28 Şubat 2014 Cuma

Okudum Bitti : 21 - Şahbaba || Murat Bardakçı







                                           Uzun süredir okumayı düşünüp , kalınlığından ve kitap hakkında okuduklarımdan dolayı gözümü korkutan bir kitaptı. Daha fazla bekletmeden başlamak istedim ve hemencecik bitti. Şaka şaka , dört , dört buçuk aydır okuyorum ,ancak bitirebildim.

                                         

      Son hükümdar Vahideddin 'i n babası Sultan Abdülmecid dair ufak çaplı bilgiler vererek başlıyor . Torunları kendisine Şahbaba dediği için bu ismi almış kitap. Vahideddin 'in tahta geçtiği zemini daha iyi anlamak için , yetiştirilmesi , yaşadığı gençlik, çocukluk vs... Bu arada yer yer Osmanlı Devlet işlerinin işleyişiyle ilgili tarihi ve kronolojik bilgilerde içeriyor. Bizim zannettiğimizin aksine o dönemlerde Şehzadelerin çektiği maddi sıkıntılar , aldıkları eğitimler , sahip oldukları yetenekler gözler önüne seriliyor.  Bizim bildiğimiz tarihi gerçeklerle çelişen bazı bilgiler de içeriyor. Mustafa Kemal 'in ve Vahideddin'in hatıratlarından birbirleriyle çelişen kısımlar da peş peşe verilmiş. 


                                       Yazar kendi şahsi yorumundan çok çeşitli kaynaklardan alıntılara , bazı belgelere,  Sabiha Sultan ile olan yazışma ve bazı günümüze ulaşabilen mektuplara yer vermiş. Çeşitli fotoğraf ve görsellerin olması ise güzel bir detaydı. 



                                        Anlatacak çok detay var ama ilginize çekiyorsa okuyun derim. Altını çizme huyum olmadığı için bol miktarda notlar aldığım bir kitap oldu. Ara ara açıp , arraştırp üzerinde düşünülecek bir kitap. Önsöz ve Arka kapak 'a göz atmak isterseniz ;




Şahbaba, yapayalnız bir insanın öyküsüdür.
Şartların doğru karar vermesine imkan bırakmadığı, hatta olup bitenleri değerlendirmesine bile izin vermediği çaresiz bir insanın öyküsü… Huzuruna el-pençe girildiği günlerin hemen ertesinde hain ilan ediliveren sarayın yalnız adamının, Osmanoğulları'nın son hükümdarı Mehmed Vahideddin'in, torunları arasındaki ismiyle Şahbaba'nın hikayesi...
Tac sahiplerinin gerçi hemen hepsi yalnızdır ve yalnız olmayan belki tek bir hükümdar bile yoktur ama aralarında derin bir mesafe de bulunsa, içlerini dökebilecekleri tek-tük dostlara sahiptirler.
Peki, Sultan Vahideddin'in hiç dostu olmadı mı?
Cevabı hükümdarın bizzat kendi kızı veriyor; Sabiha Sultan yayınlanmamış hatıralarında "… Babam, yaradılış itibariyle çekingen, çok mütevazi, muhiti çok dar, dostu, arkadaşı yok denecek kadar az bir insandı" diyor.
Vahideddin iktidar yıllarında da yalnızdı… Bu yüzdendir ki hep tek başına kaldı ve nihayet bir zamanlar sureta da olsa kendisinden yana görünenler tarafından bile terkedildi
O, bütün bu olup bitenlerin galiba en başından beri farkındaydı… Bu idrak ediş, sürgünde yazdıklarında apaçık görünüyor… Mektuplarında tahtından ve memleketinden olmuş bir hükümdardan ziyade küskün, yalnızlığın darbesi altında ezilmiş, dönüş ümitleri yavaş yavaş erirken vatan ve aile hasretini alaturka şarkılar besteleyerek terennüm eden, herşeyiyle kadere teslim olmuş bir insan konuşmaktadır…






                    Torunları, Sultan Vahideddin'e "Şahbaba" derlerdi... 

                   Son padişahın tarihteki rolü yıllarca tartışıldı ama, o hiç katılmadı bu tartışmaya... Şimdi, ölümünün üzerinden geçen 70 küsur yıl boyunca ailesinin titizlikle sakladığı özel arşivi ilk kez bu kitapla gün ışığına çıkıyor ve Sultan Vahideddin, hakkındaki tartışmalara belgeleriyle, mektuplarıyla, yarım bıraktığı anılarıyla, yani kendi kalemiyle katılıyor... Murat Bardakçı'nın titiz bir araştırmayla topladığı ve bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış belgelere dayanarak kaleme aldığı "Şahbaba" sadece Sultan Vahideddin'in değil, ailesinin ve yakın çevresinin de hikayesi... Hükümdarın kızı Sabiha Sultan'ın ifadesiyle, "Masalı andıran bir hayat yaşayıp başdöndürücü iniş-çıkışlar ve taşkın fırtınalar atlattıktan sonra pek de kolay olmayan bir şekilde ayakta kalabilen insanların" öyküsü..




                                                
                                                        PAN YAYINCILIK
                                                            7. BASIM
                                                          KASIM 1999 
                                                           679 SAYFA

Annemden Alıntılar #4 : Kitab-ı Aşk || İskender Pala


                           




...  Aşktır ki , gerisi vesairedir... Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak ve aşkın nihavend saltanatını arar olduk köşe bucak.




... Sırlara hükmetmek ayrıcalık ve olgunluktur.



...  Kişi oğlunun tasarrufu altında iyi de kötü de , beyaz da kara da , hatta güzel de çirkin de  emre amede beklemekte. Bize düşen , bunlardan hangisini tercih edeceğimize karar verebilmek. Unutmamak lazım; kimliğimiz , onu konuşlandırdığımız kabın şeklini ve rengini alır ve rujlar incelmeden incelikleri asla göremez!..



...  Hani Leyla ' ya sormuşlar , '' Sen mi daha büyük aşıksın , yoksa Mecnun 'mu ?'' diye. '' Elbette ben daha büyük aşığım! '' diye cevap vermiş , '' Çünkü ben aşkımı kimseye söylemedim ; o ise bir dağ delisi gibi davrandı , sevgimizi dillere düşürdü. ''



...  Sevilenin mutluluğu sevenin gayretiyledir. 





Kitap Tanıtımı : Kuzey ve Güney || Elizabeth Gaskell







                                                                KUZEY VE GÜNEY

                                                      Yazar :              ELİZABETH GASKELL
                                                      Çevirmen :       DERMAN KIZILAY
                                                       Türü :               EDEBİYAT
                                                       Sayfa Sayısı:    656






         Viktorya Dönemi edebiyatının en özgün kadın kahramanlarından Margaret Hale ile tanışmaya hazır mısınız? 
Kuzey ve Güney, döneminin en önemli sosyal eleştirilerinden ve en tutkulu aşk hikâyelerinden birini barındıran ve yazarı Elizabeth Gaskell’a o muhteşem ününü kazandıran bir yazınsal şölen… Margaret Hale, yaşamının baharında yer değiştirerek farklı bir yaşamın içine girmek zorunda kalan genç bir kız olarak, karşısına çıkan ve üstesinden gelmesi gereken sorunlara ürettiği çözümlerle, dönemin okurları üzerinde düşünsel bir devrim gerçekleştirmiş gerçek bir kahramandır.


“Bugün şahit olduğum bu büyük acılardan sonra, artık nasıl güzel elbiseler giyip bu şık eğlencelere katılmaya devam edebilirim ki?”


          Margaret’ın babası ise kendi cemaatlerinin bir papazı olarak hayatında meydana gelen değişimler ve şahit olduğu korkunç acılardan sonra, neredeyse inancını kaybetmek noktasına gelen bir adam halini alır. Ama yaşamın onlara oynadığı oyun yeni başlamaktadır… 


Her şeyi değiştiren bir tanışma… Delicesine bir aşk… Yürek yakan sorgulamalar… Tadı damakta kalan bir edebiyat şaheseri…


              Kuzey ve Güney, yazılışından 160 yıl sonra, nihayet Türkçede… Üstelik büyük yazar Charles Dickens’ın kendi yayınevinden yayınlamak için yaptığı değişiklik ve yazarın onayını da almış düzeltmelerle birlikte…


“Mary Burton ile Kuzey ve Güney… Şanslı olan okurun denk gelebileceği ve okuyanların asla bir daha eski kişiler olamayacakları iki büyük başucu kitabı…”
Virginia Woolf


“Kuzey ve Güney, gerçek bir başyapıt… Tüm Gaskell eserleri kadar ihtişamlı ama hepsinin arasında daima zirvede.”
Wilkie Collins


“İlk okuduğumda adı Margaret Hale idi. İçerdiği zıtlık, toplumsal derinlik yanında duygusal derinliği de düşünerek, kitabın adının Kuzey ve Güney olmasında ısrar ettim. Bu kitap sadece enfes bir anlatı değil, aynı zamanda insanları ve sorunları yüzleştiren bir metin. Okudukça, daha iyi anlaşılacağı konusunda inancım tam.”
Charles Dickens


26 Şubat 2014 Çarşamba

Sınırları Zorlamak – Katie McGarry | Yorumum & Alıntılar | Konuşan Kitaplar ile Blog Turları || Okudum Bitti :20




                                     

                              
                              Dün başlayan turumuz hız kesmeden devam ediyor. Bu tür ve kitap bizler için çok özel. O yüzden sanırım bu tur en heyecanla beklediğim tur oldu benim için. Kitabı elime alır almaz bitirmeyi planlamıştım ama hain migren fırsat vermedi . Yeni bitirebildim ve sıcağı sıcağına yorum yazıyorum . Bu kitabı okuyun , özellikle tür olarak seviyorsanız mutlaka okuyun , çok tatlı bir kitap sizi bekliyor.



                          Birbirleri için çok yanlış... ve bir o kadar da doğrular. 



                        Arka kapaktan bu  aşkı en güzel özetleyen cümle ile başladım.  

                        Echo , okul hayatı oldukça parlak olan , sporcu sevgilisi Luke ile mutlu olan ,sevilen ve popüler bir kızken ne olduğunu tam olarak hatırlamadığı bir olay yaşar ve bu travmanın izleri ruhunda ve bedeninde derin bir şekilde yer eder ve hayatı tepetaklak olur. Bu olaydan kısa bir süre önce çok sevdiği abisini Aieres'i  kaybeder. Duygusal anlamda tam bir enkazdır yani. Bakıcıları ile evlenen fazla kuralcı babası ile yaşamak zorundadır. Üstelik yaşadığı olayın suçlusu sayılan annesi ile görüşmesi mahkeme kararı ile yasaklanmıştır. Bu yüzden Sosyal Hizmetler görevlisi olan okulun rehberlik danışmanı Bayan Collins ile görüşmek zorundadır . 


                         Noah  ise iki yıl önce evlerinde çıkan bir yangında anne ve babasını kaybeder , iki erkek kardeşi başka bir koruyucu aile gözetimindedir , kendisi de sık sık  koruyucu aile değiştirmek zorunda kalır , bir önceki ailede babayı yumruklayarak kendi açısından zor durumlara düşer , kardeşleriyle görüşme konusunda ciddi sıkıntılar yaşar ,onun tek amacı erkek kardeşlerine kavuşabilmektir. Kavgacı yapısı ve kötü alışkanlıkları yüzünden okulda da pek sevilmez ve onun da bu sorunları yüzünden Bayan Collins ile görüşmesi gerekmektedir. 


                     İkilimizin , okuldaki sosyal statü farklarından dolayı daha önce muhabbetleri yok , Bayan Collins 'in aracılığıyla Echo 'nun Noah 'a özel ders vermeye başlamasıyla başlıyor her şey, aslında hemen bir şeyler başlamıyor , hatta mecburi ders fikri bile ilk başta işkence gibi geliyor ikisine de. Sonra zamanla ortak amaçları için ( ne olduğunu söylemeyeyim ) birlikte hareket etme kararı alıyorlar , bu kısmi suç ortaklığı onları yavaş yavaş yakınlaştırıyor.


                     Sıradan gibi görünen ama akıcı anlatımı , kusursuz çevirisi ♥ kim yapmış ki çevirisini acaba ? ♥ karakterlerin doyuruculuğu , olayların gerçekçiliğe yakınlığı ve benim burnumun direğini sızlatan duygusallığıyla ( hep Noah yüzünden ) çok keyifli bir kitap çıkmış ortaya.  Nadiren erkek ve kız karakterlerin ikisini birden bu kadar çok severim. Birinden birinde gıcık olacak bir şeyler çıkar hep ama Echo ve Noah 'ı ayrı ayrı da beraber de çok sevdim.  Okuyun pişman olmazsınız.





                       Bunlar da birkaç alıntı ;)




...  Babam sürekli emir veren bir spor antrenörünün ve Alice Harikalar Diyarında 'daki telaşlı beyaz tavşanın garip bir karışımıydı: Hep yetişmesi gereken önemli bir yer vardı ve herkese patronluk taslamaktan keyif alırdı.
                                    
                                                                                         - Echo


...   Noah hınzır gülümsemesiyle , adeta çıplakmışım gibi bana baktığında içimin yağları erimişti. Luke beni heyecanlandırırdı. Noah heyecandan aklımı kaybetmeme neden oluyordu.




...  Yemeğini benimle paylaşacak ve tüm patateslerini bana verecek bir çocuk. Babamla terapistimin konuşmasını dinleyebilmem için kuralları çiğneyecek bir çocuk.  Üşüdüğümde ceketini bana veren bir çocuk. Sadece basit bir dokunuşu beni alev alev yakan bir çocuk. Ama Noah benim gibi bir kızı istiyor olamazdı.




... Oyun salonuna doğru yürürken Noah elini hareket ettirerek parmaklarını benimkilerin arasına yerleştirdi. Kalbim dörtnala koşan bir at gibiydi ; gümbür gümbür. Bu Noah Hutchins 'ti. Düzenli bir ilişkiyi , hatta birisiyle çıkmayı bile reddeden Noah Hutchins. Sadece tek gecelik ilişkiden başka bir şey istemeyen Noah Hutchins. Bir keş. Benim tam zıttım. Ve şu an , istediğim tek adam.




...  '' Sen benim için her şeysin, bu yüzden sanırım bu diğer her şeyi önemsiz kılıyor.''
                               
                                                                                          - Noah



...  Sıcak gözyaşları gözlerimin köşesinde birikmeye başlamıştı, kolumls silerek, '' Kabus görmekten yoruldum,'' dedim, aklımı kaybedecek miyim diye endişe etmekten yoruldum.


... '' Seni asla bir seçim yapmak zorunda bırakmayacak kadar seviyorum''

                                                                                                 - Echo

... '' Neden insanlar benimle gurur duyduklarında hayatım berbat bir halde oluyor? ''
    '' Çünkü büyümek zor seçimler yapmak demektir ve doğru şeyi yapmak her zaman iyi hissettireni yaptığın anlamına gelmez. ''

                                                                                            - Noah & Bayan Collins.



... En kötü ağlama herkesin görebildiği türden olan değildir; sokak köşelerinde inleyerek , üstünüzü başınızı paralayarak. Hayır , en kötü ağlama ruhunuzun ağlaması ve ne yaparsanız yapın onu rahatlatmak için bir çıkış yolu bulamamanızdır.  Bir parçanız solar ve ruhunuzun kalan kısmında bir yara olarak kalır. Echo ve benim gibi insanların ruhları hayatın kendisinden daha fazla yara izleri taşıyor.








                                                     Çekilişimize katılmayı unutmayın :)


a Rafflecopter giveaway



Yorum ve Noah  Hutchins karakter söyleşisi için buraya ,

Yorum ve Yayınevi kitapları için şuraya uğramayı unutmayın. 







Çekiliş Sonucu : Bir Çay Kaşığı Toprak ve Deniz || Dina Naveri || Olimpos Yayınları






                             Bir çekilişimizin daha sonuna geldik , katılan herkese teşekkürler. Yeni çekilişler için beklemede kalın , bol kitaplı günler. Tur çekilişimize katıldınız mı ? 



       Kazanan : Eceninadresi 


En kısa sürede telefon ve adres bilgilerini bekliyorum :)   Mail atıyorum hemen ulaşmazsa bana ,

asabibakire@hotmail.com 'dan ulaşabilirsin. Tebrikler ... Şansın daim olsun... 

24 Şubat 2014 Pazartesi

Okudum Bitti - 19 : Anlatmak İçin Yaşamak || Gabriel Garcia Marquez





                                    Büyük Usta 'nın aynı romanlarındaki etkiyi yaşatacak anı kitabını okumam epey uzun sürdü. Biraz ağır tempolu olmasının yanı sıra sindire sindire okuyayım dedim. Kendi kaleminden , kendi hayatına film tadında bazen gri bazen pastel tonlarda dokunuşlar bulacağınız kitabı , okumadıysanız ve yazarı seviyorsanız mutlaka okuyun. Ben çok severim anı , biyografi tarzı kitapları. Keşke bütün sevdiğim yazarların anı kitapları olsa... 



                                     Yaşamı boyunca biriktirdiği anıları , yazmak için vermek zorunda kaldığı mücadeleleri , aile içi yaşantısı , dönemin Latin Amerika 'sı ... Neler yok ki. Üstelik yazarın kimleri okuduğu , kimlerden etkilendiği , eserlerini oluştururken nelerden ilham aldığı gibi birçok detay bulunuyor. Yani Marquez 'in geçmişine sızıyorsunuz. Marquez 'in hastalandığını ilk duyduğumdan beri okumak istediğim bir kitaptı , annemin kitaplığından ele geçirdiklerimdendi  ama bir arkadaşım okumak için aldı iki senedir gelmedi , o yüzden okumam gecikti , okumadıysanız siz de benim gibi gecikmeyin... Her türlü duyguyu Marquez 'le beraber yaşayacaksınız.




                                           




...  İnsanın yaşadığı değildir hayat , aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.



...  Ben o gün altıma yaptığım için duyduğum tiksintiden yaygarayı basmadığımı , yeni tulumumu kirletmekten duyduğum korku yüzünden ağladığımı söyledikçe  daha da eğlenirlerdi. Yani söz konusu olan hijyenik bir önyargı değil, estetik bir kaygıydı, aklımda kalış biçiminden, bunun benim ilk yazarlık deneyimim olduğunu düşünüyorum.



... Annemle babam 11 Temmuz 1926 'da Santa Marta Katedrali 'nde , annem düğün tarihini unutup da saat sekizi geçe ancak birilerinin uyandırmasıyla kalkabildiği için kırk dakika gecikmeli evlenmişler. Aynı gece babamın  Riohacha ' daki görev teslimine yetişmek için bir kez daha ürkütücü gulete binerek , geceyi deniz tutmasının bozgunuyla son derece iffetli geçirmişler.




...  Bebekleri bir leyleğin Paris 'ten getirdiğini söylediklerinde beni bir gülmedir tutmuştu. Ama şunu da eklemeliyim ki , doğumu hiçbir zaman seksle ilişkilendirmeyi başaramadım.



...  Kore Savaşı 'ndan hayatta kalanlarsa, komünizme karşı , ABD 'nin emperyalist kaygıları uğruna savaşmışlardı. Ama dönüşlerinde toplum sayfalarında değil suç duyurularında yer almışlardı. İki masumu silahla öldüren bir gazi mahkemesinde yargıca şunu sormuştu : '' Kore' de yüz kişiyi öldürebiliyorsam , neden Bogota 'da on kişiyi öldüremeyeyim ki ? ''








                                                   CAN YAYINLARI

                                               ÇEVİREN: PINAR SAVAŞ
                                                      550 SAYFA

Kitap Tanıtımı : Soğuk Çelik || Paul Carson || Altın Bilek Yayınları







                                                                Yazar adı : PAUL CARSON
                                                          Çeviren: ERDEM ATİK
                                                  Yayınevi : ALTIN BİLEK YAYINLARI
                                                         Türü : KORKU GERİLİM
                                                         Basım TarihiŞUBAT 2014
                                                                     Sayfa Sayısı: 398





“Birinci sınıf bir gerilim kitabı.”
Sunday Tribune


“Kitabı okumaya başlamadan evvel ertesi sabah erken kalkmanız gerekmediğinden emin olun. Başladığınızda bitirmek için ertesi günü bekleyemeyeceksiniz.”
London Book Reviewer


Dublin’deki bir parkta genç bir kıza ait cansız bir beden bulunur. Kız, vahşice ölüme terk edilmiştir. Cesedin bulunuşunun ardından, olay yerine gelen ekipler, adli psikoloji uzmanının da katıldığı soruşturmayı derinleştirdikçe, bunun basit bir cinayet vakası olmadığı ortaya çıkıyordu. Bu gelişmeler hem Dublin polisi için hem de politikacılar için bir kâbusun başlangıcıydı. Bulunan kız, hükümetin en önemli projelerinden biri olan Kalp Vakfı’na ait Mercy Hastanesi’nin başına getirilen Amerikalı bir cerrahın kızıdır.
Amerikan Hükümeti katilin bulunması için baskı yapmaya başlamışken, Mercy Hastanesi’nde Frank Clancy ise alışılmadık iki ölüm vakasıyla uğraşıyordu. İki soruşturmanın yönü de aynı tarafa dönmeye başladığında, işin içindeki herkes büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktı.
Paul Carson, Son Görev ve Neşter’den sonra, okurlarını yeniden hastane koridorlarında büyük bir gerilimin içine sürüklüyor. İlk satırından son satırına dek temposu hiç düşmeyen Soğuk Çelik, İrlanda’nın en büyük suç yazarlarından biri kabul edilen ve kitapları milyonlar satan yazarın ustalık eserlerinden biri…


“Carson deha düzeyinde bir kurgu ustası ve öyküye hayat veren bir soluğu üflemeyi başarabilen nadir yeteneklerden.”
Sunday Tribune


“Soluk kesici öyküsü ve donanımlı karakterleriyle alkışı hak ediyor.”
GQ


“Yazar, Hannibal Lecter kadar gaddar ve kötü bir karakter yaratmış.”

Irish Times

Annemden Alıntılar # 3 || Ateş , Güneş ve Ada || Ertürk Akşun







.... Gözlerim sanki asfalta düşüyor. Bir araba gelip duyarsızca üstünden geçiyor. Geriye ne bir damla gözyaşım kalıyor ne de bir damla kan. Aslında ezilip giden de gözüm değil minnacık son umudum...




...  Aslında ne insanların suskunluğu ne de gözlerindeki ifade  beni ilgilendiriyordu artık... Başkaları için , başkalarını göstermek için değil kendim içim istiyordum artık hayatı.



...  '' Kalp dediğimiz şey , aslında gayet basit bir şekli olan , dört kapakçıklı bir kas yığını. Dakikada 101 kere atar , vücuda 16 litre kan pompalar. Bilim gerekirse onu dursa dahi tekrar çalıştırır , Baypas edebilir. ''

    '' Ama ben baypas edemem ,
     onu sana verdiğimi söylerim...
     Başka bir şey de yapamam... ''


Benim yorumum da buradaydı :) 



         Mutlu haftalar , çekilişe katılmayı unutmayın :) 

22 Şubat 2014 Cumartesi

Kitap Tanıtımı : Piri Reis 'in Sırrı || Cenk Kayakuş || Altın Bilek Yayınları






KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’ IN GİZEMLİ KEŞFİ PİRİ REİS’İ HİNT OKYANUSUNDA BÜYÜK BİR ARAYIŞA SÜRÜKLÜYOR


 PİRİ REİS’İN SIRRI

                                                     BİR HAKAN GEDA MACERASI
                                                        Yazar adı : CENK KAYAKUŞ
                                                  Yayınevi : ALTIN BİLEK YAYINLARI
                                                         Türü : MACERA GERİLİM
                                                         Basım Tarihi: ŞUBAT 2014
                                                                     Sayfa Sayısı: 398




Türk tarihinin en önemli karakterlerinden biri olan ve çizdiği dünya haritası ile ünlenen Piri Reis’in yaşamının son yıllarında, dönemin padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle büyük bir hazinenin peşine düştüğü ortaya çıkar. Öte yandan da gizemli bir tarikat bu keşfin üzerine harekete geçer ve konuyla yakından ilgili olan ünlü bir tarih profesörünü kaçırır.
Piri Reis, 1513 tarihli ünlü haritasının ortaya çıkan parçasında bu hazine ile ilgili ipuçları bırakmıştır ve tarihin seyrini değiştirecek bir keşfin yapılması işten bile değildir. Hakan Geda, elindeki ipuçlarını birleştirmeyi başardığında, tarihin derinliklerine uzanan tehlikeli bir maceranın tam ortasına düştüğünü fark eder.


Peki ya hazinenin peşinde olan tarikat üyelerinin gücü, Hakan’ın önüne geçecek ve bu keşfi engellemeye yetecek mi?
Önce İstanbul’dan Antalya’ya, oradan da Hint Okyanusu’na kadar uzanan soluk kesici bir macera daha sizi bekliyor. Cenk Kayakuş, bu dördüncü romanında yine tarihin tozlu sayfalarına saklanmış derin bir sırra dikkat çekiyor ve okurlarını gizemle sarmalanmış muhteşem bir maceraya davet ediyor.


“Umut, kimilerinde ters çevrilmiş kırık bir kum saatinden dökülüp giden tanelerden bile hızlı tükenir. İnançlar yerini endişeye bıraktığında tüm mücadele ortadan kalkar, zihnin içinde tek yönlü bir savaş başlar. Aklın cepheleri teker teker istila edildiğinde, delirmek gerçeklikten sıyrılmanın en kolay yoluna dönüşür.”


Kitaptan

“Cenk Kayakuş, Türkiye'nin Dan Brown'lığına
soyunuyor adeta.”
Sabah

21 Şubat 2014 Cuma

Çekiliş Sonucu : Ağlatan || Erol Çelik


                                                   

                         Yine bir çekilişin daha sonuna geldik , sayfanın yan tarafından devam eden çekilişe ulaşabilirsiniz. Yeni çekilişler için takipte kalın :)


 Ve kazanan : Hazel Bağcı.


En kısa sürede bilgilerini bekliyorum , tebrikler... 

20 Şubat 2014 Perşembe

Okudum Bitti : 18 : Aşk Gelince || Julianne MacLean


Ephesus Yayınları Amerikan Varisleri



                                         Çok ,  beğendiğim , çok eğlendiğim , keyifli bir kitapla sizlerleyim. Amerikan varislerinin üçüncü kitabı. İkinci kitabın yorumu  burada.  




                                       Bu kitapta Adele Wilson ve Alcester Baronu Damien Renshaw 'ın imkansız gibi görünen aşkını okuyoruz. Adele , müstükbel kocası , nişanlısı Lord Harold Osulton ile evliliklerini kesinleştirmek ve yakınlaşmak için İngiltere 'ye yola çıkar ama yolda kaçırılır. Harold nişanlısını kurtarmak için kendi gitmez , yerine çapkınlığıyla ve metresleriyle nam salmış kuzeni Daimen 'ı gönderir , ve Daimen ile Adele baş başa zaman geçirmek zorunda kalırlar , ateşle barut ne kadar yan yana durur , okuyup görmeniz lazım. 


                                

                          Adele , sonradan kazanılan servetlerine rağmen ,eski sade günlerini özleyen , meşhur balolara bile katılmayı angarya gören mükemmel görünen ama zamanla mükemmellikten yorulan kızımız... Harold ise tek tutkusu deney tüpleri olan , pamuklara sarmalanıp yetiştirilen bir Lord. Daimen ise hem çekici , yakışıklı bir siyah aslan hem de kötü şöhretli bir çapkın ,üstelik borç batağında. Adele ve Daimen ,  aralarında olan temposu düşmeyen çekime rağmen ,  birbirlerine yasaklılar   çünkü arada Harold var. Bazen her şeye rağmen vazgeçmek gerekirken ,bazen de mücadele etmek gerekir. Bakalım çiftimiz hangisini seçecek. 


                                   Bir önceki kitaba göre çok daha güzeldi bence. Bakalım Lily 'nin maceraları yine çıtayı yükselterek mi devam edecek. 




... Clara , '' Kitapları bu kadar sevdiğin düşünülünce ,'' diye devam etti, '' İnsan aşk hakkında bir şeyler okumuş olduğunu zanneder.''

   Adele arkası kız kardeşine dönük bir şekilde , ''Aşk hakkında pek çok şey okudum, '' dedi , '' ve beyaz şövalyelere sevdalanan , kulelere hapsedilmiş aptal gülüşlü karakterleri hiçbir zaman kendime yakın hissedemedim...


... Adele şaşırtıcı ve titrek bir ürperti  eşliğinde Damien 'ın bir gece önce yatak odasında nasıl göründüğünü hatırladı - ay ışığında vücut bulan, gerçek dışı bir tanrı gibi. Güçlü ve alımlı.



... Atı hafifçe kişnemeye başladı. Damien 'ın kendisini tımar etmesini bekleyen atın yerinde olsa, Adele de kişnerdi.



... Adele gergin ve heyecanlı bir biçimde yutkundu. Damien nasıl da etkileyici görünüyordu ; siyah atının üzerindeki esmer, yakışıklı, çarpıcı bir kara şövalye. Adele onu , atını efsunlu bir ormana süren bir ortaçağ şövalyesi olarak hayal etti.



... Adele 'in kaşları çatıldı. Ofladı. Sonra bütün kasları birden gevşedi. Damien yine yapacağını yapmıştı. Adele 'in kaynayan hislerinin üzerindeki kapağı kaldırmış ve yere saçılmalarına izin vermişti. Her seferinde onun ihtiyacını olan şeyi nereden biliyordu ?




... '' Hayır , inkar etmiyorum , çünkü söylenenlerin hepsi doğru. Ben Londra'daki en büyük hergelelerden biriyim şüphesiz. Benimle olan mesafeni korusan iyi edersin. ''






                                                    

                                                    EPHESUS  YAYINLARI
                                     
                                                   Çeviren : Gökçe Çiçek
                                                                2013
                                                             352 Sayfa

Kitap Tanıtımı & Çekiliş : Bir Çay Kaşığı Toprak ve Deniz || Dina Nayeri || Olimpos Yayınları






Büyüyünce anlatacak hikâyeler de mi biter? 
O, büyüse de anlatmaya devam ediyor, çünkü biliyor ki hikâyeleri biterse çocukluğu da bitmiş demektir."
 


1980’ler İran’ında, çeltik yetiştirilen küçük bir köyde büyüyen on bir yaşındaki Saba Hafezi ve ikizi Mehtap Amerika’ya hayrandırlar. İngilizce kelimelerden oluşan bir liste yaparlar ve Life dergisinin yasaklı sayılarını, televizyon dizilerinin videokasetlerini ve Beatles kasetlerini biriktirirler. Bu yüzden annesi ve kız kardeşi ortadan kaybolup, kendisini ve babasını İran’da yalnız bırakınca, Saba onların kendisi ve babası olmadan Amerika’ya gittiklerinden emin olur.

Kendisine her zaman, kaderin “kanda yazılı olduğu”, yani ikizlerin toprak ve denizle ayrılmış olsalar bile aynı kaderi yaşamaları gerektiği öğretilmiştir.
Bu yüzden Saba, kız kardeşi için kendisininkiyle eş zamanlı ve paralel giden Batılı bir hayat hayal eder. Ancak Saba’nın hikâyesi İran’daki gerçek hayatın tüm yıpratıcılığı ve vahşetiyle doluyken, kız kardeşinin hayatı ona Saba’nın yalnızca hayalini kurabileceği bir özgürlük ve hâkimiyet verir.

Renkli karakterlerle dolu olan ve Doğu’ya özgü hikâye anlatıcılığının ahengini dolaysız Batı nesriyle karıştırarak büyüleyici bir üslupla kaleme alınan ‘’Bir Çay Kaşığı Toprak ve Deniz’’, bizlere insanın kendi kaderini kontrol etmesinin önemi hakkında çok hoş bir hikâye anlatıyor.





Yok olan bir İran hakkında şiirsel çağrışımlarla dolu bir kitap… 1979 Devrimi’nden sonraki on yılda, İran’ın kuzeyinde geçen bu iddialı roman sadece bir kaşık değil, tonlarca tarih, hayal gücü ve özlem taşıyor.”- Publishers Weekly.


“Bir Çay Kaşığı Toprak ve Deniz, büyüleyici ve sürükleyici bir kitap; sevdiğimiz ve özlediğimiz -ve sadece hayal edebildiğimiz- yerler hakkında çağrışımlarla dolu bir hikâye.” - The Age of Miracles’’ adlı kitabın yazarı Karen Thompson Walker.

“Katıksız sihir: Şiirsel, eğlenceli ve yürek parçalayıcı… İran’ın kuzeyindeki bir sahil köyünde yaşayan ve şaşırtıcı bir karaktere sahip olan Saba Hafezi ve arkadaşlarının dünyasına âşık oldum. Güçlü hikâye anlatıcılığı beni ilk sayfadan itibaren kendine bağladı. Ancak bu kitap, aynı zamanda anlatı denen şeyin doğasını; bizleri tanımlayan hikâyeleri, hayalleri, anıları, kendi geçmişimizi ve geleceğimizi nasıl yarattığımızı da son derece zekice bir şekilde ele alıyor.-Kelimelerin Derin Sessizliği’’ kitabının yazarı Jean Kwok.

“Şiirsel, anlaşılır, tutku dolu ve sık sık da çok eğlenceli… Bu kitap bize hikâye anlatıcılığının hayatlarımızı nasıl kurtaracağını hatırlatıyor. Muhteşem bir ilk roman…”

 -Blameve Jamesland’’ kitaplarının yazarı Michelle Huneven.

“İran’ın ilgi çekici, etkileyici bir portresi… Nayeri başarılı bir hikâyeci ve bu kitabında memleketinin siyasi çalkantılarının en karanlık tarafını, yani ailelerin parçalanmasını derinlemesine bir şekilde ele almış.” -Lipstick Jihad’’ isimli kitabın yazarı Azadeh Moaveni.




“Dina Nayeri’nin bu ilk romanı ilk sayfadan itibaren beni kendine bağladı. Hafezi kardeşlerin olağanüstü anlatımları sadece merak uyandırıcı bir hikâye değil, aynı zamanda kültürel gözlemlerle dolup taşıyor. İran ve Amerikan edebiyatını sevenler için harika bir kitap.” -Funny in Farsi’’ kitabının yazarı FiroozehDumas.






                                    Çekilişi rafflecopter ile yapacaktım ama siteye giremedim nedense, o yüzden şartları tek tek yazıyorum. Kitabı kazanmak istiyorsanız yapmanız gerekenler : 


                      Olimpos Yayınları facebook sayfasını beğenmek buradan ,

                      Kitaplarım ve Ben facebook sayfasını beğenmek buradan , 

                       ve hangi isimle beğendiğinize dair bir yorum bırakmak. Yoruma mail adresinizi yazarsanız sevinirim. + Hak kazanmak isterseniz sosyal medyada her paylaşım + 2 hak , Olimpos Yayınlarını ve Beni twitter'dan takip ederseniz  her biri için + 2 hak ( yanda bulunan maviş kuşa tıklayınız :) 

Son Katılım 25 Şubat 20:00 

    Bol şans millet ;) 



Çekiliş Sonucu : Ölüme 5 Kala || Mark Billinghan || Orkinos Yayınları




                                       Bir çekilişimiz daha sonuçlandı. Yeni çekilişler için beklemede kalın :)

Ve işte kazananlar:

Zafer Yıldız

Mehmet Şahin


Beyler tebrikler , mail atıyorum. Eğer ulaşmazsa siz bana telefon ve adres bilgilerinizi gönderirseniz sevinirim.
asabibakire@hotmail.com


a Rafflecopter giveaway

18 Şubat 2014 Salı

İmzalı Kitap İsteyen Var mı ? || Erol Çelik | Ağlatan



          Tanıtımını burada yaptığım kitabın , facebook sayfamdaki çekilişini kaçırdıysanız üzülmeyin :) İşte size bir şans daha. Kitabı okumak istiyorsanız - hem de imzalı - 


                 Erol Çelik facebook sayfasını beğenip,

                 Kitaplarım ve Ben facebook sayfasını beğenip,

                 mailinizle birlikte buraya bir yorum bırakmanız yeterli :)


         Benim şansım az , şansımı çoğaltmak isterim diyorsanız da , çekilişi sosyal medyada paylaşıp linklerini yorumunuza ekleyebilirsiniz. ( her paylaşım + 5 hak ) Konuşan Kitaplar facebook sayfamızı beğenirseniz +5 hak daha ) Bunlar zorunlu değil tabi. Bol şans. 

Son katılım : 21 Şubat 18:00 :) 


16 Şubat 2014 Pazar

Kitap Tanıtımı : Cellât || Cihan Erdem || Ephesus Yayınları



Ephesus Yayınları mehtapvekitap kitaplarım ve ben



                  İnsan ırkının gelmiş geçmiş en iri ve ürkütücü bedenine sahip, sadece öldürmeyi arzulayan dilsiz bir cellât.  Basit bir cümle ile anlatılamayacak kadar üstün zekâya sahip cesur bir asker, adil bir sultan ve gerçek bir kahraman; Yavuz Sultan Selim.
  
               Kutsal kitap gibi taşıdığı Cellât’ı okuyarak insan öldürme cesareti bulmaya çalışan esrarengiz bir adam.  Üzerinde yaşayan insanların olağanüstü bir zihinsel düzeye eriştiği, dünya teknolojisini yönlendiren bir Ada.  Tarih ile geleceği bütünleştiren, gizemli kapıları ardına kadar açan bir kitap. 


                                                                   * * *  

Düşündüğü tek şey cellât olmaktı ve bunu başarmalıydı. Eğer başaramazsa bile en azından birini öldürerek bu duyguyu tatmalıydı. Kana susamışlığı ve öldürmeyi bu denli arzulaması, belki iğrenç, insani olmayan ve canice bir durumdu ama bazen kendine kızdığı zamanlar da oluyordu.  Özellikle masum bir çocuğu ya da eceliyle ölmek üzere olan bir yaşlıyı öldürmek istediği zamanlar… Fakat bu duygular daha fazla sorgulama yapmasına ve bir şeyleri değiştirme gayreti içine girmesine yetmiyor, derinden yaşadığı kin ve nefreti bastıramıyordu. 


  
                           Türü:   Tarihi / Bilimkurgu  
                           Sayfa Sayısı :  296 
                           Baskı : Şubat 2014


15 Şubat 2014 Cumartesi

Okudum Bitti -17 : Derin Sularla Şeytan Arasında || April Genevieve Tucholke || Yorum & Alıntılar | Konuşan Kitaplar ile Blog Turları





                                       Dün başlayan turumuz devam ediyor. İlk günümüzde sizlerle ,

      Ön Okuma , Kitap & Yazar Tanıtımı - Trailer  ve Alıntılar paylaşmıştık. ( Kaçırdıysanız neyi merak ediyorsanız üzerine tıklayıp aydınlanabilirsiniz :) )  Yeni günümüzde yeni yazılarımızla buralardayız. Bizi takip etmeyi ihmal etmeyin , unutmadan bu yazının sonunda bulunan rafflecopter kutucuğunu doldurarak çekilişimize katılabilirsiniz. 





                              Kitabı ve turumuzu epeydir bekliyordum. Sonunda kavuşunca hem de ciltli olunca çok sevindim. Kapağı ,sayfa düzeni ve puntosuyla  göze hitap eden kitabı , hemencecik bitirdim. Işıltı serisinin ilk kitabı olduğu için devamını merak ediyorum. 


                              Okyanus kıyısında bulunan kendi halindeki Echo  kasabasında hayat gizemli , çarpık gülüşlü bir yabancının - River West - Violet 'in ailesinin , Citizen Kane adını verdikleri malikanelerinin misafirhanesini kiralamasıyla değişir.  Anne ,babası ressam olan Violet ve ikizi Luke , ebeveynlerinin sanatçı ruhlarını tatmin etmek için çıktıkları Avrupa gezisi yüzünden baş başa ve beş parasız kalırlar bakımsız ,koca malikanede ve böylece Violet 'ın aklına para elde etmek için yeni bir kiracı fikri gelir ve yolları River 'la kesişir.

                              Violet , kendinden beklenmeyecek bir çabuklukla River 'a ısınır , beraber vakit geçirmeye başlarlar ve  River gelir gelmez , komşu kızı Sunshine 'ın başına Echo 'da şehir efsanesi haline gelmiş bir tünelde oldukça ürkütücü bir olay gelir,sonra bir kız çocuğu kaybolur ve diğer çocuklar kırmızı gözlü şeytanı gördüklerini ve mezarlıkta kızı kaçırdığını söylerler. Gizemli ve ürkütücü olaylar olmaya devam eder ...  Violet , River 'in bir şeyler  sakladığını ve yalancı olduğunu fark eder. Bu arada abisiyle de çatışma halindedir , pek geçinemezler. Violet , bir süre önce ölen büyük annesi Freddie ' yi çok özler , sık sık onu onar. Freddie  de ölmesine rağmen en az River kadar gizemlidir. Yaşarken sürekli şeytandan bahsetmesine rağmen, Violet onu dua ederken görmemiştir , sık sık onu anar, tüm kötü olaylar olurken onun sesini duymuşçasına ondan yardım ister.  

                            Tüm bu sırların , kötü olayların içinde Şeytan'ın gözleri hep Echo 'nun üzerindedir ve şaşırtıcı gelişmeler olmak üzeredir , daha fazla detay verip heyecan kaçırmak olmaz. Merak ediyorsanız okuyun derim  :) 






... Belki boğularak ölen kızı yüzünden belki de başka bir şey yüzündendi, bilmiyorum. Fakat Freddie onca içkiden, erkekten ve beladan sonra içinde kalan boşluğu dolduracak şeyi aramaya başlamıştı. Bulduğuysa Tanrı olmuştu. Tanrı ve şeytan. Çünkü bunlardan biri, bir diğeri olmadan var olamazdı.


... Evimiz görkemli ve güzeldi. Ama karanlık bir yanı da yok değildi. Sert rüzgarları, azgın dalgaları göğüsleyen, kontrolden çıkmış bir evdi burası. Uzaktan genç ve zarif görünen ama yaklaşıldığında şakaklarındaki beyazlar, göz çevresindeki kırışıklıklar ve sol yanağındaki yara iziyle yaşlı bir balerin gibiydi.


... Ölüler her yanımızda, derdi Freddie. O yüzden ölülerden korkayım deme Violet. Eğer ölülerden korkmazsan o zaman korkman gereken tek lanet şey de şeytan olur. En doğrusu da budur.


... Uykuya dalmadan önce son düşündüğüm şey, River 'ı sadece bir gündür tanıdığım ve artık onsuz yaşamayı hayal bile edemediğimdi.


 ... River tüm bu çocuklardan farklıydı. Herkesten  farklıydı. İçimi ısıtıyor, olayları akışına bırakmamı sağlıyordu. O kıvılcım onda vardı. Okuyup durduğum ama daha o ana kadar kimsede rastlamadığım o kıvılcım ondaydı ; günahın, yalanların, gizemin ve cazibenin kıvılcımı. Onu River ' ın içinde hissedebiliyordum. 
    Resmen hapı yutmuştum.
  

... River omuzlarını silkti. '' Bir canavar. Bir aziz. İkisi de değilim. İkisi arasında bir şeyim. Ne olduğumu ben de uzun zaman düşündüm ve tek bulabildiğim cevap... kendim oldu. Ben River'ım.



... ''.. Bir insanı seni korkuttuğu için affetmek , üzdüğü için affetmekten daha kolay. ''


... '' Son zamanlarda neler oluyor böyle? Şeytanlar, mezarlıkta dolaşan çocuklar, cadı avları, kasaba meydanında intihar eden sarhoş adamlar. Tüm bunlar kıyamet alameti mi? Dünyanın sonu yaklaştı mı yani?'' diye sordum.


... '' Hilekar komşunu ,  hilekar kalbinle sevmelisin ,'' dedim.
    '' Ne?''
    '' Auden 'in bir şiirinden. Freddie 'nin arada sırada söylediği bir şeydi.''
    '' Anlamı ne?''
     '' Sanırım kimsenin mükemmel olmadığı anlamına geliyor. ''
     '' Peki , '' dedi River. '' Bugün tüm dünyada söylenmiş en doğru şey buydu.''





                                                          PARODİ YAYINLARI
                                                        
                                                                Şubat 2014
                                                    Çeviren: Handan Sağlanmak
                                                                 348 Sayfa



 

a Rafflecopter giveaway