30 Nisan 2016 Cumartesi

Okudum Bitti - 46: Geceyarısı Çocukları || Salman Rushdie






                  Herkese merhaba. Günün kitabı bu sene tekrar okuduğum Geceyarısı Çocukları. Bol ödüllü bir kitap. Hindistan temalı kitapları ara ara okumayı seviyorum. Bu Salman Rushdie 'nin okuduğum ilk ve tek kitabı. 


               Hindistan'ın bağımsızlığını ilan ettiği gece doğan ilk çocuk olduğu için özel olan kahramanımız  Salim Sina , hikayesini anlatmaya epey bir gerilerden başlar. Babaannesi ve dedesinden başlar. Ama gözünüz korkmasın, sıkıcı değil. Nasıl ilerlediğini anlamadan okudum , bitirdim. Kendisi gibi olan ' Geceyarısı Çocukları ' ile de iletişim içinde olması, kitabı güzel bir Hint masalına çevirir.


              Salim özene bezene büyütülürken, gün geçtikçe ülkesinde yaşananlara tanık olarak, insan olmanın tüm zorluğunu dibine kadar yaşar. Okurken büyülü gerçeklik etkisiyle Yüzyıllık Yalnızlık kokusu esti burnuma.



           Tek bir kitapla Hindistan'ın mitolojisine, geçmişine, bugününe merhaba demek için okunmalı. Masalsı ama üzecek kadar da gerçekçi. 






... Aslına bakılırsa saat tam geceyarısını vurduğunda... Ben dünyaya gelirken akreple yelkovan saygıyla tokalaştılar.



... Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orada yokken olur.


... Hepimiz ölüme bir hayat borçluyuz.


... '' Bazı şeyler - hatta insanlar- birbirlerine sızarlar,'' diye açıklıyorum, ''yemek pişirirken tatların birbirine karışması gibi.''


... Gerçek hayat filmlerden bile daha iyi oluyordu, bazen.


... '' Şimdiye kadar kim,'' diye akıl yürüttü sessizce, ''Başka birini her şeyiyle tanımış ki?''  


... '' Gerçek ve doğru her zaman aynı şey değildir. ''



... Parayla bu kadar dolu olan bir kafada Kuran ayetlerine yer yoktu...


... Bir tek hayatı anlayabilmek için bütün dünyayı yutmanız lazım.


... Bir bebek bile kendini  tanımlama sorunuyla  yüzyüzedir.


... Gerçeklik nereden baktığınıza bağlıdır; ne kadar uzaklaşırsanız, geçmiş size o kadar somut ve anlamlı görünür - bugün ise, yaklaştıkça gitgide daha inanılmaz görünmeye başlar.



... Sıcakta en iyi ne yetişir: hayal, mantıksızlık, şehvet.



... İnsanın  kendi fikrini başkalarına kabul ettirmeye çalışması tehlikeli bir şey.



... Geceyarısı çocukları, özgürlük umudunun vücut bulmuş hali olabilirlerdi, işleri bitirilmesi gereken hilkat garibeleri de olabilirlerdi.



... Bir amaç meselesi vardı, fikirlerle nesneler arasında bir savaş.



... Kavgalar başlamıştı ve yetişkin dünyası çocuklarınkine sızmıştı; bencillik, kendini beğenmişlik ve nefret...



... Egzotik gelecek vaatleri bana hep şimdinin hayalkırıklıklarının panzehiri gibi  görünmüştür.



... Düşünce fazlasıyla acı vermeye başladığında eylem en güzel devadır...



... Büyük adamlar hep küçük adamların insafına kalmışlardır zaten.



... Suçluluk karmaşık bir mesele, bir bakıma hepimiz bundan sorumlu değil miyiz? Herkes layık olduğu şekilde yönetilmez mi?



... Siyaset, çocuklar: En iyi tarafından bakıldığında pis bir iştir.



... İyimserlik bir hastalıktır.



... Korkarım kusurların gölgesiyle yaşamak zorundayız.




METİS YAYINLARI

Çeviren: Aslı Biçen
492 Sayfa





28 Nisan 2016 Perşembe

Okudum Bitti - 45 : Şifacı || Marina Fiorato






                     Herkese merhaba. Günün kitabı Arkadya Yayınları 'nın ilk ciltli şekeri : Şifacı. Benden önce annem okudu bitirdi ve itiraf edeyim benden çok sevdi. Kitap bu şekilde sunumuyla da İstanbook sitesinden alınabiliyordu. Detaya geçmeden öncelikle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kitabın güzelliğinde yazarından çok Arkadya ailesinin payı büyük. Editöründen, çevirmenine, güzel sunumun fikir sahibine ve diğer isimsiz kahramanlara teşekkürü borç bilirim. Çeviri , baskı, kapak görseli kusursuz.


                 
                Feyra, Nur Banu Sultan'ın zamanında sarayda şifacı. Bir gün Nur Banu Sultan 'ın zehirlendiğini fark eder ama müdahele için geç kalınmıştır. Ölüm döşeğindeki sultandan büyük bir sır öğrenir ve Padişah 'ın gizli (!) emellerine engel olmak için Venedik 'e kaçak bir yolculuğa çıkar. Burada olmadık maceralardan sonra yolu önceleri maskesinden dolayı Kuş Adam dediği bir doktorla kesişir. ( Keşke biraz daha aşk olsaydı kitapta.)


              Kara Ölüm denilen veba salgını ve büyük Venedik yangını çevresinde kurgusal bir maceraya atılırlar. Yazarın yarı Venedikli olması bakış açısını etkilemiş. Gerçekçi bir kurgu olsaydı daha çok severdim. Gerçi tarihi bilgi veren bir kitap değil sonuçta ama kurgu da olsa sinir olduğum yerler oldu. Uzun soluklu , temposu düşmeyen, bazı tarihi detaylarla, bolca kurgulanmış tarihi unsurla süslenmiş bir kitap. 






... ''Ve şehirde veba olduğu bir duyulursa, işler iyice kötüleşecek. Ölümün gölgesi insana garip şeyler yaptırır. İnsanlar kanunları tanımaz. Kendilerini sinirlenmek, çalmak, yalan söylemek zorunda hisseder ve kazanabiliyorken para kazanmak isterler.''



... '' Düşünüyorum da...'' dedi Annibale, hiçbir selamlama cümlesi kurmadan, ''bir hikâyeye ihtiyacın olacak, Valnetti'nin dört hırsızı gibi; kutsal bir ağaç veya sihirli bir kuyu gibi bir şey. İnsanları senin ilacına inandıracak bir efsane. İnsanları ilaçlar değil, hikâyeler etkiler. ''



... Bürokrasi, gerçekten, Venedik hakkındaki en yorucu şeydi.







ARKADYA YAYINLARI

Çeviren:  Ayhan Ece Şirin
Mart 2016
448 Sayfa





23 Nisan 2016 Cumartesi

Okudum Bitti -44 : Atlantis || Gerhart Hauptmann





                   Herkese merhaba. Günün kitabı Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış Alman yazar Gerhart Hauptmann 'ın Atlantis kitabı. Hem Nobel 'li olunca hem de şenlik listemde uygun yer bulunca okumaya başladım. Bu arada kapaktaki yazılar da çok albeniliydi.





Mesela Hermann Hesse  şöyle demiş:

'' Aydınlarla sıradan insanları karşı karşıya getiren destansı bir anlatım. ''

Friedrich Dürrenmatt : 

'' Alman Edebiyatının Tolstoy 'u. '' 





       Kitaba başlamadan önce konusuna dair hiçbir şey okumadığım için Atlantis 'e dair bir kitap okurum sanıyordum. Gizemli falan. Okudukça Titanic havası esti. İşin ilginci onca benzer duruma rağmen kitap basıldıktan sonra Titanic kazası yaşanmış. O açıdan bir vay be dedirtti. 


      Alman olan bakteri uzmanı olan Doktor Frederick von Kammacher , hüsrana uğrayan bir çalışmasının ardında platonik aşkının peşinden gemi yolculuğuna çıkar. Yukarıdaki paragraftan da belli olacağı üzere gemi kaza yapar ve resmen insanlık ayıbı yaşanır. Bu arada basit bir kaza hikayesi değil asla ; derin anlamları olan, Avrupa 'daki kültür, sanat anlayışını vurgulayıp, Amerika kültürünün nasıl maddiyat çevresinde hareket ettiğini farklı karakterler üzerinden anlatan yoğun bir kitap.


        Roland ile yolculuk yapan farklı sosyal yapılara sahip insanların, kaza öncesi ve kaza sonrası yaşadıklarını okumak güzeldi. Özellikle son kısımları daha severek okudum. Oldukça yerinde eleştiriler içeren, ama ne yalan söyleyeyim aralarda biraz da olsa zor okuduğum bir kitap oldu.





... Toplumda yaşayan insan, hiçbir zaman tümden bağımsız değildir. Başka sebepten değilse de kendini onaylatmak için, yani destek ya da yol gösterici içim, her halükârda ise yoldaş bulmak için başka akıllar aramayan akıl yoktur.



... ''Aşk, acımadır.'' Schopenhauer'ın, doğru ve paradoksal olduğunu düşündüğü bu cümlesi geldi Frederick'in aklına.   



... ''Hayvanları , tanıdığım çoğu insandan daha çok severim,'' dedi Ingigerd.




... Yaşam, yaşamak! Her adımda, her kahkahada, her kelimede yankılanan ve bütün kaygıları boğan haykırış buydu.




... ''En iyi yanını döneminin geleneksel züppeliğinin ardına saklayan bir başkası daha,'' diye düşündü Frederick. ''Benim gibi, olmakla görünmek arasında kesin bir karara ne kadar uğraşırsa uğraşsın varamayan bir başkası daha.''



... ''Tufan yakın,'' dedi Frederick. ''Kömür kıymetli, buğday kıymetli, petrol kıymetli ama insanların çöp kadar değeri yok. Bay Boabo, sizce de uygarlığımız yüksek ateşten kıvranmıyor mu? New York bir tımarhane değil mi?''



... İyileşenler yeni bahşedilmiş yaşamlarına giden yolu, geçmişi olmayan çocuklar gibi, el yordamıyla bulurlar.  





ALTIN BİLEK YAYINLARI

Çeviren: Onur Aydın
Kasım 2014
485 Sayfa




                  

20 Nisan 2016 Çarşamba

Okudum Bitti -43 : The Originals | Anlatılmamış Hikaye : Düşüş || Julie Plec





                                Herkese merhaba. İlk kitabın hemen ardından ikinci kitabı da okuyup bitirdim. Yükseliş yazım burada

                İlk kitapta cadıların çıkardığı kasırga yüzünden yerle bir olan  New Orleans 'ta uzun zaman geçmiştir , 44 yıl. Cadılar bataklığa çekilmiş kurtadamlar ortadan kaybolmuştur. Şehrin kralı olup, sevdiği kadınla birlikte hüküm sürmek isteyen Klaus cadılardan biriyle ölümcül bir antlaşma yapar ve işler hiç ummadığı kadar çığırından çıkar. Cadının hain planı yüzünden kan gövdeyi götürür. 


              İlk kitabı da sevmiştim, bu kitap da çok güzeldi. Bitmesin istedim ama bitti. Üstelik seriye başlarken bu kadar seveceğimi ummuyordum. Klaus 'un aşkına bağlılığı güzel de olsa çok sinir oldum. Benim gönlüm Elijah 'tan yana. :)







... '' Öbür Taraf'ta gördüklerini hatırlıyor musun?''
''Karanlıktı...'' diye cevap verdi Vivianne.  
''Pek bir şey hatırlamıyorum aslında. Bir tek hiç bitmeyecekmiş gibi geldiğini ve orada kaldığım süre boyunca ağabeyini özlediğimi anımsıyorum. Her an, her saniye, onu yeniden görebilmeyi dilediğimi...''



... Klaus her türlü büyünün mutlaka bir bedeli olduğunu biliyordu. Diriliş büyüsünün de bedeli çok ağırdı.



... ''Karanlık her zaman canavarlarla doluydu.''



... ''Ödediğimiz her bedele değdi.''



...''  Hafıza ilginç bir şeydir,'' diye karşılık verdi Elijah. Buna defalarca şahit olmuştu. Nesiller boyunca unutulmayan kinler ve hemen ertesi gün unutulan iyilikler vardı.




GO! KİTAP

Çeviren: Ebru Sürmeli
2016
280 Sayfa







19 Nisan 2016 Salı

Okudum Bitti -42 : Görme Duyma Konuşma || Daniel Palmer




           Herkese merhaba. Güzel bir kitabı daha bitirmenin mutluluğuyla, daha önceden okunmuş sıra bekleyenleri hiçe sayarak oturdum blogumun başına. Özlemişim böyle hem duygulandıran, hem geren, hem de merak ettiren bir kitap okumayı.  John 'un eşi Ruby 'nin kanserle mücadelesi, onu hayatta tutmak için, çaresizlikten yapmak zorunda oldukları çok duygulandırdı beni. 


        John karısının hayatını kurtarmak için bir nevi kimlik hırsızlığı yaparak sağlık sigortasından yararlanır. İşler önceleri yolunda gitse de bir gün gizemli bir telefon alır. Kimliğini çaldıkları kişi olduğunu söyleyen adam onlardan bir şey yapmalarını ister ve yapmazlarsa birinin öleceğini söyler. Gerilseler de inanmazlar ve kabus başlar. 

        John 'un geçmişte aldığı bir kararın sonucu mu yoksa gerçekten işledikleri suçla mı ilgili olanlar emin olamadan, acaba ne olacak, kim bu adam diye düşüne düşüne merakla okudum. Film olsa soluksuz izlerdim ki öyle de okudum.








... Karar vermen gerekiyor. Hangi halatı kesmeli?

 Kendi hayatını kurtarmak için kimin hayatına son vermeli?


...Onunla bir brownieyi paylaşmak cennet gibiydi.


... İnternet, suç işleme yöntemleri için adeta bir açıköğretim fakültesiydi.



... ''Senden nefret ediyorum.''
''Hayır, henüz etmiyorsun ama edeceksin. Sana nefretin ne demek olduğunu öğreteceğim.''



... Kanser mi yoksa Uretsky mi? Hangi zehir onu daha hızlı öldürüyordu acaba?



...''Ne istersen yaparım.''
''Bence bunu söylediğine pişman olacaksın.''



... İki cinayetin birbiriyle bağlantılı olduğunun keşfedilmesinden birkaç saat sonra GDK Katili doğmuş oldu: Görme, duyma, konuşma. GDK.


... Kendimi böyle yalvarırken duymak garip olsa da yapabileceğim başka bir şey yoktu artık. Çaresizlik, tüm gözeneklerimden ter olarak fışkırıyordu adeta. Umutsuzluğumsa soluk borumu tıkamış gibiydi. O kadar öfkeli, o kadar nefret doluydum ki doğru düzgün düşünebiliyor olmam bile bir mucizeydi bence. Tek yapabildiğim bir şekilde bizimle oynamaktan yorulması, bize acıması için dua etmek oluyordu.






KORİDOR YAYINLARI

Çeviren: Dilan Toplu
2016
424 Sayfa