmaz sanırım olsa da ben okumam. :) Hana mı Lena mı olmak daha zor olurdu düşündüm okurken. bir de Lena 'nın ikilemini de gıcık oldum. 

          Ya aşk olmasaydı? Ya da keşke olmasa mıydı? İşte bunları düşüne düşüne distopya okudum. Çok güzeldi. Final kitabı olduğu için ne olup bittiğini söyleyecek değilim. Okuyun bence. :) İndirimler sayesinde güzel bir fiyata da alabilirsiniz. Ciltli ama , sert değil. eğilip bükülebilir. Kapaklarının o oynak yapısını sevmedim sadece.






''Zaman zaman mutsuz olmazsan, tam anlamıyla mutlu da olamazsın, bunu biliyorsun, değil mi? ''




''İnsan bazı kayıpları hiç atlatamıyor.''



''Biri nasıl sizi tuzla buz edecek ve aynı anda size kendinizi eksiksiz hissettirecek bir güce sahip olabilir ki?''




ARTEMİS YAYINLARI

1. Baskı Haziran 2016
Çevirmen: Bilge Gündüz
460 Sayfa




23 Ağustos 2017 Çarşamba

Neden Bir Su Pınarı Kullanmalısınız?

Buzdolabını açtığınızda dışı buğulanmış pet su şişeleri görmek istemiyorsanız, içtiğiniz suyun sıcaklığını kontrol edebilmek ve hem hijyenik, hem de pratik bir şekilde su içmek istiyorsanız, bir su pınarı kullanmanın zamanı gelmiş demektir. Sanılanın aksine, su pınarları ofislere özgü cihazlar değiller. Evde de rahatlıkla kullanılabiliyorlar, aynı benim yaptığım gibi. Plastik bir pompaya basarak su doldurmaktan sıkıldıysanız ve o plastik pompaların kanserojen maddeler içerdiğini biliyorsanız, sizin de su sebili kullanmanız gerekiyor. Pratik, hijyenik, sağlıklı ve lezzetli: Suyunuz tüm bu özellikleri taşımalı.

Ne yazık ki, piyasadaki su sebillerinin çoğunun üretim kalitesi son derece düşük. Çoğu, maliyeti düşürmek için plastik hazneler ve bölmeler kullanıyor. Bu tarz su sebillerinden uzak durun, zira damacana sulara kıyasla hiçbir faydaları bulunmuyor. Hatta daha sağlıksız oldukları bile söylenebilir, zira plastik bölmeler kısa süre içinde kireç tutup suyun lezzetini değiştiriyor. Yeni su sebili mevzuatına uygun, paslanmaz çelikten imal edilmiş hazne ve bölmelere sahip sebiller tercih etmelisiniz: Uğur Soğutma tarafından üretilen USP 20 D, tüm bu özellikleri taşıyor. 

                                                        
Tek avantajı bu değil elbette, USP 20 D üç musluğa sahip. Bu durum zannettiğinizden daha önemli, zira sıcak ve soğuk su musluklarına ek olarak normal su musluğu bulundurması, hava sıcaklığı uygunsa suyu doğal sıcaklığında içmenizi sağlıyor. Sıcak/soğuk musluklarla oynayarak ideal su sıcaklığını yakalamaya çalışan (ve başaramayan) herkes, bu özelliği takdir edecektir. Soğuk su bölmesi saatte 5 litre, sıcak su bölmesi ise saatte 2 litre su kapasitesine sahip, yani en kalabalık ailelerin (veya ofislerin) bile ihtiyacını rahatlıkla karşılayabiliyor. Suyu 5 dereceye kadar soğutabilen, 85 dereceye kadar da ısıtabilen USP 20 D, tüm standart damacanalar ile uyumlu. Alt kısmında da kapalı bir muhafaza alanı bulunuyor: Benim yaptığım gibi, yedek damacanayı burada depolayabilirsiniz. Yaklaşık bir aydan beri kullandığım USP 20 D, tüm beklentilerini karşıladı ve uygun bir fiyata son derece kaliteli bir su sebili sahibi olmamı sağladı. Gönül rahatlığı ile tavsiye ettiğim bu modeli https://satis.ugur.com.tr/item/usp-20-d/100017 adresinden peşin fiyatına 12 taksitle satın alabilirsiniz. 

                                             

Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Ağustos 2017 Pazar

Okudum Bitti- 99: GriTopya || Pia & Yeşim Demir






         Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Pia ve Yeşim Demir tarafından yazılan Gritopya. İki yazarı daa ilk defa okuyacak olmanın heyecanı ile başladım. İlginç bir okuma oldu.


        Gezegenimizin olası bir geleceğine yolculuğa çıkarıyor kitap bizi. GriTopya çünkü güneş ışınları bile gri. Yeşilin katledilmesi, küresel ısınma derken doğal kaynakların yok olduğu bir olası gelecek. Kadınlar kısacık bir süre içerisinde  anne olabiliyorlar. Yapay bir fanusun içerinde kısa sürede oluyor bebekler. Bitki gibi. Teknoloji ileri ama kaybedilenler daha büyük. Zaten şimdi bile öyle değil mi?  


        Hem oldukça kısa bir kitap, hem de birçok detay barındırıyor. Mesajlar veriyor. Gri bir dünyada Nancy ile renkler için mücadele etmek için okuyun gitsin. Devamı olacak mı bilmiyorum ama olursa okurum. :) 








''Bazen çok büyük sessizlikler duyabileceğiniz en desibelli çığlıktır.''



'' Aşk, her devirde insan kalbini güzelleştirmeye sebepti...''



''Hepimiz biliriz ki, insanoğlu evrende bilinen en akıllı ve en gelişmiş canlıdır. Ancak insanoğlu kadar yaşadığı dünyaya, çevresine, geleceğine zarar veren başka bir canlı yoktur. Para, hırs, çıkar, kibir insanoğlunun kendi kendini yok etme silahlarındandır. Sevgi, saygı, mutluluk gibi duyguların, çoğunlukla para arzusu, hırs, makam gibi kötü isteklere mağlup olmasına izin verirsek geride yaşamdan ne kalır ki?''



''İster iyilikle ister kötülükle, küçük yaşlarda çocuk beyninin en temiz halini neyle doldurmaya başlarsanız, onu alır o beyin.''





DESTEK YAYINLARI


Haziran 2017

184 Sayfa



       

     
     

18 Ağustos 2017 Cuma

Okudum Bitti-98: Dimple ve Rishi Tanışınca || Sandhya Menon






            Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Misis Kitap'ın üçüncü güzeli Dimlpe ve Rishi Tanışınca. Kitap çevrilmeye başlandığından beri, yani ilk duyduğumdan beni merakla, heyecanla beklediklerimdendi. Çünkü tatlı çevirmenini çoğumuz tanıyoruz. Blog yazılarını neredeyse ilk gününden beri severek okuduğum, Youtube videolarını zevkle izlediğim Pinuccia'nın Kitapları blogunun tatlı sahibi Pınar. 💓 Blogu için tık tık.




            Üstelik bugün doğum günüymüş. Kutlu olsun,  Şirin ile beraber kendisine musmutlu, bol kitaplı yıllar diliyoruz. Çevirinin mükemmel olduğunu söylemeye gerek yok bence. :) Kitap çok güzel bir sunumla geldi. Bu şekilde satın alabilirsiniz isterseniz. Mis kokulu sabunu, bandanası, pipetli bardağı ile beraber. :) Şirin kızım sunum setine dahil değil. 


        Dimple hayalleri, idealleri olan , kendi ülkesinde doğup büyümese de geleneklerine bağlı bir ailede yetiştirilen Hintli bir kız. Hayallerine kavuşmak için üniversite öncesi bir yaz okuluna gitmek istiyor ama başta annesi olmak üzere ailesinin planlarında iyi bir Hintli koca bulmak var. Pahalı bir yaz okulunun ücretini ödemeyeceklerini düşünürek sormaya bile çekinir ama şaşırtıcı bir şekilde kendini orada bulur. :) 

        Rishi ise yaşıtlarının aksine görücü usulü evliliğe bile itiraz etmeyecek kadar ailesine bağlı Hintli bir yakışıklı. Ailelerin kendi aralarında kurdukları plandan haberdar. Neredeyse yani. 

        Film gibi romantik bir karşılaşma olacak zannediyorsanız, ehh romantik komedi diyelim. Dimple ve Rishi tanışınca neler olacak merak ediyorsanız okuyun bence. Oldukça tatlıydı. Hint kültürüne dair tüyolar da bulabileceğiniz, yer yer güzel mesajlar da veren şeker bir kitap olmuş. Okurken sık sık ahh gençlik, hey gidi eski günler, ilk aşk ne tatlıydı ya, gibi iç çekmeler yaşamama sebep oldu o ayrı. :) Bir de siz kitabı okurken Hint müziği dinleyebilirsiniz ama benim aklımda şu vardı: Aşk incelik ister... Bir de gülmeyin, Yıldız Tilbe Havalım dinleyin benim için. :))




     
               
''Rishi yıllardır annesini ve babasını gözlemleyerek uyum ve istikrar için nelerin önemli olduğunu öğrenmişti. Bir sürü dramatik ve kalp durduran romantik anısı olsun istemiyordu. Sadece uzun ve sürdürülebilir bir birliktelik istiyordu.''



'' Müstakbel eşim, merhaba,'' diye seslendi. Sesi neşe doluydu. Ve devam etti, 'Ömrümüzün birlikte geçecek kalan kısmına başlamak için sabırsızlanıyorum.'
     Dimple bir dakika boyunca oğlana baktı. O an aklına gelen tek kelimeyi söyledi: 'Ne? Ne?' 

    Dimple bu çocuk hakkında ne düşüneceğini bilmiyordu. Seri katil? Hapishane kaçkını? Yan kesici? Her şey anlamsızdı. Bu yüzden o an aklına gelen ilk şeyi yaptı ve elindeki soğuk kahveyi oğlanın suratına çarptı, aksi yönce hızla oradan uzaklaştı.''


''Offf, hangimiz cevaplarını duymaktan hoşlanmayacağımız soruları, yine de ısrarla sormaya devam etmeyiz ki?''



''Sanatın işe yaramazsa ne olacak ki? Seviyorsan yine de yapmalısın. Yoksa sevmenin ne anlamı var?''



''Sanki ruhlarınız dost sizin...''



''Dimple az önce Rishi'nin ruhunu gerçekten görmüştü ve o ruhu çok sevmişti.''



''Bir anda aklına Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler kitabından o meşhur alıntı geldi: 'Ruhlarımızın ne ile yoğrulduğunu bilmiyorum, ama onunkiyle benimki aynı hamurdan.' Dimple bunu düşününce kızardı ve kafasını dağıtmak için öksürüyormuş gibi yaptı.''



''Dimple'ın elleri terlemişti. 'İstediğin bu mu? Bir masal mı?''

'Başlangıçta pratik bir birliktelik istemiştim, ama şu an bir masalın ortasındayım zaten.' ''




MİSİS KİTAP

Çeviren: Pınar Çelebi
Temmuz 2017
436 Sayfa





       

11 Ağustos 2017 Cuma

Okudum Bitti- 97: Ölüm Meleği || Osman Aysu




               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Osman Aysu 'nun son kitabı Ölüm Meleği. Yazarın daha önce iki kitabını okumuştum.

Kayıp yazısı burada ,

Devlet Sırrı yazısı ise şurada.


     Anlatımı, kullandığı dil, naif kelimeleri... Osman Aysu çok farklı ve özel yazarlardan bence. Daha çok kitabını okumalıyım. 



       Yakışıklı, zengin, tanınmış, genç bir adam Cem Baransel. Ama mutlu değil. Hayattan tat  alamıyor. Ameliyat olursa düzelme ihtimali olan bir hastalığı var ama o yaşamak istemiyor. Yakın çevresinin ısrarlarına rağmen inatla ameliyatı reddediyor. Babasının ölümünden sonra işlerin ve dolayısıyla hatırı sayılır servetin kontrolü ona geçiyor. Ama artan nöbetlerinin de etkisiyle işlerden elini eteğini çekip çok güvendiği mali müşaviri Cengiz ve avukatı Tahir'e bırakıyor işleri. Zaten ölmek istediği ve ölüme de yakın olduğunu düşündüğü için çok da umurunda değil. 

       Ta ki bir gece ''Ölüm Meleği'' olduğunu söyleyen gizemli ziyaretçisiyle karşılaşıncaya kadar. Arka kapakta da bu konuda bilgi olmadığı için ilk tepkim şöyleydi : ''Ayy polisiye okuyacağım derken fantastik öğeler de çıktı.'' 

    Hasta bir adam , bir Ölüm Meleği ve giderek ilginçleşen durumlar. Tam ama ben bunu tahmin etmiştim dediğim anda ilginçleşmeye başladı. Hatta polisiye okumanın en tatlı durumu sürprizli final keyfine de vardım. 

     Sanırım şimdiye kadar okuduğum kitaplar içerisinde içinde en çok ''Mehtap'' geçen kitaptı. Bu yüzden ben bu kitabı Mehtaplı kitap olarak anacağım. Farklı, eski kelimeler öğrendim. Bir kısmını cümlenin gidişinden tahmin etsem de, annem ve sözlükler sağ olsun. 







''Bu, insanoğlunun yapısında mevcuttu, zihnen açıklayamadığı bir olayla karşılaşınca arkasından korku geliyordu.''



''Sıkışan ve gözü kararan insanlardan her türlü davranışı beklemek mümkündü.''



''İnsan, normal biri olduğunu başkalarına gösterebilmek için kendini gizlemek zorunda kalınca gerçeklik duygusunu kolaylıkla yitirebiliyordu.''




EPHESUS YAYINLARI

1. Baskı 2017

392 Sayfa 



5 Ağustos 2017 Cumartesi

Okudum Bitti- 96: Hiçbir Şey Söyleme || Brad Parks





               Kitap seven herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Polisiye 'nin tazecik şekeri Hiçbir Şey Söyleme. 

           Kitabın arka kapak yazısını şöyle bir okuyunca ben bu kitabı severim demiştim. Yazar Brad Parks The Washington Post ve The Star-Ledger'in eski habercilerindenmiş. Üstelik polisiye romanlarının en hatırı sayılır ödüllerinden Shamus, Nero ve Lefty ödüllerinin üçünü de kazanan tek yazarmış. Merakla başladım. Kapağı da güzel ama daha farklı olsa da olurmuş. Başlamadan eleştirdim işte böyle. 572 sayfa üstelik. Bu aralar sıcaktan sanırım okuyamıyorum çok. Okuma hızım da düşük olunca, korkmadım dersem yalan olur. Ama hiç de öyle olmadı. Bazı aksaklıklara (elektrik kesintisi gibi) rağmen merakla okudum bitirdim ve çok sevdim.  



            Yargıç  Scott Sampson ve eşi Alison 'un hayatı kendi aralarında ''Babayla Havuz Günü'' dedikleri bir çarşamba günü, Alison'un kocasına gönderdiği bir mesaj yüzünden kabusa döner. Aslında ikizleri alıp havuza götürmesi gereken Yargıç, eşinden gelen mesajla çocukları onun alacağını düşünür ama mesajı gönderen Alison değil çocukları kaçıranlardır. Gerçeğin ortaya çıkmasıyla, şantaj aramaları, mesajları gelmeye başlar. 

           Emma ve Sam 'i kaçıranlar Scott'ın bir davada kendi istedikleri kararı vermesini isterler.  Bundan sonrası çorap söküğü gibi... Bir yandan iri yarı, azılı suçluların yanında esir tutulan çocukların yaşadıklarını sıkıntıyla okurken diğer yandan Scott ve Alison 'ın atacağı hassas adımları okumak için sayfaları aynı tedirginlikle çevireceksiniz. Şüphe, çaresizlik ve kaybetme korkusunu ben fazlasıyla hissettim. Kitabın heyecanını kaçırmadan daha fazla ne söyleyebilirim bilmiyorum ama beni ağlattı bile. Çok aşırı heyecanlı, temposu yüksek bir kitap değildi ama asla sıkıcı da değildi. Belki fazla detaylı bulan olmuştur ya da olacaktır ama bence konuya hakim olmak için gerekli detaylardı bence. Şu okuma açısından sıkıntılı günlerimde bana ilaç gibi geldi. Teşekkürler Brad Parks teşekkürler Arkadya . :) 






''O  anda bir tsunamiden hemen önce, tüm sular aniden kıyıdan çekilirken kumsalda oturuyor olmanın nasıl bir his olduğunu anlayıverdim. Az sonra sizi yıkacak o darbenin boyutunu tahmin etmenin mümkün olmadığı o andaki hissi.''



'' Güvenlik denilen şey bir efsane; insan gerçekliğini maskelemek için kendimizi inandırdığımız büyük bir yalandı. Sosyal ilişkiler taşa değil, kuma yazılmış sözleşmelerdi ve ciğerinde yeteri kadar nefesi olan herhangi biri tarafından herhangi bir anda üflenerek rüzgâra karışabilirdi.'' 



''Bir ebeveynin çocuğundan hakkında geçmiş zaman kipiyle bahsetmesinden daha yürek parçalayıcı bir şey olabileceğini sanmıyorum.''




''Sık ağaçlı bir ormanın ortasında esir tutulan çocuklar. Bu hikâye Grimm masallarından çıkmış gibiydi.''




''İçten parça parça, dıştan tek vücut. Tüm dünya çapında kız kardeşliğin tanımı buydu işte.''




''Mark devam etti: 'Yani demek istiyorum ki hayal bile edemiyorum. Bu en kötü kâbusum gerçek oldu lafının bile yanına yaklaşamayacağı türden bir şey.''




''Çocuklarımı kaçıranlar daha şimdiden saçlarımı ne yana yatıracağım gibi ufak bir ayrıntıda bile kontrolün kendilerinde olduğunu göstermişti. Mahkeme salonuna çıplak çıkmamı isteseler bunu da yapardım. Görünmez ellerin görünmez iplerle kontrol ettiği bir kukla gibiydim.'' 




''Para hayatın her alanında tüm kapıları açıyordu. Mahkeme kapılarınıysa özellikle daha yüksek bir sesle açma gücüne sahipti'' 



''Çocuklarımızı kaçıranların talimatları kesin ve açıktı: Hiçbir şey yapma. Hiçbir şey söyleme.''






ARKADYA YAYINLARI

Çeviren: Deniz Arı
1. Baskı Temmuz 2017
572 Sayfa